"BÜTÜN YÖNLERİYLE HİPNOZ"
PSİKOLOJİDE HİPNOZ
Psikoloji biliminin kurucusu olan William Wundt'un bir hipnoterapist olduğunu biliyoyor musunuz? Wundt'un 1902 yılında Pariste yayınlanmış "Hypnotisme et Suggestion" İsimli bir kitabı da bulunmaktadır.
Hipnoterapi psikoterapinin anası, babası, hızlandırıcısı, destekleyicisi, prototipi(ilk örneği) ve vazgeçilmezidir. Bana kalırsa psikolojide iki şeyin yeri çok özeldir ve bu iki şeyin yerini psikoloji tarihince başka hiç bir şey dolduramamıştır. Bunlardan ilki hipnoz ikincisi Freud'tur. İnancım o ki psikoloji bölümlerinde ilk okutulması gereken ders hipnoterapidir. Çünkü ondan daha kolay, hızlı, etkili ve risksiz başka bir yöntem yoktur.
Bir psikolog neden ve ne zaman hipnoterapiyi kullanmalıdır ? Bunu bir örnekle açıklamaya çalışalım. Bir danışanınızı düşünün. Örneğin yıldırım korkusu var ve bundan dolayı yağmurlu ve kapalı havalarda dışarı çıkamıyor. Fobilerin terapisinde en çok kullanılan davranışçı yaklaşım geliyor değil mi aklınıza. Fakat burada işinize yaramaz çünkü danışanınızı kademeli olarak yıldırıma alıştırmak için gökyüzünde ne zaman yıldırım olacağını ne zaman olmayacağını kimse bilmez. Ancak hipnoterapi ile danışanı yağmurlu bir güne götürüp küçük şimşekler çakar iken bakınız siz korkmuyorsunuz çünkü gevşediniz.......vs.vs...... diyebilirsiniz ve gerekli telkinleri verebilirsiniz ve alıştırma terapisini bir kaç seans ta bitirebilirsiniz.
Psikologlar hipnoterapiyi kullanmak zorundadır çünkü bazı danışanlar için psikoterapi görmek başlı başına bir stres nedeni olabilmektedir. İnsanlarla sorunları olan bir danışanın sonuçta kendisi de bir insan olan terapistine hemen her türlü sorununu açması bilindiği gibi çok kolay olmuyor. Bu tür danışanlar genellikle nasıl anlatsam ! bilmem ki ! nereden başlasam !diye seansa başlayan kimselerdir. Böyle durumlarda hipnoz uyguladığım zaman danışanın stresi tamamen yok olmaktadır. Biraz önce "Ama anlatmam çok zor çekiniyorum utanıyorum" vs. vs. diyen danışanlarımı hipnoz seansı sırasında susturmak oldukça zor olabilmektedir. Hatırladığım bir danışanımda " Benim sorunlarım öyle anlatılabilecek cinsten şeyler değil en iyisi siz beni hipnotize edin çünkü ancak bu şekilde size anlatabilirim" demişti.
Diğer bazı psikoterapi yöntemlerinin rüyaları anlamlandırmak için günlerce aylarca beklemek zorunda kalmasına karşılık hipnoz esnasında her an rüya gördürebilir ve anlamlandırabilirsiniz. Günümüzde rüyalardan Irwin Yalom dahi psikoterapisinde yararlanmaktadır.
Ayrıca hipnoterapinin diğer hiç bir psikoterapide bulamayacağınız bazı özellikleri vardır. Bunlardan bir tanesi danışanınıza yaş geriletmesi yaptırabilmeniz ve gerekiyorsa travmatik olayın meydana geldiği yıllar önceki bir güne aynen geri götürebilmenizdir. Ayrıca bu teknik danışanın geçmişteki tutumları konusunda terapistin doğru bilgiler edinmesini sağlar.
Psikanalizin babası Sigmund Freud, Gestalt terapisti Fritz Perls, davranışçı Joseph Wolpe, Transactional Analist Erick Berne gibi ünlü isimlerin hepsi hipnozla ilgilendiler.
Yukarıdaki bahsettiğim nedenlerden dolayı bir psikoloğun ilk bilmesi gereken şeyin mutlaka hipnoterapi olmalı. Ve yeri ve zamanı geldiğinde uygulamalıdır diye düşünüyorum.
Sözlerimi sayın Dr.Tahir Özakkaş'ın çok değer verdiğim iki cümlesiyle bitirmek istiyorum:
"Her psikoterapi bir telkindir."
Uzm.Dr.Tahir Özakkaş (Psikiyatrist)
"Bir terapist ruhsal aygıtın çalışma sistemini anlamak ve müşahade etmek istiyorsa hipnoz harika bir vasıtadır."
Uzm.Dr.Tahir Özakkaş (Psikiyatrist)
HİPNOZDA SEMBOLİZM
The whole of life is symbolic because the whole of it has meaning.
— Boris Pasternak
(1890 - 1960),
Russian novelist
Seanslarımda semboller aracılığı ile danışanlarımla iletişim kurmayı severim. Unutmayalım ki resimlerle ve sembollerle düşünen bir bilinçaltı zihnimiz (subconscious mind) var. Terapistlerin yeri ve zamanı geldiğinde danışanlarına sembollerin dili ile konuşması gerektiğini düşünüyorum. Etkili konuşmak için hepimiz benzetmelerden (teşbih) yararlanmaz mıyız? İşte bilinçaltımızda bize önemli mesajları iletirken sembollerden ve benzetmelerden yararlanır. Rüyalar bilinçaltından semboller vasıtası ile bize ulaşan mesajlar değil midir?
ÖRNEK: HİNDİSTAN'DA DANS
Kendisi Uzm.Psikolog olan bayan bir arkadaşa hipnoz uyguluyordum. Bu arkadaşın hipnoza gelirken başlıca üç amacı vardı:
1- Ev işlerini erinmeden sıkılmadan yapmak.
2- Yeme alışkanlığını düzenleyerek zararlı yiyeceklerden (Çikolata vs.) uzaklaşarak kilo vermek.
3- Hipnozu öğrenmek.
Hipnoz esnasında kendisi imajinasyonda bulundu: Kendisi dünya haritası üzerinde Hindistan yakınlarında dans ediyordu. Ve yerli kıyafetleri giymişti. Üstelik başında bakırdan yapılmış tencereye benzer bir kap vardı. Kendisi dans ederken Japon müziği çalıyordu.
Danışanıma şöyle söyledim: Bilinçaltı zihnin sana bu imajinasyon (veya rüya) ile sana çok önemli mesajlar gönderdi. Bak başında tencere var ve dans ediyorsun. Demek ki bundan sonra mutfak işleri yaparken de adeta dans ediyor gibi zevk alabilirsin. Ev işleri yaparken bundan sonra her zaman aklına bu rüyanda gördüğün manzara gelecek. Ve bu sayede neşe içinde sıkılmadan ev işlerini yapacaksın. Bak ayrıca sen dans ederken Japon müziği çalıyordu. Japon deyince aklımıza ilk ne gelir. Elbette çalışkan insanlar gelir. İşte sende bundan sonra ev işlerini yaparken bir Japon kadar çalışkan olacaksın.
Gelelim haritaya. Neden harita üzerinde dans ettiğini ve hatta Hindistan üzerinde dans ettiğini sana söyleyeyim. Buradaki harita sınır koymanın sembolü olarak kullanılmış. Sende bu haritada Hindistan'dasın. Yani aşırı nüfus nedeni ile insanların bir çoğunun yemek yeme davranışlarını kontrol etmek zorunda olduğu ülkedesin. Bu sembol senin tıpkı bir Hintli gibi istersen yeme davranışlarını kontrol edebileceğini gösteriyor.
Sevgili meslektaşıma haftada 1.5 kilo vererek normal kilosuna ulaşacağı telkininde bulunarak seansı bitirdim. Koltuktan kalkar kalkmaz mutfağa gitti ve bulaşıklarımızı dans ederek yıkamaya kalktı. Ancak, elbette rüyasında olduğu gibi başının üstüne tencere yada tabak koymadı:))
Ünlü hipnoterapist Milton Erickson'un Utilizasyon (yararlanma-kullanma) yaklaşımına göre seanslarda danışanın bize sunduğu ve söylediği her şeyi onun yararına kullanabiliriz. Milton Erickson'a göre en büyük olumsuzlukları olumluya dönüştürmenin bir yolu kendimizde mutlaka mevcuttur.
ÖRNEK: YUNUSLAR
Ailesi ile toplumla sorunları olan bir danışanımla çalışıyordum. Danışanım çevresindeki bir çok insanı zalim ve zorba olarak tanımlıyordu. Hipnoza gelmesi için ilk nedeninin farkındalığını arttırmak olduğunu söyledi. İletişim sorunları olduğunu, iş yerinde görünen hiç bir neden yokken ağladığını söyledi.
Hipnoz esnasında kendisini bir yunus olarak imajine etti ve sıçraya sıçraya yüzüyordu. Aramızdaki diyalog şöyle devam etti:
Ben: Yunus size neler hatırlatıyor?
Danışanım: Yunus yardımsever ve duygusal bir hayvandır.
Ben: Peki siz yardımsever ve duygusal mısınız ?
Danışanım: Ben aşırı yardımsever ve duygusalım.
Ben danışanıma "Br yunusun asla yalnız dolaşmayacağını söyledim. Bu yunusun (kendisinin) artık birazda kendisine yardım etmesi gerektiğini" söyledim. Zaten kendisine hayrı olmayan bir yunus başkalarına nasıl yardım edebilir ki?. Sözlerime şöyle devam ettim: "Diğer yunusları mutlu etmek istiyorsan önce sen mutlu olmalısın. Çünkü sağlıklı toplum sağlıklı bireylerden oluşur. Hem bir çok insanın zalim ve zorba olduğunu düşünüyorsunuz hem de bu insanlara yardım etmek için adeta yırtınıyorsunuz. O zaman zalime yardım etmekle onun zorbalığını arttırıyorsunuz. Dengeye gelelim doğal olalım. Tıpkı yunuslar gibi. Tıpkı yunuslar gibi her insanın özünde bir olduğunu ve sevgiyi saygıyı hak ettiğini unutmayalım. Onun için kendimize olan saygımızı asla kaybetmeyelim."
Danışanıma bir çok sözümü yunuslar sembolü üzerinden söyleyebildim. Üç gün sonra kendisinden aşağıdaki e-maili aldım. Ve onun izniyle sizlerle paylaşıyorum.
MERHABA TUNCAY BEY,
SİZİ TANIDIĞIMA MEMNUN OLDUM. ÇÜNKÜ BEN BENİ KAYBETMİŞTİM. SİZİNLE TEKRAR BULDUM. BUNUN İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM. BUNU NE KADAR DİLE GETİRSEM YİNE AZ KALIR. İNSANIN KİŞİLİĞİNİ UNUTMASI- BAŞKALAŞMASI MEĞER NE KARANLIKMIŞ. TÜM ÖĞRENDİKLERİMİ YENİDEN BULMUŞ GİBİYİM BUGÜN. DUN SİZİNLE UZUNCA
SEANSTAYDIK. MEĞER NE KOLAY İLETİŞİM KURULA BİLİNİYORMUŞ. BENİM ÖZELLİKLE ARADIĞIM MUHABBET DOSTLARI DERİNDEKİ BENLE KONUŞABİLENLERDİR.
KENDİMİ İYİ HİSSEDİYORUM. BUNU SİZİNLE BİZ YAPTIK. NE HOŞ VE NE OLAĞAN. BAŞARILARINIZI ARTMASINI CANI GÖNÜLDEN DİLERİM. UNUTMADAN YUNUS SESLERİNİN CD'SİNİ BANA ÇEKECEKSİNİZ DEĞİL Mİ? SANKİ O SESLER BANA AİT BİR YERLERDEN GELİYOR GİBİ. BULMUŞKEN KAYBETMEK İSTEMEM TABİİ. DOSTUNUZ Dr.MURAT ULUSOY SAYESİNDE SİZİNLE TANIŞTIM. TABİİ BİR VESİLE ONA
TEŞEKKÜRLERİMİ
İLETMENİZİ DİLERİM.
BİR DAHAKİ GÖRÜŞMEYE,
ALLAHA ISMARLADIK-
Bu Sayfada Sevgili Dostum Dr.Murat Ulusoy İle Yazışmalarımızı Bulacaksınız.
Doktor Murat Ulusoy
Değerli dostum, Hekimlerin Prensi İbn-i Sina'ya göre ise " Ruhsal bir hayal gücü mevcuttu, (Bilinçaltı) bunun emirlerine vücut her zaman uymak zorundaydı. Bu güç, bir hastayı iyileştirebildiği gibi, sağlıklı birini de hasta edebiliyordu.." Bu düşünceden hareketle de hastalarını tedavi ediyordu...
Görsel imgeleme, imajinasyon , hipnotik imajinasyonlarla hipnoterapide başarılı vakalarım var. Bu konuda neler düşünüyorsun?
Psikolog Tuncay Özer
Dostum biz ibni sinadan yola çıkarak baya mesafe kat ettik gibime geliyor. Ama işin garibi kat ettiğimiz mesafenin ne kadar önemli olduğunun farkında değiliz sanırım. Sitemde hipnoterapi nasıl çalışır bölümüne aşağıda ki açıklamayı ekledim.
Coue' nin şu sözü hipnoterapide imajinasyonun tedavi edici gücünü çok güzel vurgulamaktadır."İçimizdeki en önemli özellik irade değil, hayal gücü, kendi kendimizi bir şeye inandırabilme yeteneğidir. İradeyle hayal gücü ne zaman birbiriyle çatışma durumuna girse, yenilgiye uğrayan hep irade,yenense hep hayal gücüdür." Danışanlarımın iradeleri sorunları çözümlemeye yetmediğinde hipnoterapi için müracat etmektedirler. O zaman tedavide kullanılabilecek diğer güce (hayal gücüne) sorunları çözmek görevi verilebilir. Bazı psikoterapiler ise kendi iradesi ile sorunlarını çözememiş ve bir uzmana müracat etmiş insanlara, iradenin önemini nutuk etmektedirler.
Not:Bu arada perşembe sohbetlerimizi cumartesiye alsak nasıl olur. İnsanları geç saatlere kadar bazen sabahlara kadar bilgisayar başında tutuyorum. Sanırsın ki transa girmişler::)))Ne dersin cumartesi uyar mı?Eğer uyar dersen ne zaman başlayalım cumartesi sohbetlerine ?
Doktor Murat Ulusoy
Günün birinde güçlü bir ülkenin kralı kendini inek sanıyormuş ve herkese kesilip etinin yenmesi için yalvarıyormuş. Yemeden içmeden kesilmiş. Diğer rahatsızlıklarda eklenmiş. ( Anorexia ya bağlı psikolojik ve bedensel etkiler) Bütün hekimler çaresizlik içindeyken İbni sinaya danışırlar. Kendisini kasap olarak krala tanıtmalarını ister. Kralaın yanına gider, bıçağını biler, sırtını , midesini, tıpkı kasaplık hayvan bakar gibi eliyle kontrol eder. Kral kesileceği ve etinin yeneceği için o kadar mutludur ki !
( Burada R. Bandlerin, şu sözü aklıma geliyor, hastaya uyum sağlamak. Onu bizim şartlarımıza uydurmak yerine öncelikle onun dediğini kabul edip, daha sonra evrensel doğrularımızı anlatmak.)
Fakat ünlü hekim, bu ineğin henüz kesilecek kadar olmadığı zayıf ve bitkin olduğunu, iyice yedirilip güçlenmesi gerektiğini söyler ve daha sonra onu kesmeye geleceğini söyler.
Kral o andan sonra kesileceği günün hayali ile yemeye başlar. Anorexia düzeldikten sonra ruhsal durumuda düzelmiş ve şifa bulmuştur.
Şimdi soruyorum; Doğu yıllarca öncesinden uygulamalı psikoloji yapmıyor mu?
Öğreneceğimiz çok şey var, hekimlerin sert maddeci kurallarını ve psikologların testlere dayalı yöntemlerini şimdilik bir kenara bırakıp, psişeyi kabul edip, onu etkileme yöntemlerini aramalıyız...
*********************
Hikayelerin tedavide , özelliklede hipnozda yararlı olduklarını düşünüyorum ne dersin ?
Psikolog Tuncay Özer
Neyse işimize dönecek olursak, Erickson 'un hikayeler anlatarak terapiler yaptığı bilinir. İşte bu hikayeleri ve Erickson'un hikaye tekniğini anlatan bir kitap okuyorum.Yazarı M.D.Sidney Rosen
Kitap şöyle başlıyor.
Bir gün bir adam zihin hakkında daha fazla şey araştırırken aklına bilgisayarına soru sormak gelmiş ve şöyle sormuş:
-Hiç bir insan gibi düşünebilmeyi hayal eder miydin?
Bilgisayar hemen cevabı print etmiş:
-Bu soru aklıma bir HİKAYE getirdi.
Hikayeler aslında ne kadar önemliymiş doğrusunu istersen bende yeni anlıyorum. Ama gelde bunu bizim abeylere anlat.İlk söyleyecekleri şey şu olur -Bize hikaye okuma.
Doktor Murat
Bir vaka kayıt formu hazırladım.Bir kaç kaynaktan derledim : Sende bir incele...eksikler varsa ekleyelim. Günlük kullanışlı, bir form hazırlayalım..( not: bu formun ayrıntılı halini şifreli bölümde bulabilirsiniz.)
Psikolog Tuncay Özer
Dostum
Hazırlamış olduğum Formu kendi açımdan ve kendi hipnoz tekniğim açısından değerlendirdiğimde aşağıdaki soruları eklerdim.
(Yani ben olsam)
-Hipnozun Bilinç kaybı ve kendinden geçme hali olduğunu mu düşünüyor? (Yanıt evet ise hipnozun bilinç kaybı olmadığı açıklanır.)
-Benim için önemli olan noktalardan biri hastanın iyileşmek için sahip olduğu motivasyonun düzeyidir.Yani hasta iyileşeceğine inanıyor mu mutlaka yoklarım.Bundan dolayı hipnoterapiyi kendi mi istemiş yoksa birilerinin hatırına mı gelmiş öğrenmek gerekir.
-Hobbyleri ve varsa fobileri nelerdir?
-Sosyal biri mi?
-Sık sık ağlar mı?(duygusal birimi?)
-Trans seviyesinin detaylarına inilebilir. Hangi hipnotik feneomenler gözlemlenmiş kaydedilebilir.(Örneğin göz katalepsisi,time distortion,eldiven anestezisi)
-Hastaya kendisine verdiğim görevlerden en kolay hangilerini yerine getirebildiğini mutlaka sorarım. Önümüzdeki seansta yerine getirmekte zorlandığı görevleri indüksiyondan çıkarırım yerine hastaya uygun ve yapabileceği görevler koyarım. Örneğin bazılarına sayı saymak sıkıcı gelebilir. Müteakip seansta sayı saymak yerine başka kognitif görevler verilebilir.
Doktor Murat
Bize her gün bayram biliyon
))
Bilinçaltı hakkındaki nacizane şu satırlarımı bir değerlendiriver.
"Önceleri hipnoz nedir sorusuna aradığım cevap beni insana, bilinçaltına, ruhsal yapısı ve ruhsal fenomenlerini araştırmaya itti. Bu konuda kütüphaneme bakacak olursanız ilgi ve araştırma alanlarımı ve izlediğim yolu takip edebilirsiniz. Bu yolculukta Bilinçaltının sadece yaşama içgüdüsü ile donanmış, yaşamak, varlığını sürdürmek için ne pahasına olursa olsun kuralları uygulayıp organizmayı yönettiğine şahit oldum. Tıpkı ilkel bir canlı gibi... Bilinçaltının emirleri yerine getiren güçlü bir mekanizma olmasına rağmen aldığı yanlış kararlar nedeniyle Ruhsal Hastalıklara neden olduğunu gördüm. Bilinçaltının bir önemli özelliği de herşeyi eşitlemesi idi. Hastalık yapan etken yada kişi ile ilişkisi olmayan nesne yada kişiyede aynı muameleyi yapıyordu. Özellikle, Obsessif kompulsif bozukluklarda buna sıkca rastladım. Ruhsal hastalığı oluşturan Bilinçaltı idi, İrade ve Bilinç sebebi bilmesine rağmen hastalık durumunu sonlandıramıyordu. Bir önemli noktada, Bilinçaltının Hayal ile Gerçeği Ayıramamasıydı... İşte buradan hareketle Hipnotik İmajinasyonları tedavimde kullanmaya başladım. Hipnoz ile Farkındalığın Farklı Alanlarına Kanallar Açıyoruz. Böylelikle Bilinçaltına kolaylıkla ulaşıp sorunu kısa sürede tespit ederek hastamızın zihin süreçlerine olumlu Telkin ve İmajlarla Tıbbi Bir Girişimde bulunuyoruz. "
Psikolog Tuncay Özer
Bize gerçekten her gün bayram.
Aşağıdaki cümlelerinle derinlik konusunda benden pek farkın kalmamış doğrusu:)) görüşlerine % 99 katılıyorum. Katılamadığın konu ne diyeceksin. Bilinçaltı gerçek ile hayali ayırt edemiyor dedin ya, işte bu konu.Gerçekle hayali ayıramadığına dair bilimsel bir delile rastladın mı yoksa bu sadece bir görüşmü ? Bilinçaltını ben bilinçten daha bilinçli olarak değerlendiririm. Çünkü bilinçaltı bilincin oluşmasından çok önce zaten vardı. Yani asıl olan "bilinçaltıdır." Jung ta insanın dünyaya gelmesinden sonra bilincin bilinçaltından ayrımlaştığını söyler. Bu durum şuna benzer ben daha doğmamışken Ali Eşref abi hipnoz yapıyordu. Þimdi ben ne yaparsam yapayım Sence Ali eşref abiden daha "önde" veya hipnoz konusunda daha "bilinçli" olabilirmiyim ? Nasıl ki hipnoz konusunda Ali Eşref abinin eline biz su dökemessek bilinç te bilinçaltının eline su dökemez aslında. Evet bilinçaltının yaptırdığı şeyler bazen "aptalca" görünebilir.Niye hastalık üretiyor diyebiliriz. Ama ne zaman "hasta" ne zaman sağlıklı olacağımıza karar verebilme kudretine sahip olanda o. Bilinçaltı öyle bir kudret ki gerektiğinde hastalığı bile daha sağlıklı olmak için bir vesile olarak kullanabiliyor.Bir danışanım iyi ki depresyonna girmişim demişti. Niye diye sorduğumda depresyonda olmasaydım sizinle tanışıp yaşamda bu derece zevk almasını öğrenemezdim de ondan dedi
) Seanslar esnasında gülmekten kırıp geçiriyordum hastayı da
)Demek istediğim sonuçta saçma sapan hastalıkllarında eskilerin deyimiyle "vardır bir hikmeti aliyesi."
Bilinçaltı hayal ile gerçeği bence ayırabilir çünkü ben rüyalarımı daha uykudan uyanmadan anlamlandırırım. Baktım sıradan bir rüya hadi oğlum tuncay devam rüya alemine derim.Yok hiç hoşuma gitmeyen ve bilinçaltımın zorlandığı bir rüya ise mutlaka kalkarım. Bence insan rüyada iken de rüyada olduğunun bilincindedir. Ama biliyoruz ki bilinçli olmak demek kontrol edebilmek anlamına gelmiyor.Bundan dolayı rüyanın bir hayal olduğunu bilsekte bu hayal zorunlu bir hayaldir.Görmesem olmaz mı diyemiyoruz.Oysa bilinçli yaşamda görmeyi istemediğimiz bir çok şeye kafa çevirebiliyoruz.Taaaa derinliklerde bir güç bu gece bu rüyayı görmek sana daha iyi gelir diyor kararını veriyor.Bizim bir itirazımız olamıyor bu karara.
Senin makalende en çok hoşuma giden söz hipnoz ile farkındalığın farklı alanlarına kanallar açıyoruz sözü oldu.Ve bu sözü müsadenle sitemin giriş sayfasında baş tacı etmek isterim.
Doktor Murat
Bilinçaltı hayali ayırt edemiyor derken
1- gözlemimiz: örn, limonu hayal ederken tükürük bezinin salgı üretmesi
2-ibn-i sinanın sözleri
3- Elaine sheane'nin hipnoz adlı kitabından
eğer kendini şartlandırabilirsen rüyalarına hükmedebiliyorsun. ne göreceğini, korktuğun yada sevindiğin anda rüyaya devam edip , etmeyeceğninin kararı vs. burada bilinc , bilinçaltına kısmi girişimlerle müdahale ediyor.
evet söylediğim ve senin onayladığın gibi bilinçaltı ilk orataya çıkan yapı...ilkel, neden sonuç aramadan yapar yapar yapar...billur tuzun bir reklamı vardı akar akar akar diyordu
organizmayı kontrol ederken örn histeriye bağlı kısmi felçlerde veya konversiyonlarda olan bayılmalarda amaç kişiyi o an orada bulunan bilince zarar verebilecek ortamdan uzaklaştırmak ana düşüncesi...koluna felç gelirmiş, düşer bir yerlerde yığılır kalırmış bunu düşünemiyor. Ama tabiki ilkel olmasına rağmen yaptığı ile organizmayı bir ölçüde korumaya alıyor.
Psikolog Tuncay
Dostum aslını istersen öyle bazı hayaller var ki bir çok gerçekten çok daha yararlı ve daha güzel. İnsanı ayakta tutan zaten hayal ve umut.İnsan olumlu hayal ve umutlarını kaybetsin çıkan sonuca depresyon diyoruz zaten. Panik atakta kötü bir şeyler olacağına dair bir hayal sadece. Kekemelik nasıl oluşuyor ? Kekeme vatandaş konuşurken kötü bir şeyler olacağını hayal ediyor hepsi bu ? Bize gelen hastalar zaten bir hayal dünyasında yaşıyorlar.Öyle ya korku bir hayalden başka nedir ki ? Korku sadece olumsuz bir hayaldir. Bu olumsuz hayal (korku) beyne nasıl yerleşir diye sorarsan;korkular hipnoza benzer bir mekanizma ile beyne yerleşiyor bence. Bu noktada hipnoz sorun nasıl oluşmuşsa aynı yöntemle sorunu yok edebilecek elimizdeki TEK VASITADIR. Özetle sanırım psikolojik sorunların hepsi zaten bir hayal. Dolayısıyla hayalleri elbette küçümseyemeyiz. Bildiğin gibi insan ve canlılar dünyaya geldiği andan itibaren "dünyanın bir imajı (hayali) zaten bilinçaltında mevcut vaziyete dünyaya geliyorlar. Bunu içgüdülerden anlamak mümkün.Yani insanın zihninde henüz hiç bir gerçeklik yokken "yaşamın bir hayali" zihnimizde mevcut bulunmakta idi. Belki doğduğumuzda dünyanın hayali bir şeması zihnimizde olmasaydı asla dünyaya ayak uyduramayacaktık. Belki de yaşama ayak uyduramayan psikolojik sorunlu insanların tek sorunu budur.Yani hayallerinde bir eksiklik mevcuttur. Bizde hipnozla eksikliği insan ruhuna injekte edebiliriz:)
Doktor Murat
Bu gün son bir aydır depresyon ve intihar düşünceleri maddi sıkıntılar içinde olan bir esnaf , 42 yaşında erkek bir hastayı hipnoza aldım. Son günlerde geceleri karabasanlar görüp korku ile uyanıyormuş.
Bir rüyasında karıncaların bir kulağından girip diğer kulağından çıktığını diğer rüyasında ise eline bir yılanın dolandığını yılanın başını sıktığını ve korku ile uyandığını söyledi.
Hipnozda rüyasında görülen karıncaların ona karınca gibi çok çalışmasını ekonomik krizle birlikte bozulan işlerine sıfırdan başlayıp çok çalışarak yeniden düzene koyabileceğini anlattiğini,
Yılanın ise sağlık sembolu olduğunu bilinçaltının ona eğer sıkıntılı halinin devam ederse sağlığında ciddi bozulmalarının olacağına işaret ettiğini söyledim. ve genel rahatlatıcı , gevşetici telkinlerden sonra transdan çıkardım. İlk önce hasta bekleme odasında eşinin yanına gitti gülerek yanağından bir makas aldı ve herşey daha güzel olacak dedi
Ne yaptık dersen, canını sıkan rüyaları ona işaret olarak gösterip kendine yeni bir başlangıc yapması gerektiğini tasvir ettirdik...
saygılar...
Psikolog Tuncay
evet dostum her şey tasvire bağlı.Dünyayı yaşamı olayları algılayan anlamlandıran şey "tasvir". Ericksonian yaklaşımın en çarpıcı yönlerinden bir tanesi de en olumsuz gibi algılanan durumu bile insana en olumlu gibi algılatabilmesi. Hatırladığım kadarıyla ericksonun bir çalışmasını nakletmek istiyorum. Bir gün çillerinden çok rahatsız olan bir kız kızgın bir vaziyette Ericksona getirilir. Erickson kıza "sen hırsızsın" der danışanı şok ederek kendisini pür dikkat dinlemesini sağlar. Sonra kız "ben bir şey çalmadım ki" der. Erickson "hayır çaldın der, hem de ispatı yüzünde" der. Danışan "neymiş o" der. Erickson "mutfağa gidip abur cubur gizli saklı susamlı, baharatlı yiyecekler aşırıyorsun, sonra bak yüzünde küçük noktalar kalıyor " der. Erickson hastasının çillerini bisküvideki susama benzetmiştir. Yıllar sonra bu hasta ericksona neşe içinde gülen bir resim gönderir.altındada susamlı-baharatlı kız yazmaktadır.
insanın soyut yanı ve düşünsel dünyası ile uğraşan psikoloji sanırım soyut kavramların aslında çok çabuk değişebileceğinin farkında değil.Bir danışanım bana soyut şeyler anlamsız geliyor demişti.Gözle görülür elle tutulur şeyler ve başarılar yaşamda elde etmessem soyut zevklerin benim için bir anlamı yok demişti.Bu danışanım mühendisti.Bende gayet doğru söylüyorsunuz dedim.Soyut şeyler yoktur.O zaman bana müracat etmenizin nedeni olan duygusal sorunlarınız da soyut olduğundan, artık problemlerinizde yok olmuştur dedim
)
İşte böyle insan nasıl isterse öyle algılar.Dün Televizyonda hatırlarsan Adnan Ziyalar hoca şöyle bir şey söyledi.Bir deneyde İnsanın bir kulağına çok rahatsız edici bir müzik verilirken diğer kulağa hoş bir müzik verilmektedir.İnsan zamanla sadece hoş müziği duymaya başlamaktadır.Yaşamda böyle işte rahatsız edici şeyde çok ama, seçme ve yer değiştirme özgürlüğü de insana ait olduğundan, en rahatsız edici şeyin yerine hoş bir şey koyma kabiliyetimiz var.
Kendine iyi bak senin gibi yoldaşı bulduğum için şanslıyım
BYE
Doktor Murat
Dostum eline diline sağlık...
sitene şöyle bir göz attım. Ruhsal yada zihinsel güç ile bedene etki üzerine güzel şeyler yazmışsın. Ben bunlar üzerine araştırıyorum. Ama henüz siteye yazmaya cesaret edememiştim. Çünkü biliyorsun hemen şifac damgasını vuracak malum kişiler var.
Ama biz ne dersek diyelim sadece imgeleme ile kanseri yenen vakalarda var. az ama bu onun bilim dışı olmasından ziyade tanınmamasından ve uygulanmamasından kaynaklanıyor. Nasıl ki kırık kemik şu an için bize çok karmaşık gelen bir dizi olay sonucu kaynıyorsa eğer zihnin kanullenmeleri değiştirilirse yenemeyeceği hastalık yok gibi...
Mesnevide ruhsal yapı ormana benzetiliyor. Bu tanım sanırım sana yabancı gelmedi...Bilinçaltı da freud tarafından ormana benzetilmiyor muydu ?
saygılar....
Hipnozdan Çıkan Kişinin Hali
Psikolog Tuncay
Dostum gayet haklısın gerçekten hipnozdan çıkan kişi yukarıdaki meleğe benziyor.nitekim benim VCD lerdede insanlar aynen öyle gülüyorlar.
Doktor Murat
Dostum sunum çok güzel özellikle animasyonlar cuk diye oturmuş...
ancak aklıma takılanlar var:
1- Hipnozda düşünce süreci yavaşlar...
bu konuda net bilgi var mı?
2- İmajlar hallusinasyonlar kadar olabilir diyorsun imajinasyon aslında hallusinasyon değil mi?
3- Sinir sistemi herşeyi kaydeder diyorsun ama çalışmalar kesin bir bellek yeri beyinde bulamamışlar. hatta fare deneylerinde sırayla lobektomi yapılan fareler lobektomi oranı artmasına rağmen hareketleri yavaşlamış ancak bellekleri yerinde kalmış...
saygılar
Psikolog Tuncay
Dostum Valla alemsin.Bir imajın kırk yıllık hatırı vardır şeklindeki benzetmen çok hoş duygular yaşamama neden oldu. Sunumunda baştacı edeceğim (en çok hoşuma giden) sözleri sıralamadan geçemeyeceğim.
•"Bulutların dağılması ile birlikte güneşin bulunması gibi insanlarda asla kaybetmedikleri özlerini bulurlar…"
•"Mental imgeleme resimler halinde düşünen zihindir."
"Hipnoz uyguluyacılarının görevi ise insanların bu yanlış kabullenmeleri ve şartlanmalarından önceki saf doğallıklarını hatırlatmaktır."
Hatırlatmak isterim ki bir çok hipnoterapi yaptığım insana verdiğim ilk telkinlerden biri "özüne dön" telkinidir.Gerçekten insanlar yaşamını karmaşası içinde özlerinden uzaklaşıyorlar ve yanlış ve yararsız hedefler ile cebelleşebiliyorlar.Veya insanlar yaşamdaki üzücü olaylara takılı kalıp senin dediğin gibi kendi kendilerini çelmeyebiliyorlar.Oysa insanın özünde daima daha mutlu daha huzurlu olmayı sağlayabilecek güçler var.Sadece yaşam denilen karmaşa bizi özümüzden kopardığı için içsel güçlerimizin farkına varamıyoruz dış dünyamızda toplumun yarattığı yel değirmenleri ile don kişot gibi savaşıyoruz.Bu bakımdan toplum olmasaydı insanın hiç sorunu olmazdı çünkü hiç bir insanın özünde bir sorun yok.Hiç bir bebek dünyaya panik ataklı yada depresyonda olarak gelmiyor diye düşündüğüm çok olmuştur.
Gelelim aklıma takılan bir konuya:
"İndüksiyonda ana kural fizyolojik yanılsamalardan yararlanmaktır" diyorsun. Tahir beyin bunu çok iyi yaptığını biliyorum. Ancak kursta dikkat ettiysen pek fizyolojik yanılsamaları kullanarak hipnoz meydana getiren yok. Yararlanılabileceğini kabul ediyorum ama sunumunda bence kimlerin fizyolojik yanılsamaları kullndığınıda belirtesen iyi olur. Örneğin dünyada bunu ana kural olarak benimseyenler varsa onları açıklasan çok iyi olur.(yani bence)
sözlerimi şu güzel sözlerle bitirmek istiyorum.
"Akıllı insanlar yeni fikirleri tartışırlar.
Normal insanlar sonuçları tartışırlar.
Küçük insanlarsa başka insanları tartışırlar."
dikkat edersen biz hep başka insanları tartışanlardan değiliz.
Hipnoz Teorileri
Vaktiniz az ise bu konuyu şöyle özetleyebilirim: Hipnozun gerçekten ne olduğunu kimse bilmiyor. Ama ne olmadığı çok iyi biliniyor.
Hipnoz konusunda ki en büyük bilinmezlik hipnozun mekanizması konusunda bulunmaktadır. Hipnoz konusunda belki de tek kargaşa hipnoz teorileri konusunda yaşanmaktadır. Bu bölümde hipnozun mekanizması konusunda yapılan açıklamalara bir göz atacağız. Burada bahsedemeyeceğimiz kadar bir çok farklı farklı açıklama bulunmakla birlikte başlıcalarına yer vermeye çalıştım. Bize düşen görev teorileri gerektiği gibi bütünleştirebilmektir.
Charcot Teorisi
Charkot' a görehipnotize edilebilenlerin hepsi gizli veya aşikar histeriklerdir. Bu gün bu görüşün doğru olmadığı gayet iyi bilinmektedir. Histeriklerin normal insanlardan hipnotizabilitesinin yüksek olmasına rağmen artmış hipnotizabilite bir histeri işareti anlamına gelmez. (Kroger, 1963)
Hipnozun Özel Bir Bilinçlilik Hali Olduğunu Savunan Teoriler
Bu teorisyenler delillerini hipnozdaki kişilerin hipnozdan sonraki raporlarına ve bir deneyim olarak hipnozun eşsizliğine dayandırmaktadırlar. Derin hipnozdan çıkan insanlar şaşkınlıkla nasıl derin bir gevşeme ile birlikte farklı ve sakin bir hal yaşadıklarını ve aynı zamanda her şeyin farkında olduklarını anlatırlar. Yaşanılan deneyimler göstermektedir ki hipnozda zamanın akışı çok farklı algılanmakta vücut imajı değişmekte, insanların farkındalıkları farklılaşmaktadır.
Sebernetik Bakış Açısı ile Hipnoz
Sibernetik bilimler arası bir disiplindir. Sibernetik Amerika'da Harward Tıp Fakültesinde bir gurup matematikçi, mühendis ve top mensubunun birlikte çalışmaları sonucunda doğmuştur. Sibernetiğin konusu tüm kainattır. Sibernetik kainatın canlılık kanunlarını inceler. Sibernetik bir sistemin canlılığını Prof.Dr.Ashby'ın ifadesi ile söylersek "Dış alemin etkileri karşısında o sistemin kendi iç varlığını önceden belirli sınırlar dahilinde tutmaya uğraşmasından ibarettir." Kainattaki bir sistemin görevi her türlü
şart altında kendi geleceğini korumaktır.
Sibernetiğe göre cansız maddeyi canlı kılan özellik o maddenin ayrı ayrı cansız kısımları arasındaki feed-back(geri besleme) bağıntısıdır ki o maddenin belirli bir sonucu ortaya çıkarmak için kendi kendisi üzerinde etkili olması sonucunu doğurur. Hipnozda da insanlar belirli sonuçları çıkarmak (uyum sağlamak) için insanların kendi kendilerine tesir etmesinden başka bir şey değildir. İnsan gerçekten iyileşmek istemedikten sonra hipnotist ne yaparsa yapsın boşunadır.
Sibernetik görüşe göre hipnoz hali insan beyninin yeni bir şarta adaptasyonun yeteneğinden ibarettir. Yeni şartın özellikleri insan beynine telkin vasıtası ile verilmektedir. Telkini yani adapte olunacak dış alem şartlarını alan beyin bu şarta adapte olabilmek için her adaptasyonda olduğu gibi; kendi regülasyon sistemleri arasında bilgi alış verişinin bir kısmını kesmektedir. Yani beynin muhtelif üniteleri arasında tesir alınan telkine göre devamlı veya geçici olarak bilgi alış verişi kesilmektedir. Sibernetik bakış açısına göre bundan dolayı hipnoz bir uyku hali değil tüm evrendeki diğer adaptasyon süreçlerinde olduğu gibi aktif bir haldir.
Sibernetik açıklamaya göre telkin ve hipnoz ayrı ayrı hadiselerdir. Telkin hipnotistin beyni ile sujenin beyni arasında bir bilgi bağlantısından ibarettir. Hipnoz ise sejenin bu yeni şarta adaptasyonudur.
Sibernetik bakış açısı daha zeki kimselerin daha kolay hipnotize edilebilmelerini zeki beyinlerin adaptasyon kabiliyetinin yüksek olması ile açıklar. Gençlerin kolay hipnoza girmesini ise gençlerin adaptasyon kabiliyetinin yüksek olması ile açıklar.
Atavistik Toeri
Bu teorik bakış açısı hipnozun insanlığın başlangıçtaki düşünüş tarzının bir sembolü olduğunu savunur. Hipnozda insanın daha arkaik mental fonksiyonlara gerilediğini varsayar (Meares, 1960). Bu teori hipnozda insanın modern, yetişkin ve mantıksal düşünüşten daha pirimitif, çocuksu, telkine açık ve irrasyonel düşünüşe doğru yol aldığını varsayar.
Bu teorisyenler hipnozda non nonverbal komminikasyonun ve rapportun artmasını en önemli delilleri olarak göstermektedirler.
Bu teoride hipnozun derinliği regresyonun derinliği olarak değerlendirilmektedir. Bu teoride posthipnotik telkinler introjeksiyon mekanizması ile açıklanmaktadır. Bu teorinin açıklayamadığı başlıca hipnotik fenomenler anestezi ve hallüsinasyonlardır.
Kroger ve Freed'a göre hipnotik davranış veya hipnotik cevap bir atavizmdir ki korku veya tehlikeyi uzaklaştırmak için koruyucu savunma mekanizması olarak gerekebilmektedir.
Disosyasyon Teorisi
Bazı duygularını, düşünce ve davranışlarınız, kişiliğinizden, diğer düşünce ve davranışlarınızdan bağımsız hareket etmeye başladığında disosyasye oldunuz demektir.
Bu teori hipnozu bir disosyasyon olarak ele alır. Hipnozdaki kişileri de disosye olmuş bireyler olarak ele alır. Bu teori hipnozun bazı karakteristik özelliklerini açıklayabilmektedir ancak açıklayamadığı bir çok konu da mevcuttur. Hipnotizabilite ve disosyasyon kapasitesi arasında bulunacak korelasyonlar bu teorinin doğruluğunu büyük oranda ortaya çıkaracaktır.
Davranışçı Teoriler
Davranışçı yaklaşımlar hipnoz ile meydana getirilen hipnotik fenomenlerin insanların normal hallerinde de meydana getirilebileceğini savunmaktadır. Onlara göre hipnozdaki şahıslar sadece hipnozdaymış gibi davranmaktadır. Ancak bu teori anestezi olmadan sadece hipnoanestezi ile 4-5 saat sürebilen ağır ameliyatların nasıl gerçekleştirilebildiğini elbette açıklayamıyor. Aynı zamanda bu teori yaş geriletmesi sırasında gözlemlediğimiz babinski refleksini ve sujelere telkinle gösterilebilen hallüsinasyonları açıklayamaktadır.
Araştırmacılar, gerçekten hipnotize edilen biriyle yalnızca hipnotize olmuş gibi davranan bir kişinin davranışlarının birbirinden ayırt edilmesinin mümkün olduğunu göstermiştir. Hipnoza oldukça yatkın olan denekler doğal davranırlarken, hipnotize edilebilirliklerinin düşük olduğu kanıtlanmış deneklerden hipnotize olmuş gibi davranmaları istenmiştir. Bu arada deneğin hangi gruba dahil olduğu, deneği yapan kişi tarafından bilinmemektedir. Hipnotize olmuş gibi davranan denekler, kendilerinden beklendiği gibi hipnozun gereklerini yerine getirmişlerdir. Ancak öznel deneyimleri ile ilgili olarak dile getirdikleri şeylerle gerçekten hipnotize edilen kişilerin söyledikleri arasında önemli farklar görülmüştür (Zamansky, Bartis ve Hilgard, 1978)
Hipnozdaki kişilere bir ışığa baktıkları telkin edildiğinde pupil (gözbebeği) hareketleri gözlenmiştir. Oysa Hipnozdaymış taklidi yapan insanlara (simulations) bir ışığa baktıkları telkin edilirse hiç bir cevap alınamayacaktır.
Hemisferik Teori
Sol beyin ise genellikle anlamlı konuşma, syntax, yazma, okuma, aritmetik ve ritmden sorumludur.
Sağ beyin görsel, uzaysal konfigrasyon, holistic analizler, melodi, imajinasyon, yorum ve mecazi anlamları proseslendirmede etkilidir. Bu teoriye göre hipnoz esnasında sol beyin inhibe olmaktadır. Bu teoriye göre hipnoza direnç sol beynin manifestosudur. Kenidimi en yakın hiseettiğim teori bu teoridir.
Bu teorinin daha geniş açılımını üye sayfalarında bulabilirsiniz.
Uyku Teorileri (Pavlov'un ve Eski Magnetistlerin Teorisi)
Bu teoriye göre hipnoz da uyku gibi beyin korteksinin inhibisyonundan (ket vurulmasından ) ibarettir. Hipnozda bu inhibisyon daha sınırlıdır uykuda daha derindir. Son bilimsel araştırmalar ve EEG çalışmaları hipnozun uyku ve uyanıklık dışında bilinçliliğin kaybolmadığı özel bir hal olduğunu gösterdiğinden hipnozun uyku olduğunu iddia eden teoriler geçerliliğini kaybetmiştir ancak aşağıdaki nedenler hipnoz ile uyku arasındaki uzaktan akrabalığın delili olarak gösterilmektedir.
1) Hipnozda olan şahısların uygun telkinlerle uykuya geçirilebilmesi
2) Hafif bir uykuda olan şahısların telkinlerle daha rahat hipnotize edilebilmesi.
Psikanalitik Teoriler
Psikanalitik teorilerde hipnotistin parental bir rol oynadığı varsayılır (Schilder, 1956) Freud'a göre hipnozda operatör, sujenin çocukluk çağındaki otoriter babasının rolünü oynar. Hipnozda Hipnotistte baba gibi omniponent bir rol üstlenir. Bu teori doğru olsaydı otoriter bir babaya sahip olantarın otoriter yaklaşımlarla daha kolay hipnoza girmeleri gerekirdi. Eğer bu teori doğru olsaydı erkekler daha iyi hipnotist olabilirlerdi. Oysa araştırmalar erkek ve bayan olmanın belirleyici olmadığını göstermektedir.
Bütün psikanalitik hipnoz teorileri, sujenin içgüdüsel arzularının tatmin problemi etrafında toplanır. (Chertok L. 1963 ,Syf. 38) Psikanalistlere göre hipnotik sitiasyonda da bir çeşit tarnsferans meydana gelmektedir.
Hipnotistlere Öneriler
¤ Seansın başında her ikinizin de birlikte bir sorunu çözmek için bir arada olduğunuzu vurgulayınız. Danışanızın/hastanızın amaçlarını net bir şekilde ifade etmesini sağlayınız. Gerekirse ulaşmak istediği amaçları liste halinde yazmasını isteyiniz ve kendisine bu listedeki kendi isteklerinin telkin edileceğini söyleyiniz.
¤ Hipnoza ihtiyaç duyan ve hipnozu istediğinden emin olduğunuz insanlara uygulayınız.
¤ Danışanınızın alerjisi olup olmadığını mutlaka sorunuz. Örneğin çiçeklere alerjisi olan bir insana orman ve bahçe imajinasyonu yaptırmayınız.
¤ Hipnozun başında danışanı rahatsız edebilecek ayakkabı, elbise, kemer, saat, anahtar, cüzdan, korse, kontakt lens, gözlük vb. şeyleri çıkarttırınız.
¤ Midesi dolu, aşırı yorgun, sarhoş insanlarla seansa başlamayınız.
¤ Çocukların hipnozunun ve indüksiyon yöntemlerinin farklı olduğunu asla unutmayınız.
¤ Hipnozu eğer bir koltukta gerçekleştirmeyi düşünüyorsanız koltuğunuz gerektiğinde tama yakın bir pozisyonda yatırılabilmelidir. Hipnoza derin girdiğini gördüğünüz bir insanın seansında koltuğu mümkün olduğu kadar yatırınız.
¤ Bazı çok eski kaynaklarda çok az kimsenin ilk tecrübede hipnozu yaşayabileceği belirtilmektedir. Bu kaynaklarda ilk hipnoz deneyimi için 3-20 seans yapmak gerekeceği belirtilmektedir. Oysa hipnoz hakkında gerekli ve doğru bilgileri almış (mayalanmış) insanların % 90'ı ilk seansta hipnoz deneyimini yaşayabilir. Hipnozda mayalamanın önemi büyüktür. Bazı eski hipnotistler bunun farkına varamadıkları için böyle söylemeleri doğaldır. Çünkü hipnozda gelişmektedir. Ülkemizde mayalamanın önemini vurgulayan ve ilk defa mayalama terimini kullanan ilk isim büyük insan, hocamın hocası olan Opr.Dr. Hüsnü İsmet Öztürk'tür.
¤ Mayalaması yapılmamış danışanlar ilk seansta ama ben uyumadım ki ! Konuşulanları hatırlıyorum sanırım hipnoz olmadım ? diyebilirler. Doğru bilgileri alan insanlar bunları ifade etmezler.
¤ İndüksiyonun başında bilinçlilik ve farkındalık haliniz hipnozunuz derinleştikçe artacak şeklinde telkin veriniz.
¤ Hipnoza dirençli analitik insanlar indüksiyon öncesinde niye, şöyle mi böyle mi yapacağım ? nasıl ? ya yapamazsam ne olur ? şeklinde bir çok soru soracaktır. Bu insanlara karşı bende onların anlayamayacağı kadar hızlı şekilde ard arda bir çok soru sorarak kafalarını karıştırırım (to confuse) Sonuçta olayın mantığını anlarlar sadece rahatlayarak (relax) hipnoza girerler. Şaşırtama tekniğini kullanıyorum çünkü şaşırmış insanın önüne konulan ilk öneriyi kabul etme ihtimali yüksektir
) Bu tekniği ilk fark eden ve kullanan Dr.Erickson'dur.
¤ Kimseye "UYU" demeyiniz; "gevşeyiniz" daha uygun olur. Eğer uyu derseniz sonra bu uyku yatak uykusu değil diye açıklama yapmak zorunda kalırsınız.
¤ Telkinler danışanın içsel gerçekliğine ve psişesine uygun olmalıdır. Kişiliğine aykırı olan bir telkini kimse almaz.
¤ Hipnoterapide analizin dozunu kaçırırsanız, bu iyi olmayabilir. Hiç bir analize gerek duyulmadan bir çok insanın hipnozdan yararlanabildiğini unutmayınız. Danışanınız zaten hipnozda kendi kendini analiz ediyordur. Hipnozun kendisi çoğunlukla zaten içgörü kazandırır. Bundan dolayı bazı travmalara gereksiz yere dönüşler yapılmamalıdır. Hastanın yararına olmayacak hiç bir bilgi hastadan alınmaya çalışılmamalıdır. Psikanaliz daima danışanı negatif duygulara yönlendirir. Ben pozitif duygu ve yaşantılara yönelmemiz gerektiğini düşünüyorum.
¤ Hipnotistin sesi sakin ve rahat olmalıdır. Acele ile konuşan bir hipnotist etkili olamayacağı için danışanını da rahatsız eder.
¤ Babası denizde bir kaç ay önce boğulmuş bir insana "deniz imajinasyonunu" yaptırmaya kalkarsanız hipnotik bir kaza yaşarsınız ve danışan hipnozdan kızgın vaziyette çıkabilir. Bundan dolayı danışanın sevip sevmediği her şeyi öğrenmeye çalışın. Mesela en son denize ne zaman gitmiştiniz diye sorabilirsiniz.
¤ Danışanların sensory farkındalığını arttırmak ve beyinlerindeki vizialüasyonları kuvvetlendirerek arttırmak hipnozu derinleştirir. Bir danışanımın gözleri hareketlendiği zaman şu anda bir resim gördüğünü biliyorum o resmi canlandırarak bana anlatır mısın demek hem onları etkiler hem hipnozu derinleştirir. Gözleri hareketlenen insan mutlaka bazı şeyler görüyordur.
¤ Hipnozun başında indüksiyonun belki de sonlarında imajinasyon telkinlerime başlamadan önce danışanın imajinasyon yeteneğini ölçmek için şöyle küçük bir test yapabilirsiniz. Danışanlarımdan şimdi bir limon yediklerini düşünmelerini isterim. İmajinasyon yapmaya uygun olanların ağzı ve yüzü hareketlenir. Yoksa şimdi bunu okurken sizinde ağzınız hareket etti mi?
)
¤ Danışanınıza seans esnasında müzik dinletmek istiyorsunuz ancak danışanınız Metallica hayranı çıktı. Bu durumda danışanın hipnoz derinliği yeterliyse ondan beynindeki müziği dinlemesini isteyebilirsiniz. Uygun insanlar yapabilir.
¤ Bilinçaltını sadece sıkıntı deposu olarak değerlendirmeyin; danışana kendi bilinçaltını bir rehber gibi kullanmasını öğretebilirsiniz. Bu anlamda ideamotor cevaplardan hem siz hem danışanınız bir rehber gibi yaralanabilir. Bilinçaltının nimetlerinde yararlanabilirsiniz. Bilinçaltının bilinçten 4 adım daha öncesini düşünebilecek kapasiteye sahip olduğunu unutmayın.
¤ Danışanlarınızın otoriter emirlere ve telkinlere değil seçimlere ihtiyaçları olduğunu unutmayınız.
¤ İnsanların kendi kendilerine verdikleri telkinler, sizin onlara verebileceğiniz telkinlerden daha etkilidirler. Çünkü her insanın içinde sağlıklı, huzurlu, başarılı ve mutlu olmaya yetecek kadar güç vardır. Tüm terapilerin danışanın kendi gücünü kullanarak bir şeyleri değiştirdiğini unutmayınız. Danışan güçlüdür çünkü, kendini hasta etme gücüne sahip olduğu için size gelmiştir. Siz danışanı hastalığa götüren mekanizmaların aynısını kullanarak ona şifa götürebilirsiniz. Her insan kendi kendine telkin verir; büyük ihtimalle danışanınız zaten kendi kendine olumsuz telkinler verdiği için size gelmiştir. Olumsuzluğu hastalığı üreten güç şifayı da getirecektir.
¤ Şüpheci, analitik ve isteksiz kişilerin indirekt telkinlere daha iyi yanıt verdiğini unutmayınız.
¤ Telkinleri kuvvetlendirici telkinler de verebilirsiniz. Öss'ye hipnozla hazırladığım bir danışanıma bir kalem verdim ve sınavda o kalemi kullanacağını bu sayede daha önce verdiğim tüm telkinleri gerektiğinde hatırlayıp uygulayacağını telkin ettim.
¤ Vereceğiniz en son telkinlerden biri şu olsun: Benden duyduğunuz telkinleri ancak sizin sağlığınız, rahatlığınız, huzurunuz için yararlı olduğu sürece uygulayacaksınız. Bir telkinimi uygulamanın size zararı olma ihtimali varsa bu telkini uygulamayacaksınız. Bu sayede dil sürçmelerinizden kaynaklanabilen olası zararlı telkinlerin önüne geçmiş olursunuz.
¤ Kendi tedaviniz bitmeden danışanın otohipnoz yapması doğru olmayabilir. Ancak yeterince hipnoz bilincine ulaşmış, hipnozun mantığını kavramış insanlar oto hipnozdan yararlanabilir. Bu bakımdan otohipnozu telkinini sona saklayınız.
¤ Seansın sonunda hipnozdaki rahatlık duygusunun kalacağını, bir sonraki seansta daha güzel bir deneyimi daha çabuk yaşamaya başlayacağını telkin edebilirsiniz. Ben hipnozunuz bitsin ama hipnozun getirdiği huzur ve rahatlık hali her zaman devem edecek şekilde gözlerinizi açınız,
şeklinde hipnozu sonlandırırım.
¤ Hipnozdan çıktıktan sonra en az 5- 10 dakika danışanınızın durumunu gözleyerek her şeyin normale döndüğünden emin olunuz.
¤ Seanslar şifaya ulaştık diye birden bire kesilmemelidir. Kademeli olarak seanslara son verilmelidir.
¤ Hipnozu kendi yaşantınızda sık sık kullanınız. Hiç suya girmeyen insan yüzme öğretmeni olamaz. Siz ne kadar hipnoza (suya) girer çıkarsanız o kadar hipnozun mantığını kavrarsınız.
¤ Hipnoterapi söz konusu olunca en iyi öğretmenin kendi deneyiminiz olduğunu unutmayınız.
>>>ANA
ÖRNEKLERLE HİPNOTERAPİ
Aşağıdaki hipnoterapi örnekleri psikolojide Hipnoterapi'nin nerede nasıl kullanılması gerektiğini açıklamak için verilmiştir. Eğer bir hipnoterapist bu örnekleri vermez ise söylediği şeyler çok ütopik şeylermiş gibi algılanabilir veya diğer sayfalarda okuduğunuz bilgiler havada kalır. Her hipnotistin sorunlara yaklaşımı farklı olabilir. Bu örnekler hipnoterapi anlayışımı ortaya koymak amacıyla verilmiştir. Bu bölümde okuyacağınız bilgiler hiç bir zaman seanslarda olup biten her şeyi kapsamaz ve kapsayamaz. Genellikle her örnek seanslarda konuşulanların bir özetidir.
Bu bilgilerin sitede yer alabilmesi için ilgili şahısların izni alınmaktadır. Aşağıda okuyacağınız yazılardan bir kısmı bana mail ile ulaşmıştır. Bildiğiniz gibi maillerde insanlarımız yazım kurallarına pek dikkat etmezler. Ben yazıların özünü bozmayı istemediğimden olduğu gibi sizlere aktarmayı tercih ediyorum. Bundan dolayı kusura bakmazsınız umarım.
Örnek 1
Danışan 34 yaşında ithalat ve ihracat işleri ile uğraşan bir iş adamı ve ekonomist. Kendisinde asla İngilizce öğrenememek gibi çok ilginç bir sorun var. İngilizce’yi öğrenmek için bilinen her yolu denedikçe bildiklerini de unutmaya başlamış. Danışan yüzlerce sefer yurt dışına çıkmasına rağmen sadece birkaç kelime İngilizce biliyor. Örneğin hotelde “wine” kelimesinin şarap olduğunu biliyor ama cümle olarak “bana şarap getirir misiniz” diyemiyor.
Danışan İngilizce öğrenememe sorununu şöyle tanımlıyordu: "Akşam öğreniyorum sabah kalktığımda aklımda sanki sadece İngilizce'yi silen bir silgi varmış gibi her şey siliniyor."
Danışan İngilizce öğrenmek için resmi dili ingilizce olan bir ülkede 3 yıl kadar kalmış. Ancak Türkiye'ye geri döndüğünde öğrendiklerini bir kaç ay içinde tekrar unutmuş.
Danışan iş nedeni ile sık sık Çin’e gitmekte ve orta derecede Çince yi sonradan öğrenebilmiştir. Danışan “Belki de Çince’yi İngilizce öğrenmemek için öğrenmişimdir” diyor.
Çince gibi çok zor bir dili öğrenebilen biri nasıl olurda tek bir cümle kuracak kadar bile İngilizce öğrenemez? Bu bana oldukça zevkli bir bulmaca gibi geldi. Önce bu garip durumun nedeni hipnoanaliz ile açığa çıkarılmalı idi. Biz de öyle yaptık.
1.Uygulama seansında danışanın halasının İngilizce öğretmeni olduğunu ve halası ile arasının hiç iyi olmadığını öğrendik. Babası yaz aylarında halasından zorla İngilizce dersi aldırıyormuş. Bu derslerde danışan kendini çok kötü hissediyormuş çünkü akranları dışarıda futbol oynarken havuzda-denizde yüzerken gramer ile uğraşmak hiç hoşuna gitmiyormuş. Danışan seansta İngilizce öğretmeninin sınıfın önünde kendisini küçük düşürdüğünü hatırlıyor.
Sonuç olarak İngilizceyi öğrenmemek için ya da öğrendiklerini unutmak için danışanın yeterli duygusal nedenleri var. Duygularımız her şeyimizdir. Uygun duygulara sahip isek her şeyi öğrenebilir ve yapabiliriz. Şimdi bu danışanın nasıl duygularını değiştirerek İngilizce öğrenmeye başladığını anlatayım.
Bir sonraki seansta LOST dizisinin DVD görüntülerini İngilizce olarak izledik. Ben çevirmenlik yaptım. Çevirmenlik yaparken gramerden hiç bahsetmedim. LOST dizisi onun çok hoşuna gitmişti. Kendisine bir dili öğrenmek için gramere değil olumlu duygulara ve hayal gücüne ihtiyaç duyduğumuzu söyledim. Bir film izlerken hayal gücünüz iyi ise zaten filmin geçtiği yerde kendinizi götürebilirsiniz. Bundan dolayı danışana önce imgeleme tekniklerini öğrettim. Hayal gücümüz sayesinde artık LOST dizisini ekrandan izlemiyorduk dizinin içine girmiştik. Dizinin aktörleri ile yaşıyor ve konuşuyorduk. Bir dil öğrenmek için yurt dışına gitmek şart değildir.
Hayal gücünü kullanarak dil öğrenme tekniği danışanın çok hoşuna gitmişti. LOST dizisini de çok sevdi. Zaten LOST dizisi tüm dünyada bağımlılık yaratan bir dizidir.
Bir sonraki seansta danışana geçen seans öğrettğim hiçbir şeyi unutmadığını gördüm. Danışan öğrenmeye başlamıştı çünkü dil öğrenirken duyguların ve hayal gücünün ne kadar önemli olduğunu anladı.
Birlikte LOST dizisinin bazı bölümlerini izledik. Danışana dil öğrenmek diye bir şey olmadığını dilin ancak ve ancak anlaşılabileceğini öğrettim. İngilizce yi anlayabilmesi için bazı tüyolar verdim. Ezberlemenin yanlış olduğunu ezberlemenin unutmanın tohumu olduğunu anlattım. Yani tıpkı bir Amerikalı çocuk İngilizce yi nasıl öğreniyorsa dili o şekilde öğrenmemiz gerektiğini söyledim. Bundan dolayı kendisine bol bol İngilizce çizgi roman verdim. Tabi ki çizgi romanı okumadı romanın içine hayal gücünü kullanarak girdi.
Bir sonraki seansa geldiğinde halasına neden İngilizciyi öğrenemediğini anlatan bir mektup yazmış. Mektubu İngilizce yazmış. Ayrıca mektupta İngilizciyi öğrenirken kullandığımız imgelem tekniklerini anlatmış.
Danışan 2 ay gibi bir sürede İngilizce olarak izlediği bir filmi anlayabilecek düzeye ulaştı. İngilizce yazışmalarını yapabiliyor. Her şeyden daha önemlisi şu ki artık öğrendiklerini hemen unutmuyor. Kendisi ile msn de sık sık yazışıyoruz. Yazışmalarımızı İngilizce olarak yapıyoruz.
Beynimiz bir şeyi öğrenirken kötü duygular hissederse öğrendiği şeyi kolay unutur. Danışana ben İngilizcinin zevk ile öğrenilebileceğini gösterdim. Hem eğlendik hem öğrendik.
Başarımızın en önemli nedenlerinden biri de danışanın zaten bir sinema sever olması. Filmleri zaten izliyordu. Bu sayede ekstradan İngilizce öğrendi. İngilizce'yi ekstradan bir dakika bile zaman ayırmadan öğrenmek çok güzel bir şey. İngilizce'yi öğrenmenin en iyi yolu duygularımızı değiştirmek ve imgelem tekniklerini öğrenerek hayal gücümüzü kullanmaktır.
ÖRNEK 2
Bu örnek hipnozun ve duygularımızın ruhsal sağlığımız ve bedensel sağlığımız üzerinde ne kadar önemli bir etkiye sahip olduğunu gösterir.
40 Yaşında bir çok başarılı bir şirket yöneticisi olan danışan D.Y başlıca sorunlarını şu şekilde belirtti.
“Başlıca sorunum adet kanamamın normalden 4-5 kat daha fazla oluyor olması. Adet döneminde ve yakın günlerde üşüme krizleri geliyor. Üşüme krizi geldiği anda kendimi yatağa atacak ve üzerime bir şeyler örtecek gücü bulamıyorum. Adet döneminde işe gitmem de doğal olarak zor oluyor. Çünkü adet öncesi dönemde katil olabilirim. Zaten o dönemde insanlarla pek konuşmuyorum. Çünkü insanları ya yanlış anlıyorum ya da yanlış konuşuyorum.
Adet problemleri ile ve işe yaramayan tedavilerle uğraşmaktan bıktığım için artık neredeyse kabullendim. Adet dönemlerinden önce ve stres altında doygunluk hissim kayboluyor. Aşırı tatlı yeme isteğim oluşuyor. Çok stres altında çalışıyorum.
İş yerinde geçenlerde çok üzücü bir şey oldu. Herkes iştahtan kesildi. Ben iki sefer öğle yemeği yedim. Buna rağmen doygunluk hissim olmuyor. Özellikle ne yapmam gerektiğini uzun uzun düşünmem gereken durumlarda yemeğe yöneliyorum. Belki de beni zorlayan her şey yememi arttırıyor. Ergenlik döneminde tatlıya bağımlılığım başladı. Ancak o dönemde rejim bir yere kadar işe yarıyordu. 30'lu yaşlardan sonra hiçbir şey kilo almamı durduramaz hale getirdi.”
İlk senaslarda danışanın kilo problemlerini analiz ettik. Tatlıya olan düşkünlüğünün nedeninin babasına olan düşkünlüğü olduğunu bulduk. Çünkü babası ne zaman onu sevindirmek istese mutlaka tatlı ve şekerli şeyler verirmiş. Bir yetişkin olduğunda ise kendini sevindirmek istediğinde tatlıya yöneliyor. Aslında burada yöneldiği şey tabi ki tatlı değil. Tatlı sadece bir araç. Tatlı aracı sayesinde stresli anlarında babası ile ilgili olumlu duygularını hatırlıyor. Ben de kendisine stresli durumlarda tatlıya yönelmektense, babasına telefon açmasını veya babasının resmini çıkarıp bakmasını önerdim. D.Y 6 seansta 7 kilo verdiğini söyledi. Hiç tatlı yemedi değil tabi. Yedi ama canı gerçekten tatlı istediğinde yedi.
Gelelim adet ve üşüme ve problemlerinin analizine. Adet ve üşüme probleminin ana kaynağının ilk adetini olduğu gün annesi ile yaptığı konuşmalar olduğunu belirledik. Seansımız esnasında bu durumu belirlediğimiz andaki konuşmalarımız aşağıdaki gibidir
D.Y-Şömine yanıyor. Ben şöminenin karşısında oturuyorum. Annem geliyor. Babam ve ben ikimiz yan yana olduğumuz için kızıyor. Ben babama çok yakınımdır. Annemin bir çok sorunu olduğu için onunla iyi geçinmek mümkün değildir. Annem bizden rahatsız oluyor. Sonra şöminenin ortasındaki camın kırılmasından korkuyorum.
T.Ö-Kırılırsa ne olur?
D.Y-Üşürüz… Donarız…
T.Ö-Niye cam kırılırsa ateş yanmaz mı?
D.Y-Yetmez herhalde.
T.Ö-Peki izleyelim bakalım başka neler olacak?
D.Y-Aklıma bir şey geldi.
T.Ö-Dinliyorum.
D.Y-Biz Doğubeyazıt’taydık. Hava çok soğuktu. Ben odamın camından bakıyordum. Annem babamdan ayrılmayı düşünüyordu. Ben 13 yaşındaydım. İlk adetimi olduğum günlerde annem bana şöyle dedi: “Şimdi bir genç kız oldun ve babanı çok seviyorsun. Allah bilir belki de şimdi babanla yatarsın." Sonra o hafta annem babamı terk etti. Ben kanamam ile baş edemiyordum. Daha adetin çok başıydı. Sonra ben o gece babamla uyudum. Çok üzgündüm. Babam korkuyorsan benim yanımda yat dedi. Ben kanamanın yatağa geçmesinden çok korktum. Sonra babamla aynı yatakta uyduğum için çok korktum. Annem duyarsa bana kızar diye. Çok rahatsız olduğumu hatırlıyorum. Sonra ben çok üzülüyorum diye babam gitti annemi aldı geldi. Babam benim için bir çok şey yaptı. Sanki annemin evi terk etmesinin nedeni benmişim gibi hissettim.
T.Ö-Anlıyorum.
D.Y-Adetli iken dışarı çıktığım zaman belden aşağısı çok üşüyordu. Çünkü ıslaktı. Annem olmadığı için paylaşabileceğim kimse de yoktu.
Sonuç olarak problemli adetlerin asıl kaynağının danışanın annesinin ““Şimdi bir genç kız oldun ve babanı çok seviyorsun. Allah bilir belki de şimdi babanla yatarsın.” Şeklindeki sözünü duyduktan sonra yaşadığı duygular olduğunu belirledik.
Danışanın "şöminenin camı kırılır, soğuktan donarız ölürüz." şeklindeki anlamsız korkusu annemin o iğrenç suçlamalarından sonra bekaretimi kaybetmekten korkuyorum demektir. Çünkü camın kırılması evrensel olarak bekaretin kaybını sembolize eder.
Hiçbir duygu içimizde sonsuza kadar kalmaya mahkum değildir. Bu tür duygulardan kurtularak sağlıklı olmanın mutlaka bir yolu vardır. 5 Seans sonucunda D.Y den gelen aşağıdaki mail danışanın bu yolu bulduğunu gösteriyor.
İki gün önce de yine her zamanki gibi yoğun başlayan adetim 4-5 saat içinde minimuma indi ve normalin dörtte biri oranında yani normal gidiyor. Sonunda problem çözüldü. İkimiz de harikayız değil mi? Bir kutlama seansı yapmalıyız. Aslında seanslarımızın birinde annemle aramın daha yakın olmasının ise yarayabileceğini söylemiştim ancak yakınlaşabilmek için hissetmek lazım. Suçlu kareyi değiştirdikten sonra ancak bu hisse kavuştum. (Danışan’ın suçlu kareden kastı annesinin evden ayrıldığı gece şöminenin başında yaşadığı duygulardır.)
Üşümemek icin artik kendi kendime seans yapmıyorum. Bildiğiniz gibi üşüme problemi de tamamen bitmişti.
Benim dualarım hep kabul olur. Siz nasıl insanlara yardim etmeyi yüreğinizden istiyorsanız Allah’ın da size istediklerinizi gerçekleştirmeniz için ayni istekle yardim etmesini diliyorum.
Görüşmek üzere
D.Y
Seanslara Ağustos 2006 Tarihinde başlamıştık. O günden bu güne kendisi ile sık sık yüz yüze görüşüyorum ve sohbet ediyorum. Hem ruhsal hem de fiziksel sağlığı çok çok iyi. Bel ağrılarını artık yok çünkü onlarıda benzer tekniklerle yok ettik. Alerjileri artık yok. Çünkü alerjilerinin zihinsel-duygusal nedenlerini bulduk ve zihninde uygun düzenlemeler yaptık. Seanslardan sonra aklını ve ruhunu uyum içinde kullandığı için zihinsel performansı arttı. İşyerinde terfi etti. En son beni ziyarete gelidiğinde (haziran 2007) toplam 9 kilo verdiğini öğrendim.
D.Y bana insanın duygularının sağlığı üzerinde ne kadar derin etkilere sahip olabileceğini tekrar gösterdi. Bu bakımdan terapiler düşünsel veya dışsal şeylerle uğraşmamalı diyorum. Terapiler insanın en derin ruhsal yaşantılarına yönelmeli.
Şu an sitede okuduğunuz bilgiler onunla yaptığımız çalışmanın ancak % 1' dir diyebilirim. Eh site olunca ancak bu kadarına yer var. Kendisi ile yaptığım seansların video görüntülerini kendi iznini alarak metne döktüm. Yakında kitap olarak çıkacak. Şimdi bana müsaade kitabı düzenlemem lazım.
Örnek 3
32 yaşında yazarlık yapan bay Ö.T çalıştığım enteresan problemlerden birine sahipti. Ö.T'nin problemi bir hastalık değil. Ö.T ilk görüşmemizde "Matematikten ve matematikle ilgili her şeyden nefret ediyorum. Rakamlar benim hayatımda hiç yokmuş gibi yaşıyorum. Geçenlerde 1884 rakamından 26'yı çıkarmak için 5 dakika uğraştım. En sonunda kağıt kalemi bırakıp parmak hesabı yaparak sonucu buldum. Ortaokul yıllarından beri hesap makinalı saat kullanırım. Ama yukarıda bahsettiğim çıkarma işlemini yaparken saatim yanımda değildi ve başka da hesap makinası bulamadım."dedi.
Bay Ö.T'ye bu sorununuzun nedeni ne olabilir sizce diye sorduğumda bana şöyle dedi: "İşte bu sorunun yanıtını ancak hipnoz verebilir veya ben öyle düşünüyorum. Sizden beklentim bana matematiği veya rakamları sevdirmeniz değil. Sadece beyinsel olarak niye matematik özürlü olduğumu hipnoz yardımıyla öğrenmek istiyorum. Matematik bilmemek hayatımda hiç bir eksikliğe yol açmıyor. Bu durumdan şikayetçi değilim. Sadece niye böyle olduğumu merak ediyorum. " dedi.
Bunun üzerine "Matematik öğretmenleriniz ile problemleriniz olmuş muydu?" diye sordum. Ö.T şöyle yanıtladı: "Ben küçük bir Anadolu kasabasında orta okul ve liseyi bitirdim. Matematik özürlü olmama yetecek kadar asla hiç bir matematik öğretmenimle bir sorunum olmadı. Zaten matematik öğretmenlerimiz genellikle problem yaşayacak kadar yüzümüze bakmazdı. Bir soru sorduğumuzda 'tahtaya yazdıklarımı defterine yazarsan anlarsın' diye yanıt veren hoca bile vardı. Biz de "ama hocam tahtaya yazdıklarınız zaten kitapta var ama bir şey anlamıyoruz" diyemezdik. Ve bu bahsettiğim matematik hocası Milli Eğitim Bakanlığından takdir belgesi almış bir hocaydı. Sınıfa müfettiş gelirdi ve hoca defterlerini tutuyor mu tutmuyor mu ona bakardı. Müfettiş öğrenciler bir şey biliyor mu diye sormazdı. Küçük bir kasaba okulu olduğu için de idiot'lar haricinde pek kimse sınıfta kalmazdı. Hiç bir matematik öğretmeninin beni üzdüğünü hatırlamıyorum. Matematik öğretmenlerimin arasında iyiler de vardı kötülerde vardı. Ama özellikle bana bir haksızlık yapan bir matematikçi hatırlamıyorum.
Aslında ben çocukken elektronik mühendisi veya pilot olmak isterdim. Orta okul yıllarında matematik olmadan bu mesleklere girmenin imkansız olduğunu anlayınca madem hesap yapamıyorum ben de yazı yazarım diyerek kendimi bu konuda geliştirdim ve bu gün bir yazarım. Aslında ilk okulda matematiğimde bir sorun yoktu. Ne olduysa bilmiyorum 13-14 yaşlarında bilmediğim bir güç sanki beynimin matematikle ilgili alanlarını kapattı. İyi ki kapatmış çünkü matematiğim iyi olsaydı bir yazar olmazdım. Yani bendeki bir eksiklik gördüğünüz gibi çok işe yaramış:))" dedi.
O yaşlarda herhangi bir kazadan veya başa gelen bir darbeden dolayı sol beyindeki sayılar ve matematikle ilgili bölgeler kullanılamaz duruma gelmiş olabileceğini düşündüm. Ancak Ö.T hayatı boyunca hiç bir kaza geçirmediğini söylüyordu. Demek ki sorun psikolojikti.
1 hafta sonra ilk ve son hipnoz senasına başladık. Hipnoz esnasında az sonra hatırlayacağı olayı ve olayların matematikle ilgili yaşadığı problemlerin nedenini açıklayacağını söyledim. Yaklaşık 5 dakika boyunca bir şeyler hatırladığını mimiklerinden anlayabiliyordum çünkü gözleri rüya gören insanların ki gibi kıpır kıprdı (rüyada REM dönemi). Neler hatırladınız bakalım diye sorduğumda şunları söyledi:
"13 yaşlarındayken maddi durumumuz hiç iyi değildi. Babam bakkaldı. Ben aile bütçesine katkıda bulunmak için ayakkabı boyacılığı yapardım, çakmaklara gaz doldururdum ve çekirdek satardım. Babamın ticaretten anlamadığını biliyordum. Babam dindar bir insandı ama dükkandaki raflar her zaman tozlu olurdu. Temizlik imandandır sözü onun için bir şey ifade etmedi. Dükkanımız git gide sinekli bakkala dönüşüyordu.
Dükkanımızdan aldığım kalem kağıt gibi kırtasiye malzemelerini okula götürür arkadaşlarıma satar para kazanırdım. Babam o kadar cimri biriydi ki satmaya bile mal almak istemezdi. Bu kadar cimri bir insan biraz ticaretten anlasaydı bu gün rahatlıkla holding sahibi olabilirdi.
Başka esnafların başarılı olmasını babam onların ucuz mal satmasına bağlardı. Tabi ben "ama baba sen zararına mal satıyorsun yine alan yok" dediğimde babamla aramız biraz gerginleşirdi. Aslında baba olarak çok çok iyiydi. Kendinden başka kimseye zararı olmayan bir insandı. Ailesini çok severdi. Kimsenin kalbini kırmazdı.
Babam 2 yaşındayken dedem vefat etmiş. Kasabadaki akrabalarımız amcamın anlattığına göre artık bizim aileyi tanımaz olmuş ve "onlar bizim sülaleden değil" demeye başlamışlar. Babamın anlattığına göre çorbalarını pişirmek için yağ bulamazlarmış. Yani babam alışmış fakirliğe. Gençliğinde köyden çıkıp il merkezine çalışmaya gitmiş. Biriktirdiği paralarla da bu bakkalımız açmıştı.
Bir Cuma günü dükkanda babama yardım ediyordum. O gün kasabamızda pazar kurulurdu. Köylüler hafta da bir gün kasabaya alış verişe gelirlerdi. Köylüler ihtiyaçlarını liste halinde babama verir ve süt, yoğurt peynir vs. gibi ürünlerini pazara satmaya giderlerdi.
Babamda köylülerin verdiği listedeki çay, şeker, makarna, helva gibi ihtiyaçları hazırlar ve kolilere koyardı. Sonra da listedeki ürünlerin fiyatlarını toplardı. Babam hesap kitabının çok iyi olduğunu söylerdi. O gün babamın yaptığı bir toplama işleminden şüphelenmiştim. Listedeki bunca şey bu kadar ucuz olamazdı.
Hesap makinası ile toplama işlemini tekrar yaptım ve yanlışlığı babama gösterdim ve "işlerinin batmasının nedenini şimdi anladım" dedim. Babam hiç bir şey söylemedi. Babam hayatı boyunca hiç bir şeye sinirlenmemiş bir insandı. Sonra diğer listelerdeki toplama işlemlerini de kontrol ettim. Her yer hata doluydu. Evet babam iyi bir insandı ama asla değişmeyen bir insandı. O hiç bir huyunu değiştirmezdi. O yine kağıt kalemle toplama işlemine devam ediyordu. Tabi üzülen ben oldum. üzüldüm çünkü ben bu yaşta para için çırpınıyordum oysa babam paranın hesabını meğer hep yanlış yapıyormuş.
O gün hiç bir şeyi değiştirememenin nasıl bir duygu olduğunu ilk defa tattım. Hayatta ilk defa baş ağrısını o zaman yaşadım. Demek ki bir kağıt parçasından ibaret olan para baş ağrısı yapabiliyordu."
Hipnoz seansı bitmişti ama Ö.T'nin şaşkınlığı dakikalarca geçmemişti.Ö.T "Az önce hipnoz esnasında hatırladığım şeyleri hatırlamak için ben 15 yıl boşu boşuna uğraştım. Demek ki sayılardan nefret etmeme neden olan şey bu olay. Anladım ki yaşadığımız her olay içimizde bir yerlerde mutlaka kaydediliyor. Kitaplarımdan birinde mutlaka bu temayı işleyeceğim. Hayatımın en büyük bilinmezini bulduğunuz için çok teşekkür ederim. Şimdi bana müsade. Lütfen borcumu söyleyin ama lütfen hesap makinası kullanın" diye hoş bir espri ile ayrıldı.
Aradan 3 yıl geçtikten sonra Ö.T beni aradı ve görüşmek istediğini söyledi. Hayatında nelerin değişip nelerin değişmediğini merak ediyordum. Senasımızdan sonraki günlerde yüksek lisans yapma gereği duymuş. Ama LES sınavında matematik sorularını yapabileceğine ilk önce pek aklı kesmemiş. Sonra kendi kendine "ben matematik özürlü değilim. sadece matematik ile ilgili bazı negatif yoğun duygular yaşadım. Tüm mesele bu. Bu negatif duyguları istersem pozitife çevirebilirim." demiş. Özel matematik dersi almış. Ama ders esnasında sürekli espriler yapıyormuş. Espriler sayesinde sayılarla geçirdiği süreyi sıkıcı değil zevkli hale getirmiş. Espri yapmakta zorlanmıyordu çünkü kendisi zaten bir mizah yazarıydı. Mizah yeteneğini matematik ile ilgili olumsuz duygularını yok etmek için kullanmıştı. Sonuçta çıkarma işlemini yapamayan bu insan LES sınavında 30 civarı matematik neti yapmış. Yüksek lisansı üstün bir başarı ile bitirmiş. Sonra bana şunları söyledi: "Matematik öğrendikçe analiz yeteneğim gelişti. İyi bir mizah yazarı için analiz yeteneği çok gereklidir. Zaten insanların zihinsel hesaplarına uymayan şeyler komiktir ve ilginçtir." Sonrasında mizah üzerine sohbetimiz devam etti.
Ben de bu olaydan şunu öğrendim. İnsanların psikolojik sorunlarının asıl kaynağı içlerindeki bazı negatif duygulardır. Ve bu negatif duyguları pozitife dönüştürecek en azından nötr hale getirecek mutlaka bir yol vardır.
Örnek 4
Danışan bay E.D 29 yaşında sorunlarını aşağıdaki gibi sıralıyor: "Her şeyı kendi üstüme alıyorum bir insanın suratı asık olsa sebebi benmişim diye düşünüyorum. İçimde olmamış olayların kavgasını yaşıyorum. Normalde insanlara karşı hazır cevap olmadığım içın hep kendi kendime cevap veriyorum. Bir gün boyunca sadece bir insana ne cevap vereceğimi düşünüyorum ve konuşma zamanı geldiğinde tek kelime edemiyorum.Günlerce kiminle ne konuşacağımı kime ne yanıt vereceğimi düşünüp bir şey söyleyememek çok acı.Bu yüzden en büyük sorunum ve korkum insanlara cevap verememek. Bir olayın üzerine gidemiyorum. İnsanlardan kaçıyorum ve her şeyden korkuyorum.
Bağımlı kişilik özellikleri ve depresyon nedeni ile seanslara başladığımız E.D senas esnasında (imgelem esnasında) bir eve ulaştı. Evde kanepenin altında bir çocuğun saklanmış olduğunu söyledi. Danışan “Çocuk sanki hep orada yaşıyormuş gibi hissettim” dedi. Aslında o çocuk danışanın kendi içsel zihninin sembolüdür. Kendi içsel zihni de o çocuk gibi hapsedilmiş, ezilmiş, dünya ile bağlantısı kesilmiş bir vaziyette yaşamaktadır. Danışan hep başkaları için yaşadığından ruhu kanepenin altına hap solmuş: Kendi cebinde parası olmaz kredi kartından para çeker başkasına borç verir. Üniversite yıllarında sınıfın güzel kızlarından biri ile arkadaşlık yapmaktadır. Çünkü onun yanında kendini daha değerli hissetmektedir. Bu arkadaşı bir gün ona "bu okul çok sıkıcı artık ben okula gitmeyeceğim sen de gitme" der. Arkadaşına hayır diyemediği için devamsızlıktan sınıfta kalır. Ailesi onu okuldan alır. Ailesine "beni okuldan almayın ben okumak istiyorum" diyemez. E.D hayatı boyunca yalnız alış verişe gitmedi. Çünkü satıcılar "bu size yakıştı almalısınız" derse "hayır almayacağım" diyemeyecekti. Kendi başına bir yerde oturup bir çay içmedi. Kendisinin bir çayı bile hak etmediğini hissederek yaşıyordu. Yani kendisinin olmayan bir hayatı yaşıyordu. Tüm bu nedenlerden dolayı kanepenin altındaki çocuğu iki saat boyunca konuşturamamıştık. Çünkü ruhu bilinçli zihnine kırgın idi. Kırgın olan ruhunu geri kazanmak istiyorsa biraz kendisi için yaşamaya başlaması gerektiğini söyledim. 2.Seanstan sonra kendisi ile bizim Bakırköy çarşıda karşılaştım. Elinde poşetler vardı. Hayırdır dedim. Danışan “Hayatımda ilk defa tek başıma alış veriş yaptım, ilk defa yalnız çay içtim” dedi. Danışan neyi değiştirmesi gerektiğini bilmiyordu. Kendini cezalandırmayı bıraktı tam tersine sorunlarının çözümü konusunda doğru adımlar attığında kendini ödüllendirmeye başladı. Örneğin iyi şeyler yaptığında kendine yemek ısmarladı. Hayatında ilk defa tatile gitti. Kanepenin altında yaşayan çocuğun kendisi ile konuşmaması danışana önemli bir içgörü kazandırdı. Yoksa benim ona söylediğim şeyleri her psikolog ona söylerdi. Onu iyileştiren benim önerilerim veya telkinlerim değil kanepenin altındaki çocuk imgesiydi. Çocuğun o hali onu çok etkilemişti. Çocuğun o halini görünce kendi ruhuna acıdı ve kendi ruhunu kurtardı. Yani ben pek bir şey yapmadım. Sadece çocuğun durumunu görmesine yardımcı oldum o kadar.
Son seanslarda kanepinin altındaki çocuk artık neşeli huzurlu ve mutlu bir çocuk oldu. Hatta espriler yapıyordu. Çocuk kendisine “Arkadaş önceden ölü gibi yaşıyordu” diye espri yapmış.
Örnek 5
Bu örnek sorunların nedenini analiz etmede hipnoterapinin gücünü gösteren güzel bir örnektir. İnsan sorunlarının nedenini bilirse sorunu ile mücadele etmesi kolaylaşır, neyi değiştirdiğinde sonuç alacağını görür.
Kendisi bir mimar olan S.N kendi sorunlarını aşağıdaki gibi ifade etti:
“Benim sorunum 8 yıla yakındır devam eden sosyal fobi. Lise hazırlık yıllarında başladı ve halen devam etmekte. Artık bu sorunuma bir çözüm bulmak istiyorum. Uzun yıllardır hayatımda yaşamak istediğim şeyleri ertelemek zorunda kaldım. Bulunduğum yaş itibarıyla artık bu sorunumdan kurtulmak istiyorum.Yıllardır sırtımda bir kambur olarak taşıdığım bu ağır yük bendeki sabrı bitirdi diyebilirim. Bu zamana kadar neden bekledim biliyorum. Bir psikoloğa gidip terapi uygulaması yapmak oldukça uzun bir zaman alacaktı. Buna ilaveten maddi olarak bir psikoloğa para vercek kadar iyi bir durumda değildim. Eğitim sürecim bile maddi açıdan oldukça sıkıntılı geçti. Bu sorunumu açıkça kimseyle paylaşma durumunda olmadım. Hep kendi içimde yaşadım bu sorunumla. Ama beni oldukça fazla olumsuz etkiledi. Şuan bir mimarım. Kendi paramı kazanmaya başladım. Artık bu sorunumdan kurtulmam için maddi gücü kendimde görüyorum. İnanın hayatım boyunca doğru dürüst bir kızla ilişkim olmadı. Bu beni çok üzüyor.Aslında çok çirkin ve kendine güveni olmayan bir insan değilim.Ama yinede cesaretim olmadı. Bir kız arkadaşla ilişki kuracak kadar şuan güçlü değilim. Sürekli hayatımın çoğu zamanında yüzümün kızarması korkusunu yaşıyorum. Bu da çoğu sosyal ilişkiden kaçmama neden oluyor. Aslında çok anlamsız olduğunu biliyorum. Ama yinede kontrolüm dışında oluyor. Sürekli mantıklı düşünüp kendime telkinlerde bulunuyorum. Bir yere kadar güzel gidiyor. Fakat bir zaman sonra bir şekilde kendimi kontrol edemediğim için bu anlamsız panik ve utangaçlığı yaşıyorum. Bir düşünsenize gençliğimin 8 yılını çok anlamsız olduğunu bildiğim bir şeyden dolayı huzursuz ve doğal olarak mutsuz geçiriyorum. Ne kadar acı bir durum. Şuan sahip olduğum meslek bana kesinlikle bu sorunumdan kurtulmam gerektiğini belirtiyor. Çünkü sosyal ortamlarda çoğu zamanımı geçirmem gerekiyor. Benim bu sorundan bir an önce kurtulmam gerekiyor. Şuan evin geçimini ben sağlıyorum. Şuan maddi olarak tüm yük bende ve ben iş konusunda kendimi ispat edemeyip işsiz kalırsam ruhsal olarak bir bunalıma girmem içten bile değil. Bir yardıma ihtiyacım var. Artık bunu kabul ediyorum. Hipnozla tedaviye hem mantıken hem de tüm duygularımla inanıyorum. Hipnozu yeni keşfettim ve size hemen ulaşmaya karar verdim.
Sorunun nedenlerini çok düşündüm. Aslında farkındayım. Zamanında ailem bana fazla sorumluluk yüklemedi. Evin en küçüğüydüm. Oku yeter diyorlardı. Belki zamanında sorumluluklarım fazla olsaydı özgüvenim şimdiden çok daha fazla olurdu. Bu sorunları yaşamaz olurdum. Sosyal fobi rahatsızlığının başlangıcı lise yıllarına dayanıyor. Lisedeyken sınıfımızda sınıf içinde konuşurken heyecanlanan bir kız arkadaşımız vardı. İlk başlarda ben bu arkadaşın hareketlerini çok fazla önemsemiyordum. Fakat zamanla dikkatimi çekti. Neden heyecanlandığını anlamıyor ve onu garipsiyordum. Ama belli bir zaman sonra onun yaşadığı anlamsız kaygı ve heyecanı bende yaşamaya başladım. Sanırım o arkadaşı kendime modelledim. Tabiri caizse. Onu modellememden sonra sınıfta aktif olan sürekli derse katılan öğrenci olmaktan çıktım. Derslerde daha geri planda olmaya çalışan mümkün oldukça sınıf karşısından konuşmaktan kaçınan bir insan oldum. Derslerimdeki başarı aynen devam etti. Yine takdir teşekkür aldım. Ama eskisi gibi değildim. İkili ilişkilerde son derece konuşkanımdır. Arkadaşlarım beni güler yüzlü içten ve sevecen bulurlar. Ama bilmezler ki benim içimde yıllarca ne fırtınalar kopuyor. Lise yıllarında iken yazın bir tornacının yanında işe başladım.Hayatımda ilk defa kendi paramı kazanacaktım.İşim yorucuda olsa çalışma hevesimden dolayı kendimle gurur duyuyor ve eve de azda olsa maddi olarak destek verdiğim için mutlu oluyordum.Çalıştığım yerde bir arkadaşım vardı.Yemek yerken dikkat ediyordum yüzü kızarıyordu.İlk başta buna da anlam veremedim. Ama belli bir zaman sonra bende yemek yerken anlamsız bir şekilde kızarmaya başladım. Yine negatif bir şeyi modellemiştim. İnsan iyi şeyleri modelleyebilir de kötüyü istemeye istemeye modelleyen yeryüzünde sadece bir ben vardım. Kendimi kontrol edemiyordum. Zaten kendime sorun ettiğim bu anlamsız şey beni çoğu zaman aç bıraktı. Bunu üzülerek söylüyorum. Şimdi yemek yerken biraz daha rahat olabiliyorum ama yinede kalabalık içinde yemek yerken rahatsız olabiliyorum. Bendeki sorun sanırım insanları olumsuz yanlarını çok çabuk kendime modellemem. Sebebi bumu bilemiyorum. Aslında çoğu yönümü seviyorum. Ama bu sosyal fobi sorununu yaşamam bazen kendimden nefret etmeme neden oluyor. Artık kendimle barışık olmak istiyorum. Hayatta inanın ne para nede başka bir şey istiyorum.Sadece bu sorundan kurtulmak istiyorum.Bu sorundan kurtulduğum zaman hayatımda her şeyin düzene gireceğini biliyorum.”
İlk hipnoz uygulamamızda aramızda geçen konuşmaların bir özeti aşağıda verilmiştir.
T.Ö: Tuncay Özer
S.N: Danışanın adı ve soyadının kısaltması
T.Ö- Hazırlık seansımızdan sonra kendi içsel zihninize ne sormak istiyorsunuz? Sorularınızı çıkardınız mı? (Tüm danışanlarım hazırlık seansından sonra kendi içsel zihinlerine sormak istedikleri soruların listesini getirirler. Bu sorular genellikle sorunların nedenini anlamak içindir)
S.N- İnsanları olumsuz yanlarını neden çok çabuk kendime modelliyorum? Neden bu kadar hassas ve duygusalım. Neden yüzüm kızarıyor? Neden insanların saygısını kaybetmekten korkuyorum? Ben son derece rahat bir insandım. Yüzü kızaran bir kız gördükten sonra neden hayatım birden bire değişti öğrenmek istiyorum? Ailemden herhangi bir baskı da görmedim.
T.Ö- Evet gerçekten de daha önce gördüğüm sosyal fobiklere benzemiyorsunuz? Sosyal fobikler genellikle ben aslında önceden beri utangaç ve çekingen biriydim derler. Oysa siz çok aktif bir çocuktunuz. Sosyal fobikler genellikle otoriteden, eleştirilmek ve küçük düşmekten korkarlar. Sizde bunlara benzer bir korku yok. Özge3çmişiniz hiç te sosyal fobiklerin özgeçmişine benzemiyor. Ama nasıl oluyor da sosyal fobiklerin semptomlarına sahipsiniz bunu çok merak ediyorum doğrusu. Kahvenizi içtiyseniz yavaş yavaş hipnozumuza başlayalım.
Hipnoz oluşturulduktan sonra danışana kendi içsel zihni ile iletişim kurma teknikleri öğretildi. Sonra “Ortaokulda sınıfın önünde kızaran bu kızı neden model aldım.” Sorusunu içsel zihne (bilinçdışı zihne) sorduk. Soruyu sorduktan sonra aramızda geçen konuşmaların bir özeti aşağıdaki gibidir.
S.N- Boşluğun içinde dönen parlayan bir güneş. Başımı ağrıtan bir güneş. Güneş döndükçe her şey karmakarışık oluyor.
T.Ö- Karmaşıklık ve baş dönmesi gibi duygular yüzünüzün kızarmaya başladığı dönemle ilgili olarak size neler hatırlatıyor. O dönemde bu duyguları yaşadınız mı? Yaşadınız ise neden?
S.N- Bu duyguları yaşadım. Çünkü her şeyden o dönemde (yüz kızarması sorunu oluşmadan önceki dönemde) her zaman kendini ıspatlama kaygısı yaşardım. Çünkü beni sınıfımdakiler ve ailem yüzümden dolayı çocuksu görülerdi. Baby face biri olduğum için.
T.Ö- Başka neler geliyor aklınıza.
S.N- O dönemde çok hırslıydım. Basit bir oyunu kazanamadığım için bile çok sinirlenirdim. Kazanmak için her şeyi yapardım. Sanırım tüm bunlar çocuk olmadığımı ıspatlama kaygısından kaynaklanıyordu.
T.Ö- Peki yüzünüz kızarmaya başladıktan sonra hayatınızda neler değişti.
S.N- Kimseye kendimi ıspatlama kaygısı duymamaya başladım. Çünkü böyle bir sorunu olan biri iddialı olamıyor. Yüzüm kızarmaya başladıktan sonra artık çok hırslı biri değildim. İnsanların yetersizliklerini doğal karşılıyordum. İnsanlara hoş görülü davranmaya başladım. Bu sorun beni insanlara yaklaştırdı. Daha önce sadece kendimi beğenirdim.
T.Ö- Gördüğüm kadarı ile yüz kızarması sorunu bir çok negatif özelliğinizi adeta silip süpürmüş. Bu sorundan sonra kişiliğiniz olumlu yönde önemli değişiklikler göstermiş.
S.N- Evet aynen öyle. İyi de ben daha önce neden bunların farkına varamadım. Ben daha önce bu yüz kızarmasından kurtulamasam intihar etmeyi düşünüyordum.Ben bu sorunun olumlu hiçbir yanını görememiştim.
T.Ö- İçsel zihniniz size gösterdi. Hatta kişiliğinizde revizyon gerektiği için sizin yüzünüzü kızarttı.
S.N- Evet öyle olmuşa benziyor. Bu sorundan sonra daha sevecen oldum. Ben bu sorundan önce bir dersim 4 gelse sinirden ağlayabilirdim. Hatta sınıfta kızaran o kızı gördüğümde onu aşağılamıştım. Bu sorundan sonra olaylara olgun yaklaşmaya başladım.
T.Ö- İçsel zihniniz size iyi bir ders vermiş. Ancak artık dersinizi aldınız. Artık yaşım itibari ile de olgunlaştım. Şu an hırsım yok. Ancak her insan gibi hak ettiğim şeyleri istiyorum diyebilirsiniz. Siz kendinizi yönetirseniz içsel zihninizin sizi yönetmesine gerek kalmaz. Ama siz kendinizi yönetemez iseniz içsel zihniniz bir aşırılığı yok etmek için size başka bir aşırılık verebilir.
S.N- Evet şu anda yüz kızarması dışında hiçbir aşırılığım yok.
T.Ö- Şimdi içsel zihninize ne sormak istersiniz?
S.N- Ne yapmamı istersin diye sormak isterim.
T.Ö- Evet. Bakalım yanıt olarak içsel zihniniz size neler gösterecek.
S.N- At üzerinde bir komutan. Miğferi var. Savaşa gidiyor. Büyük bir kararlılık var. En önde ve lider havasında. Kendine fazla güveniyor.
T-Ö İçsel zihniniz size bu imge ile ne demek istiyor olabilir.
S.N- Sanırım bir zamanlar bu komutan gibi olmak isterdim. Aslında şimdi de olmak isterim.
T.Ö- İçsel zihninizin bir komutan olmaya izin vereceğini sanmıyorum. Zaten bu komutan gibi olmayasınız diye yüz kızarması sorunu var.
S.N- Ama bu komutan sadece inandığı şeyler için savaşan bir komutan.
T.Ö- İçsel zihniniz savaş değil huzur ister. Şimdi içsel zihninize nasıl biri olmak istersin diye soralım.
S.N- Kılık kıyafeti düzgün bir centilmen görüyorum.
T.Ö- Evet içiniz centilmen olmayı istiyor. Ama bir tarafınız komutan gibi olmayı istiyor. Bu çatışmanın da sonucu yüz kızarması. Peki bilinçli zihniniz bu duruma ne diyor?
S.N- İnsanlara yumuşak görünürsem suistimal edebilirler.
T.Ö- Sanırım siz kendi kişiliğinizi başkalarına göre şekillendirme eğilimindesiniz. Ve içsel zihniniz bundan hoşlanmıyor. İnsanlar üzerinde etki uyandırmak için kendi özünü değiştirmeye çalışmak güçlülük olmuyor, zayıflık oluyor. Asıl güçlülük yeri geldiğinde etrafı ve insanları umursamadan kendi yolumuzda ilerleyebilmektir.
Aradan biraz zaman geçtikten sonra
T.Ö- Kendi gerçeğinizi bulmak için şimdi ne sormak istersiniz?
S.N- Başkalarını modelleme ben de ne zamandan beri var?
Aradan kısa bir süre geçtikten sonra yanıtlar gelmeye başlar.
S.N- Köydeki evin balkonunda dayımın oğlu ile oturuyorum. Gözümün önüne iskambil kağıtları geliyor. Kağıtlardan vale gözlerime takıldı. Birde dikkatim dayımın oğlunda.
T.Ö- Bana Vale'nin özelliklerini sayabilir misiniz?
S.N- Vale kral (baba) ve kraliçe (anne) dışındaki tüm kağıtları pişti oyununda alır.
T.Ö- İskambil kağıtları size neler hatırlatır?
S.N- Bir şeylerin başka şeylerden üstün olması. Bir şeyin bir başka şeyden daha değerli ve önemli olması.
S.N- İlkokul birinci sınıfta dayımın oğlu ile aynı sınıftaydık. İkimizde başarılıydık. Ancak o benden daha başarılıydı. Ben de kendime onu model alırdım.
T.Ö- Şimdi sorumuzu hatırlayalım. Sorumuz şuydu: “Başkalarını modelleme ben de ne zamandan beri var?” Yanıt şu olabilir mi? “Dayımın oğlunu modellemeye başladığım günden beri var.”
S.N- Çok büyük olasılıkla.
T-Ö- İskambil kağıtlarında bir de as denilen bir kağıt var. As diğer hiçbir kağıda benzemez. Diğer kağıtları as modellememiştir. Ama hepsini alır. Peki ya hayat oyununun ası nedir? Hayat oyununun ası kendin olmak olabilir mi?
S.N- Evet. Kendin olmaktır.
T.Ö- Sizin yerinizde olsam bundan sonra kendimi başkaları ile kıyaslamam. Kendimdeki asları keşfetmeye çalışırım. Bu seans öğrendiğimiz gibi yüz kızarması içsel zihninizin bir becerisi. Bu becerili zihin şimdi isterse sizi iyileştirebilir.
Yer darlığı nedeni ile ancak bu kadar bilgi verebiliyorum. Bu seansımızdan sonra asıl düşmanın yüz kızarması değil başkalarını model almak olduğu ortaya çıktı. Artık danışan neyi değiştirirse kolayca sonuç alabileceğini biliyor. Kendisini olduğu gibi kabul ettikten sonra başkalarını iyi yönde de olsa modellememeli. Çünkü başkalarını modellemeyi abarttığında kendisi olamıyor. Kendisi olamadığında da psikolojik sorunlar semptomlar ortaya çıkmaya başlıyor.
Bilinçdışı zihin hiç bir problemi (semptomu) boşu boşuna üretmez. bilinçdışı zihin insana zarar vermeye programlanmış değildir. Bilinçdışı zihin bilinçli zihne mesajlar vermeye çalışır. Bu mesajlar bir klavuz kaptanın kaptana iletmeye çalıştığı mesajlara benzer. Bilinçli zihin (kaptan) mesajı algılayamasa bilinçdışı zihin sesini duyurabilmek dikkati çekebilmek amacıyla rahatsızlıkları ve semptomları üretmeye başlar. Bu bakımdan hemen hemen her hastalığın vermek istediği bir mesaj vardır. Hastalıklar aslında bilinçdışı zihnin imdat çağrısıdır. Bu bakımdan ilk seanslarımın en önemli amacı rahatsızlığın vermek istediği mesajı çözmektir. Danışanlar alınan bu mesajlar doğrultusunda hayatlarını, tutumlarını, davranışlarını ve tercihlerini gözden geçirirlerse çok hızlı gelişmeler gösterebilirler.
Örnek 6
28 Yaşında olan bayan Ö.S Uluslararası bir şirkette çalışmaktadır. Bana ifade ettiği sorunları şu şekildedir: “Kendime güvenim zaman zaman yok oluyor. Çevremdeki kişilerin anlattıkları negatif şeyler beni çok rahatsız ediyor. Özellikle aile içindeki kişiler... olaylara gerektiği gibi tepki veremiyorum.. Hep -aman bir tatsızlık çıkmasın- diye alttan alıyorum ama beynimde olay sürekli dönüp duruyor. Kendi kendime hesaplaşmalar yapıyorum. Özellikle yalnız kaldığımda sürekli eski olayları düşüp sinirleniyorum.. .Geceleri bu yüzden uykularım kaçıyor. Üç yıl öncesi tartışmaların düşünüp -neden böyle demedim, niye şunu yapmadım vs.- kendimi üzüyorum... Konsantrasyon eksikliği var... Duygularım inişli çıkışlı...Bazen çok mutluyum ama bir anda bütün isteğim yok oluyor. Örneğin bir işe başlıyorum; ama onu tamamlayamıyorum hemen hevesim kaçıyor, isteğim azalıyor. anı yaşayamıyorum... bazen gülümsemek aklıma bile gelmiyor.. sabahları hiç dinç kalkamıyorum, her şeye sinirleniyorum.. sonra da üzülüyorum. bazen kendimi motive ediyorum fakat bu her zaman mümkün olmuyor. kararlarımı alıyorum fakat uygulayamıyorum ve yapamadığım zaman strese giriyorum ... örneğin;akşam eve gidince şunu yapacağım diyorum, ama erteliyorum sonra da yine yapmadım keşke yapsaydım vs...diyorum.. sanki her şey için geçikmişim gibi geliyor. aile çevremden birileri benim yanımda tartışırsa yada iğneleyici bir laf söylese sanki kendim tartışıyormuş gibi üzülüyorum.. moralim bozuluyor. ders çalışmam gerekiyor fakat konsantre olamıyorum, İngilizce kursuna devam ediyorum fakat ailem gözünde o kadar büyütüyor ki bunu, öğrenebildin mi? işte konuşuyor musun, işyerinde İngilizce bilen birileriyle sürekli konuş vs. gibi laflar...bende kendi kendime ya öğrenemezsem ya başaramazsam vs. gibi düşüncelerle strese giriyorum. başkalarının bana göre saçma olan fikirlerini düşünmek ya da beynimde yargılamak istemiyorum...aslında fikirlerini açıkça konuşabilen ve iyi niyetimle herkese yardım eden bir isim fakat negatif düşünceli insanlara katlanamıyorum... eşimle olan tartışmaları bir türlü unutamıyorum...bir konu konuşacağız diyelim ve tartışmaya açık bir konu. ben eşimle o konuda eğer tartışmaya başlarsak sonuna kadar ne olacağını düşünüp senaryoyu yazıyorum. ve daha konu başlamadan benim baş ağrılarım başlıyor, bütün negatif enerji topluyorum. sinirlenmeden konuşmak istiyorum. tartıştığımızda yada sinirlendiğimde midem bulanıyor, başıma ağrılar giriyor, ve çoğu zaman kusmayla sonuçlanıyor. bunları kendi kendime motive ederek atlatmıştım, fakat yinede bir tartışmada ve ya kötü bir olay anlatıldığında kalbim çarpıyor...düşüncelerimde ve planlarımda kararlı olmayı istiyorum.” Ö.S Bu problemlerin 8 yıldır devam ettiğini söylüyordu.
Ağlamalarının yoğunluğundan dolayı ilk hipnoz seansını başka bir gün yapmak zorunda kaldık. Bayan Ö.S ye ilk hipnoz seansından sonra elde ettiği gelişmeleri isterse yazabileceğini söylemiştim. Kendisi aşağıdaki metni yazmış getirmiş.
28.04.2004 Pazar Hipnoterapiden hemen sonra;
Çok garip bir duygu. Vücudum yokmuş gibi, sadece beynim var…bütün enerjim beynimde toplandı… İnanılmaz bir duygu…Koltuğa uzanmadan önce sırtım her zamanki gibi ağrıyordu. (Ö.S’nin yıllardır sahip olduğu psikolojik nedenli sırt ağrıları vardı) Fakat hipnozdan çıktıktan sonra ağa kalktığımda sırtım ağrımıyor tüm vücudum boşalmış gibiydi.
Acaba bana mı öğle geliyor diye düşünüyorum”Yok gerçekten rahatlamıştım, sırt ağrım yoktu. (4-5 yıldır benimle yatıp kalkan sırt ağrım nerde, hatta sinirlendiğimde bıçak gibi sırtımın ortasına batan). Arkadaşınız beklediği için sizi çok meşgul etmek istemedim. Benimde eve dönüşüm oldukça uzun sürecekti.. Yalnız birşey var; koltuktan kalktıktan sonra saatime baktım saat 19.00 dı. Ama bana 15 dk.gibi geldi.. şaşkınlıktan zaman kavramındaki garipliği anlamam için jeton biraz geç düştü.. Demek wep sitenizde zamandan kastınız buydu… Okuduğumda buna bir anlam verememişti. Ama şimdi daha iyi anlıyorum…Sizden çıktıktan sonra apartmandan çıktım dilime bir melodi takıldı… saadece enstrümantal…Bu da nerden çıktı şimdi diyorum..Bu neyin müziği..düşünüyorum bulamıyorum bu arada mırıldanmaya devam ediyorum...Buluyorum herhalde ruhumun sesi… eve gidene kadar dilimde şarkılar…gülüyorum… yanımda oturanlar garip garip bakıyor, umrumda değil…zatten şarkı söylemeyi oldum olası çok severim.
Eve gittiğimde Eşime olanları anlatmak için sabırsızlanıyorum...Ben seanstayken aramış(herhalde başıma kötü bir şey geleceğini düşünüyordur..haaa… bilse nekadar rahatladığımı hatta onun yanındayken olduğumdan daha rahat daha huzurlu…)
Eve gittiğimde ona neler olduğunu anlatmak için sabırsızlanıyor muyum? !!!!!
Garip, aklıma hiç senaryolar gelmiyor içime korkular girmiyor, Gülüyorum…
Eve gittim. Eşim kapıyı açar açmaz anlatmaya başladım. DVD izliyordu, pek oralı olmuyormuş gibi ama dinliyor. Tabi anlamaya çalışıyor, ters bir tepkisi olmadı, duyduklarına şaşırmış ifadelerle karşılık verdi…Galiba bu yöntem onu daha çok değiştirecek.. Yada benim durumumun ciddiyetini anladı..
DVD’de korku filmi izliyordu.. Hala hipnoterapide konuştuklarımızı düşünüyorum.. Televizyondaki filme baktığımda ekranda Copycat yazıyordu, bir iki dakika yazıya baktım, sanki gözüm takılmış gibi oldu. Bilinçsiz bir şekilde bana verdiğiniz telkin aklıma geldi.. Bir ara öbür odaya giderken filmdeki kadın çığlıkları evde yankılanıyor...Normalde ben öbür odaya bile gidemem ama şimdi hiç birşey düşünmüyorum.. Gülüyorum…
Uykum geliyor, yatak odasına gidip yatıyorum... Sizin söylediğiniz gibi derin derin nefes alıyorum, sizin söyledikleriniz düşünüyorum, olumsuz hiç bir şey yok aklımda kötü hiçbirşey, korku yok, derken uyumuşum:))
29.03.2004 Pazartesi(hipnoterapiden bir gün sonra)
Son bir yıldır Pazar geceleri uyuyamıyordum, fakat bu gece deliksiz uyumuşum. Sabah kalktığımda kendimi sınıyorum, başım ağrımıyor,sırtım ağrımıyor, midem bulanmıyor. İnanamıyorum, dilimde yine bir şarkı sanki uyandığımda biriside teybin dümesime basmış gibi…Yaaa acayip gülüyorum… İşe giderken serviste bir ara açlık hissettim ve midemin bulandığını hssettim, fakat gözlerim kapalı birkaç kez derin nefes aldım ve midemin bulanmasını ve açıkmak istemiyorum dedim. Bana mı öyle geldi bilmiyorum ama gerçekten ne midem bulandı nede rahatsız edici bir açlık hissettim. Pazartesi günümü ilk defa güzel geçirdim. Herkeste Pazartesi sendromu, patron terror estiyor ben arkadaşa gülerek neden kızgın olduklarını anlatıyorum..Arkadaşın yorumu: “Bakıyorum sende takmıyorsun artık hiçbirşeyi, n’oldu çok mutlusun?”
Meğer sinirlennmemek ne güzel bir şeymiş…
- Derin nefes almak bana çok iyi geldi.Yattığımda derin derin nefes almaya çalışıyorum, meğer ben daha önce nefes almıyormuşum …
- Sürekli gülüyorum, önceden gülmediğim şeylere bile gülüyorum. Sürekli şarkı söylüyorum
- Korku gelmiyor içime, mide bulantım yok, mutluyum,
- Karanlık korkum yok oldu,.
*Hipnoterapiden önce yaşıyor muydum ben?J
01.04.2004 Perşembe
Eşim ile para konusunda bir anlaşmazlık oldu… O her zamanki tavrıyla benimle konuşmak istedi, fakat ben sakin ve olumlu sözlerle karşılık verince geri adım atmak zorunda kaldı… normalde bu anlaşmazlık, tartışmaya dönüşüp ikimizinde sinirlenip birbirimize kırıcı sözler söylemesi ve bir iki gün konuşmamayla sonuçlanması gerekirdi…
Oysa ben hiç sinirlenmemiştim. Sinirlenmek aklıma bile gelmiyordu.. hatta telefonu kapattığımda kendi kendime gülüyordum… kendimden çok memnundum. İçimde korku yok, kötü senoryalar kurmuyorum…
Akşam eve gidince eşimin yüzü asıktı benimle konuşmuyordu… ben normal davranıyordum.. sonra dışarı çıktı… geldiğinde ilk o benimle konuştu… beni güldürecek birşeyler yaptı…. Fazla zorlanmasına gerek yoktu zaten ben gülüyordum… Eskiden hep ilk adımı ben atardım… bu beni çok yorardı…kendimi kötü hissetmeme bile yol açardı…
İçim rahat bir şeylere mecburmuşum gibi hissetmiyorum kendimi… kavga ettiğimizde hep içimde bir huzursuzluk hep kalp çarpıntısı olurdu.. artık bunlar yok… herşey film şeridi gibi gözümün önünden geçtiği gibi gelecek için senaryolar yazan ben, şimdi huzurlu ve sakin anı yaşıyorum…
04.04.2004 Pazar –
Bugün biraz sinirlendim… olumsuz konuşmaların ortasında ve saçma konuşmalar yapıldığı için ve bu konuşmalar otomotiğe bağlanmış gibi aylardır aynı olduğu için kendimi rahatsız hissettim… biraz söylendim karşı tarafa… ama sinirlimiydim yoksa nasıldım hatırlamıyorum… o andaki duygularımada anlam veremedim… his yok sadece düşündüklerim (problemi çözmek için düşünülmesi gereken şeyler) çıktı ağzımdan.. sonra eve geldim derin nefes aldım birkaç kez ve sizinle konuştuklarımızı düşündüm.. daha da sakin oldum…Anladım ki artık sinirlenilebilecek bir durum karşıma çıktığında sizin seansta söylediğiniz gibi en akıllı konuşmaları yaparak düşünülmesi gerekenleri(çareler) düşünerek artık sinirlenmiyordum.
- Geceleri yatarken birkaç kez derin nefes alıyorum ve size daha once bahsettiğim hayali(çok canlı bir hayal) tekrar kurmaya başladım...Büyük bir evdeyim deniz kenarında iki katlı üst katında büyük bir teras var . terasta salıncak ve ben o salıncakta sallanıyorum… buna başka hayaller ekledim..çiçekler, ağaçlar, güneş, dalga sesleri, kucağımda bir bebek bile hayal ettim… ama zaten hemen uykuya dalıyorum.Ya ben gecen gece uykumda bile gülüyordum. Ama neden bilmiyorum…
06.04.2004 Salı
Bugün yine eşimle para yüzünden tartıştık… yok niye o hesaptan para çekmişim niye öbür hesaptan çekmemişim, ne yaptığımı bilmiyormuşum… vs. vs… bu sefer bende sinirlendim… çünkü telefonu açar açmaz direk olarak şuçlayıcı tavırla yargılayıcı tavırla saldırıyor… ona şöyle karşılık vermem gerekiyordu… “sende o zaman öbür hesaptaki parayı bu hesaba aktar” ama bunu telefon kapattıktan sonra düşündüm.. yerine olumlu ne koyabilirim diye….telefonda sadece onun söylediği sözlere karşılık olarak” nerden bilebilirim, ne farkeder, iyice paracı oldun sende “ gibi şeyler söyledim…ama yine his yok.. sadece biraz sesimi yükselttim…sonra hiçbirşey olmamış gibi işime devam ettim, His yok , sinirlendiğimde bütün heryerim titrer içime sıkıntılar basardı, korkular basardı, ama hiç biri yok, sakinim…Tabi Gülüyorummm..
09.04.2004 CUMA
İşteyim arkadaşlardan biri beni görünce şarkı mırıldanarak gülüyor. Neden gülüyorsun diyorum: “E seni nezaman görsem lay, lay, lay şarkı söylüyorsun…diyor..
Hoşuma gidiyor, Mutluluğumun dışardaki insanlarında fark etmesi çok güzel bir duygu…
İki hafta boyunca genel durumum;
- Mutluyum,
- Huzurluyum, içimdeki anlamsız korkular yok oldu, fakat olumsuz şeyler duyduğumda özellikle aile içinde huzursuz oluyorum fakat hemen geçiyor eskisi gibi değil. Olumluya çevirmeyi düşünüyorum..
- Anı yaşadığımı hissediyorum..
- Enerji doluyum, yorgunluk hissetmiyorum,
- Senaryolar yok, olumsuz şeyler düşünmüyorum,
- Iki haftadır ne başım ne midem ne de sırtım ağrıdı,
- Karanlıktan korkmuyorum, karanlıkta uyanmadan uyuyabiliyorum,hatta odanın kapısını kapatarak.
- Sinirlenmiyorum, sinirlendiğimi sandığım zamansa his yok, tuhaf bir duygu,
- Sürekli gülüyorum, hatta uykumda bile (biraz dozu aştım ama),
- Şarkılar söylüyorum,,, (non-stop devam, Hadi yoluna eyvallah mutlu ol gülüm inşallah….)::::J
* Olumsuzluklar karşısında olumluya çevirebilme yönteminin üstünde durmalıyım…
3.Hipnoz seansı bittiğinde Ö.S’ seanslarımız biteceği için biraz üzgün olduğunu güzel bir şeyin (hipnoz seansları) biteceğini ifade etti. Sonrada bana şöyle söyledi : « Size verdiğim seans ücretleri ile meğer ben hayatımı geri satın almışım. » Artık pazartesi günleri işe giderken otobüste midesi bulanmadığı gibi ingilizce çalışabiliyordu.
Ö.S'nin yakın bir arkadaşına 4 seans hipnoz uygulaması yaptım. Arkadaşından öğrendiğim kadarı ile kendisinin iyilik hali aylar sonra da devam etmektedir.
Ö.S aradan 6 ay geçtikten sonra iş yerinden iki arkadaşını bana yönlendirdi. Arkadaşları Ö.S'nin her zaman güldüğünü söylüyorlar. Kendisi de 6 ay sonra aradı ve sütlü kahvemi içmeye geldi. Onu çok iyi gördüm. Bol bol sohbet ettik.
Örnek 7
Danışan N.L 27 yaşında. Evli. Bana müracaat etmesinin asıl nedeni anne ve babasını kaybetme korkusu. Danışan proplemlerini aşağıdaki gibi açıklamaktadır:
Eşimin ailesini kabullenemiyorum. Benim ailem kültürlü ve eğitimlidir. Eşimin ailesi ise son derece cahildir. Yani bizden çok farklı bir aile. Şükürler olsun eşim onlar gibi değil. Ancak ben sürekli onları düşünerek kendimi harap etmekle meşgulüm. Eşimin ailesinden gelebilecek kötü sözler yüzünden uyuyamıyorum.
Daha önemli bir sorun daha var beynimde. Ben evlenmekle aileme ihanet ettiğimi düşünüyorum. Bu düşüncem o kadar anlamsız ve bir o kadar da baskın bir düşünce ki. Bu düşüncenin nedeni hakkında da hiçbir fikrim yok. Evlendiğim günün sabahı aileme ihanet ettiğim düşüncesi ile uyandım ve hala her gün aynı düşünce ile uyanıyorum. Evlenmekle kendi anne ve babamı terk ettiğimi üstelik böyle bir aile için terk ettiğimi düşünüp inanılmaz bir vicdan azabı çekiyorum. Eşimin ve ailesinin beni ailemden kopardığını, artık ailemin bir ferdi olmadığımı düşünüyorum. Üstelik kendi anne ve babam eşimi çok seviyor ve doğru bir evlilik yaptığımı düşünüyor. Herhangi somut bir sorun olsa da olmasa da içimde daima bir sıkıntı var. Özgüven problemim var. Kendimden üstün gördüğüm insanların yanında çok sıkılıyorum, ezilip büzülüyorum. İlk kez karşılaştığım insanların yanında inanılmaz rahatım. Fakat bir sonraki görüşmede ezilip büzülüyorum. Sanırım mükemmellik zırhımın ortadan kalkmasından ve karşımdaki insanın aslında mükemmel olmadığımı göreceğinden korktuğumdan tüm bunlar.
Ailemi kaybetme korkusunun nedeni yalnız kalıp eşimin ailesine karşı savunmasız kalma korkusu olabilir diye kendi kendime açıklama yaptım. Ama emin değilim. Şu anda hiç olmasa sığınabileceğim bir liman var. Onu da kaybedersem mahvolurum diyorum. Bazen saçma sapan kararlar alarak bu düşünsel işkenceden kurtuluyorum. Şöyle kararlar: Diyorum ki, en kötü ihtimalle, baktın eşinin ailesinden dolayı hayat bir işkenceye dönmüş, hayatta kimsen kalmamış, sen de öldürürsün kendini olur biter diyorum. Bunu düşündükten sonra aklıma “ya o esnada bir çocuğun olursa” fikri geliyor. Onu o kadının (kayınvalidem) eline nasıl bırakabilirim… Yine içime bir sıkıntı düştü. En sonunda da, bu durumda acısız bir yöntemle önce çocuğumu öldürürüm, sonra da kendimi öldürürüm diye, karar vererek rahatladım. Bu kararı vermeden rahatlayamadım ama.
Ailemi kaybetme korkusu 11 yaşında ailemden ayrılıp başka bir şehirde okumaya gittiğimde başladı. Ancak ailesinden ayrılıp her yatılı okula giden insan benim sorunlarımı yaşamadığına göre benim başka nedenlerim olmalı. Şu sıralarda, tüm evli arkadaşlarımın ailesini incelemeye çalışıyorum.
Ve başladık hipnoz seanslarımıza. Yanıtı bulunması gereken en önemli soru “Niye ailemi kaybetme korkusu yaşıyorum? “ Sorusuydu. Hipnoz bu sorunun yanıtını bulmamızı sağladı. Hipnoz seansı esnasında 3-4 yaşlarında ki bazı anılarını hatırladı. Danışan: ”Şehnaz abla ve ben odadayız. Şehnaz abla gizli bir köşede ağlıyor” dedi. Bildiğim kadarı ile danışanımın bir ablası yoktu. Ben “Kim bu şehnaz abla” diye sordum. Danışan “Şehnaz abla benim teyzemin kızıydı. Anne ve babası öldüğü için bizim evimizde yaşardı. Sık sık bir köşeye çekilir ve ağlardı. Benden 10 yaş kadar büyüktü ve bana bakardı.”
Ve aramızdaki konuşmalar şöyle devam eder:
Ben: -3 veya 4 yaşlarındaki bir kız çocuğu bu manzaradan psikolojik olarak nasıl etkilenir? Neler düşünür?
Danışan: Sanırım o yıllarda Anne babamı kaybetmemeliyim. Anne ve babamı kaybedersem ben de şehnaz abla gibi sık sık ağlarım diye düşünmüşümdür. Ama bunun şimdi farkına varıyorum.
Sonradan öğrendik ki evlerinde yaşayan sadece şehnaz ablası değil. Bir de handan abla diye başka uzaktan akrabası bir kız daha kendi evlerinde yaşıyormuş. Yani yetimhane gibi bir evde büyümüş. Ancak danışan büyüdüğü ortamın günümüzdeki sorunlarına katkısını göremiyordu. Hipnoz sorunun nedenlerini bulmamıza yardımcı oluyordu. Bu anılar bilinçli zihni ile hatırlayabildiği anıları değildi.
Danışan bu iç görüyü kazandıktan sonra aramızdaki konuşmalar şöyle devam etti.
Ben: - Peki Şehnaz ablanız şimdi nerede?
Danışan: -O şimdi Almanya’da ve çok mutlu bir yuvası ve yaşantısı var.
Ben: - Demek ki anne ve babasını kaybeden çocuklar ömür boyu mutsuz olmuyorlarJ)
Danışan: -Evet. Handan abla da çok mutlu şimdi.
Seans esnasında bir sessizlik yaşanır.
Danışan: -Buldummm!!!
Ben: -Ne buldunuz?
Danışan:- Niye ancak ve ancak zayıfları sevebildiğimi buldum.
Ben:- Nasıl yani?
Danışan: - Şehnaz abla zayıf ve sevdiğim biri idi. Şehnaz abladan sonra bu iki duygu bende hep beraber olmuştur. Hiçbir zaman güçlü birini sevemedim. Hayatım boyunca sevgiye ihtiyaç duyduğum dönemlerde örneğin yatılı okul yıllarında hep bayılırdım. Hasta ve zayıf olayım da sevileyim diye. Eşim her bakımdan güçlü biridir. Ama ona hiçbir zaman tam bir sevgi gösteremedim. Çünkü o Şehnaz abla gibi zayıf değil. Sanırım o yıllarda ancak acınacak insanlar sevilebilir diye kendi kendime telkinler yapmışım. Acıma ve sevgi duyguları bu telkinin etkisi ile birbirine kaynamış. Bir daha da ayrılmamış.
Danışan hipnoz öncesinde hep “mış” gibi yaşadığını hep sahte duygularla yaşadığını söylüyordu. Bunun nedenini oldukça merak ettik. Hipnoz esnasında hatırladıkları oldukça önemli ip uçları verdi. Danışan hipnoz esnasında “özümde ne var merak ediyorum. Niye kendim olamadım bilmek istiyorum. Gerçek duygularımı sadece hayvanlara gösterebiliyorum. Niye.Niye? Niye?” diyordu.
Hipnoz sayesinde yanıt hemen geldi. Çok küçükken piknik yaptığı bir günü hatırladı. Etrafta köpek gibi iri bir hayvan vardı. Çocuk aklı ile etraftaki çocuklara ne kadar cesur olduğunu göstermek istemiş. Ancak köpeğe yaklaştığı için ailesinden bir ton dayak yemiş. Bu yaşta bir kız çocuğu bu olaydan sonra ne hisseder? Kendi kendine muhtemelen “Bir şeyi sevsen de bunu etrafındakilere gösterme “ şeklinde bir telkin yaptı.
Bunları açıkladığımda danışan: “Evet doğru. Yalnız bu piknik olayı sadece bu telkinleri yapmama neden olmadı. Sanırım tüm yeşil alanlardan da nefret etmeme neden olmuş. Ben de hemen hemen her insanın çok sevdiği yeşil alanlardan niye nefret ediyorum diye merak ediyordum. Şimdi nedeninin bu piknik olayı olabileceğini düşünüyorum.” Dedi.
Ben de başka nefret ettiğiniz ne gibi şeyler var dedim. Danışan “Çilekten nefret ederim” dedi. “İçsel zihniniz şimdi çilekten neden nefret ettiğinizi size hatırlatır” dedim. Ve danışan hatırladı: 2 yaşlarında iken danışanın annesi çilekli pasta yapmak için pazara çilek almaya gitmiş. Pazarda çok yüklü miktarda para kaybetmiş. Kaybolan bu para yüzünden birkaç ay sıkıntılı günler yaşamaşlar. Bir korkunun daha nedenini bulmuştuk. Gelelim asıl konumuza.
Acaba ailesini kaybetme korkusunun başka nedenleri var mıydı. Bu soruyu onun içsel zihnine sorduk. İçsel zihni çok önemli ip uçlarından sonra sorunun yanıtını verdi.
Danışan ilk önce komşuları olan bazı yaşlı çiftler hatırladı. Daha doğrusu iki yaşlı çift hatırladı. Bir yaşlı çiftin çocukları ile arası çok iyidi. Çocukları ile beraber mutlu bir ortamda yaşarlardı. Yine başka bir komşuları olan yaşlı çiftin durumu ise tam tersi idi. Yani her geçen gün evlatlardan biri yaşlı çifti terk ederdi. Mutsuz bir aileydi. Kendisi de sürekli bu iki yaşlı çifti kıyaslarmış. “Ben de bir gün anne ve babamı terk eder miyim?” diye düşünürmüş. Bazen kendi anne babasından nefret eder onlardan kurtulmanın yollarını ararmış. Hatta anne ve babasına zarar vererek onlardan kurtulmak bile aklına gelebilirmiş.
Sanıyorum ki anne ve babasına zarar verme ve onlardan kurtulma isteği o dönemde baskılanmış. Baskılanan bu duygular bilince kılık değiştirmiş olarak yani anne babasını kaybetme korkusu olarak çıkmakta. O dönemde danışan anne babasına sadece kin duymuyordu. Aynı zamanda seviyordu. Çocukları ile iyi ilişkileri olan yaşlı çift sembolü ile bu zaten ifade ediliyor. Bilinçdışı zihnimizde zıt duygular aynı anda ve bir arada yaşanabilirler. Bu tür duygulara psikolojide ambivalans duygular diyoruz.
Danışan 3.Hipnoz seansından sonra şöyle açıklamalarda bulundu “Daha güçlüyüm. Önceden eşimi hep üstün görürdüm. Onunda aciz olabileceğini gördüm. Daha sakinim. Her geçen gün kendimi daha sakin hissediyorum. Artık hayır bu böyle diyebiliyorum. Sağlıklı düşündükçe olaylar rayına oturuyor. Olaylar rayına oturdukça da daha sağlıklı düşünüyorum. Sabahleyin huzur ile uyanıyorum. Önceden sabahleyin yatağa yapışmış gibi kalkıyordum. Şimdi sabah kalkınca ev işi yapabiliyorum. Bu önemli bir şeydir.
3.Seansta değiştirmek istediği en önemli şeylerden biri aşırı duygusallığıydı. Bunu başardığını anlattığı şu olaydan anladık. Pazar günleri önceden çok kötü geçermiş. Üstelik niye Pazar günlerinin çok kötü geçtiği hakkında bilinçli zihninde hiçbir fikirde yoktu. 3.hipnoz seansının etkisi ile o Pazar günü niye kötü hissettiği hakkında düşünmeye başlamış. (3.hipnoz seansında duygularla değil düşüncelerle hareket edeceğim telkini yapmıştı kendi kendine)
Pazar günleri kaynanası eve gelirmiş ve pazar günleri boş kalırmış. Hipnoz seansı öncesinde zihni duyguları baskın olarak çalıştığı için Pazar günü oturup üzülmekten başka bir şey yapmazmış. Bu duygusal tepkidir. Peki hipnoz seansından sonraki tepkiye bakalım. O gün ilk defa “bu sorunu düşüncelerimle nasıl çözebilirim?” diye araştırmaya başlamış. Şöyle bir çözüm bulmuş: Pazar günleri artık eve arkadaşlarını davet ediyormuş. Bu sayede eve kaynana gelemiyor ve yalnız da kalmıyor. Üstelik evde birilerinin olmasından da eşi son derece memnun. Sanıyorum ki misafirlere yapılan pasta ve yemeklerden eşi de nasibini aldığı için memnun. Eskiden olsa Pazar günü hanım tüm gün yatakta yatardı. Şimdi evlere şenlik bir durum var. Bu da gösteriyor ki düşüncenin çözemeyeceği hiçbir psikolojik sorun yoktur. Ama beynimizde düşünceyi hakim kılmak için hipnoz çok güzel bir araçtır.
6.Hipnoz seansına başlamadan önce danışan artık düşüncelerinin duygularının önünde yer aldığını söyledi. Olumsuz düşünceleri kovabildiğini söyledi. “Sorun hiçbir zaman sorun olmadan önce sorun değildir” dedi.
Bu seansta evlendiği için anne ve babasını niye aldatmış olabileceği konusu üzerinde durduk. İçsel zihin yine çok enteresan yanıtlar verdi: Babası daima “evlilik zor şey” diye korkuturmuş. Annesi kendisini erken yaşta evlenmemesi için sürekli tehdit edermiş. Hatta ailesi bir insan hiç evlenmese de olur diyormuş. Yıllarca buna benzer sözler duyara yaşamış.
6.Hipnoz seansından 3-4 ay geçtikten sonra danışanımla bir telefon görüşmesi yaptım. Bir çok şeyin eskisine göre daha iyi olduğunu artık depresyonda olmadığını mücadele edebildiğini söyledi. Ancak anne babasını kaybetme korkusunun hala tam anlamıyla yok olmadığını söyledi. Bu danışanda aldığımız sonuçlar diğer seanslarıma göre en az tatmin edici sonuçlardan bir tanesidir. Her zaman söylediğim gibi 5-6 seans yeterli olamayabiliyor. Kim bilir bu sorunlara sahip olması için hipnozla daha ulaşamadığımız bir çok haklı nedeni vardır. ..Bu örnek terapide nasıl ve niçin sorularının yanıtlanmasında hipnozun rolünü çok iyi açıklayan bir örnektir. Ancak maalesef bazen duygusal nedenler durduğu sürece nasıl ve niçin sorularının yanıtını bilmek sonuçları değiştirmek için yeterli olamayabiliyor.
Sevgilerimle ve Saygılarımla
Örnek 8
36 yaşında ve dahiliye uzmanı olan bir hekim olan G.İ’nin başlıca şikayetleri depresyon, sosyal fobi, anksiyete,diş gıcırdatma, migren-gerilim tipi baş ağrıları idi. G.İ 6 seans psikoterapiye gitmişti. Psikiyatristi terapi sürecinde yaşanan anksiyete ve içe kapanmanın terapiye engel olduğunu ve hipnozun bu engeli kaldırabileceğini düşündüğünden hipnozu uygun görmüştü. Ve böylece G.İ bana müracaat etti. Daha önce gittiği terapide sorulardan irrite olduğu için terapide yol alamadığını söyledi.
G.İ rahatsızlıklarının nedenini “meslek-aile-kişilik kaynaklı stres faktörleri” diyerek açıkladı. Depresyonu 10 yıldır sürüyordu. Anksiyete ise son 6 aydır yoğunlaşmıştı. Korkuları ise iki başlık altında toplanabilirdi:
1-Kötü bir şey olacak,
2-Topluluk içinde konuşurken yanlış konuşma, alay edilecek korkusu.
G.İ anne-babasının fazla müdahaleci olduğunu, kendisi için fazla endişe duyduklarını bildiriyordu.
Hazırlık seansında bekar olduğunu ve anne-babası ile birlikte yaşadığını ama duygusal olarak anne ve babasından ayrılamama gibi önemli bir sorunu olduğunu söyledi. Babası bir kamu kuruluşunda müdür olarak çalışıyor. Babasının çok otoriter ve obsesif kişilik bozukluğuna sahip olduğunu söyledi.
Toplum içinde iken en ufak bir sorun yaşadığında yok olmak istediğini, güvensizliğin çok yoğun olduğunu, hep insanlardan bir zarar gelir mi endişesi ile yaşadığını hem söylüyordu. Çok kısık bir ses tonu ile konuşuyordu. Sürekli geçmişe takılı kalmış vaziyette yaşadığını beyninin sürekli felaket senaryoları ürettiğini hüzünlenerek anlattı. İnsanlara ‘hayır’ diyememek yüzünden kendini çok ezdirdiğini söyledi ve şöyle devam etti:
“36 yaşında olmasına rağmen anne ve babasının korumasına ihtiyaç duyan bir çocuk gibiyim. Sorumluluk alamıyorum. Anne ve babamın istediklerini yaptım ama kendi isteklerimi hep bastırdım. Hep anne ve babamın benim için istedikleri her şeyden daha önemliydi. Annemde zaten çocuk gibidir ve sürekli endişelidir.” Çocukluğunda ailesinde sık sık kavga yaşandığını ve hayaller kurarak o ortamdan uzaklaşmaya çalıştığını öğrendim.
Hipnoz süreci için amaçlarını aşağıdaki gibi listeledi:
1- Küçük olaylardan ve negatifliklerden etkilenmemek.
2- Gerektiğinde ‘hayır’ diyebilmek ve isteklerimi rahatlıkla söyleyebilmek.
3- İlişkilerimde yıkıcı ve olumsuz davranmamak.
4- Çabuk parlamamak ve kendime kötü davranmaktan vazgeçmek.
5- Düzenli ve sağlıklı beslenmek ve dış görünüşümle barışık olmak.
6- Anne babamın anne ve babasıymış gibi davranmamak.
7- Kendi hayatımın sorumluluğunu üstlenmek.
8- Kendi sorunlarımdan korkmadan rahatlıkla çözümleyebilmek.
9- Sorunlarıma bağımlı olmak istemiyorum.
10- Kendi duygularımı ve kendimi kabul etmek istiyorum.
11- Arkadaşlarım benden bir şey istediğinde bu durum ben de öfke uyandırmasın. İnsanların istekleri bana zorlama gibi gelmesin istiyorum. Gerektiğinde onlara hayır demem gerekiyorsa “hayır olmaz” diyebilmek istiyorum.
12- Yönetim kademesinde bulunan insanlarla konuşurken konuşmalarımda tutukluk olmasın.
13- Kendi sözlerime, duygularıma inanmak istiyorum. Ses tonum, bakışlarım güç ve güven dolu olsun istiyorum.
Hazırlık seansından 2-3 gün sonra 1.Hipnoz seansını yaptık. Sorunlarının nedeni hakkında onu içsel araştırma sürecine yönlendirdim. Yani sorunlarının nedenlerine onun içsel zihninin sembolik dili kullanarak yanıt vermesini sağlayan süreci başlattım. Sorduğum soru şuydu?: “Neden bu sorunlar meydana geldi. ?” G.İ’nin içsel zihninin (bilinçdışı) bu soruya sembol dilini kullanarak verdiği yanıt “bir örümcek ağına takılmışım” oldu. Örümcek ağı ailenin sembolüydü. Örümcek de ebeveynleri temsil eder. Peki içsel zihnine soralım bakalım bu örümcek ağından nasıl kurtulabilirsin?” dedim. Bu örümcek ağından kurtulduktan sonra “çok büyük bir güneş gördüğünü bu büyük güneşin altında kuğu veya ördek gibi hayvanların ‘V’ şeklinde uçarken altlarında muhteşem bir manzara” olduğunu söyledi. Uçan kuşlar bir yerden bir yere gidebilmenin, çevremizi değiştirebilmenin, bir şeylerden uzaklaşabilmenin sembolüdür. Aslında çocukluğundan beri yapmak isteyip de yapamadığı şey o kuşların uçması gibi uçmak yani ailesine bağımlı olmamaktı. En azından sembollerden oluşan iç dünyasında örümcek ağından kurtularak koca güneşin altında uçabilmişti.
Hipnoz seansından sonra daha güler yüzlü olduğunu fark ettim. Elde ettiğimiz diğer gelişmeler aşağıdaki gibi anlattı:
”Artık kendimle ilgili her şeyi kabullenebiliyorum. Güçlendiğimi hissediyorum. Artık anneme hayır diyebiliyorum. Sanırım annemden bağımsızlaşma süreci başladı. Artık ailemin anne ve babası gibi değilim. Şu anda ailem cinnet geçirse umurumda değil. Artık karşımdaki insan ne düşünecek diye düşünmüyorum.”
İlk seans için bildirdiği gelişmeler oldukça sevindiriciydi. 2 Seansı da benzeri şekilde yaptık. 3. Seansa geldiğinde gülerek “Tuncay bey artık çok fazla hayır diyorum, bu yüzden acaba bu sefer de kaba bir insan olmaktan korkuyorumJ” dedi. Ben de şu ana kadar elde ettiği gelişmelerin tamamen kendi kontrolünde olduğunu ve kendi istemi dışında seanslarımız boyunca ve sonrasında hiçbir şey yaşanmadığını hatırlattım. Çevresindeki insanlar da ondaki olumlu gelişmeleri oldukça fark etmiş.
Ben de “Peki hala devam eden sorunlar var mı? Diye sordum. Düşündü ve şöyle dedi: “İşimin sıkıntılarını işte bırakmam lazım. İş yerinde ki olaylar ev de de zihnimde tekrar ettiğinden dinlenemiyorum.” dedi. Ben de geçen seanslarımızın amaçlar listesini ona uzattım ve “bakar mısınız işi işte bırakmak istiyorum diye bir şey yazmış mısınız? “dedim. Listeyi inceledi ve gerçekten böyle bir amaç bulamadı. Yani şu ana kadar elde ettiğimiz gelişmeler amaçlar listesinde yer alan maddelerden başkası değildi. Bu durumu öğrenince gülümsedi.” Hııı demek ki hipnoz esnasında bu konuda çalışma yapsaymışız bu konu da da gelişmeler olacakmış.” diyerek lafı ağzımdan aldı.
Peki başka devam eden bir sorun var mı diye sordum. “Dış görünüşüm ve kilolarım ile ilgili olarak sanırım biraz çalışmamız lazım” dedi. Bende listeyi göstererek amaçlar listesine kilo vermek diye bir amacı eklememiz gerektiğini ve kilo verme amacını da seans esnasında işlerken açmamız gerekebileceğini söyledim.
3.Hipnoz uygulamasına başladığımızda ilk konuştuğumuz şey kilo problemleri oldu. Tabi kilo problemlerinin nedenleri için onu içsel araştırma sürecini yönlendirdik. Bu sefer içsel yanıt sembolik olarak değil direkt olarak geldi. Kilo problemlerinin nedenlerini şöyle açıkladı: Ergenlik dönemimde şişmandım. Babam kilolu insanlarla sürekli dalga geçer ve onları hiç görmek istemezdi. Ne zaman stres olsam hıncımı yiyeceklerden çıkarmaya başladım.”
Bende “yani ne zaman strese girseniz kilo alarak babanıza en nefret ettiği şeylerden biri olan “kiloları” gösteriyorsunuz öyle mi?” diye sordum. G.İ bu soruya “evet” diye yanıt verince ben de “Peki babanız başka nelerden nefret eder?” diye sordum. G.İ “Babam, çekingenlikten, yanlış yapmaktan, güvensizlikten, başarısızlıktan ve kararsız kalmaktan nefret eder” dedi.
Ben de “dikkat ettiniz mi babanızın nefret ettiği tüm özellikleri siz kişilik özellikleriniz olarak benimsemişsiniz” dedim. Gülümsedi ve “bunun şu anda farkına varıyorum” dedi. Zaten yüzündeki gülümseme o farkına varışın şaşkınlığını yansıtıyordu.
Ne kadar ilginç bir savunma mekanizması değil mi? Bir insan babasına karşı hissettiği kızgınlık duygularını ifade edemediği için kendisini pasif, içe kapanık, güvensiz, ve başarısız yapıyor. Yani kendini bu pasif duruma düşürme işlemi babaya karşı bilinçaltındaki kızgınlık duygularının ifadesinden başka bir şey değil. Demek ki ihtiyacımız olan bir şey engellendiğinde bilinçdışımız o ihtiyacı karşılamak için mutlaka bir yol buluyor. Ama bu yollar bazen o kadar akıllıca tasarlanmış oluyor ki bilinç bile bu yolların neler olduğunu anlayamıyor.
Bu durumda babaya karşı hissettiğiniz olumsuz duygular yüzünden en olumsuz şeyleri kişilik olarak benimsemek yerine, başka olumlu yollar aradık.
3.Hipnoz seansında içsel zihninin gelinen bu noktada iyiye, huzura ve sağlığa kavuşmak için kendisine önerileri olabileceğini ve bu önerilerinde içsel zihin tarafından sembollerle ifade edilebileceğini söyledim. Bunu söylememden az sonra sekiz köşeli ve devamlı hareket eden bir yıldız hayal ettiğini söyledi.
Devamlı hareket eden yıldız=Devamlı büyük güneşin altında hareket (göç) halinde olan göçmen kuşlar. Yani göçmen kuşlar ve hareketli yıldız sembollerinin ikisi de aslında özgürlüğün ifadesiydi.
Ben “Peki içsel zihniniz sembollerin dilini çok iyi biliyor. Acaba içsel zihninizin tüm sorunlarınızı aşabilmesi için size başka önerileri olabilir mi? “dedim. Aldığımız sembolik yanıt şöyle ifade etti:
Çok büyük bir ‘X’ harfi hayalime geldi. Sonra bu çarpı işareti kavşaklardaki yön gösteren tabelalara dönüştü. Sonra da bu tabelaların direği Efes gibi antik bir kentin koskocaman mermer sütunlarına benzer bir sütuna dönüştü.
X işareti veya harfi G.İ’ nin hayatından bir şeyleri silmesinin yani hayatından bir şeyleri (Anne-baba) çıkarması gerektiğinin sembolüydü. Gelelim kavşaklardaki yön gösteren tabelalara. Bu tür tabelaların üzerinde “EDİRNE-ANKARA vs.” gibi gideceğiniz yönü gösteren yazılar yazar. Kavşağa gelen biri ise tabelalara bakarak gideceği yöne karar verir. Yani G.İ’nin içsel zihninin ondan istediği şey şuydu: “Artık hareketsiz ve kararsız kalma. Yoluna ve yönüne karar ver. Cesaretle o yolda ilerle.”
İçsel zihnin bu güzel mesajını anladık. Ama niye tabelanın direği Efes harabelerinin sütununa dönüşsün ki? Aslında bunun da yanıtı çok basit. Bu sütün sembolü aracılığı ile içsel zihin G.İ ye şöyle diyor: “Eğer sen yoluna ve yönüne karar verip ilerlemez isen bu kavşakta kalırsın ve bu sütun gibi olursun. Bak bu sütuna. Hareket etmesi ne kadar zor değil mi?”
İçsel zihin sembol dilini kullanarak doğru olan şeyleri o kadar güzel ifade ediyordu ki hipnotist olarak benim telkinde bulunmama bile gerek kalmıyordu. İyi olmanın kaynağı tamamen içsel. Yani içsel zihnin önerileri ve telkinleri sayesinde seansımız ilerliyordu. Bende “İçsel zihnin acaba başka önerileri var mıydı?” diye sordum. Biraz sonra G.İ şöyle ifade etti: “ Genç bir adam ve bir erkek çocuğu var. Çocuk babasından bir şeyler istiyor ve sanki ağlıyor. Yakınlarda bir yerde bir kapı var ama kapı yerde duruyor. Yani kapı dikey değil yatay duruyor.”
İlginç bir semboller zinciri daha. Çocuklar hakkında biraz konuşunca G.İ’nin çocukken bir erkek çocuk gibi davrandığını, hem kızlarla hem erkeklerle oynadığını öğrendim. Yani buradaki çocuk sembolü cesur ve girişken olmanın sembolü. G.İ de ilk çocukluk yıllarında bir erkek çocuğu gibi cesur ve girişkenmiş. İçsel zihni şu mesajı veriyor: “Ailenden istediğin şeyleri eskisi gibi cesur ve girişken olarak alabilirsin.”
İyi ama erkek çocuğunun bulunduğu ortamda niye yerde yatan bir kapı bulunsun ki? Kapının anlamı nedir? Dikey duran bir kapı görünce bu kapının ya bir ev veya apartman vs. kapısı olduğunu biliriz. Ama kapı yerde yatıyorsa bu kapının ardında ne olduğu hakkında hiçbir fikrimiz olamaz. Yani kapının ardında belirsizlik vardır. İçsel zihnin kapı sembolünü kullanarak verdiği mesaj şudur: “Ya bu erkek çocuğu gibi hakkın olan isteklerini cesaret ederek almayı öğrenirsin, ya da geleceğin bu kapının arkası gibi belirsizleşir.”
Son Seans (4.Hipnoz Seansı)
Son senasa geldiğinde saçının renginin açıldığını gözlemledim. G.İ Açılan tek şey saçımın rengi değil. Önüm de açıldı dedi. Biraz kilo verdiği uzaktan belli oluyordu. Geçtiğimiz günlerde daha huzurlu neşeli ve mutlu olduğunu söyledi. Hipnoterapinin devam ettiği bir aylık dönemde migren kendisini yalnızca bir sefer ziyaret etmiş. Bu iyi bir gelişme. Migren konusunda özel bir telkin yapmamamıza rağmen çok iyi bir sonuç. Artık kendi kendine hipnoz yapmayı öğrendiğine göre ve zaten bir hekim olduğuna göre o kadar sorunu da kendi kendine halledebilir.
Hipnoterapimizin sonuçlarını G.İ’nin kendi sözleri ile anlamaya çalışalım: “Önceden benim için olumlu bir şeyi hayal etmek imkansızdı. Negatif düşünceler gelmiyor değil. Ancak artık ben onları ezebiliyorum. Hipnoterapiden sonra kendimden daha büyük bir ben tarafından kabul edilmişim gibi hissediyorum.
Artık anneme öfkelenmiyorum. Kendimi kötü hissetmeme neden olan düşünce ve davranışlardan uzaklaşmak artık çok kolay. Annem o kadar panik ve evhamlı bir kadındır ki benim bu iyileşme sürecimden dolayı bile panikliyor. Çünkü annemim hiç beklemediği gelişmeler oluyor.
Artı çevreme hayır diyebildiğimden insanlardan istediklerimi (duygusal anlamda) alabiliyorum. Artık hastalarımla da aram iyi. Psikoterapi sürecinde çok gelişmeler var. (G.İ bana bir psikoterapist tarafından hipnoz için yönlendirilmişti.) Kendimle ilgili bir şeyi anlatırken rahatsız olmuyorum. Hipnoterapiden sonra yaşadığım şeylere tek kelime ile “mucize” diyebilirim.
Artık hiçbir negatifliğin beni etkileyemeyeceğini hissediyorum. Önüm açık. Pozitif tarafım artık açık. Oysa önceden hayatı tepeden bir yerlerden ve uzaktan seyrediyordum. İnsanın çözemeyeceği sorunu yokmuş.”
Son hipnoz esnasında “acaba içsel zihninizin size şimdi bu gelinen noktada bir önerisi olabilir mi?” diye sordum. G.İ “gerek yok çünkü her şey iyi” dedi.
Tabi yukarıdaki cümleleri söyleyen bir tıp doktoru olunca değeri önemi ve anlamı artıyor. Son seansımızda hipnoz uygulamasını kendi kendine yaptı. Seanslarımız 25 Eylül 2004 tarihinde sona erdi. Kendisinden gelişmeler konusunda haber alınca bu satırları okuyan sizlerin de haberiniz olacak.
Örnek 9
“G.Ö 32 yaşında bir bankacı. Hipnoterapiye gelmesinin nedenlerini şöyle açıklıyor :Anne ve babamdan özellikle de annemden nefret ediyorum. Sebebini bilmiyorum ve bu da beni çıldırtıyor. Zaten sebebini bulursam onları affedebileceğimi ve mutlu olabileceğimi biliyorum. Annemden nefret etme nedenimi daha önce gittiğim hiçbir psikoterapi seansında bulamadım. Hayatta annem ve babamdan daha kötü insanlarla karşılaştım ve onları affedebildim veya umursamamayı başarabildim. Ama annemi affedemiyorum üstelik niye affedemediğimden de emin değilim. Herkesin ortasında annemi aşağılıyorum. O zaman ben haklıyken haksız oluyorum. Ona kinim o kadar yoğun ki bana çok büyük zararlar veriyor. Onun sesini duyarsam tıpkı bir kurt kadına dönüşüyorum.
Biz 3 kardeşiz. Benden 2.5 yaş büyük bir ablam ve 2.5 yaş küçük bir erkek kardeşim var. Annem ve babam son derece geçimsizdir.
Sekse oldukça düşkünüm. Bunun nedenini biliyorum. Annem biz 5-6 yaşlarında iken elini küloduna götürür ve önümüzde orasını karıştırırdı ve bundan zevk alırdı. Tabi o yaşlarda bunun anlamını kavrayamıyorduk. Bir yetişkin olduğumda annem gibi mastürbatör olmamak için tek seçeneğim vardı: Seks yapmak. Erkeklere bağımlı yaşıyorum. Hiçbir erkekten asla ayrılmak istemiyorum. Bir erkekle yollarımızın ayrılması beni bir çok sefer intiharın eşiğine götürmüştür.”
Hazırlık seansında kendisinden yukarıdaki bilgileri aldıktan sonra 1.Hipnoz uygulamasına başladık. Hipnozda tahmin ettiğiniz gibi neden annesinden bu sonsuz ve sınırsız bir şekilde nefret etiğini onun içsel zihnine sorduk. İçsel zihni 2 yaşında her gece yaşadığı bir olayı hatırlattı. (Bir insan 2 yaşında yaşadığı bir olayı bilinçli zihni ile asla ve asla hatırlayamaz. Ancak icsel zihnimizde doğum anımızdan itibaren yaşadığımız her türlü olay en ince ayrıntısına kadar kayıtlıdır.)
İçsel zihnin hatırlattığı olay şuydu: 2 yaşlarındayken annesi uyumadan önce her gece çocukların odalarına gelir ve şu şekilde dua etmelerini istermiş: “Allahım ne olur bize pipili bir kardeş gönder.”
G.Ö’ye “annenizden bu kadar nefret etmenizi bu olay açıklar mı?” diye sordum. G.Ö “Açıklar, üstelik ablamın niye cinsel ilişkiden niye zevk almadığını da açıklar. Ablam kronik frijit hastası” dedi.
Kendisi 2.5 yaşında iken erkek kardeş doğunca anne annenin yanına verilmiş. 7 yaşında anneannenin yanından kendi ailesinin yanına ( kendi tabiri ile cehenneme) geri gelmiş.
Bir erkeğin gelmesi kendisini ailesinden koparmıştı. Bu günlerde ise bir erkekten ayrıldığında genellikle intihar girişiminde bulunmaktaydı.
Kendisine şöyle dedim: “Neden bu hale geldiğinizi bilen içsel zihniniz nasıl iyi olacağınızı da biliyorudur. Şimdi içsel zihninizin size bu konudaki önerilerini dinleyelim. İçsel zihniniz bu sorunu nasıl aşabileceğinizi size açıklasın. İçsel zihnin açıklaması oldukça enteresandı. Danışan şöyle dedi: “Başında taç olan bir çiftlik yöneticisi görüyorum. Ama bu yönetici bir tavuk.”
Tavuk yumurtlamak için horoza ihtiyaç hissetmeyen bir canlıdır. Tercümesi şöyle : Yaşamak için erkeklere ihtiyacın yok.
Bir sonraki seansta artık erkeklerle ilişkilerinin daha dengeli olduğunu hatta son günlerde ayrıldığı erkek arkadaşı için intihar girişiminde bulunmadığını söyledi. Bu erkek arkadaşının kendisini hak etmediğine karar vermiş.
Sevgilerimle ve Saygılarımla
Psk.Tuncay ÖZER
Örnek 10
D.Hanım hipnoterapi öncesi yaptığım ön görüşmeye annemden nefret ederim ve babama acırım diye başladı ve şöyle devam etti :" Ben hayatı beceremedim çünkü güçsüzüm ve depresyondayım. Hayattan korkuyorum. Güzel yaşayamıyorum. Ananemin ölümünden sonra sap gibi ortada kaldım ve 5 yıl içinde 30 kilo aldım. Bu vücut bana ait olamaz. Annem çok sadist bir insandır ve öğretmendir. 6 yaşıma kadar beni ananem büyüttü. Tüm mutsuzluklarım 6 yaşından sonra başladı. Şimdi mümkünse duygularımı ve sinirlerimi yani bilinçaltımdaki tüm olumsuzlukları cerrahi bir operasyonla aldırmak istiyorum:)) dedi ve güldü.
Yok olmak istiyorum. Kabuslarımda anne ve babamı görürüm. Annemden maşa ile çok dayak yemiştim. İstediğim şekilde giyindiğimde annem fahişeye dönmüşsün derdi. Evimi ve yalnızlığı sevmem aslında. Evim çöp eve dönmek üzere. İşe sürekli geç kalırım. Kendime güvenim yok. Her şeye endişe ile başlıyorum. Her şeyden korkuyorum. Telefonları açmaya korkarım. İnsanlarla konuşmak zor gelir. Hastalandığımda annem "hastalanmasaydın banane" derdi. Adet düzensizliği sürekli oluyor. Bulimia nevroza ve tırnak yeme sorunum var. Ananemin evini ölümünden sonra talan ettiler. Anne tarafım hiç hoş değil." İlk görüşmem de danışanımın söyledikleri içerisinde not aldıklarım yukarıdaki bilgilerdi. Daha önce psikoterapiye gittiğini ancak anlatmakta zorluk çektiğini terapistin ise fazla soru sormadığını şimdi ise daha rahat anlatabildiğini söyledi.
Örnek 11
27 Yaşında olan bayan G.Ç "Eğer iyileşebilirsem reklamcılık yapacağım" dedi.
Kendisi hakkında öğrendiğim şeyler kendi ağzından aşağıdaki gibidir:
- Kendi reklam ajansımız ve matbaamız var ve ben müşteri temsilcisi olarak çalışmaya başla(yama)dım...) X Üniversitesi Y Bölümü mezunuyum.
İnsanlarla konuşamıyorum çünkü kontrol edemediğim ve giderek büyüyen titremeler başlıyor. Sesim de titriyor. Kalp atışlarım aşırı hızlanıyor, vücudumda bir sıcaklık oluşuyor ve yüzüm kızarıyor. Gözlerimi bir noktaya asla odaklayamıyorum kontrol dışı hareket ediyorlar, başım sallanıyor elime yaslanarak sabitlemeye çalışıyorum. Sanıyorum ki kendimi sıktığım için kulaklarım uğulduyor ve beynim karıncalanıyor, böylece karşımdakinin söylediklerini duymakta da zorlanıyorum. Ben bunları yaşarken doğal olarak karşımdakini doğru anlayıp doğru cevapları düşünemiyorum bile. Midemde aşırı bir hareketlenme oluyor ve midem bozuluyor... gibi felaketler yaşıyorum.
Bunların saçma olduğunun ve bu heyecanlanmanın gereksiz olduğunun bende farkındayım ama bir türlü buna engel olamıyorum. Bu da benim tüm hayatımı altüst ediyor. Arkadaşlarımla görüşemiyorum, uzun zamandır tanıdığımız bugüne kadar yanlarında rahat olduğum insanlarla bile konuşurken bu zorlukları çekiyorum ki düşünün bir iş görüşmesine gittiğimde ne hale geliyorum. 27 yaşındayım ve çalışıp hayatımı kurmak için geç bile kaldım ama bu sorunumu aşmadan imkansız... Şu anda benim için hayat ve her şey durdu..
Bu problemlerimin nedenini çok düşündüm pek çok şey geldi aklıma. Bunları sıralayayım:
1- Başta özgüven eksikliği,
2- Yaşımın hızla geçiyor olması ve hala elimde avucumda birşey olmaması ve bir şeyler yapmak için sabırsızlanmam olabilir.
3- 5 sene cehennem azabı gibi süren bir evlilik geçirmiş olmam, bu süre içinde sürekli hem ruhsal hem fiziksel şiddet görüp aşağılanmam ve karşılığında boşanmaktan başka hiç bir şey yapamadığım için ona bir ceza veremediğim için bunun içimde kalması.
4- İçimde bir kötülük yok insanlara hep yardım ederim ama en yakınlarımdan hep kazık yedim, iyiliğin sonu enayilik misali, bu yüzden insanlara karşı aşırı güvensizim ve çok kuşkucuyum. Mükemmelliyetçiyim ama bunu aşmaya çalışıyorum, yaptığım herhangi bir şey mükemmel olmadığında boş ver diyorum ama hafiften kendimi kandırdığımında farkındayım
5- Bir çok değişik iş kollarında çalıştım diğer çalışanlar beni hep çok sevdi ve hala görüşürüz ama sonuç hep hüsran Türkiye'nin krizleri yüzünden hep işten çıkarıldım. Tam bir işe giriyorum 6 ay sonra kriz oluyor ve tabii en son kim işe girdiyse genelde onu çıkarıyorlar. Başarısızlığım yüzünden değil biliyorum çünkü mükemmelliyetçi olduğum için bana ne iş verilse en kısa zamanda ve en iyi şekilde yaparım veya yapmaya çalışırım.
Genelde insanlar beni severler çünkü içimde kötülük olmadığını hemen anlarlar. Ben bu kadar güvensizken bazen insanların bana nasıl bu kadar güvendiklerine şaşıyorum ve keşke benden bir tane daha olsa da benim arkadaşım olsa diyorum:)
Aslında ben kendimi bildim bileli özgüvenim pek yok. Okuldayken de pasiftim, ama notlarım çok kötü değildi. Zannediyorum bu pasiflik büyüyerek beni bu hale getirdi. Annem ve babam genelde çocukluğumdan beri ben bir şey yapmak veya bir yere gitmek istesem, yapma gitme boş ver ne yapacaksın diye beni hep engelledi. Hep içimde kalmıştır, küçüklüğümden beri hayatı yaşayarak korkmadan cesurca kendi kendime öğrenmek...
Bu titremeleri, yine Türkiye'de bir kriz yaşanıp ben ilk işim olan turizmi bıraktıktan sonra grafik kursuna gidip grafiker olarak işe girmemle (daha çok) fark ettim. Zannediyorum 2000 yılıydı. Daha sonra titremekten çalışamadığımı fark edince bu işi de tamamen bıraktım (2002 gibi). Daha sonra bir organizasyon firmasına girdim ve oradan da paramı vermedikleri için çıktım. Uzun zamandır babam yanında çalışmamı istiyordu ama babamda pasif bir insan ve hiç konuşmaz (oysa ben onun lider kişilikli biri olmasını çok isterdim.!) yanına ortak almıştı, o insanlar da jaws gibi ben orada babamla birlikte ezilmek istemiyordum ama böyle de gitmiyordu. Annem her gün git çalış diye kafamın etini yiyordu, tüm gücümü toplayıp gittim. Oradakilere güçlü ve otoriter bir kişilik sergilemeye çalışıyorum ama artık iş yapma zamanı geldi çattı. Benim müşterilerle görüşüp iş kapmam lazım ve en az onlar kadar jaws olmam lazım. Elektrik şokuna tutulmuşken bunu yapmam imkansız tabii. Şimdi evdeyim ve acilen kendimi düzeltmem gerekiyor.... Yaşamak için...
Daha önce bir terapi görmedim. Geçen sene ucuz diye Bakırköy R.veS. Hastanesine gittim. 30. kişi olarak içeri girdiğimde doktorun hali benden perişandı.
Annemi en fazla bir kaç gün daha çekebilirim.(Niye işe gitmiyosun, senin neyin eksik, neyine güvenmiyorsun, salaksın sen.....) Belki bin kere anlattım tam anladım diyor sonra yine niye işe gitmiyorsun diye soruyor
) gülsemmiii ağlasammııı bilemiyorum...
İnsanlar bir şey konuşurken alakasız bir şey söyleyip laflarını bölerim sürekli ama bilinçli olarak onları sinir etmek için yapmam.
En önemli sorunlarım: İş ile ilgili sorunlar, titreme, kekeleme, ve tutulma. Aptalca bir kaybetme korkusu yüzünden şu andaki erkek arkadaşımın üzerine çok düşüyorum ve sanırım onu bunaltıyorum. Regl döneminde daha duygusalım.
Evde babam neredeyse hiç konuşmaz annem ise hiç susmaz. Annem çok evhamlıdır.
Sürekli rüyalarımda köpekler, aslanlar, puma, leopar gibi yırtıcı hayvanlar beni kovalar. "
Hipnoza başlamadan önce amaçlarını aşağıdaki gibi sıraladı:
1-Üşengeç olmamak. Başladığım bir işi azimle devam ettirmek. Bir işi yarım bırakıp diğerine atlamayacağım. Çalışkan ve eli çabuk olabilirken aynı zamanda kendime de zaman ayırabileceğim.
2-İnsanlara olmadık yerde sinirlenmemek.
3-Bana yapılan haksızlıklları ve yapanları unutup güzel yaşamaya bakacağım. Bana değer vermeyenin bana karşı olan söz ve davranışlarına ben niye değer vereyim.
4- İnsanlara karşı daha sevecen, daha samimi ve güvenerek yaklaşmak bana bir şey kaybettirmez.
5- Hiç bir şeyden korkmak istemiyorum. Hayat güç değil insan güçleştirir veya kolaylaştırır ben daha önce zorlaştırıyordum şimdi kolaylaştırmak istiyorum.
6-Her istediğim şey gerçekleşmeyebilir. Bu gayet doğal. Bana düşen üzülmek ağlamak değil elimden geleni yapmaktır. Hepsi bu kadar.
7-Sorumluluk alıp yerine getireceğim.
8-Yön kavramım hiç yok gittiğim güzergahı hiç bulamıyorum.
9-Boynumdaki ve omuzlarımdaki stres nedenli titreme ve kasılmalardan kurtulmak istiyorum.
10- Toplum içinde salak aptal görünmekten korkmaktan bıktım.
11- Kendime güvenimi tamamen geri kazandığımda işime kaldığım yerden devam edeceğim. Kendi ayaklarım üzerinde durabileceğim.
12- İnsanlarla konuşurken gereksiz yere heyecanlanmayacağım.
13- Daha girişken ve atılgan olmak istiyorum.
14- Zaman zaman içine düştüğüm depresyon durumları olmasın istiyorum."
Onun amaçlarını yukarıdaki gibi belirledikten sonra 1.Hipnoz seansına başladık.
1.Hipnoz seansında ilk hedefim boyun bölgesindeki titreme ve kasılmaları yok etmekti. Bunun için o anda aklıma Milton H.Erickson'un yeniden çerçeveleme tekniği geldi. Bu tekniği şu şekilde kullandım. Hipnoz esnasında boynunun titrediğini hissetmesini ve imajine etmesini istedim. "Şimdi boynun zıngır zıngır titriyor. Gittikçe titremeler artıyor ve vücuduna yayılıyor. Şimdi titremeler gövdeni kaplamış durumda. Şimdi ise ayaklarının da titrediğini görebiliyorum. Tüm vücudun titriyor. Şimdi şöyle hareketli bir pop parçası titremelerini eşlik ediyor. Bir de bakmışsın ki sen dans ediyorsun aslında. Bak gördün mü en büyük sorunlar bile istenirse büyük bir mutluluğa dönüştürülebilir." dedim. O günden sonra titremeler kesildi. Veya dans etmeye dönüştürüldü. Dans etmeye dönüştürmesi için telkin de bulundum. Artık ne zaman titreyecek olsa hipnoz seansında yaptığı bu imajinasyon aklına geleceği için titreyebileceğini hiç sanmıyorum. Yani titreme davranışını dans etme olarak yeniden çerçeveledik. O günden sonra bir daha titremenin bahsini açmadı.
1.Seansta kendisini her zaman kullandığım içsel araştırma sürecine (kitabımda içsel araştırma nedir açıklanmaktadır)yönlendirdim. Böylece onun içsel zihninin (inner mind) sorunların çözümüne katkı sağlamasını hedefledim. Bakın bu araştırmanın sonucunda neler çıktı ortaya. İçsel araştırma başladıktan sonraki gün rüyasında birisi ona "ONLARI AFFET" diye sesleniyormuş. Yani içsel zihni ona "huzura kavuşmak istiyorsan hayatındaki bazı kişileri affetmen gerekir. Çünkü aynı anda bir ruhta hem kin ve nefret hem de huzur bulunmaz. Affedebilmek güçsüzlük değil güçlülük belirtisidir." diyordu sanırım.
Seans esnasında "evet artık başta eski eşim olmak üzere bana zarar veren herkesi affetmek istiyorum." dedi. Onun bu affetme sürecini kolaylaştırabilmek amacıyla bende şöyle bir imajinasyonda bulunmasını sağladım: "Çok hoş tadı olan bir elma düşün. Çok sulu. Görebiliyor musun? dediğimde `evet` dedi. Peki ya bu elmanın içinden bir kurt çıkarsa hayatın boyunca tüm elmalardan uzak durma ihtiyacı hisseder misin? dedim. "Elbette hayır" dedi. " Ve sonra ben "İşte eşin ve seni üzen insanlar elmanın içinden çıkan kurt gibidirler. Elma kurtları en fazla elmanı yiyebilirler. Elma kurdunun hayatını yemesine müsaade etmemelisin. Eğer bir elma kurdu ile karşılaştın diye o kurdu affetmessen hayatının tamamını bir çürük elmaya dönüştürürsün! " Ben bu sözleri söylediğim esnada eşini bir elma kurdu olarak görüyormuş. Elma kurdunun kafası eşinin kafasıymış. Sonrasında "insanlar elma kurduna nasıl davranırsa sen de ona öyle davran" dedim. Oda gereğini yaptı. Bu imajinasyonlar önemli telkinler içermekle birlikte onu çok rahatlatıyordu. Elma kurdu metaforu oldukça etkili olmuştu.
1.hipnoz seansında iş ile ilgili problemlerinin kaynağını merak ediyordum. İlk etapta iş ile ilgili problemler her bakımdan çözümlenmeliydi diye düşündüm. İş ile ilgili problemlerinin kaynağına ulaşmak amacı ile onu içsel araştırma sürecine yönlendirdim. ilk işe müracaat ettiği günü hatırladı. İş görüşmesine eşi ile birlikte gitmiş. Patron eşine şöyle demiş "Sen bu karıyı niye çalıştırıyorsun ki götür evde çocuk yaptır." Görüşme yaptıkları patron cahil ama zengin biriymiş. Tabi böyle bir cevap karşısında şok olmuş.
İş ile ilgili sorunlarının başka nedenleri de olabilir diye düşündüm. Bundan dolayı içsel araştırma sürecini devam ettirdim. İçsel araştırmanın sonucu bir imajinasyon olarak bize ulaştı. İmajinasyonunu şöyle anlattı: "Denizin dibine daldım ve orada bir istiridye kabuğu gördüm. Yunuslarla yüzerken yunusların bir kol saatine dönüştüğünü gördüm. Sonra tekrar dibe daldım. Bu seferki dalışta kum yerine altın liralar vardı. Yani kumlar altın liralara dönüşmüşlerdi."
Bu imajinasyonun verdiği mesajı netleştirmek için ikinci bir imajinasyon yaşayacağını ve her iki imajinasyonun aynı anlamı taşıyacağını söyledim. İkinci imajinasyonu şu şekilde anlattı :
" Yemyeşil bir ovada ata biniyorum. Ama at ilerlemiyor. Yanıma küçük Robinson gibi biri geldi. Güldü ve elini bana uzattı. Sonra kayboldu. Gece oldu. Ben ateş yaktım. Sonra bir yılan geldi ve onun kafasını ezdim."
Gelelim sembollerin anlamlarına. Atın yürümesine rağmen ilerlememesinin anlamı şuydu: Ne kadar çabalarsam çabalayayım iş hayatımda bir arpa boyu yol alabilmiş değilim. Hala başladığım yerdeyim. Atın ilerlememesi ile çocukluğunda dışarıya gönderilmemesi arasında da bağlar olabilir.
Yılan burada muhtemelen hayatına giren bir erkeğin sembolü.
Peki istiridye kabuğu ne anlama geliyordur? istiridye kabuğunun içini dışarıdan göremessiniz. Yani bir belirsizlik var. Tıpkı atın nereye gittiğinin belli olmaması gibi bir şey. At ve istiridye aynı anlama geliyordu. "BELİRSİZLİK"
1.İmajinasyonda kol saatine dönüşen yunuslar zamanın sembolüydü. Bu sembol ile verilmek istenilen mesaj şöyleydi :bunca zaman geçti işlerim konusunda hala başladığım yerdeyim.
Peki 1.İmajinasyonda niye denizin dibindeki kumlar altın liralara dönüşsün ki? Cevap son derece basit aslında. Burada da kum zamanın sembolüdür. Hani kum saatleri vardır zamanı anlamak için kullanılır. Kumun paraya dönüşmesi ile verilen mesaj şu olsa gerek: "Vakit nakittir ve ben vaktimi boş yere ve boş işlere çok harcadım." danışanım bir çok iş değiştirmekten dolayı bir konuda kendini geliştiremediğinden çok yakınıyordu.
Gelelim 2.imajinasyondaki Robinson'un ne anlama geldiğine:Meşhur Robinson hikayesinde Robinson Cruso bir adada yalnız yaşamak zorunda kalmıştı. Yani istese de hiç bir yere gidemiyordu. Robinson yürümesine rağmen hiç bir yere ulaşamayan at gibi hep aynı yerde kalmaya mahkumdu. Çocukluğunda kendisi de hep evde kalmaya mahkum edilmişti.
G.Ç'nin başka önemli problemlerinden biri de yer ve adres bulamamaktı ve bu probleminin nedeni konusunda hiç bir fikri yoktu. Daha önce bir çok defa gittiği adresleri bile hatırlamakta çok zorlanıyordu. Yani İstanbul sokaklarında yemyeşil ovada gördüğü at gibi dolaşıyordu. At yürümesine rağmen etrafına baksa da bir şey göremiyordu. G.Ç de sokaklarda yürüyordu ama onun için her sokak aynı idi. Sokak ve caddelerin ayırıcı özellikleri aklında kalmadığı için adres bulamıyordu. At ve kendisi aslında aslında bir çok benzerlik varmış. En önemli özelliklerden biri de her ikisi de etrafını bilemez veya göremez.
Peki adres bulamamak bir insanın ne işine yarar? Çok basit. Eğer adres bulmakta zorlanırsanız iş görüşmelerine (G.Ç'nin sorunu) gitmekte de zorlanırsınız. Böylece yeni bir işe başlamassınız ve büyük bir korku kaynağı olan işten kendinizi uzak tutarsınız. Egonuzu korursunuz.
Bu sembolleri anladıktan sonra ben de aynı sembollerin içine telkinleri yerleştirdim. Seansta şöyle dedim "Robinson'u bir gemi fark etti ve kurtulmasına az kaldı. Az önceki at ise şimdi dört nala koşturuyor. Çünkü bizim at bir çok iş değiştirerek hayatta bir çok manzara ile karşılaştı. Her şeyi tanıdı. Artık at hangi ovalarda daha güzel daha yeşil çayırlar olduğunu biliyor. At bu eşsiz deneyimlerini bundan sonraki hayatında kullanacaktır."
G.Ç şöyle söyledi: "Evat ya manzara amma harikaymış. Şu anda içimden bir ses hipnoz koltuğundan kalkar kalkmaz at koşturmaya git diye bana sesleniyor."
3.seansta hipnoz uygulamasını kendi kendine yaptı. Şu anda kendisinin durumu gayet iyi. Henüz bir işe girmedi çünkü seanslarımız biter bitmez 2 aylık bir tatile çıktı. Siz bu satırları okurken sanırım o tatil yaptığı Antalya'da güzel güzel ata biniyordur. Antalya sahillerinde turistler için ne de olsa bol miktarda at deve ve eşek bulunuyor.
Antalya'dan döndükten yani ilk hipnoz seansımızdan 2 ay sonra G.Ç bana uğradı ve bir hipnoz seansı daha yaptık. Çünkü artık tatil dönüşü olduğu için bol bol iş görüşmelerine gidecekti. Bu seansın amacı iş görüşmeleri öncesi ve iş görüşmesi esnasında rahat olabilmekti. İşe girdi mi henüz ben de bilmiyorum ama artık yukarıdaki okuduğunuz sorunlarından hiç birinin olmadığını söyledi.
Örnek 12
Danışan karşıma oturur oturmaz şunları söyledi: Tuncay bey bu size ilk ve son gelişim. Çünkü size ikinci sefer gelmeye imkanlarım elvermiyor. Sorunlarım çok yoğun. Ben bir beyin ameliyatı geçirdim. Bunu duyan sevgilimin ailesi evlenmemize razı olmadı. Eski sevgilimin ailesi beyin ameliyatı geçiren bir insanın çocuğunun olmayacağını düşünecek kadar cahildi. Yani beni kabul etmeme nedenleri buydu. Bende bu olaydan sonra adeta karşıma çıkan ilk erkekle evlendim ve çocuk sahibi oldum. Eşim nefret edilecek bir insandı. Onun çirkefliklerine 2 yıl kadar tahammül edebildim. Adet günlerimde benimle cinsel ilişkiye girmeyi teklif edecek kadar aşağılık bir insandı. Üstelik bunun olamayacağımı açıklamaya çalıştığımda bana "Benimle yatmak istemediğin için adet oluyorsun, git kiminle yatarsan yat" diyordu. Bir çok sefer kendimi hayvandan daha aşağılık hissettim. Hamileliğimde bile ilişki istiyordu. Bunları hatırladıkça içim acıyor. Göğsümde bir ateş oluşuyor sanki.
Bana bu ve buna benzer yapılan şeyleri asla hazmedemedim. Elbette şu anda eşimden boşandım ama o kadar bela bir insanmış ki kötülüklerinden hala kurtulamadım. Onun düşüncesi aklıma geldiğinde kusuyorum. İş yerimde günde 10 sefer ağlıyorum. Biri söze başlasa bağırıp çağırmaya başlıyorum. Tabi mesai arkadaşlarım da benden nefret etmeye başladı. Hiç bir şeyi öğrenemez oldum. Bir bebek gibiyim. Sürekli uyumak istiyorum. Ama uyusam da eski eşim kabuslarım oluyor. Yani o adam uykularımı bile rezil ediyor. Daha önce gittiğim terapistler ilaç verdi. Kullandığım ilaçlar uyku yapıyordu. İlaç kullanmasam da zaten her yerde uyuşuk uyuşuk geziyorum. Çalışmak zorunda olduğum için ilaçları bırakmak zorunda kaldım.
Her işimi yarım bırakıyorum. Küçük çocuğum benden daha sabırlı. Yaptığım her işte resmen kendimi sabote ediyorum. O işi yapmamak için bin bir türlü bahane buluyorum kendime. İki basamaklı sayıyı toplayamaz oldum. Düşünmekten beynim ağrırken az önce ne düşündüğümü hatırlayamıyorum. Sorunlarımı saatlerce anlatsam bitmez. Boşanmadan sonra aldığımız evin borçları da bana kaldığı için ekonomik olarak zor durumdayım. Kocam hayatı boyunca çalışmadı zaten. Bundan dolayı size bir sefer gelebileceğim. Ne olur bana yardım edin.
Danışanımın bu sözlerinden sonra kendisine hipnoza yatkınlık testleri uyguladım. Bu testler kendisinin oldukça derin hipnoza girebileceğini gösteriyordu. Kendisinin bu yeteneğini kullanarak derin bir hipnoz oluşturdum. Kendisine müthiş bir ağlama yeteneği olduğunu söyledim. Bu yeteneğini kullanarak bu sorunları çözebileceğimizi söyledim. Danışanım tıpkı sizin şu anda düşündüğünüz gibi " Nasıl yani
" dedi. Çok basit dedim. Yine ağlayacaksınız ancak ağlamanızın şeklini değiştireceğiz dedim. Ağlamanızı gerektiren bir durum olduğunda bundan sonra gözyaşınız akmayacak, onun yerine yüzünüzde gülücükler oluşacak dedim. Çünkü öyle kocaya sahip olan bir insan elbette ağlar, ama aynı zamanda o kocadan kurtulduğu içinde insanın gözyaşları daha gözden çıkmadan gülücüklere hemen dönüşür dedim. Aradan 2-3 dakika geçti danışanım hipnozda kahkaha atmaya başladı. Ne oldu ? dedim. "Bir şey hatırlıyorum da ağlıyorum." dedi. Telkinimi hemen benimsediği için artık ağlamaları kahkaha ve gülümseme şeklinde ortaya çıkmaya başlamıştı.
Danışanım sadece tek seans devam edebileceği için ve hipnoza yatkınlığı normal insanlardan çok üstün olduğu için onun beyinsel yeteneklerini maksimumda kullanmak zorundaydım. Derin hipnozların bir özelliği de insanlara bazı olayların unutturulabilmesidir. (Hatta bu konuyu Kanal D' de ana haber bülteninde açıklamıştım.) Bu danışanımda ona bazı şeyleri unutturmaktan başka çaremde yoktu doğrusu. Ona eşi ile ilgili ne kadar olumsuzluk varsa unutmasını telkin ettim. Danışanım " Siz bu sözü söyleyene kadar her zaman gözlerimin önünde eski eşimin resmi vardı. Sizin sözünüzden sonra onun resmi gözlerimin önünden yok oldu." dedi.
Bende çok iyi onunla ilgili olumsuz her şeyi zihninizden silebilirsiniz. Hatta onun adının ne olduğunu bile hatırlamayacaksınız. Çocuğunuz "anne babamın adı ne? diye sorduğunda bilmiyorum git anneannene sor diyeceksiniz dedim. Eşinizin adının bir yerde yazılmış olduğunu görürseniz onun ismini okuyamayacaksınız hatta göremeyeceksiniz dedim. Seanstan sonra eşinin adını bir kağıda yazdım ve ne görüyorsa okumasını istedim. Danışanım "Boş kağıdı nasıl okuyabilirim" dedi. Seanstan sonra hep gülümsüyordu.
Aradan bir kaç gün geçtikten sonra kendisinin hemen hemen hiç bir problemi kalmadığını öğrendim. Kendisi 2-3 ayda bir beni ziyaret eder
çayımı içer. Onun gözlerindeki ışığın, hüzünden mutluluğa doğru birdenbire değişmesine ben bile hayret ettim.
Örnek 13
Merhaba Tuncay Bey;
Öncelikle dünkü hipnoterapi seansının şu ana kadar kendimi daha iyi hissetmek için çabalarımdan en doğrusu olduğunu söylemek istiyorum. Seanstan sonra yaşadığım rahatlık, sürekli gülmek ( kontrolsüzce ) ve sürekli şarkı mırıldanmak. Yüz mimiklerim sanki yüzüme asılı ağırlıkların alınması sonucu rahatladı, dün gece gittiğimiz arkadaşlarımızda da hiç çekinmeden sürekli konuştum ve güldüm.
Bu sabah (Cumartesi) işe geldim. Sabah her zamankinin aksine çok rahat, şarkı mırıldanarak kalktım. Eşim beni işe bırakırken sürekli gülüyor ve şarkı söylüyordum. Eşimi sık sık yüz ifademe, mutluluğuma şaşkın bir sevinçle bakarken gördüm. Hatta espri olarak 'sürekli hipnozda kalsan ne güzel olur' dedi.
İş yerinde yalnız kalınca da sürekli (makaraların boşalması gibi) geçmişim hakkında yeni bakış açısı ile düşünmeye başladım. Bazı şeylerin cevabını buldum galiba.
Sizi tekrar görene kadar bana söyleyeceğiniz bir şey varsa mail atarsanız sevinirim.
32 yaşında yukarıdaki mailin sahibi olan bayan olan danışanım bazı depresyon+sosyal fobi şikayetleri ile müracaat etti. Toplum içinde kendini ifade edememe, insanlara bir çok tavizler verme, otoriteden aşırı korkma, mükemmeliyetçilik, en iyi olamayacağım korkusu, konsantre olamamak, kitap okuyamamak sorunlarının temellerini oluşturmakla birlikte bu sorunlar yaşamdan zevk almasına engel oluyordu. Ön görüşme sırasında şikayetlerini yukarıdaki gibi ifade ettikten sonra ilk söz olarak despot bir babası olduğunu söyledi. Bir ecnebi (müslüman olmayan T.C vatandaşı) kızı idi. Sonra "Babam beni diğer kardeşlerime nazaran daha çok seviyordu. Diğer kardeşlerime hep beni örnek gösterirdi. Okulda çok başarılıydım. Lise birincisi idim. ODTÜ’ye girdiğimde burada birinci olamayacağını anladım ve bir boşluk dönemine girdim." dedi.
O.T Hanım;
32 yaşında bir bayan olan danışanım bazı depresyon+sosyal fobi şikayetleri ile müracaat etti. Toplum içinde kendini ifade edememe, insanlara bir çok tavizler verme, otoriteden aşırı korkma, mükemmeliyetçilik, en iyi olamayacağım korkusu, konsantre olamamak, kitap okuyamamak sorunlarının temellerini oluşturmakla birlikte bu sorunlar yaşamdan zevk almasına engel oluyordu. Ön görüşme sırasında şikayetlerini yukarıdaki gibi ifade ettikten sonra ilk söz olarak despot bir babası olduğunu söyledi. Bir ecnebi (Müslüman olmayan T.C vatandaşı) kızı idi. Sonra “Babam beni diğer kardeşlerime nazaran daha çok seviyordu. Diğer kardeşlerime hep beni örnek gösterirdi. Okulda çok başarılıydım. Lise birincisi idim. ODTÜ’ye girdiğimde burada birinci olamayacağını anladım ve bir boşluk dönemine girdim.” dedi.
Tüm bunları anlatırken eli ile saçını her dakika geriye attığını fark etmiştim.Bilinçdışı olarak yapılan bu davranışın anlamını danışanıma açıkladığımda bu davranış anında yok oldu. Ama bu sefer düşünüyor gibi elini alnına götürmeye başlamıştı. Her an saçının eli ile geri atmasının anlamının kendini ön plana çıkarmak olduğunu söylemiştim.
Hipnozda iken aşağıdaki bilgileri verdi.
Üniversiteye girdiğinde okuldan atılmış. Çünkü Onun gerçek amacı üniversite değil tüm bulunduğu ortamlarda birinci olmakmış. Üniversite döneminde baba Müslüman olan erkeklerle arkadaşlık kurmasını yasaklamış. Bu despot baba evde gülünmesini bile ailesine yasaklamış. Sonra bu sefer aynı üniversitenin başka bir bölümünü kazanmış ve bitirmiş. Şu anda eşi olan Müslüman erkek ile flört ettiğini anladığı zaman babası kendisini 3 yıl eve kapatmış. Bu durumdan kurtulmasına da ailede kimse yardımcı olmamış. Ev hapsinde olduğu d 3 yıllık dönemde gülmeyi unutmuş. 4.Kattan aşağıya bakarak sokaktaki insanların nasıl gülebildiğine hayret edermiş. 3 sene süresince konuşmayı bile unutacak hale gelmiş. 3 yıl boyunca tanrıdan tek isteği “delirmemekmiş.” Babası ilkokul mezunu annesi de lise mezunuymuş. Baba bundan dolayı annesine karşı kompleksliymiş. Anne bir hata yaptığında sen nasıl lise mezunusun dermiş.
Çocukken flört yasak olduğunda O.T hep hayali flörtlerle çıkarmış. Çocukken çok zengin olan kuzenleri eski oyuncaklarını ve giysilerini kendilerine gönderirmiş. Küçük O.T ‘de paranın neyi belirlediğinin farkında olmadan gönderilen eski eşyalar için sevinirmiş. Evlerinde çocuklar büyüdükçe baba keşke hiç büyümeseniz dermiş.
Ailede abisi ve kız kardeşi annesinden yana tavır almış ve onu desteklemişler. Yani evde hep ezilen olmuş. Babası küçük bir kızken kendisini kucağına alır, annesini göstererek onun hatalarını söyler annesini elinden geldiği kadar aşağılarmış. Sen annen gibi değilsin, sen akıllı ve başarılısın. Annen gibi deli değilsin dermiş. Annesi hayatı boyunca babasından çok çekmiş. Beklide babanın bu telkininden dolayı hep okulda birinci olmak onun için çok önemli olmuş. Baba sevgisi = Okul başarısı haline dönüşmüş. Ama çocuk yaşta derslere çok çalışmasının altında yatan motivasyonların tam farkında değildi.
Abisi hep babama benziyorsun dermiş. O.T ailede babayı desteklediği için abisi ile ilişkileri pek iyi olmamış. Kız kardeşi ile evcilik oynarken ağabey yalnızlıktan sıkılırmış ve oda oyuna katılmak istermiş. Ağabeye oyunda hep bakkal çırağı rolü verilirmiş.
Kız kardeşi biraz kiloluymuş. Evlerinde baba sofrada ikin ona sen yemek yeme ! sen kilolusun dermiş. Kız kardeşi şu anda depresyondan dolayı evden çıkamıyor. Abisi ise sürekli psikolojik sorunlarla ve psikosomatik sorunlarla mücadele halinde.
Bir ara babasından bahsederken ona “Pis adam” ve “Geri Zekalı” dedi.
Hipnozun etkisi ile az sonra bir rüya göreceğini ve bu rüyanın hem geçmişi hem de geleceği ifade edeceğini telkin ettim. O rüyasını görürken ben çay içiyordum. Rüyasını şöyle anlattı “ Ailece karanlık bir mağaradayız. Mağaranın önünde örümcek ağları var. Örümcek ağlarını temizleyip dışarı çıkıyoruz. Dışarıda çok parlak bir güneş var. Kendisi babasının başında oturuyormuş. Diğer kardeşleri aşağıdaymış. Sonra erkek kardeşi babasının omzuna tırmanmak istemiş ama kendisi iteklemiş. Babasının başının üstünde güneşe ulaşmaya çalışıyormuş.
Rüyanın mağarada geçen kısmı mutsuzluğu ifade ediyor. Ailenin mağaranın dışına çıkması mutsuzluğun sembolü. Kendisinin babasının omzunda olması kardeşlerinin yerde olması, babasının kendisine çok değer verdiğinin ifadesi (babam için en değerli olan bedim, benim yerim onun başının üzeriydi).Erkek kardeşini iteklemesi kardeşler arası rekabetin sembolü.
Sonra babasını ait olduğu o karanlık mağarada (Ailesi) bırakabileceğini güneşe ulaşmanın tek yolunun babasının omuzu olmadığını telkin ettim. Rüyanın bu anlamını kendisine de söyledim ve kendiside bu anlamın doğru olduğunu söyledi.
İkinci hipnoterapi seansına başlamadan önce şöyle söyledi “ Eskiden çarşıya çıkınca esnaflar, hanfendi siz iyi misiniz ? bir şeye çok üzülmüş gibi bir haliniz var” diyorlarmış. İlk hipnoterapi seansından sonra esnafların artık böyle konuşmadığını söyledi.
Hipnoza başladık. Kendi kendisine (bilinçaltına) merak ettiği soruları sorabileceğini ve cevaplarını da alabileceği şeklinde telkin verdim.Şu soruları sordu ve cevaplarını aldı.
1-Neden İngilizce çalışmayı çok istediği halde bu konuya konsantre olamadığını kendisine (bilinçaltına) sordu. Bilinçaltı bu soruya şöyle cevap verdi. “ Ortaokulda İngilizce dersinde benden daha iyi olan kızlar vardı sınıfımızda. Onlara çok kızardım ; çünkü benden iyiydiler. Sonradan öğrendim ki bu benden iyi olan öğrenciler gizlice özel kurs alıyorlarmış.Bu gizli kızgınlık İngilizce çalışırken gündeme gizlice geldiği yada olumsuz duyguları çağrıştırdığı için bu derse çalışamıyordu.
2-Kendi kendisine niye resim çizmek istiyorum diye sordu? Bilinçaltının verdiği cevap şu şekildeydi. Babam küçükken resim yaptığında ne işe yarar bu derdi. Babanın bu sözleri üzerine ve baba sevgisini ne pahasına olursa olsun kazanmak adına kendisi için çok önemli olan resimden o yıllarda vazgeçmişti. Sonra hipnoterapi ile baba baskısı kaldırıldığında resim yapma güdüsü tekrar gündeme gelmişti.
“Bende artık diğer insanlar gibi sorgusuz sualsiz yaşamak istiyorum. Hipnoterapi sayesinde anladım ki baba sevgisini kazanmak için yaşamımdan keyif almayı kendi kendime ben yasaklamışım. Babam bana hayatı ödev olarak ders olarak tanıttı.”
3.Seansa geldiğinde şunları söyledi “kendimi yeniden doğmuş gibi hissediyorum, çok ciddi bir işyerinde çalışıyorum (Bir bankanın genel merkezinde) kontrolsüzce güldüğüm için işten atılabilirim.” Tüm bunları söylerken gülüyordu. Artık toplum içinde kendini ifade edebildiğini söyledi ve şöyle devam etti “İşyerine yeni bir eleman geldiğinde rekabet duygularım artık kabarmıyor. Özgüven eksikliğim hayatımı yarışa çevirmiş bunun için mutlu olamıyormuşum. Ailemizde annem hep babam tarafından ezildi. Kardeşlerim ise babamdan nefret ederek ve zayıflıkları ile büyüdüler. Bense bu durumda çevremdeki ezilen insanlar gibi olmamak için babamın beni yönlendirdiği gibi rekabetçi olmayı farkında olmadan tercih ettim. Bundan dolayı çevremdeki her şeye hakim olma güdüsü her yerimi kaplamış. Bir şey konusunda az şey biliyorsam, konuyu tam bilmiyorsam güven duymuyorum. Hipnozdan sonra artık insanlarla kendimi her yerde kıyaslayıp en üstün olduğumu (babamın dediği gibi) hissetmeye çalışmıyorum. ODTÜ’nün bir bölümünü sınıfta en üstün olamayacağımı anlayınca bırakmıştım zaten.
Zevk demek benim için yaz tatillerinde okul başarımın ödülü olarak deniz kenarında dondurma yemek anlamına geliyordu. Hipnoza kadar zevk kelimesi bana başka hiçbir şey ifade etmedi.
Evlendiği insan son derece temiz kalpli eşine aşırı önem veren benimde tanıştığım bir insan. Eş her zaman sen ne yaparsan yap benim için sorun olmaz diyor her konuda. Ama O.T böyle bir aile babasına hiç alışık değil.
Tam hipnoz seansına başlayacaktım ki evde kendi kendine hipnoza girdiği söyledi. Şaşırtıcı olan ise bunu yapmak için sadece rahat bir yere uzanmasının yeterli olduğu idi. Hastanede de bunu yapabileceğini söyledim ve yaptı. Sadece rahat bir şekilde uzandı. Her zaman dinlediği müzikle konuşa konuşa hipnoza girdi. Çünkü danışanım hipnozun sadece bir ruh hali olduğunu çok iyi biliyordu ve hipnozdan sonra şöyle dedi “Hipnoza girmek için sadece girmeyi istemek yetiyormuş.”
Hipnozda iken şu andaki ruh haline resmeden bir rüya göreceğini söyledim. Sonra rüyasını şöyle anlattı “Gökyüzünde yağmur var ve ben eşimle birlikteyim.Üzerimizde hiç kıyafet yok.Yağmur yağıyor ancak ay bizi ıslanmaktan koruyor. Eşimle birbirimize sarılmışız. Bir hortum çıkıyor. Eşim ve beni hortum gökyüzüne kaldırıyor. Güneş dudaklarını uzatıp bizi öpüyor. Gökyüzü bizi öpüyor.
Yukarıdaki rüya hipnozdan elde edilen mutlu sonun resminin sembolüdür. Diğer rüyalardada güneş mutluluk anlamına geliyordu. Ancak diğer rüyada babasının çocuklukta empoze ettiği fikirlerle mutlu olmaya çalışıyordu.Ama olamıyordu. Şu andaki eşi Danışanım bayan O.T’yi ev hapsinde olduğu dönemde kaçırarak ancak evlenmiş. Babası bu evlilikten sonra asla kızı (Danışanım O.T) ile görüşmek istememiş.
Bu son rüyayı görürken yüzünde inanılmaz bir mutluluk ifadesi vardı. Bende işte şu andaki gülümsemeniz yaşamınız boyunca devam etsin ve mutluluk konusunda çevrenizde kimse sizi geçemesin dedim. Sanıyorum ki danışanım dünya denilen “yaşam boyu gülme yarışmasında “ hep birinci olacak. Hep düşünmüşümdür her şeyin yarışı varda gülmenin niye yok. Hipnozla gülme branşında iyi antrenman yapılıyor da.
Hipnozdan çıkmadan önce gitmek istediği bir yer olup olmadığını sordum. Daha doğrusu biraz yalnız bıraktım ve o esnada istediği her şeyi yapabileceğini her yere gideceğini telkin ettim. Hipnozdan çıktıktan sonra Dubai'de 7 yıldızlı hotele gittiğini söyledi. Sonra Jamaika'da ağaç bungalovlarda kalmış. 3 dakikada 5-6 ülke gezmiş.
İnsanlara başka hiçbir şekilde verilemeyecek bu kadar mutluluğu danışanıma veren hipnoterapidir. Burada siz okuyucularım danışanımın gülmek yüzünden işten atılıp atılmadığını merak ediyor olabilirsiniz. Henüz öyle bir haber kendisinden almadım. Aradan yaklaşık iki ay geçtikten sonra kendisinden aşağıdaki iyi haberleri aldım.
Sevgili Tuncay Bey;
Merhaba,
Son görüşmemizin üzerinden iki aydan fazla zaman geçtiğini görünce sizi durumumla ilgili bilgilendirmek , size ve hipnoterapi yöntemine olan minnet duygularımı bir kez daha ifade etmek istedim.
Ruh sıkıntıları, içsel çatışmalar, kendiyle barışık olmama duygularının ne kadar yıkıcı, halsiz bırakıcı, acı verici olabileceğini sanırım en iyi bu duyguları yaşayanlar ve siz psikologlar bilirsiniz.
Bu sorunları yaşamayan eşim 5 yıllık evliliğimiz süresince bana çok yakın olmasına ve sevmesine rağmen içten içe beni yıkan acılarımın nedenini anlamakta güçlük çekiyordu. Görünürde -maddi, manevi- herşey yolunda olduğu için sağlıklı ruh haline sahip ve bu tür acıları hiç yaşamamış biri olarak
mutsuzluğumun nedenini anlayamıyor, yine de her halime anlayış gösteriyor, desteğiyle bana moral veriyordu. Ben ise sorunlarımı kendi düşünce ve tahlil yeteneğimle çözme görevini yüklemiştim kendime. Seneler süren bir
çabalama dönemiydi bu. Kendimi iyi ve moralli hissettiğim bir kaç gün, ardından gelen ve daha uzun süren depresif ruh haline katlanmamı sağlayacak enerjiyi biriktirmeme yarıyordu. Ufacık çözümlemelerden mutlu oluyor, gelecekte artık kendimi diğer insanlara daha yakın, normal biri olarak göreceğim inancına sarılıyordum. Neden diğerleri gibi değildim, neden
herkes toplum içinde rahat görünüyor, birbiriyle rahatça konuşuyor, kendini ifade ediyor , bense kendimi onlardan kopuk hissediyorum, rol yapıyorum diye kendimi acımasızca değerlendiriyor ve inanılmaz ruh acıları çekiyordum. Tüm bu uzun seneler boyunca tüm insanlardan ve gerçek dünyadan
kopmamam eşimin sevgisi ve desteği sayesinde mümkün oldu.
Hipnoterapi ile tanışmam ve sizinle gerçekleştirdiğimiz tedavi süreci hayatımın tam anlamıyla dönüm noktası , miladı oldu. Size bu satırları yazarken geçmiş sıkıntıları bir an için hatırladım belki ama bu sıkıntılar geçmişte kaldı artık. Kendime ve tüm insanlara inançlı, huzurlu, hayattan zevk alan biriyim artık ve bunun için sizi minnetle anıyorum.
İşinizi bu kadar sevmeniz, inançla, amatör ruhla, sürekli öğrenme heyecanıyla mesleğinizi sürdürmeniz şimdiden birçok insanın hayatını değiştirdi.
Ruh sağlığının en az fiziksel sağlık kadar önemli olduğunun anlaşıldığı bir ülke yaratmak idealinizde sizi yürekten destekliyor, çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
Not: Kendimi kötü hissedersem size başvurabilceğimi bilmek güçlü olmamı sağlayan çok önemli bir destek.
Örnek 13
27 yaşında bir yönetici olan danışanım bir hekim arkadaşım tarafından bana yönlendirildi. Sorunlarını ve hipnoterapiden beklentilerini şöyle ifade etti: " Kendimi bildiğimden beri bende var olan zihnimdeki karışıklığa son vermek istiyorum. Kendime değer vermekte çok zorlanıyorum. Yaptığım bir çok şey için kendimi suçluyorum. Bir çok konuda kendimi yetersiz hissediyorum. Yeni bir yolda yürümeye başladım ama kafamın içindekiler ( özellikle eskiler) bir çok yeni adımıma engel oluyor. Kendimi açmak ve korkmadan en derinimdeki mutlulukları görmek istiyorum. Her şey çok saçma geliyor. Hiç bir şeyin önemi yok. Bazen iç dünyama kendimi kaptırdığımda her şey boş geliyor. Hakkımda hiç bir şey bilmiyorum. İnsanları seviyorum ama o enerjiyi onlara veremiyorum. İçimdeki sıkıntının kaynağını tanıyamıyorum. İnsanlardan sıkılıyorum çünkü basit şeylerle ilgileniyorlar. Sanki iki tane ben varmış gibi hissediyorum. Mümkün olsa da 1-2 iki sene hiç evden çıkmasam. Hep kitap okumak istiyorum ama okuduğum şeye konsantre olamıyorum. Ara sıra neşeli olsam bile o halime korumam çok zor oluyor. Bazen kafayı yediğimi düşünüyorum. Her yerde kendimi bir mahkum kadar suçlu hissediyorum. Cinsellik kafamda karmaşa halinde mevcut. Kendimi önemsemiyorum. Bir çok kişiye oradan nasıl görünüyorum diye soruyorum. Spiritüel konularla uğraşa uğraşa hem şaşırdım hem yaşamla aramdaki bağ zayıfladı. Bilincim açıkken rüya görmeye başladım. Odamdaki başka varlıkları hissedebilir hale geldim. Kendimi kurcalaya kurcalaya bir çok şeyi bilinmez ve belirsiz hale getirdim. Bazen fiziksel olarak iyi görünmediğimi düşünüyorum. Fiziksel olarak kendimi sık sık diğer insanlarla kıyaslıyorum." İlk hipnoterapi seansı öncesinde amaçlarını liste halinde bana vermesini danışanımdan istedim. Bana aşağıdaki listeyi verdi:
-Ne istediğimi bilmek.
-Kararlı davranabilmek.
-Yalnız olduğum yerlerde korkmamak. Gece uykusuna korkmadan rahatlıkla dalabilmek.
-Başladığım her şeyi bitirebilmek.
-Özgüvenimi geliştirmek.
-Sebepsiz iç sıkıntılarımın yok olması. Neşemi huzurumu ve pozitif enerjimi koruyabilmek.
-Sorumluluğunu aldığım her şeyi layığıyla yapabilmek.
-Evin tüm sorumluluklarını kolayca yerine getirebilecek cesareti bulabilmek.
-Geçmişte yaşadığım gereksiz olduğunu düşündüğüm cinsel yaşantılarım için kendimi affetmek ve bundan sonrakiler için daha dikkatli olmak.
-Abartmadan konuşabilmek.
-Hakkımda ne düşünüldüğüne aldırmamak.
-Üşengeçlik yapmamak.
İlk hipnoz seansından sonra ikinci seansa başlamadan önce yukarıdaki sorunların % 99 oranında yok olduğunu, eskiden (hipnoz seansı öncesi) bir bardağı alırken bile üşendiğini, çok neşeli ve huzurlu olduğunu söyledi. İlk seanstan sonra "bende düzelmesi gerekenler düzeldi, kendim hakkımdaki fikirlerim değişmeye başladı" dedi. Danışanım biyolojik olarak hipnoza çok yatkındı. Her insanda elbette bu kadar hızlı sonuçlar almamız imkansızdır. İkinci hipnoz seansını yapmak için neden bulmakta zorlandık. Ama benim amacım her danışanıma hipnozu önemli bir beceri olarak kazandırmaktır. Bundan dolayı ikinci seansta da hipnoz uygulamalarını ben yaparım. 3.hipnoz uygulamasını danışanlarım kendi kendilerine yaparlar. 3.seanslarda tabi ki ben çay içiyor olurum. 3. seans için bana geldiğinde "Hipnoza gelmek hayatımda verdiğim en doğru karar oldu. Şunu anladım ki her insan hayatı boyunca çevresinden bir çok olumsuz telkin alabiliyormuş. Ben artık kendi kendime olumsuz telkin vermeyi bıraktım."dedi.
Danışanımın fiziksel görüntüsü de oldukça değişmişti. Bende espri olsun diye evet hipnoz sizi oldukça cilalamış dedim. Kahkahalarla güldü. Mutluluğun parıltısı olsa gerek
) (Deterjan reklamı gibi bir örnek oldu ama) Artık kendimi seviyorum, kendime güveniyorum, kendi bedenimle barıştım. İnanır mısınız Tuncay bey 3-4 saat boyunca hiç kalkmadan kitap okuyabildim. Artık rahatlıkla uyuyabiliyorum. Dans kursuna gitmeyi düşünüyorum. Bedenim esneklik kazansın ve eğleneyim istiyorum. İlk defa bu pazar günü kendime yettim. Bu pazar günü kendimi küçük görmedim. Arkadaşlarım "Senin sesin bile çok değişmiş" dediler. Arkadaşlarım benimle konuşurken telefonu kapatmak istemediler. Meğer her türlü iyilik hali içimizde varmış ve bunu hipnoz çıkardı. " dedi.
3.Hipnoz seansının amacını birlikte şöyle belirledik.
1. Daha önce elde ettiği gelişmeleri devam ettirmek,
2. İnsanları nasıl daha olumlu etkileyebileceği üzerine fikirlerinin gelişmesini sağlamak.
3.seansta hipnoz uygulamasını benim yanımda kendi kendine uyguladı.
Peki bir şeyi merak etmişsinizdir. Ben bu danışanıma seanslarda neler söyledim? Onu içsel güçleri ile tanıştırdım ve içsel güçleri ile onu olumlu bir diyaloga yönlendirdim. İşte yaptığım tek şey bu oldu. Peki nedir bu içsel güçler. Bu konuyu Şubat 2004 tarihinde basılacak olan kitabımda açıklıyorum. İlgilenenler kitapta geniş bilgi bulabilirler.
Örnek 14
30 yaşında olan Ç.İ hipnoterapi için müraacat ettiğinde aşağıdaki şekilde kendini ifade etti:
Hukuk Fakültesini bitirdim, avukatlık stajımı yaptım ve ruhsatımı da aldım. Ancak aşağıda göreceğiniz üzere kendime Avukat denmesinden hoşlanmıyorum.
1- İşimi sevmiyorum. Hakimlerden, Savcılardan, Adliyedeki memurlardan ve en önemlisi müvekkillerden korkuyorum. Duruşmaya gitme fobim var. Ne zaman öyle bir durum ortaya çıksa ve bana duruşmaya gitmem gerektiği söylense bütün gece uyuyamıyorum, ertesi günü düşündükçe korkudan kalbim fırlayacakmış gibi atıyor. Yanlış bir şey söylerim, yeterince etkili olamam diye çok korkuyorum.
Bu işi iyi yapabilmek için, tuttuğunu koparan, inatçı, baskın karakterli, sesini gerektiği yerde yükseltebilen ve karşındakinden korkmayan biri olmak lazım. Ama ben kesinlikle bu özelliklere sahip biri değilim. Adliyedeki memurlardan bile korkuyorum. Onlardan dosya isterken bile beni adam yerine koymuyorlar.
Birisi ile tanıştığımda avukat olduğumu söyleyemiyorum. Bir şey sorarlar ve bilemezsem diye ödüm kopuyor.
Erkek arkadaşım da bir avukat. Yaklaşık 10 yıllık bir beraberliğimiz var. İlk tanıştığımızda ben daha hukuk fakültesine girmemiştim. Ve onun bürosunda sekreter olarak çalışıyordum. Daha sonra hukuk fakültesini kazandım ve bitirdim. Şu an birlikte çalışıyoruz. Ancak benim iş yerine gerçek anlamda yaptığım bir katkı olduğuna inanmıyorum. Telefonlara hala ben bakıyorum, notları ben alıyorum, büronun ön muhasebe işlerini yapıyorum, vergilerini çıkarıyorum, SSK bildirgelerini falan düzenliyorum o kadar. Gördüğünüz gibi avukatlık dışında her işi yapıyorum. Büroyu arayan müvekkillerin hiçbiri benim avukat olduğumu bilmiyorlar. Çünkü söylemeye korkuyorum. Hiç cesaretim yok. Bir şey sorarlar ve benim o konuda söyleyecek bir fikrim olmaz, rezil olurum diye korkuyorum. Ve inanın mezun olduktan sonra, tek bir hukuk kitabı sayfası açıp okumadım. İçimden gelmiyor ki, nefret ediyorum. Bir sürü kanun değişti ve benim pek çok değişiklikten haberim dahi yok. Çünkü açıp bakmadım ne değişmiş ne değişmemiş diye. İlgim sıfır…
Bir dosyayı açıp gerekli dilekçeleri yazayım diye bir düşünce aklımın ucundan dahi geçmiyor. Erkek arkadaşımın masası yazılması gereken dilekçelerle dolu ama bir tanesini dahi alıp en azından ne yapabilirim diye bakmak gelmiyor içimden. Böyle bir istek, hırs yok yani…
Bütün gün internette işimle hiç alakası olmayan konularda araştırmalar yaparken buluyorum kendimi. İşte nasıl olurda başka bir ülkeye gidilir, nasıl terzi olunur, modelist olunur, nerde hangi kurslar var, kaç para, vs vs…. Aklım hep bu işi nasıl bırakabilirim, başka ne yapabilirim gibi konularla meşgul. Bir türlü bu mesleğe konsantre olamıyorum.
Kendimi yararlı bir iş yapıyormuş gibi hissetmiyorum. Benden başka herkesin yaptığı işi kıskanıyorum. Mesela sizin işiniz. İnsanlara yardım ediyorsunuz, onların sorunlarını çözüyorsunuz, onların hayatını değiştiriyorsunuz.. Ne kadar güzel...İnanırmısınız bir aralar masözlüğe bile ilgi duymuştum. Kurslarının araştırmıştım falan. Ya da köpek eğitmeni falan olmaya kalkmıştım. Yurtdışına gidecektim bir okula bunun için neredeyse....
Şu an büronun işleri öyle ağır aksak yürüyor ki anlatamam. Bütün yük onun üstünde, kendimi çok suçlu hissediyorum. Yani ben üzerime düşen görevi yapamadığım için o daha çok çalışıyor. Ben de kendimi affettirmek için, diğer her türlü işi yapmaya çalışıyorum. Kendimi o kadar yetersiz ve çaresiz hissediyorum ki anlatamam.
2- Dış görünüşümle ilgili takıntılarım var. Kendimi her zaman çok şişman ve çirkin buluyorum. Hiçbir zaman beğenmiyorum kendimi. Bu öyle boyutlara varıyor ki, kendime kıyafet almaya bile gidemiyorum. Dükkanlarda kendime yakışacak hiç birşey olmadığı gibi bir takıntım var. Giydiğim hiç birşeyi üzerimde beğenmiyorum. Ya göbeğimi gösteriyor ya da kalçalarımı. Ki ikisinden de nefret ediyorum. Böyle en bolundan iki pantalonla ve iki kazakla bütün bir kışı geçiriyorum. Her gün aynı şeyleri giymemden erkek arkadaşım o kadar sıkılıyor ki kendisi gidip bana bir şeyler alıyor. O almasa kendime iç çamaşırı bile almak gelmiyor içimden. Sabahları boy aynasına baktığımda, bacakları selülit dolu, göbeğinde yağlar birikmiş kolları bile yağ bağlamış çirkin bi kadın görüyorum karşımda. Ama bu durumu değiştirmek için gerekli hiç birşeyi yapamıyorum. Boğazımı tutamıyorum, tatlıyı bırakamıyorum. Egzersiz yapayım diye, bir sürü cd, dvd, kitap vs aldım. Bir tanesini daha haftada üç kez üst üste yapmayı başaramadım. O gün egzersiz yapmamak için o kadar çok bahane bulabiliyorum ki duysanız şaşar kalırsınız. Çikolatalar, bisküviler, kurabiyeler geliyor arkasından tabi teselli için. Sonra bakıyorum kilo alıyorum diyete başlıyorum, Veriyorum bir iki kilo falan ama sonra yeniden alıyorum. Çok iyi biliyorum ki öyle aç kalarak verdiğin kiloları aynen geri alıyorsun ama napıyım… Düzenli egzersiz yapmaya bir başlayabilsem…. 56-57 kilo biri iken, 65 kilo oldum ve kendimi duba gibi hissediyorum. 56 kilo iken de kendimi şişman buluyordum ama şimdi o günlerime dönebilmek için her şeyimi veririm. Eski kıyafetlerim üzerime olmadığı için hepsini attım. Sabahları dolabımı açtığımda moralim o kadar bozuluyor ki anlatamam. Çünkü topu topu iki üç pantolonla, üç beş kazak var giyebileceğim….
O kadar istikrarsız bi insanım ki, başladığım hiçbir işi bitiremiyorum. Bitirdiğim tek şey şu hukuk fakültesi ondan da çok pişmanım. Keşke başka bi bölüm okusaydım, keşke başka bi meslek seçseydim diye kendi kendimi paralıyorum.
Geleceğe karşı büyük bir güvensizlik içerisindeyim. Kendi ayaklarımın üzerinde duramayacağıma inandığım için erkek arkadaşımdan ayrılırsam, ya da ona bir şey olursa napıcam ben diye düşünüp duruyorum. Tamam hukuk fakültesini bitirdim, avukatlık ruhsatımı aldım ama avukatlık yapamıyorum ki. Kim napsın benim gibi yetersiz, işinin gereklerini yapamayan birini diyip duruyorum ve bunun stresi ile kendimi tatlıya veriyorum. Erkek arkadaşıma baskı yapmaya başladım artık evlenelim diye. Çünkü en azından belki evlenirsem bir şekilde güvencem olacağına inandım şu aralar. O ise benim kadar istekli değil. Bu da beni hem üzüyor hem de daha çok korkutuyor.
Çok dağınık ve pasaklı bir insanım. Bir türlü düzenli ve titiz biri olamıyorum. O kadar tembelim ki bazen, evde tek başıma kaldığım zamanlar televizyonun karşısında saatlerce hiç birşey yapmadan oturduğum oluyor. Bir türlü düzenli bir insan olmak için gereken enerjiyi bulamıyorum kendimde. Evde bir oda var, taşındığımız günden beri (üç yıl oldu) düzenlenmeyi bekliyor. Ve ben o odaya her girişimde kendimden nefret ediyorum. Ne kadar beceriksiz bi insansın sen diyorum ya üç senedir şu odayı düzeltemedin. Ama ne zaman başlasam üzerime bir yorgunluk, bir kırgınlık çöküyor ve dinleniyim biraz diyip bırakıyorum her şeyi öylece.
Kendime olan güvensizliğimin nedenini ben de çok soruyorum kendime. Babam olabilir diye düşünüyorum çoğu zaman. Teyzem ölünce annem zorla babamla evlendirilmiş. Babam annemi hiçbir zaman sevmedi. Ölen teyzeme aşıkmış çünkü. Annemde babamı hiçbir zaman sevmedi. 14 yaşında zorla evlendirildiğin ve ona dayaktan başka türlü bir sevgi göstermeyen bi adamı sevmesini kim bekleyebilir ki? Babam bizi de sık sık döverdi. Her şey yasaktı. Bahçeli bi evde oturuyorduk, o bahçeden dışarı çıkmamız yasaktı, komşu çocuklarıyla oynamamız yasaktı, eve arkadaşlarımızın gelmesi yasaktı. Büyüdükçe bu yasaklar da çoğalarak arttı tabi. Küçükken sürekli ölse de kurtulsam diye dua ederdim. Sanırım 12-13 yaşlarındaydım acı bir gerçeği fark ettiğimde. Ben Allah’tan korkmuyordum babamdan korktuğum kadar. Günah kavramının benim üzerimde en ufak bir etkisi yoktu, oysa, babamın akşam eve geleceği, gene annemi ve beni döveceği korkusu o kadar büyüktü ki, onu memnun etmek için ne derse yapar ama içimden de nefret yağdırırdım ona. Aramızda hiçbir zaman bir baba-kız ilişkisi olmadı. O kadar cahil ve dar kafalı, despot ve anlaşılmaz bir adamdır ki. Okulda derslerim her zaman çok iyi olmasına rağmen beni orta okula, orta okul bitince liseye göndermemeye kalktı. Annemin büyük direnişleri sayesinde okuyabildik kardeşlerim ve ben.
Annem, ben lise 2’ye giderken babamdan boşanmayı başardı. Hem maddi hem manevi çok sıkıntılı günler geçirdik o boşanma süreci ve sonrasında. Babam sürekli annemle aralarını yapmam, annemin ona geri dönmesi için bana baskı yapıyordu. İntihar etmeyi çok düşündüm o zamanlar hepsinden kurtulmak için ama o kadar korkaktım ki yapamadım.
Sonrasında hayatımızı yoluna soktuk tabi bir şekilde. Çünkü hayatımızdaki şiddet, baskı ve sevgisizlik kavramı babam çıkmıştı nihayet. Şu an için o günleri hatırlamak bile istemiyoruz hiçbirimiz. Ama bugün yaşadığım bu sıkıntılar o günlerin izleri sanırım. Çünkü kendimi hiçbir zaman bir güven ortamı içerisinde hissetmedim ben çocukken. Babamın hiçbir zaman yeteri kadar parası olmazdı. Ona o kadar kızardım ki madem paran yok, niye bu kadar çocuk yaptın diye. Kirayı hep geç yatırırdı, ev sahibi sürekli bizi evden atmakla tehdit ederdi. O zamanlar yatağın altına saklanır ve korkuyla beklerdim bizi evden atmaya gelecek adamları.
2000 yılında mezun oldum, 2001 sonu ruhsatımı aldım ve çalışmaya başladım. Bu korkular ve isteksizlik ilk günden itibaren var. Ama ben hep nasıl olsa alışırım, nasıl olsa geçer diye bekledim. Etrafımda kimseye de söyleyemiyorum. Ne aileme, ne arkadaşlarıma. Çünkü bana “gül gibi mesleğin var ama sen beğenmiyorsun, nankörlük etme, senin yerinde olmak isteyen binlerce insan var bu memlekette” gibi şeyler söylemelerinden korkuyorum. Çünkü maalesef bunlara diyecek bir sözüm yok. Görünüşümle ilgili kendimi beğenmeme vs. hep vardı.....
Erkek arkadaşımla ilgili yaşadığım olaylar yüzünden bir dönem psikoloğa gittim ve bir takım ilaçlar kullandım ama isimlerini hatırlamıyorum. Zaten üç aylık bir süre sonunda bırakmıştım tedaviyi. Ne gibi olaylar yaşadınız derseniz bu o kadar uzun bir hikaye ki. Kısaca söylemek gerekirse kendisi evliydi ve boşanmak istediğini çocuğuna söyleyemediği için evden ayrılamıyordu. Bunlar hep benim öğrencilik dönemlerime denk gelen olaylar oldu. Bir yandan dersler, bir yandan onun sorunları derken ben depresyona girmiştim. Onun bir zamanlar evli bir adam olduğu gerçeğini hatırlamıyorum bile şu an. Şu an sanki o günler hiç yaşanmamış gibi geliyor. Ama yaşandı ve çok zordu….
Görüntümle ilgili takıntılarım var. Mesela hiç kısa etek giyemiyorum. Erkeklerin sürekli bana baktığı gibi bir takıntım oluyor giyersem. Rahat edemiyorum. Laf atılmasından nefret ediyorum. Sırf onun için belki giymiyorum etek. Sırf kimse bana laf atmasın diye bazen yolda tek başıma yürüyemediğim zamanlar oluyor. Çünkü bu toplumun erkekleri bana o kadar itici geliyor ki anlatamam. Yolda yürürken böyle garip garip bakmalar, yanından geçerken anlaşılmaz şeyler söylemeler falan beni çileden çıkarıyor.
Benim de kendimi bulmaya ihtiyacım olduğunu düşünüyorum. Çünkü gerçekten ne istiyorum sorusuna verebildiğim bir cevabım yok. Bunu bulmak istiyorum her şeyden önce.
Bu üç ay içinde pek çok kez girişimde bulunmak istedim sizden randevu almak için. Ancak biraz daha düşüneyim, acaba gerçekten ihtiyacım var mı, emin miyim diye zaman verdim kendime. Sitenizi ziyaret ettim tekrar tekrar.
Ve şimdi eğer siz hipnozun benim için bir faydası olacağına inanıyorsanız ben denemek istiyorum. “
İlk Hipnoz seansına başlamadan önce amaçlarını yazmasını istedim. kendisi bana aşağıdaki listeyi getirdi.
1-Adliye mahkeme ve duruşma korkumu yenmek istiyorum. Hakimlerden, savcılardan, ve memurlardan korkmadan işimi yapmak istiyorum.
2-Büroda, işim dışında başka işlerle ilgilenmeden üstüme düşen görevleri yapabilmek, dilekçeleri yazabilmek istiyorum.
3-Kendine güvenen güçlü ve girişken biri olmak istiyorum.
4-Başladığım bir işi sonunda pişman olmadan bitirmek istiyorum.
5-Erkek arkadaşımla evlenme konusunda, onun da hazır olduğu zamana kadar beklemek için sabırlı olmak istiyorum. Bu konu açıldığı zaman önemli olanın birbirimizi sevmemiz olduğu gerçeğini hatırlamak ve bunu aileme de anlatabilmek istiyorum.
6-hayatta tek başıma kalırsam ne yaparım korkusundan kurtulmak istiyorum. Tek başıma da güçlü olabilmeliyim.
7- kendi ayakları üzerinde durabilen, kendi kararlarını verebilen ve bunun sorumluluklarına katlanabilen,bundan korkmayan biri olmak istiyorum.
8-Temiz bakımlı ve düzenli bir insan olmak istiyorum.
9- Kendini olduğu gibi kabul eden, doğal biri olmak istiyorum. Alış veriş yapabilmek, kendim için kıyafetler ve ayakkabılar alabilmek ve bunları giyebilmek istiyorum.
10- Hayata olumlu bakabilmek istiyorum.
11-Tembelliği hayatımdan çıkarmak dinç ve dinamik olmak istiyorum.
12- Çok uyuyan biri olmaktan kurtulmak istiyorum.(Günde en az 10 saat uyuyorum ve buna rağmen genellikle uykuya doyamıyorum.)
13- Sabahları erken (mesela 7) kalkabilmek, kalktığımdakendimi dinç hissetmek ve egzersiz yapacak gücü kendimde bularak her sabah egzersiz yapacak gücü kendimde bularak her sabah egzersiz yapmak ve yağlarımı kasa çevirmek istiyorum.
14- Diyetisyene gitmek ve bana vereceği diyeti uygulayabilmek istiyorum.
15- Şeker, pasta, börek, çikolata, çerez, kızartmalar gibi yiyecekleri bırakarak, günde en az iki litre su içerek yalnızca sağlıklı yiyecekler yiyen biri olmak istiyorum.
16- Dudaklarımı yemeyi bırakmak istiyorum.,
17-Özellikle adet öncesi dönemde beni etkisi altına alan, gerginlik, kızgınlık, etrefa karşı nefret ve karamsarlık, umutsuzluk ve tedirginlikten kurtulmak istiyorum.
18- İngilizce yazabilmek istiyorum.Bunun için bir kursa kayıt yaptırdım ama bir kelime bile yazıp gönderemedim. O kursa hemen başlamak ve ödevleri yapabilecek güveni kendimde bulmak istiyorum.
19- Sürekli bu ülkeden gitme fikirleri geliştirmek istemiyorum. Burada mutlu olmak istiyorum.
20-En ufak bir gürültünün beni sinirli yapmasına engel olabilmek istiyorum. (Çocuk,top,müzik,araba,korna, komşu vs. gibi ses kaynaklarına duyarlı olmaktan bıktım usandım.
21- Artık gelecekle ilgili korkularımı bir yana bırakarak mutlu ve huzurlu olmak istiyorum.
22-Yalnız kaldığımda yemek konusunda kendime hakim olmak istiyorum.
İlk hipnoz seansında sonra danışanım Ç.İ’ yi gördüğümde neredeyse tanıyamadım. Hem fiziksel görünüş olarak hem de ruhsal yapı olarak adeta farklı bir insanla görüşüyordum. Şeker tatlı gibi yiyeceklere asla el sürmediğini, adet döneminde olmasına rağmen sakin olduğunu, eski sıkıntılarının bir çoğunun yok olduğunu bir çoğunda da önemli azalmalar olduğunu söyledi.
Ç.İ ‘nin ikinci hipnoz seansından sonra ev taşıma işi çıktı. Yaklaşık iki ay sadece telefonda görüştük ve dolayısı ile hipnoz uygulaması yapmadık. 3 seansta yukarıdaki 22 maddeden oluşan amaçlarından hiç birini hatırlamıyordu. Yani artık tüm amaçlarına ulaşmıştı.
3.hipnoz uygulamasını kendi kendine uyguladı ve ben çay içiyordum. Avukat olmak için önceden hiçbir çaba sarf etmediği için doğal olarak avukatlık yapamadığını söyledi. Ama artık avukatlık yapıyordu. Bu son hipnoz seansını da yaratıcı düşünce gücünü geliştirmek amacı ile kendi kendine uyguladı. Hatta benim yaptığım hipnoz uygulamasından daha güzel bir deneyim yaşadığını söyledi. Seanslarımız bittikten yaklaşık iki ay sonra kendisini aradım. Her şeyin yolunda olduğunu yalnız kendi kendine hipnozu uygulamadığını çünkü hiç ihtiyaç hissetmediğini söyledi. Evde kendi kendine sadece bir sefer uygulama yapabileceğini görmek için uygulama yapmış. Sonra bir daha da hipnoza gerek duymamış.
Örnek 15
Danışanım Y.ile hipnoz seansı öncesi bir görüşme yaptım. Y.nin en önemli şikayeti her zaman ve her yerde nedenini bilmeden ağlaması idi. Bunun dışında kesinlikle hiç bir sorunu olmadığını, eşini ve çocuğunu çok sevdiğini söylemişti. Bu ağlama sorunu için daha önceden terapistlere gittiğini söylemişti. Bu seferde daha önce denemiş olduğu terapi tekniklerinden farklı olan hipnozu denemesini tavsiye ettim. Rahatlıkla kabul etti. İlk seansta çok kısa sürede başarılı bir şekilde hipnoza girdi. Hipnoza girer girmez hemen ağlamaya başladı. Hem ağlıyor hem de konuşuyordu. Normal günlük hayatta da ağlayan ama bunun nedenini bilmediğini az önce bana söyleyen suje seans sırasında tüm sorunlarını ve neden ağladığını bir bir anlatıyordu.
Örnek 16
29 yaşında web tasarım işi ile meşgul olan S.A'nın bulumia rahatsızlığı vardı. Ne yerse yesin hemen ardından yediklerini çıkarıyordu. Bu sorun 5 yıldır vardı. 5 yıl önce hamileliği esnasında 36 kilo almış. Çocuk dünyaya geldikten sonra diyete başlamış ama diyeti bu güne kadar bırakamadığı gibi yediklerini de çıkarır olmuş. Yediklerimi kusarım inancından dolayı dışarı çıkmıyor ve dışarıda yemek yemiyordu. "En son dışarıda ne zaman yemek yediniz" diye sordum: "Hatırlamıyorum" dedi. Gece yatmadan önce biraz bir şeyler yerse uyuduğu için dışarı çıkaramıyordu ve bu şekilde yediği yemeklerle hayatını sürdürebiliyordu. S.A bu sorunu çözmek için yüksek bir motivasyonla bana ulaşmıştı. Yani S.A'nın en büyük 3 sorunu bulumia nevroza, kilo takıntısı ve çok mecbur kalmadıkça dışarı çıkamamaktı. Danışanım şu sözlerle konuşmasına devam etti: " İnsanlardan kaçıyorum. Onların benim hakkımdaki yorumlarını duymak istemiyorum. Ne vücudum eski vücut ne de ruhum eski ruh. 10 yıllık evliyim. Etrafımda söylenen her türlü sözü kaldıramıyorum. Çocuğumun çocuk olduğunu anlayamıyorum. Annem babam bile benim canımı sıkıyor. Oysa onları çok seviyorum. Sadece eşim bana çok yardımcı oluyor. Her zaman çok inatçı ve mükemmeliyetçiydim. Zayıflarken bambaşka bir insan oldum. Önceden her şeyi içime atardım ya da hoş görü ile karşılardım bulumiadan sonra şimdi insanlara ağzıma ne gelirse söylüyorum. Bulumiadan önce her zaman başkaları için yaşardım ve uysaldım. Bulumiadan sonra çok bencil oldum. Babam çok otoriterdi annem ise oldukça titizdi. Ben de çok titizim. Temizlik, yıldırım ve itfaiye takıntım var. Dışarıya çıkınca kendimi mutsuz edecek bir şey buluyorum. Her şekilde olumsuz düşünürüm. Eşim hariç dünyada ki tüm insanlarla problem yaşarım. Sosyal fobi belirtileri de fazlası ile bende var."
Hipnoz seansına başlamadan önce hipnozdan beklentilerini de şu şekilde sıraladı.
1.Mutlu bir insan olabilmek.
2.Hayattan zevk almak.
3.Diğer insanlar gibi düzenli bir beslenme alışkanlığı kazanabilmek.
4.Olaylara daha geniş bir perspektiften bakabilmek.
5.İyi bir anne olmak.
6.Çok iyi bir eş olmak.
7.Sakin bir insan olabilmek.
8.Gezmeyi sevmek istiyorum.
9.İnsanlardan sıkılmak istemiyorum.
İlk hipnoz seansında ben kendisini tanırken o da hipnozu tanımış oldu. Babasının sinirli ve otoriter olduğunu annesini sürekli ezdiğini söyledi. Üstelik annesi de kendisini gönüllü olarak ezdiriyordu. Her zaman yaşından daha büyük gibi davranan bir çocuk olduğunu, sanki hiç çocuk olmadan büyüdüğünü söyledi.
S.A'yı yoğun bir içsel araştırma sürecine (Özer, 2004) yönlendirerek dışarıya çıkamama sorununun nedenini bulmasını sağladım. 13 yaşında iken dışarıya çıktığı için erkek arkadaşı (şu andaki eşi) ile arası bozulmuş. Bu olaydan sonra intihar girişimi olmuş. O günden sonra dışarıya ilgisi azalmış. Ama dışarıya çıkamama sorununun nedeninin bu olay olabileceği aklının ucundan bile geçmiyordu. Hipnoz bir kez daha bilinmeyen bir şeyi aydınlatmıştı.
Bulumia rahatsızlığını ve kilo takıntısını yok etmek için aklıma güzel bir fikir geldi. Danışanıma her yemekten sonra dışarıya çıkarak aldığı kalorileri atabileceğini söyledim. Bu telkinim sayesinde semptom olumlu bir şeyle yer değiştirmiş olacaktı. Ayrıca dolu dolu yaşamanın, gülmenin ve cıvıl cıvıl bir yaşantının fazla kalorileri yok ettiğini söyledim. Bu söylediklerimi yaparsa zaten kusmaya gerek kalmayacaktı. Bulumia rahatsızlığının nedeni zaten kilo alma takıntılarıydı. S.A'nın üzerindeki tüm stres ve negatif düşüncelerin yüzündeki gülümsemeye dönüşeceğini söyledim. Hipnoz seansımız bittikten sonra kebapçıya tavuk kanat siparişi vereceğimi ve burada afiyetle ve büyük bir zevkle yemeği yiyeceğini ve üstelik yemeği dışarı çıkarmayacağını söyledim. Hipnoz bittikten sonra tavuk kanat siparişi verdim.Güle oynaya yemeğini yedi ve kusmadı. Seanstan bir kaç gün sonra eşi ile telefon görüşmesi yaptım. Hiç bir sorun olmadığını bol bol gezdiklerini ve artık 3 öğün yemek yediklerini söyledi.
3.Hipnoz seansına eşi ile geldiklerinde şöyle söylediler "O kadar güzel bir iyilik hali yaşıyoruz ki yaşadığımız bu şeyin gerçek değil bir rüya olabileceğini düşünüyoruz. Bu rüyanın bitmesinden endişe ediyoruz:))" dediler.
Ben de çok memnun oldum çünkü S.A için bulumia artık tamamen bitmişti denilebilirdi. Artık 3 öğün yemek yiyor, geziyor, gülüyor zevk alıyor, kısacası yaşıyordu. Hatta yıllardır dışarı çıkmadıkları için ve soğuk hava da çok kalmalarından dolayı hasta bile olmuşlar. Gezemeyen ve dışarı çıkamayan biri artık geze geze kendini hasta edecek hale gelmişti.
Artık hiç bir kişinin kendisini sinir edemediğini söyledi. Bunun nedeni de sanırım şuydu: Bir önceki seansta eğer kendisini birisi sinir edebilecek bir şey söylerse yanıt olarak pis pis gülmesini söylemiştim, hatta pis pis gülme egzersizlerini seansta yaptırmıştım.
3.Hipnoz seansına başladık. Kendisi konusunda merak ettiği bir şey olup olmadığını sordum. "Geçmişte kendimi neden bu kadar zayıf hissediyordum, onu merak ediyorum" dedi.
Yanıtı bir imajinasyon olarak aldık. S.A bir karıncanın üzerinde müthiş büyük bir taş olduğunu gördüğünü söyledi. Taş annesinin sembolüydü. Annesinin yemek yerken "yemeği dökme" diye sürekli dürtüklediğini hatırladı. Bende odamdaki küçük süs havuzundan bir tane taş çıkardım ve "Bu taşı annenize veriniz. Artık bu taşın sizin üzerinizde durmaması lazım."dedim.
S.A artık fazla kalorilerini huzur, neşe, sağlık ve mutluluğa dönüştürmek için kullanıyordu. Artık yıllardan sonra arkadaşlık ilişkileri tekrar başlamıştı. Evine misafirler gelebilmeye başlamıştı.
10 gün sonra kendisini gördüğümde çok mutluydu. Hipnoterapiye başladık başlayalı kusma sadece bir iki sefer olmuştu ki bu kadar azalması bile çok büyük bir gelişme idi. Kusma evde yalnız kalmak zorunda olduğu zamanlarda olmuştu. Hipnozda kendisine kusma davranışının yerini gezmelerin alacağını söylemiştim. Gezme fırsatı bulamadığı için kusma meydana gelmişti. Yani S.A aslında telkinlere harfiyen uyuyordu. Bu hipnoz seansında artık hiç bir şekilde kusmayacağını (yalnız kalsa da) telkin ettim. Kusma davranışı sayesinde problemler yaşayabildiği insanlardan otomatik olarak uzaklaşıyordu. Yani bu hastalığa sahip olduğu için dışarı çıkmıyor bu sayede hiç kimseden kötü bir söz işitmiyor ve kimse ile problem yaşamıyordu. Bu seansta insanlarla daha doğal ve güzel bir iletişim kurmak için hasta olmak gerekmediği üzerinde durduk ve insan ilişkileri üzerine bol bol konuşma yaptım örnekler verdim. Verdiğim örnekler hayvanlar aleminin sosyal davranışları üzerineydi. İnsanın sosyal bir canlı olduğu yalnız yaşayamayacağı fikrini veriyordu. izlediğim belgesellerden yarım saat boyunca bahsettim.
Hipnoza başladıktan bir buçuk ay sonra kendisi ile yaptığım telefon görüşmesinde bana "hiç bir psikolojik sorunum yok ve artık olmayacak" dedi.
Aradan bir kaç hafta geçtikten sonra eşi ile birlikte beni ziyarete geldiler. 6 Yaşındaki çocukları Murat Can "anne sana ne oldu niye artık her zaman neşelisin ve gülüyorsun" diyormuş. Çocuk annesindeki değişikliklere inanamadığı gibi hiç bir şekilde de açıklayamıyormuş. ailede meydana gelen değişikliklerden çevreleri de nasibini almaya başlamış ve çevrelerine telkinlerde bulunmaya başlamışlar. Herkes hipnozu yaşamalıdır diye çevrelerine bilgi veriyorlarmış.
S.A bana "artık o kelimeyi kullanmıyorum" dedi. Ben de "hangi kelimeyi" dedim. Ben söyleyemem eşim söylesin dedi. Eşi benim seansın birinde ona ya kelimesini kullanmayacağını söylediğim için artık hiç bir şekilde ya kelimesini kullanmadığını söyledi. Ben ona ya kelimesini şunun için kullanamayacağını söylemiştim: S.A "Ya hipnozdan sonra her şey yeniden başlarsa " gibi olumsuz düşüncelerini "ya" kelimesi ile ifade ediyordu. olumsuz düşünceleri kesmek için ya kelimesini iptal etmenin yararlı olacağını düşünmüştüm. S.A ya kelimesini o gün bu gündür kazara bile kullanmamış. Eşi zorla söyletmeye çalışmış yine söylememiş. O kelimeyi hipnotik telkinler S.A'nın beyninden tamamen silmişti.
Örnek 17(Tik bozukluğu)
31 yaşında Fotoğrafçılık ile meşgul olan N. nin Tik bozukluğu vardı. Hazırlık seansımızda bana konuşma bozukluğu olduğunu söylüyordu. Ancak ben onun konuşmalarında kekemelik tarzında bir bozukluk göremiyordum. Konuşmaları esnasında her 3 saniyede bir ya öksürüyor ya da yutkunuyordu. Yani yutkunma ve öksürme şeklinde bir tik bozukluğu söz konusuydu. Yutkunma ve öksürmeler biraz fazla olduğundan bu durumda konuşmaklarını bozuyordu. Tüm bunlar N. nin kendine güvenini zedeleyerek içine kapanmasına neden oluyordu. Sosyal ortamlarda konuşması gerektiği durumlarda rahatsız oluyor ve kendini kasıyordu. Zaman zaman kelimeleri boğazında TIKANDIĞINI söylüyordu. Tıkandığını hissettiği anlarda ise büyük bir üzüntü ve kaygı yaşıyordu. N. Bana yukarıdaki sorunların 5 yaşlarında iken başladığını ve nedenini kimsenin bilmediğini söyledi. Babasının otoriter olduğunu ve kaba kuvvet uyguladığını öğrendim.
N. sözlerine şöyle devam etti: Bende aşırı heyecan var. Heyecanlandığım zaman yemek borusundan aşağıya sıcak bir şey akıyor. Karşımdaki bir insan bana gözlerini diktiği zaman tıkanıyorum ve konuşamıyorum. Böyle durumlarda çenem hareket ediyor ama ağzımdan ses çıkmıyor. Konuştuğum zaman beni kötü karşılayabilirler.
Hazırlık seansında aldığım bilgiler yukarıdaki gibiydi. Birkaç gün sonra ilk hipnoz seansına başladık. Sorunlarının nedenleri hakkında N’yi içsel araştırma sürecine yönlendirdim. Bu süreci başlattıktan 10 dakika sonra biz başka şeyler hakkında konuşurken aşağıdaki olayları hatırladı.
1- Ben 5 yaşlarındayken (sorunun başladığı yıllar) yanlış bir şey söylediğimde babam beni çok fena döverdi.
2- Abim sürekli ben konuşmaya başladığımda SUS derdi.
3- Evimizin yakınlarında bir dere vardı. Ben bir kurbağa öldürmüştüm. O günden sonra kurbağalar rüyalarıma girer ve -biz de seni öldüreceğiz. diye bana bağırırlardı.
Anladığım kadarı ile ne zaman konuşsa cezalandırılan N. İçin boğazına bir şeyin tıkanması ve konuşamaması demek babasından dayak yememek anlamına geliyordu. Yani konuşmayı engelleyen yutkunma, tıkanma hissi ve öksürme durumu o yıllarda dayağı da engelliyordu. Çünkü N. konuşmadığı sürece babasına karşı güvendeydi. Seansta gerekli telkinleri yaptık. Ayrıca seansta N.nin yanlış şekilde nefes aldığını fark ettim ve ona doğru nefes almayı öğrettim. Doğru nefes alması için egzersizler verdim.
2.Hipnoz seansına geldiğinde N. Oldukça mutlu görünüyordu. Özellikle konuşmalarını iyi izleyebilmek için hipnoza geç başladım. N çok iyi görünüyordu. Herhangi birisi onun herhangi bir konuşma ve tik bozukluğu olduğunu anlayamazdı. N. nin sorunlarına ilk hipnoz seansında çok büyük bir darbe indirmiştik. Asıl işin bittiğini hissediyordum. Konuşmaları çok iyi di ancak 26 yıllık problemin bir seansta bittiğine ikimizin de inanması doğrusu zor oldu.
3 seansta kendi kendine hipnoz uygulaması yaptı.
Sanıyorum ki hipnoz tik bozukluklarının terapisinde en etkili yoldur. Son seansımız bittikten 1 ay sonra telefon görüşmesi yaptık. Telefondaki sesinden o olduğunu çıkaramadım. Her şey gayet güzeldi. Artık öksürme ve yutkunma şeklindeki tik bozukluğu % 100 oranında yok olmuştu.
Örnek 18
Üniversite öğrencisi olan Ç.H.nin en büyük sorunu hastalık hastalığı idi. Heyecan, dışarıdan fark edilmeyecek bir el titremesi ve yüz kızarması diğer sorunları idi. Bu belirtiler topluluk içinde ilgi onda toplandığında zirveye çıkıyordu. Ç.H hazırlık seansında şunları söyledi: İki kardeşiz. Aile olarak hepimiz birbirimize çok düşkünüz (Ancak bu kadar düşkünlükte insanı düşürüyor.)
Ailem dışarıda olduğunda ya bir şey olursa diye düşünmekten rahat edemem. Çok evhamlıyım. 94 yılında bir trafik kazasında ablamı kaybettik. Ölümden çok korkarım. En çok ta ailemden birinin ölmesi düşüncesi sürekli zihnimde. 10 yıllık bir köpeğimiz var. Köpek ölürse ne yapacağız diye ailece kara kara düşünüyoruz. Çok küçükken televizyonda bir tabut görmüştüm. O gün bugündür “annem ölürse ben ne yaparım” diyorum. Ablamın ölmesinden sonra yolda gördüğüm arabaların plakalarını okuma takıntısı başladı. (eğer herhangi bir kaza olursa plaka lazım olur diye. Ablasının ölümüne neden olan arabanın plakası alınamamıştı.) Plakaları okumadan rahat edemem.
Hipnoz seansına geçmeden önce amaçlarını aşağıdaki gibi listeledi:
1- Her zaman ve her yerde rahat olabilmek.
2- Daha girişken olabilmek.
3- İnsanlarla iyi ilişkiler kurabilmek.
4- Daha az ve daha geç yorulmak.
5- Sabırlı olmak.
6- Sürekli yakınlarımdan birinin öleceğini düşünmemek.
7- Tutumlu ve kararlı olmak.
8- Gece yatarken dişlerimi gıcırdatmamak. (Diş sıkmaktan dolayı gece yatarken dişini bile kırmış)
9- Saç dipleri ile oynamamak.
2.Seansa Ç.H oldukça sevinçli geldi çünkü yukarıdaki amaçlarının hepsi gerçekleşmişti. 2.seans için aşağıdaki amaçları buldu ve 'keşke geçen seans söylemiş olsaydım şimdiden bu amaçlarım da gerçekleşmiş olurdu' dedi. Bir seans gecikmeli gelen amaçlar şu şekildeydi.
1- Her durumda soğukkanlı olmak.
2- Ufacık şeylere sinirlenmemek.
3.seansta hiçbir sorunu kalmadığını öğrendim. Son seansta kendi kendine hipnozu uyguladı ve sen sağ ben selamet vedalaştık. Bir daha bir psikologla işi olacağını sanmıyorum. Görev tamamlanmıştırJ. İnsanları amaçlarına ulaştırmak ne güzel. Onun mutluluğunu görünce bir an kendimi iyilik meleği sandım J
Örnek 19
16 yaşında lise öğrencisi olan Ö.S’nin annesine, ablasına ve teyzesine daha önceden seanslar yapıyordum. Aynı aileden 4.kişi olarak Ö.S geldi. Annesi Ö.S hakkında şöyle dedi: “Oğlumun sorunu şu: İlk yazılılarda mutlaka sınıfın en kötü notunu alır. Son yazılılarda ise sınıfın en iyi notlarından birini alır. Bu dengesizliği ne öğretmenleri ne de biz anlayabilmiş değiliz. Hipnoz yardımıyla en azından nedenini öğrenebiliriz diye düşündük.
Ö.S ile hipnoza başladım. Hipnoz esnasında şöyle söyledi: “Çok küçükken sık sık hastalanırdım. Yine hasta yatağımda yatarken babam bana bir hediye almıştı. O güne kadar babam bana hiç hediye almamıştı. Çok kötü bir durumdan hemen çıkarak iyi olmuştum. Bu benim için hayatımın en güzel ve en harika sürprizi idi. Hem ailem sevinmişti hem de ben çok sevinmiştim.”
Ö.S’nin yukarıdaki özellikle altını çizdiğim sözlerini bir de onun notlarını düşünerek okuyunuz.
Yani Ö.S “Son yazılılardan çok iyi notlar alarak o günkü duygularını tekrar tekrar yaşatıyor. Hiç beklemedikleri anda ailesine sürpriz yapıyor. Ve bundan da müthiş haz alıyor. Tıpkı hediyeyi aldığı ve iyileştiği günkü duygularını tekrar tekrar yaşıyor. O günkü duygularını şu sözlerle ifade etmişti :”Çok kötü bir durumdan hemen çıkarak iyi olmuştum. Bu benim için hayatımın en güzel ve en harika sürprizi idi. Hem ailem sevinmişti hem de ben çok sevinmiştim."
Örnek 20
22 yaşında bir enürezis (altını ıslatma) vakası. Danışanımın annesi hipnoterapi seansını izlemek istedi. Seans odasında başka izleyicilerde vardı. Sujem gayet başarılı şekilde hipnoza girdi. Ben analizime başladım ve danışanıma geçmişi ile ilgili sorular sormaya başladım. Bu sırada seyircilerin içerisinde bulunan danışanımın annesi seansa müdahale etmeye başladı. Sessizce bana kızıma şunu'da bunu'da sorar mısınız? diyordu. Kadın sorularının sayısını artırınca bardağı taşırmaya başladı ve kendisine kırmızı kart göstererek seans odasının dışına (Trübüne) aldım.
Örnek 21
Danışanım 16 yaşında erkek lise birinci sınıf öğrencisi bir genç. Ailesi onun sorununu uyumsuzluk, sorumsuzluk, kontrolsüzlük ve derslerde başarısızlık olarak tanımlamıştı. Bu danışanımın annesi ve babası öğretmendi ve biz hayatımızda bu kadar başarısız bir öğrenci görmedik demişlerdi. Gerçektende gencin tek iyi olan dersi beden eğitimi dersi idi.
Örnek 22
Aşağıdaki mailin konu başlığı lay lay lom olarak bana geldi. Çok mutsuz ve depresyonda olan bir insandan aşağıdaki maili almak beni sevindirdi. Kendisinin öss ile ilgili yoğun korku ve kaygıları vardı. Kendisinden aşağıdaki haberi ilk seanstan sonra aldım.
meraba:)) ben iyiyim:)) (biliyorum siz büyük bi ihtimalle bu mailleri okuyamıyosunuz ama ben gene de belki okursunuz diye yazıcam) dünden sora benim artık dengeli bi mutluluğum var! dün aslında ilk defa kendimi hipnozdan sora harpten çıkmış gibi yorgun hissettim ama olsun gene de içim eskisine göre daha huzurluydu..fişlerim takılmış, şarjımı olmuştum. ama acaba ben hep böyle sizin o ılımanlığınızla beni mutlu etmenize mi muhtacım? yoo hayır benim içimdeki güçlerle kendi kendimi iyileştirmem lazım..hep sizin benim yanımda olmanızı isterdim ama imkansız o yüzden ben kendi kendimi iyileştirmeliyim.yapıcam yapıcam sizin sayenizde artık daha dirençli ve mutlu bi .......... olcam. kendi kenidmi iyileştirmeyi öğrencem.zaten yavaş yavaş,çok şey öğrendim sizin sayenizde içsel güçlerimin farkına varıp kullanmaya başladım. güzel güzel yoluma devam etcem herşey iyiye gidicek.. hem zaten daha huzurlu ve rahat ders çalışabiliyorum artık içimdeki korku azaldı. herşey düzelcek azcık daha sabretmeliyim..ben şimdi gidip tekrardan dersime çalışmaya devam ediym..öss yolcusu yoluna devam etsin bakalım.görüşmek üzereee.kendinize çok dikkat edin aman size bişey olmasın:)
Bir tıp fakültesi öğrencisi olan bu danışanımın yazdığı Farkındalık ve Hipnoz İsimli
"Farkındalık ve Hipnoz"
Hipnozu tanımak bambaşka bir değişimmiş. Anladım.Gün geçtikçe, zaman önüme yeni şeyler sundukça ben hiç tatmadığım düşüncelerin tadına varıyorum.Ya diyorum önceden ben niye böyle düşünmüyomuşum! Kendimi neden bu kadar dinlemiyomuşum.İçimdeki o, hergün gün ışığına biraz daha çıktıkça ben kendimin, içimdekilerin, bilinçaltımın daha da farkında oluyorum. Her geçen gün yeni özelliklerimi öğreniyor, kaybettiklerimi buluyorum.Kapağını kapatıp içimde sakladıklarımı kazandığım bu farkındalık hissiyle kendime sunduğum en güzel hediye olarak görüyorum. Mücevher kadar değerli özelliklerimi meğer gerilerde, biliçaltımın taaa derinlerinde saklamışım..Ama artık farkındayım:)
Bunların hepsi hipnoz sayesinde miydi peki? Cevabı gayet açık. Sonsuz kere evet! Hipnozla ve kendime,özüme dönerek. Kendimi daha iyi tanımaya hipnozla fırsat vererek..
Hipnozu tanımak kendi içimdeki güzelliklere ulaşmak için sunulan en güzel yoldu bence.
Benim hipnozla ilk tanıştığım seans toptozlu, yıllardır el sürülmemiş bir odaya giriş gibiydi. O odanın kapısını açtım eşyaları teker teker inceledim.bir odaya ilk girdiğinizde önce bütün eşyaları gözünüzle süzersiniz dimi? Etrafa bakınırsınız. Ben de öyle yaptım.Ve hipnozda ilk seasımda içimde, odamda sahip olduğum herşeyi, o güne kadar yaşadığım tüm acılarımı, en kötü anlarımı gözden geçirmiştim. Hepsini birarada düşünmüştüm ve günlerce bu düşüncelerin şaşkınlığıyla dalgın dalgın dolaşmıştım. Kendimi hiç hissetmediğim kadar dünyadan soyut hissetmiştim. Odamda meğer ne çok eşya vardı. Çoktaaan unutup bir kenara ittiğim, üstünü kapatıp tozlandırdığım, özümde çocukluğumda bıraktığım bir çok şeyin farkına varmıştım;vardırılmıştım:) "Bak b. sen bunu unutmuşsun burda" demişti Tuncay bey. Unutulan birçok şeyin farkına varıp önümde kapısını aralayarak girdiğim yepyeni bir oda vardı artık. Sevinçliydim. Şaşkındım. Nasıl yaşadıklarımdaki bu ayrıntı noktaları gözden kaçırmıştım.
Neden karamsardım. Neden hayatımda bu kadar zamandır sürüp giden, beni üzen onca şeyde daha farklı düşünmeyi denememiştim. Hep aynı yada gün geçtikçe yeni boyutlar kazanarak acı veren biçok şey vardı hayatımda. Ama artık daha pozitif düşünmeye başlamıştım. Olanları farklı bir bakış açısıyla karşılıyodum. Olanları hafife almaya başlamıştım.Yaşadıklarım acı veren şeylerdi ama artık beni bu kadar üzmemeliydi. Hayatımdaki güzellikleri farketmemi bu kadar engellememeliydi.Giderek daralan umutlarla yaşamaktansa giderek büyüyen yaşadığım şeylerdeki acıları hafife alma düşüncesi ve farkındalık olmalıydı artık hayatımda. Hipnozla kendimi, özümü ve vazgeçilmez önemli oluşumu anladıkça bunlara karar verdim. Ben önemliydim. Ben bu dünyada tektim.Bana hayatımı bir başkasının yaptığı acı verici olayları düşünüp kahrolayım diye vermemişti Allah! Artık üzüldüklerime daha az üzülüyor; Çözemediğim, istemesem de hayatımda olan herşeyi kabullenip onlarla yaşamayı öğrenmiştim. Hipnoz özümdeki o saklanmış çocuğun daha da farkına varabilmem için yaşadıklarımı kenara itmeyi öğretmişti. Beynimi istesem daha güzel düşüncelerle donatabileceğimi öğretmişti hipnoz ve asıl Tuncay bey!
Daha sakin, daha ılımlı daha başarılıydım artık. Eskiden fişleri çekik yaşayan mutsuz ben artık fişleri takılı en ufak şeyden bile mutlu olmayı başaran, kendi ve yaşadıklarıyla barışık bir ben olmuştu.
İstersem yapamayacağım, bana zarar vermesini engelleyemeyeceğim hiç bişey yoktu. Meğer bütün güç ellerimdeymiş. Meğer içimde koskocaman düşünen bir "DEV" varmış da haberim yokmuş! Acılarımı azaltmak, sızlanmalarımı bastırmak benim elimdeymiş. İçimdeki mücevherlerin parıltısını umutsuzluğum ve karamsarlığımla biraz daha söndürüyomuşum da farkında değilmişim. Sadece kendime ayırdığım ve düşüncelerime odaklanarak geçirdiğim hipnoz vakitlerinde hissettiğim gevşeme hali bambaşkaymış. Ruhum bedenimden ayrılmış gibi. Hiç düşünmediklerimin, aklıma hiç gelmeyenlerin geldiği, yaşadığım her an içinde bulunmak istediğim bir ruh hali.
Her seansta ruhumdaki yaralar biraz daha iyileşti. Gözyaşlarım azaldı. Sızlanmalar yerini gülücüklere bıraktı. İçimde çiçekler açan karanlık odalardan çıkıp gök yüzüyle buluşan kendine çok güzel bir bahçe bulmuş taptaze bir tomurcuk vardı artık. Tomurcuk çiçek olup etrafına güzel kokular saçacak. Başarılı, geleceği parlak insanlara faydalı olabilmek için yaşayan taptaze bir insancık vardı artık bu dünya üzerinde. Yaşadıklarına üzülüp hep önüne acılarıyla setler çeken bir ben yoktu artık. Bitti. Olanlar geride kaldı.Ben değişti. Hipnozdaki en derinlerine yolculuklarında yeni güzellikler keşfetti. KEŞFETTİRİLDİ:)
O tozlu odadaki tozlu kutular her geçen gün bir bir açıldı. İçlerindeki mücevherler hergün daha çok parladı. Sevip de kaybettiklerine her şeye rağmen, bütün engellere inat geri döndü. Sevdiklerini en güçlü şekilde sevmeye başladı. Hayaller kurdu. İnanarak büyük bir güçle yepyeni bir yola girdi. Bendeki bu değişimler artık bana acı veren insanları da değiştirmişti. Ne mutlu bana!
Ben Hipnoz ve Tuncay bey sayesinde o kadar kararlı ki böyle umutla yaşamaya önüne kim, ne çıksa hepsini aşabilecek güçte. Özündeki, kendi içindeki güçler her türlü olumsuzluğa yeni çözümler üretiyo. Korkuları ve tökezlediği anlar tabi ki de var ama hangi dev hayatının bütün evresinde karşısına çıkan düşmanların hepsini yenmeyi başarmış? O devin de yara aldığı kendini daha da güçlendirmek için çalıştığı olmuştur. Her sorun çözülecek herşey yolunda gidecek diye bir şey yok artık benim için. Olan biten bütün olumsuzluklarla yaşamayı öğrendim ve kendi kişilik gelişimim için dünyada bir eşi bulunmayan bu insana artık karamsarlıklarımın ve olumsuzlukların zarar vermemesi gerektiğini anladım. NE MUTLU BANA Kİ HİPNOZU VE TUNCAY BEYİ TANIDIM!! Kendimin farkına vardım ve artık çok çok daha mutluyum! Elimde olsa da bütün karamsarları hipnoz etsem:))
Mutluluklar ve güzelliklerin hepsi önümüzde serili. İster elimizin tersiyle onları iter görmezlikten geliriz istersek de hepsinin farkına varıp hayatı daha da anlamlı ve yaşanılır hale getiririz. BÜTÜN GÜÇ BİZİM ELİMİZDE!
Yukarıda Farkındalık ve Hipnoz adlı makalesini okuduğunuz danışanım B.K. Öss Sınavını başarı ile verdi. Bu günlerde hangi tıp fakültesine girebilirm şeklinde tahminlerde bulunmaktadır. Ancak bende size hipnozu tanıtmak açısından B.K. nin hipnoz sayesinde yaşadıklarına biraz daha açıklık kazandırmak istiyorum.
Hipnoz denilen ruh hali hem güzel bir ruh hali olduğu gibi hemde insanlar tarafından öğrenilebilmekte ve ihtiyaç duyulan her ortama taşınabilmektedir. Son seansta B.K ye şöyle telkinde bulunmuştum.-Sol elini her ne zaman yumruk yapsan hipnoz haline her yerde ulaşabileceksin. Sınavda da ihtiyaç duyduğun her an oto hipnoz yapacaksın. Unuttuğun bir konu bilgi veya formül olduğunda sol elini yumruk yapıp 1-2 saniye içinde hipnoza gireceksin. İçsel güçlerin (buna belki bilinçaltı denilebilir) sana unuttuğun her türlü bilgiyi 1-3 saniye içinde hatırlatacak. Danışanım B.K sınav esnasında unuttuğu formül ve bilgileri bilinçaltına bu otohipnoz yoluyla soruyordu. Bu şekilde bir çok soruyu cevaplayabilmiş. Ben bu yöntemi ona öğrettim çünkü biliyorum ki insan beyni aslında her şeyi kayıt ediyor. Ve bunun gibi bazı özel yöntemlerle ihtiyaç duyulduğunda bu bilgilere eksiksiz ulaşmak mümkün.
B.K bazı deneme sınavlarında başı yoğun şekilde ağrıyabiliyordu. Sınav esnasında B.H ye sınavda seni rahatsız edebilecek her türlü olumsuzluğu sağ elini yumruk yaptığında aşabileceksin şeklinde telkin verdim. Sınav esnasında B.K.'nın arkasındaki bir öğrenci kusmuş. B.K oto hipnoz sayesinde bundan zerre kadar etkilenmemiş.
Sınav bittikten sonra danışanım yazlığa gitmiş. Sahilde arkadaşları ile dolaşıyorlarmış. B.K nın tüm arkadaşları üşümeye başlamış. B.K arkadaşlarına hipnoz yaparsanız üşümessiniz demiş. Arkadaşları olurmu canım ? gibisinden sözler etmişler. B.K elini yumruk yaparak oto hipnoz yapmış ve hiç üşümemiş.
B.K' nın allerjik bronşitten dolayı hapşurmaları bir ara çok yoğunlaşmış. B.K yine otohipnoz yöntemiyle hapşurmalarını yok etmiş.
B.K otohipnozu biliyor ancak bazı ağrılarını yok edememesi için kendisine telkin verdim. Bir ara ayağı ağrımış ve hipnozla yok etmeyi denemiş ama yok edememiş. Çünkü nedeni bilinmeyen ağrıların hipnozla yok edilmesi doktorların teşhis koymasına engel oluşturabildiğinden çok tehlikeli olabilir. B.K hipnozla vücudunu büyük oranda kontrol edebileceğini biliyor ve aynı zamanda bir çok hastalığı hipnozla yok etmeden önce doktora danışılması gerektiğini de gayet iyi biliyor.
Yine aynı genç danışanımdan aldığım bir habere yer vermek istiyorum.
selam! dün benim doğum günümdü..ve uzun yıllardan beri gerçekten ilk defa doğum günümde bu kadar mutluydum..nedendir diye düşündüm de..büyük mutluluklar aramamıştım..mutlu olabilecek meğer çok şey varmış.ve artık görmeye başladım:) .yıllardan beri ilk defa iyiki doğmuşum dedim kendi kendime.. genelde bütün doğum günlerimi ağlayarak geçirdiğimi çok iyi hatırlıyorum..bi kutlama bir parti bile olsa ben gene de mutsuz kırgın olurdum ama bu sefer hiç bişey gözüme kötü gözükmedi..
ve dedimki kendi kendime..artık ben mutlu olabilmeyi beceriyorum! çok mutsuz ve depresyonda diilim. çıktım! bana bunu becerebilmemi öğrettiğiniz için çok çok teşekkür edreim! artık en mutlu olunası bi günde gerçekten mutluyum! çok çooooooook teşekkürler! iyi günler:)))))))
Örnek 23
9 Yaşında erkek olan C. nin başlıca problemleri şu şekildeydi:
1-Sürekli ailesi ile birlikte olma isteği. Annesi yanında olmadan uyuyamama. Annesinden hiç bir şekilde ayrılamama.
2-Rüyasında canavarlar görüp korkmak ve uyanmak.
3-Uyumadan önce çeşitli seslerden (örneğin rüzgar, şimşek) bile korktuğu için uyuyamamak.
4-Toplum içinde cesaretli olamamak. (Bu sorunun nedeni ailesinin aşırı koruyucu tutumları idi. Öyle ki annesi 'biz bu çocuğu büyütürken hiç ağlatmadık' demişti.)
5-Sünnet korkusu.
Küçükken annesinin canını sıktığı zaman annesi sürekli 'Canımı sıkma yoksa seni bırakıp giderim'diyormuş. Çocukta annesi bırakıp gider düşüncesi yüzünden bir saniye bile ondan ayrılamaz olmuş.
İlk hipnoz seansında önce çocuğun Bugs Bunny, Duffy Duck, Ninja kaplumbağalar ve Tom and Jerry çizgi filmlerini sevdiğini öğrendim. Hipnoz esnasında yaklaşık yarım saat bu çizgi filmleri (beynindeki çizgi filmleri) izledi. Bundan sonra gece rüyalarında canavarlar değil çizgi filmler izleyeceğini söyledim. Seansın üzerinden aylar geçti hala rüyalarında çizgi filmler izliyor:))
İkinci seansımıza C. oldukça hipnozdan faydalanmış olarak geldi. Bende 'bu sefer ne istersin benden' diye sordum. Küçük C. çok tatlı bir şekilde ve ciddi ciddi şöyle söyledi: 'Okul olmamasını isterim ve ölümsüz olmak isterim'
3.Yani son seansta daha rahat ve ağrısız bir sünnet operasyonu geçirmesi için seans yaptık. Seanstan önce bana 'sizce ağrır mı?' diye sordu. 1 Hafta sonra sünnet olmuş ve sünnet olacak çocukların içinden hemen öne fırlamış ve "önce ben olmak istiyorum" demiş:)) Bir ay sonra annesi ile görüştüm ve her şeyin yolunda olduğunu söyledi.
Örnek 24
Bu örneği daha iyi anlayabilmek için kişiye hipnoterapiye yönlendiren sorunlarını dinleyelim.
-Ara ara vücudumda titremeler meydan geliyor.
-İşime Konsantre olamıyorum.
-İçimden hiçbir şey yapasım gelmiyor.
-Son üç gündür de sabah işe geliyorum akşama kadar net e anlamsızca geziniyorum.
-En ufak sorunu problem yapıyorum.
-İçinden çıkılmaz bir ruh halindeyim.
-Yaptıklarım dan hiç haz duymuyorum.
2 hafta öncesinde dahiliye doktoruna gittim beni norolojiye sevk etti noroloji doktoruda aşırı stres altında kaldığımı ve bir ilaç vereceğini söyledi bunu kullanıyorum adı XANAX.
Yukarıdaki sorunlarla bana müracaat etmiş olan danışanım Sayın M.A ile bir seans yaptıktan sonra kendisinden öğrendiğim gelişmeler aşağıdaki gibidir:
Merhaba Tuncay Bey,
ilk hipnoterapi seansından ayrıldıktan sonra yaşadıklarım benim için hem garip hem de yaşamadığım duygulardı. İskeleye doğru yürürken bir köpek gördüm ve gülmeye başladım. Çok garip ! bu gülme iskeleye kadar ara ara devam etti. Halen hatırladıkça gülüyorum nedenini bilmiyorum ama gülüyorum.
Sonrasında eve geldim yemek yedikten sonra büronun yolunu tuttum ve inanılmaz bir konsantrasyon içerisindeyim, Klavyeye her dokunuşta ayrı bir tat almaya başladım ve halen devam ediyor.(Öncesinde Amatör Dönemlerimde Yaşadığım Bir Duygu İdi.) Sabah 4 kadar çalışmaya devam ettim.
Ve gece yaklaşık 1 saat sizin telkinlerinizi çözümlemeye çalıştım. Sabah uyanış şeklim yine benim açımdan olumlu ; gece programın(işimin) yarım bıraktığım bölümünü düşünür bir halde uyandım. Vücudumda her hangi bir ağırlık hissi yok ve bir amacım vardı.
İnternet te Boş gezinme mevzuunda e-maillerime bile bakasım gelmiyor. Sizin telkininiz aklıma geliyor.Önce iş diyorum.
Anlattıklarım seans sırasında belli bir miktar su depoladığımı gösterir olsa gerek. (Önceden en küçük (kıvılcım) sorun yangın çıkarabiliyordu. Gevşemek burada su depolamak metaforu olarak danışana verilmişti).
Bu duygularımı bir an önce sizinle paylaşmak istedim. Paylaşmak isteyip de ifade etmekte de güçlük çektiğim için paylaşamadığım bir çok duygu var.
Bu iyi hal ne kadar devam edecek onu bilmiyorum. Umarım rahatsızlık vermemişimdir.
iyi çalışmalar.
Benim kendisine cevabım aşağıdaki gibi olmuştur:
Sevgili ................
İlk seanstan sonra yaşadıklarınız size garip gelse de bana oldukça olağan geliyor. Artık iyileştiğiniz için bu olağan durum (iyilik haliniz) size bir süre daha garip gelmeye devam edebilir. Çünkü siz uzun süre problemlerin içinde yaşadığınız için birden bire normale dönmek sizi oldukça şaşırtmış görünüyor. Ama bu gördüğüm kadarıyla çok mutlu bir şaşkınlık. Yakında şaşkınlık yok olur mutluluk kalır. Çünkü bana göre her insanın içinde kendine yetecek kadar mutluluk zaten vardır. Siz seansta sadece içsel mutluluğunuzun üzerine çöreklenmiş olan karanlıkları kaldırdınız.
Her ruh (insan) yaşamı boyunca bir düşüncenin kölesi olmaya devam ederken bununda hiç farkında olmayabilir. Hipnoterapiden sonra siz düşüncelerinizin, ruhunuzun ve aklınızın efendisi oldunuz. Ben sadece o düşünce ile olan zincirinizi kırdım. Dolayısıyla artık geleceğinizin efendisi ve kendi efendiniz oldunuz.
Selam ve sevgilerimle. Psk.Tuncay ÖZER
Örnek 25
Danışanım aşağıdaki cümlelerle sorunlarını ifade etmiştir:
"KARŞI CİNSTEN ÇEKİNİYORUM, UYKUDAN DOKUNULARAK UYANDIRILDIĞIMDA SIÇRAYARAK VE KORKARAK UYANIYORUM. KORKUM SADECE UYKUDA DEĞİL BUNUN DIŞINDA ANİ OLAN SESTEN, ÖZELLİKLE KÖPEKTEN KORKUYORUM. KENDİMİ SUÇLU HİSSETTİĞİMDE DE ÇOK KONUŞUYORUM. KONSANTRASYON PROBLEMİM VAR. BİR ŞEYE ÜZÜLDÜĞÜM ZAMAN HEMEN AĞLIYORUM VE AŞIRI MİDE BULANTISI OLUYOR. SÜREKLİ BAŞKALARIYLA KONUŞURKEN HAYIR VEYA AMA İLE BAŞLAYAN CÜMLELER KURUYORUM."
Danışanım ön görüşme esnasında kendine güvensizlik, geçmişte yaşadığı başarısızlıklar konusunda suçluluk duygularından bahsetti. Çalıştığı işlerde hep elinden gelenin en iyisini yapıp kısa sürede terfi alıyormuş, ancak üniversite mezunu olmaması hep önüne çıkan ilk engel oluyormuş. "Bir dönem hayatım iş ve kurslardan ibaretti " dedi.
Yukarıdaki sorunlar nedeniyle bir seans çalıştığım Sayın.E.K ile yaptığım online görüşmede ondan öğrendiğim gelişmelere buradan gidebilirsiniz.
Örnek 26
"İnsanların ikiyüzlülüğünü, çıkarcılığını hazmedemiyorum. Özellikle akrabaların. Ailemin bu tur insanlara çanak tutmaları ise beni kızdırıyor. Kim ne ise ne ben kendime bakmalıyım diyorum olmuyor.
Anamnez bilgilerinden bir kısmı şöyleydi:Ailemden takdir göreceğime hakaret gördüm. Bazı insanlar benden değil, ben olamamaktan nefret ediyorlar. Yalnız ve yaratıcı bir çocuktum. Babam bu kızın bacakları çarpık derdi."
Yukarıdaki sorunlara benzer nedenlerle hipnoterapiye başladığım Ç.D ile iki seans yaptım. İki seans sonucunda ondan öğrendiğim gelişmelere buradan gidebilirsiniz.
Örnek 27
Canavarlar:
Danışanım S.K Geçe yattığı ve gözlerini kapattığı anda gözlerinin önüne bir çok canavar geldiğini söylüyordu. Bu yüzden geceler boyunca uykusuz kaldığını söyledi. Hipnoz esnasında kendisini renkli bir balık olarak denizde yüzdüğünü gördü. Denizin dibinde bir mağara vardı. Bu mağarada bekçilik yapan iki canavar vardı. Bu mağaranın içinde bir beyaz ışık vardı. Beyaz ışık bekçiler tarafından dışarı çıkarılmıyordu. Renkli balığı (Hipnozda kendisini renkli balık olarak sembolize ediyor) canavarlar korkutuyorlardı.
Hipnoz esnasında o canavarlardan korkmaması gerektiğini çünkü aslında onların çok korkak iki insan olduğunu, korkaklıklarını gizleyerek kendilerini savunabilmek amacıyla canavar kılığına girdiklerini söyledim.
Danışanım şu anda gece yattığında canavar değil bazı insanlar görüyor. Bu insanlar genellikle sorun yaşadığı yakın çevresinden insanlar. (Aile ve arkadaş gibi.) Canavarlar S.K'nın çevresi ile yaşadığı olumsuz ilişkilerin bir sembolüydü ve şu anda yoklar. Beş yıl hastane hastane dolaştıktan sonra hipnoterapi sayesinde bu aşamaya gelebilmek S.K için sevindiriciydi. S.K ile seanslar bittikten 1 ay sonra yaptığım telefon hipnoz sayesinde artık evden dışarı çıkabildiğini, hatta yüksek lisansa başladığını öğrendim. Artık geceleri rahat uyuyor ve canavarlarla uyumadan önce canavarlarla boğuşmak zorunda kalmıyordu.
Örnek 28
Hekim bir arkadaşımın oğlunun uçağa binmekle ilgili sorunları vardı. Uçağa binebiliyordu ancak yolculuk esnasında aklına kötü kötü düşünceler geliyordu. En ufak bir tıkırtıyı ve sesi büyük bir tepki ile karşıladığını ve terler boşaldığını söylüyordu. Daha önce bir yolculuğu esnasında kötü bir türbülans deneyimi olmuştu. Eğitimi dolayısıyla bol bol yurt dışına uçması gerekiyordu.
Genç bir iki seans başka bir konuda hipnoz çalışması yapmış. Gencin bir kaç gün sonra uçağı vardı. Yani muhtemelen tek seanstan başka uygulama yapma şansım yoktu. Ama genç hipnoza oldukça yatkındı ve hipnoz deneyimi vardı. Gerekli telkinlerde bulunduktan sonra aynı zamanda uçağa bindikten sonra tıpkı bizim burada yaptığımız gibi hipnozu uygulayabileceğini söyledim. Uçakta kendi kendine hipnozu uygulamış. Annesi yanındaymış ve uçaktan indikten sonra şöyle söylemiş: (bana annesi söyledi) "Bu kadar rahat bir uçak yolculuğu da gerçekten fazla."
Telkinlerin gücüne hipnozun doğasında bulunan gevşeme rahatlamayı da eklediğimizde sorun doğal olarak çözüldü. Uçakta herhangi bir panik nöbeti geçirmedi.
Hipnoz Nedir Ne Değildir ? Nasıl Elde Edilir ? Hipnozun Doğası.
Hipnozun başka hiçbir şeye indirgenemeyecek kadar kendine özgü doğası vardır. Bunun üzerine hipnozla ilgili kasten söylenmiş yalanlar ve medyanın halka hipnozu yanlış lanse etmesi eklenince hipnozun ne olduğunu açıklamak "HENDEĞİ DEVEDEN ATLATMAK:)" kadar güç iş oluyor doğrusu. Hipnozun doğası konusu körlerin fili tarif etmesi hikayesine benzemektedir. Yani kim hipnozun neresine dokunuyorsa o şekilde tanımlamaya çalışmaktadır. Herkesin uzlaşacağı bir hipnoz tanımı yapmak çok zor olmakla birlikte hipnoz ne değildir sorusuna cevap vermek bana çok daha kolay görünmektedir.
Hipnoz konusu ile ilgilenmeye yeni başlamışsanız doğal olarak meydana gelen hipnozları tanımanız hipnozu daha kolay ve pratik olarak tanımanızı kolaylaştırır.
Doğal Hipnozlar:
Sürükleyici bir kitap okurken biri isminizi söyleyerek sizi çağırdığında hiç bir şey duymadığınız oldu mu? Sizi çağıran kişi belkide isminizi bir çok sefer tekrarlamak zorunda kalmıştır size sesini duyurana kadar. Belki çağırıldığınızı ilk duyduğunuzda da karşınızdaki kişinin sesi size çook uzak önemsiz, ilgisiz gelmiştir. Çünkü o esnada adeta farklı bir dünyadaydınız. İşte burada yaşadığınız şey doğal olarak meydana gelmiş bir hipnozdur. Çünkü içsel olarak konsantre oldunuz bir an için dış dünyaya aldırmadınız.
Önemli bir işi başardıktan sonra çok mutlusunuz. Yüzünüzde gülücüklerle birlikte akşam evinize dönmek için aracınızı kullanıyorsunuz. Evinize ulaştığınızda ne çabuk geldim ben eve diye şaşırdınız. Belki yolda her zaman uğradığınız markete uğramayı bile unuttunuz. Adeta aracınızı otomatik olarak kullandınız. Gözünüz sadece yolu görüyordu. İşte bu yolculuk esnasında hafif bir hipnozdaydınız. Çünkü dikkatiniz içsel dünyanızdaydı. Gözleriniz yoldaydı ama aklınızdan bin bir türlü düşünce geçiyordu.
Kekemelik sorunu olan bir çocuğu bir aile bana getireceğini söyledi. Çocuk ve aile geldi. Yaklaşık 20 dakika çocuk ve ailesi ile görüştüm. Sonra çocuğu bekleme odasına alarak aileye bu çocuğun kekeme olmadığını söyledim. Anne hemen şöyle dedi : "Ama bir cümlenin başında ııııı dedi."
Aile ile birlikte bekleme odamıza gittik. Anne "Ay kızım sen burada çok sıkılmışsındır" dedi. Ben ondan sonra anladım ki bu annenin söylediği her şey çocuğun üzerinde olumsuz bir hipnoz etkisi yaratıyor.
Bende sonra çocuğa dönerek şöyle dedim. Afferim sana sen ne akıllı kızmışsın. Anne ve terapiye gelirken yalnız bırakmadın, sen olmasaydın onlar sıkılabilirlerdi. Gördüğüm kadarı ile ailen kaygıları aşmak için hipnoterapiye gelmek zorunda. Senin hiç bir şeyin yok, sorunlu olan onlar. Çocuğun gülümsediğini ilk defa burada gördüm. Daha önce sürekli asık suratlı duruyordu.
Her anne-baba ve öğretmen bir hipnotisttir. "Sen aptalsın beceremessin" sözü ise telkindir. Ama olumsuz bir telkindir.. Bu sözler kişinin kendine güvenini yıkar. Kendine güveni yıkılmış bir insanda istese de hiç bir şey becerememeye başlar. "Anne baba da bak biz sana aptal olduğunu söylemiştik" diyerek kendilerini haklı çıkarırlar. Etrafınızda bu olumsuz telkinlerden etkilenmiş bir çok insan görebilirsiniz. O kadar çok duymuşlardır ki bu sözü aptal ve beceriksiz olduklarına kendileri bile inanmaya başlarlar.
Bazı uzmanlara göre hipnoz değiştirilmiş bir duygu durumdur. Gerçekten de hipnotize edilen kişiler hipnozda hissettiklerinin çok farklı olduğunu söylemektedirler. Ama hipnozun bu yönünün hipnozun tüm doğasını açıklamaya yeteceğini sanmıyorum. Diğer bir grup ise hipnozu esasen derin bir gevşeme hali olarak karakterize etmek isterler. Ancak her derin gevşeme bir hipnoz olmadığı için gevşeme = hipnoz denilemez. Braid ve Janet hipnozu sujenin algısal alanını daraltmanın ve konsantrasyonun meydana getirdiğini savunmuşlar ve bunu da monoidizm olarak adlandırmıştır.
Konsantrasyon boyutunda hipnozu düşündüğümde hipnozu bir merceğin güneş ışığını odaklayıp kağıdı delmesine benzetiyorum. Nasıl ki konsantre edilmiş güneş ışığı bu işi başarabiliyorsa hipnoz ile konsantre edilmiş beyinsel ve psikolojik güçler de insanoğlunun bir çok sorununu çözebilmektedir. Bu açıdan baktığımızda mucizevi gibi görülen hipnoz olgusunun bir merceğin ışığı odaklayıp kağıdı delebilmesi kadar doğal bir olaydır.
Hipnozu neyin meydana getirdiği konusunda başka çok önemli bir nokta da IQ ile kişinin hipnoza yatkınlığı ve transın derinleşebilmesi arasındaki doğru orantıdır. Yani kişinin IQ'su ne kadar yüksek ise o kadar iyi hipnotize edilebilir. Bu orantı ve hipnozun zihinsel işlemlerle (kognitif) elde edildiğinin delilidir, aynı zamanda hipnozun bilinçsiz bir ruh hali olmadığını da gösteriyor. Çünkü bilinçsiz bir ruh haline ulaşmak için neden IQ gereksin. Bu doğrultuda hipnozu bilinçlilik hali olarak kabul etmek zorunludur. Eğer hipnotize edilenler bilincini kaybediyor diye bir şey olsa idi zaten bilinci yerinde olmayan psikotiklerin* hipnoza daha yatkın olması gerekirdi. Oysa durum bunun tam tersidir.
Hipnoz aklı devreden çıkarmak değil, aklımızın normal günlük yaşantının kargaşası içinde fark edemediğimiz yeteneklerini kullanmaktır.
Bazı eski kaynaklarda hipnozun telkin ile elde edildiği bildirilmektedir. Oysa günümüzün modern hipnoz anlayışı ve modern indüksiyon tekniklerinin kullanılmasıyla kişi ile hiç bir söz konuşmadan ve kişiye hiçbir telkin vermeden de hipnoz hali elde edilmektedir. Hipnoz değil de bazı hipnotik fenomenler telkin ile elde edilmektedir. Hipnoz ve telkin ayrı ayrı fenomenlerdir.
Tıbbi Hipnoz Derneği Başkanı ve sevgili hocam Sayın Dnt.Ali Eşref Müezzinoğlu hipnozu şu şekilde tanımlar." Bilinçli hipnoz beyinsel fonksiyonların çalıştığı, bireysel denetimin açık olduğu, kesinlikle uyku hali olmadan, istekle gerçekleşen psişik bir durumdur."
Hipnozun en doğru tanımı bence ancak şu şekilde yapılabilir " Hipnoz hipnoz dur. "Bilimde bir şeyin kendisi ile tanımlanamayacağını biliyorum ancak beni bu tanımı yapmak zorunda bırakan şey hipnozun doğası konusunda yapılan her açıklamanın (belki de benim açıklamalarım dahil) hipnozun sadece bir veya birkaç unsurunu ön plana getirmesi ve bütüncül (gestalt) bir bakış açısından uzak olmasıdır. Eşi ve benzeri olmayan bir şeyi başka şeylerle kıyaslayarak açıklamaya çalışmak ancak bu kadar gerçekçi olabilmektedir. Hipnoza bakış açımda bütünlük (gestalt) çok önemlidir. Bazen bilimde gelişme kaydedebilmek için bilinen şeyleri bir kenara bırakmak gerekmektedir. Hipnoz konusunda bunu şu ana kadar en iyi yapabilen kişinin Dr.Milton H.Erickson olduğunu sanıyorum. Sayın Dr.Engin Gençtan 'ın dediği gibi " İçinde yaşadığımız kültür, bir olguyu ancak parçalara bölüp sayılabildiği zaman gerçeklik olarak kabul etme eğilimindedir." Paramparça ettikleri şeyi de anlamakta doğal olarak zorlanıyorlar.
HİPNOZ NE DEĞİLDİR?
Hipnoz konusunda bir çok önyargı bulunan bilimsel başka hiç bir konu yoktur. Hipnoz hakkında hiç bir şey bilmeyen insanların aşağıdaki yanlış inanç ve düşüncelerini düzeltmeleri gerekir. Bu önyargıları aşamayan insanlara hipnoz uygulaması yapmamayı tercih ederim.
1. Hipnoz kontrolünüzü kaybettiğiniz bir ruh hali değildir.
2. Hipnoz size söylenenleri bir mantık süzgecinden geçirmeden kuzu kuzu yapmanız değildir.
3. Hipnozdan çıkamamak diye bir şey yoktur.
4. Hipnoz demek o esnada olup bitenleri hatırlamamak demek değildir.
HİPNOZUN EVRELERİ
Doğrusunu isterseniz kişi hipnoterapi yönteminden yararlanmaya karar verdiği an hipnozun ilk evresi başlamıştır. Ama yine yaygın olarak benimsenen görüşe göre hipnozun evreleri aşağıdadır.
1. HAFİF HİPNOZ
Tam anlamıyla bir hipnoz oluşmamıştır. Telkin alma yetisi artmıştır. Hafif hipnozlarda göz kapaklarında seğirme DTR'ında artma gözlemlenir.
2. ORTA DÜZEY HİPNOZ
Telkin ile katalepsi oluşturulabilir. Bu düzey hipnozda solunum derin ve yavaştır, pupiller genişlemiştir. Kısmi amnezi olabilir.
3. DERİN HİPNOZ (somnambulizm)
Hipnoz bozulmadan gözler açtırılabilir. Hareketler donuk ve monotondur. Bu düzey hipnozda hipnotik fenomenler gözlemlenir.
Hipnozun derinliği ile telkinlerin kabul görme ihtimali arasında bir orantı yoktur. Klasik hipnoz anlayışına göre hipnoz telkin edilebilirliğe (suggestibility) ulaştıran bir araçtır sadece. Oysa telkin edilebilirliği arttıran güç nedir ? diye kimse sorma ihtiyacı hissetmemiş. Bu güç kendi görüşüme göre "bilinçaltının" gücüdür.
Bir Deneyim Olarak Hipnoz
Her insanın hipnoz deneyimi farklılıklar gösterir. Ancak her hipnoz deneyiminin ortak yönleri de olabilir. Şimdi bu ortak olabilen yönlere göz atacağız.
Hipnozda Gevşeme
-Hipnozda en kolay elde edilen ve en sık gözlemlenen şey hastadaki huzur, sakinlik ve gevşemedir. Hipnozu yaşayan insanlar daha önce hiç bu kadar gevşemediklerini ifade ederler.
Hipnoz tüm vücutta ve ruhta hissedilen derin bir gevşemedir. Hipnoz, bilimin bulduğu nonfarmakolojik en etkili ajandır.
Düşünce Sürecinde Meydana Gelen Değişiklikler.
Hipnozda düşünce süreci yavaşlar ve düşünce derinleşir. Dikkat ve konsantrasyon hipnoz esnasında yoğundur. Belki de bundan dolayı bazı insanlar etrafta meydana gelen değişikliklere fazla aldırmazlar.
Duygusal Değişiklikler
Hipnozla insanların duygu durumunda değişiklikler meydana getirmek mümkündür. Öyle ki insanların bazen seans boyunca tek bir duyguyu yaşaması ve hissetmesi sağlanabilir.
Örnek:
Morali bozulmuş birisine seans boyunca iyimserlik duygusunu yaşaması telkin edilebilir. Bazı hastalar bunu rahatlıkla yerine getirebilirken bazılarına da yaşadıkları mutlu olaylar hatırlatarak hipnotist yardım edebilir.
Hipnozda telkin edilen ve yaşatılan duygusal değişiklikler, hipnozdan sonrada devam etme eğilimindedirler.
Değiştirilmiş Farkındalık (Modified Awarenes)
Burada önemli olan nokta farkındalığın bir şekilde değiştirilmiş olmasıdır.
Hipnozda farkındalık bir şeye
-Odaklanabilir,
-Dağılabilir,
-İçe yönelmiş,(psikolojik sorunlarla çalışırken genellikle içe yönelir)
-Dışa yönelmiş,
-Bölünmüş olabilir.
Tüm bunlar hipnozda beyin çorba gibi oluyor şeklinde anlaşılmamalı. Hipnoz Farkındalıktır (Dr.Ali Özden Öztürk)
Örnek:
Hastanın "Sizi dinliyordum ama bir parçam başka bir yerlerdeydi" şeklindeki sözleri farkındalığın bölünmesini örnek olarak verilebilir.
Psikomotor Değişiklikler
Vücut hareketlerinde azalma ve yavaşlama gözlenebilir.
Hareket etme isteğinde azalma (adeta tembellik) gözlenebilir.
Ağırlık, Hafiflik ve Uyuşukluk
Vücuda yayılmış rahatlık veren ağırlık uyuşukluk ve hafiflik hissedilebilir.
Örnek : Bir danışanım ağırlık hissini "Kendimi ameliyattan çıkmış gibi hissediyorum." şeklindeki sözleri ile ifade etmişti. Bir çok hasta kolunuzu kaldırır mısınız dediğimde kollarını kaldıramayacak kadar ağır hissederler veya çok yavaş kaldırabilirler.
Hipnozda Fiziksel Bazı Değişiklikler
-Nabız atışında azalma,
-Reflekslerde değişme,
-Yüz ifadesinde değişiklik,
-Nefeslerin yavaşlaması düzenlenmesi ve derinleşmesi,
-Gözlerin REM’deki gibi hareketlenmesi veya geriye doğru yaslanması.
-Telkine bağlı olarak vücut ısısı arttırılabilir veya azaltılabilir. Telkin olmadığı durumlarda vücut ısısının genellikle seansın başlarında azaldığını sonlarında ise arttığını gözlemledim.
-Kan basıncının düşmesi,
-Kalp ritminin yavaşlaması ve düzenli olması,
-Oksijen tüketimi artması,
-Kas gevşekliğinin artması,
Tüm yukarıdaki değişiklikleri atonom sinir sistemi gerçekleştirir. Otonom sinir sistemi bilinçli kontrolümüzde olmayan kalp atışı nefes alışı gibi faaliyetleri düzenler.
Hipnozda Beş Duyu
Hipnozda 5 duyu daha hassas çalışır. Ancak bazıları hipnotistin sesini çok daha uzaktan geliyormuş gibi algılamaya başlayabilirler.
Bazı insanlar kendilerini serin hissederler. Bazılarında karıncalanma görülür.
Örnekler:
1.Seans esnasında vakit bulduğum bir an bilgisayarda bir iki sayfa açmıştım. Bilgisayarın faresinin çıkardığı tık sesinin rahatsız ettiğini danışanım söylemişti.
2.Dokunma duyusu da hassaslaştığı için bu durum kaşınma olarak meydana çıkabilir.
3.Seans esnasında esnediğimi bir danışanım fark etmişti İşitme duyusunun hassas çalışması nedeniyle her ne kadar çaktırmamaya çalışarak esnemişsem de yakalanmıştık:))
İmajinasyon Güçünde Artma
Hipnozda insanın imajlar yaratma, yoğunlaştırma
ve sürdürme gücü artar (Hammond 1990).
Hatta imajlar hallüsinasyonlar kadar canlı olabilir.
Hipnoz esnasında gözleri açtırılan birisine seans odasında olduğu telkin edilen ancak gerçekte orada olmayan birisi algılatılabilir (pozitif hallüsünasyon). Tam tersine hipnoz esnasında gerçekte orada olmayan bir nesneyi görmesi sağlanabilir (negatif hallisünasyon).
Araştırmalar imajinasyonun çok önemli bir terapi aracı olabileceğini göstermektedir (Porter &Sheikh,1978).
İmajlar hipnoterapide;
1.Hastaların kendilerini tasvirlendirmelerinde
(semboller yardımıyla),
2.Yaratıcı güçlerinin terapide kullanılmasında,
3.Kişisel gelişim ve problem çözmede kullanılabilirler.
Manda yuva yapmış söğüt dalına isimli türkümüz hayal gücümüzün şiddetini gösterir (Bakınız Resim 1).
Hafıza Süreçlerindeki Değişiklikler
Sinir sistemi her şeyi kaydedebilir. Bundan dolayı çok uzak olan çocukluk yıllarına ait anılarımız hipnozda net bir şekilde canlandırılabilir. Hipnozda bu şekilde hafıza gücünün artması hipermnezi (hypermnesia) olarak adlandırılır. Ancak Hipnoz ile unutulmuş her şeyin hatırlanması da mümkün olmayabilir. Sayın Doç.Dr.Timuçin Oral'ın dediği gibi hipnoz insanı geçmişe ışınlamaz.
İradi Olmayan Deneyimler Yaşanabilir (Avolitional Experiences)
İradi olmayan deneyimler fiziksel ve zihinsel deneyimler olarak ikiye ayrılır.
-Fiziksel olan deneyimlere ;
Örnek:Bir danışanım hipnoz esnasında vücudunu iki kat halinde algıladığını söylemişti.
Bu bağlamda fiziksel değişikliklere vücut imajında meydana gelen değişiklikler de diyebiliriz ve örneklerimizi arttırabiliriz.
-"Vücudumun genişlediğini hissediyorum" diyebilirler.
-Vücutlarının küçüldüğünü söyleyebilirler.
Zihinsel iradi olmayan deneyimlere örnek olarak danışanlarımın ifadeleri:
-Bulutların üzerinde uzanıyordum.
-Her renkten ışıklar görüyordum.
-Okyanusun üzerinde uzanıyordum.
-Çok özlediğim babamı birden bire karşımda gördüm.
Bu tür zihinsel ve fiziksel iradi olmayan deneyimler telkine bağlı olmadan kendiliğinden de ortaya çıkabilir.
Bu tür deneyimler tesadüfe bağlı değildir anlamlı olabilirler. Örnek: Ellerinin fiziksel olarak uzadığını hisseden ve algılayan danışan bazı şeyleri kontrol etmek istediğini sembolik olarak vurguluyor olabilir.
Zaman Algısında Değişiklikler (Time Distortion)
Hipnoz bittikten sonra hastalardan ilk istediğim şey saatin kaç olduğunu saate bakmadan tahmin etmeleridir. Kolay kolay doğru tahminde bulunamazlar. Çünkü zaman algısı hipnozda dış olaylarla değil de içsel yaşantılara kıyaslanarak meydana getirilir. Zaman algısı içsel yaşantıların hızını kazanır. İçsel yaşantılar yavaş olduğu için hipnozdaki kişiye hipnozda kaldığı süre çok az gelir.
Hipnozda Konuşma
Konuşma yavaş, monoton ve duraklamalı olabilir.
Hipnozda Literalite
Hipnozdaki insanlar telkinleri uygularken hipnotistin kullandığı kelimelere harfi harfine uyarak telkinleri yerine getirme eğilimindedirler.
Örnek 1:
Önemli işlerimden dolayı sabah erken kalkmam gerektiğinde benim için kendi kendime hipnoz yapmaktan başka çare yoktur. Çünkü benim uykum ağırdır ve bundan dolayı % 95 alarmın sesini duymam bile. Böyle durumlarda içsel alarmımı hipnozla kurar ve yatarım. Bir gece kendi kendime erken uyanacaksın telkinlerinde bulundum ve uyudum. Ancak sabah uyandığımda yataktan bir türlü kalkamıyordum. Zihnim kesinlikle uyanmıştı hatta eşimle ara sıra konuşuyordum, ancak vücudum külçe gibiydi. Sonuçta uyanmama rağmen bir türlü yataktan kalkamamıştım. Tabi bir türlü kalkamamamın nedenini biraz düşününce buldum: Akşam kendi kendime yaptığım hipnozda kendime verdiğim telkin erken uyanacaksın şeklindeydi. Uyanmakla yataktan kalkmak ayrı ayrı şeylerdir. Gerçektende telkinlerimin etkisiyle erken uyanmıştım, ancak yataktan ne yapsam da canım kalkmak istemedi. Sonraki gün kendime hipnoz uygulayarak yarın saat 7 de yataktan fırlayacaksın diye telkin verdim. Ve sabah yataktan o kadar hızlı fırlamıştım ki eşim " ne oldu eve hırsız mı girdi" dedi.
Örnek 2: Uyku sorunları yüzünden bütün gece boyunca yatakta kalması telkin edilen bir insan tuvalet ihtiyacı için dahi yataktan çıkmamıştır. Çünkü kendisine "GECE BOYUNCA YATAKTA KAL DENİLMİŞTİR".
Sonuçlar
Tüm bu hipnoz belirtilerini şu amaçlar için kullanabiliriz.
-Hasta ile uyum ve işbirliğini geliştirmek,
-Hastanın gizli yeteneklerini tedavide kullanarak onu etkilemek ve olumlu uyumlu davranışların ortaya çıkarmak.
-Hipnozun doğasında bulunan tüm anlattığım fenomenler hipnotist tarafından telkinle ne kadar yoğunlaştırılırsa hipnoz o kadar derinleştirilmiş olur.
Hipnoz esnasında gözlemlediğimiz değişiklikler hipnozun bir bilinç kaybı olduğunu düşündürebilir. Hastaların bilinçlerini kaybetmeden yukarıda bahsettiğim deneyimleri yaşamaları, hipnozdan hoş bir şaşkınlık içinde çıkmalarına neden olabilir.
-Aynı kişinin farklı seansları hipnoz konusundaki bir çok deneyimlerini değiştirebilir. Çünkü hipnozda sistematik değişiklikler meydana gelmez.
ERİCKSONİAN PSİKOTERAPİ
Erickson hipnozdan aldığı teknikleri indüksiyon ritüeline gerek olmadan başarılı bir şekilde psikoterapiye uygulamaktaydı. Yani “hipnoz yapmadığında” bile hipnoz yapan bir insandı (Zeig, 1985 S.5). Bu bakımdan Ericksonian Hipnoz ve Ericksonian psikoterapi arasında fark yoktur bile denilebilir. Zaten onun yaklaşımı töröpatik hipnoz olarak isimlendirilir.
DANIŞAN DEĞİŞİME ZORLANMAZ
Ericksonian Psikoterapinin en belirgin özelliklerinden birisi danışanın değişime zorlanmamasıdır. Bu özelliği bakınız Erickson nasıl vurguluyor.
"Psikoterapide ilk anlamanız gereken şey; danışanın düşüncelerini değiştirmeye zorlamamanız gerektiğidir. Danışanınızın düşüncelerini değiştirmeye zorlamaktansa o düşünce ile birlikte yol alınız (o düşünceye eşlik ediniz) ve danışanınızın düşüncelerini kendi isteğiyle değiştirmesine olanak sağlayan durum ve fırsatlar yaratınız." (Erickson & Zeig, CP, p.335)
PSİKOTERAPİDE TECRÜBE Mİ ÖNEMLİDİR YENİLİKÇİLİK Mİ?
"Her hasta için yeni bir teori geliştiririm."
Dr. Milton. H. Erickson
Kısa dönem terapileri uygulamada bazı araştırmalar (Frank,1973, S.167) göstermiştir ki henüz üniversite sıralarındaki öğrenciler, psikiyatristlerle aynı oranda başarılı sonuçlar elde edebilmektedirler. Çünkü psikiyatristlerin elindeki "tecrübe" öğrencilerin elindeki yenilikçiliğe ve dinamizme galip gelememektedir. Prof.Dr.Sidney Rosen Ericksonian terapide öğrencilerde bol miktarda bulunan merakın, gayretin, şevkin, yenilikçiliğin her zaman olumlu sonuçlar getirdiğini vurgular ( Zeig & Lankton 1985 S.
.
TERAPİST AKTİF OLMALIDIR
Erickson eğer siz yapmazsanız ben yaparım diyecek kadar terapide aktiftir. Terapist sadece konuşan ya da telkin veren kimse değil gerektiğinde organize eden, yaparak gösteren bir rehberdir. Erickson terapiyi rahatlıkla seans odasının dışına çıkarabilirdi. İnsanlara kaba davranmakla ilgili sorunu olan bir hastası ile akşam yemeğine çıkarak hastasının garsonlara davranışları üzerine psikoterapi yapabilirdi.
Ericksonian psikoterapi esnek ve stratejiktir. Erickson "Psikoterapide tüm yaptığınız ilk önce hastanızın dünyasını örneklemek, sonra hastanın dünyasına örnek olmaktır." demektedir.
ÇOK BOYUTLU (MULTİ LEVEL) İLETİŞİM GEREKTİRİR
Ericksonian psikoterapi, hastayla multilevel (çok taraflı, çok yanlı) iletişim gerektirir. Tüm psikoterapistler bilir ki hasta bir çok şekilde ve çok boyutlu olarak terapisti ile iletişime geçebilir. Erickson bunun bilincine varmamızı sağladı. Bir bayan danışanım duygularını resim çizerek ifade etmeyi seviyor, eve kapanıyor ve dışarı çıkmıyordu. Her seanstan önce bana karanlık canavarlarla dolu, cehennem tasvirli resimler getirirdi. Çünkü evin dışındaki dünyayı adeta bir cehennem olarak görüyordu. Ben de getirdiği cehennem manzaralı resmin hemen kenarına iki yumurta, iki kedi bir tava, çatal-bıçak, yatak-yorgan, çöp kovası gibi nesnelerin resmini çizdim. Danışanıma verdiğim gizli telkin şuydu:"Evden dışarı çıkmazsan hayatın bu ev eşyaları gibi basit ve anlamsız bir hale gelir”
Erickson’a göre psikoterapi "İyi fikirlerin, kötü fikirlerle yer değiştirmesidir." (Erickson’un sohbetlerinden alınmıştır ,1978).
Erickson psikoterapi, patolojiye odaklanmayan bir öğrenme yaklaşımıdır. Erickson nevroz ve psikoz gibi yaşam sorunlarını "Defolu bir öğrenmenin ürünü" olarak görürdü. Ericksonian yaklaşımda hipnoz terapistin danışanıyla en iyi kontağı kurabilmesi ve onu anlayabilmesi için bir vasıtadır (Zeig & Lankton, 1985).
İHTİYAÇ DUYDUĞUMUZ KAYNAKLAR İÇİMİZDE MEVCUTTUR
Erickson’a göre psikoterapi ortamında danışanın ihtiyaç duyabileceği her türlü kaynak bilgi, danışanın özgeçmişinde ve içinde mevcuttur.
DANIŞANIN RUH HALİ DEĞİŞTİRİLMELİDİR
Tüm psikoterapilere şöyle bir göz attığımızda değiştirilmiş bilinç hallerinde değişimin meydana gelme ihtimalinin yüksek olduğunu görürüz. Psikoterapistlerinde tatile çıkmayı önermelerinin önemli bir nedeni, tatilde danışanın her zamanki alıştığı bilinç halinden çıkarak daha farklı bir bilinç haline girmesine yardımcı olmaktır.
Rossi hipnotik indüksiyonun basamaklarını açıklarken ikinci basamakta danışanın alışılmış zihinsel olumsuz kurulumlarını (Erickson’un ifadesi ile mental setlerini) kesintiye uğratmak gerektiğini belirtmektedir (Erickson & Rossi, 1979). Erickson’a göre danışanın algı ve davranışlarında meydana getirilecek her yumuşama yararlıdır.
PSİKOTERAPİ SAMİMİYET VE YAKINLIK (RAPPORT) İÇERMELİDİR
Erickson’a göre teröpatik ilişki samimi ve yakın olmalıdır. Terapist ile danışan arasındaki kalın duvarlar yıkılmalıdır ki danışan telkine açık olsun ve terapistinin telkinlerini kendi doğal düşünceleriymiş gibi kabul etsin.
SELF KONCEPT’İN (BENLİK SAYGISI) DEĞİŞTİRİLMESİ GEREKİR
Tüm başarılı psikoterapiler gizli veya açık şekilde danışanın kendilik kavramı hakkındaki imajlarını değiştirirler. Danışanın içsel senaryoları ve içsel diyalogları trans durumunda değiştirilmeye çok yatkındır.
DENEYİM DAHA ÖNEMLİDİR
"Psikoterapi kitaplardan öğrenilmez. Psikoterapi tecrübe ile öğrenilir."
(Erickson’un kişisel sohbetlerinden)
From ve Reichman’in dediği gibi "Hastanın tecrübeye ihtiyacı vardır, açıklamaya değil. "Danışan doğal olarak kendisi hakkındaki bir çok şeyi terapistinden daha iyi bilebilir. Yüksek konsantrasyonun bulunduğu hipnoz halinde danışana elbette olumlu deneyimler yaşattırmak daha kolaydır. Erickson bu bakımdan fantezileri ve geçmiş deneyimleri gündeme getirir.
TERCİHLERİ ÖĞRETİNİZ
Erickson’a göre insanlar hasta ve sorunlu iken bile kendileri için en iyi tercihi yapmışlardır. Semptomlar danışanların kendi tercihleridir. Bu tercihler bilinçli ya da bilinçdışı yapılabilir. Terapist, danışanın seçeneklerini arttırmanın yollarını aramalıdır.
Erickson’a cinsel sorunları ve kusma şikayeti olan bir bayan gelir. Bayanın annesi ölmüştür. Anne kızına "Erkekler ne isterse, senden zevk almak için istiyorlardır. Onların isteklerini yerine getirmemelisin. Onların isteklerini ancak kötü kirli kızlar yerine getirir." demiştir. İşte bu anne kızına kötü cinsel telkinlerde bulunmuş, olumsuz bir hipnozla kızın hastalanmasına neden olmuştur. Kızını cinsel sorunlara sahip olacağı bir yola sokmuştur. Bu kötü telkin erkeklerle yakınlaştığı anda kusmak şeklinde ortaya çıkar. Kız aldığı bilgileri doğrultusunda doğru davranmaktadır. Erickson'a göre insanlar her durumda kendileri için en doğru olanı tercih ederler. Tercihleri değiştirmek istiyorsak bakış açısını değiştirmeliyiz. Buradan da anlaşılacağı gibi henüz kognitif (bilişsel) terapilerin ortaya çıkmadığı dönemde Erickson bilişsel terapi uygulayabilmekteydi.
TEORİLER DEĞİL AMAÇLAR ÖNEMLİDİR
Psikoloji “niçin” sorusu ile ilgilenmeye adanmakla birlikte “nasıl” sorusu neredeyse tamamı ile gözden kaçırılmıştır (Zeig, 1985). Bekli de bundan dolayı Avrupa geleneğine uygun psikoterapi yaklaşımları teorileri yüceltmiştir. Erickson psikoterapiyi teoriler yerine sonuçlara yönlendiren en önemli isim olmuştur.
Psikoterapi normalden sapmaların nasıl meydana geldiğini anlamaya çalışırken anlamanın tek başına değişime yol açacağını gizliden gizliye varsaymıştır.
PSiKOTERAPİYİ ZARAFET HALİNE GETİRMEK
Ericksonian yaklaşımda beklide en önemli fark telkinlerin gizli de verilebilmesidir. Telkinin ne oranda gizli olacağını belirleyen şey hastanın telkine direncidir (Zeig 1980). Telkinleri bazı anekdotların, cümlelerin, kelimelerin içine saklamak bazı hastalar için telkinin kabul edilirliliğini arttırmaktadır. Ayrıca telkinleri bu şekilde gizli vermek psikoterapinin zarafetini arttırarak psikoterapiyi hasta ve terapist için daha ilginç ve eğlenceli hale getirmektedir.
Bir danışanıma neden daha önce psikoterapiye gitmediniz diye sormuştum. Danışanım şöyle yanıt verdi: “Sorunlarımı deşerek kanatmak istemedim” İşte psikoterapi denilince akla gelen çağrışımlar.
Oysa Ericksonian psikoterapiden sonra bu konuşmalar. "Yahu bir psikoterapiste gittim çok enteresan bir adam ! Oldukça hoş sohbeti var !"şeklinde değişir. Ruhsal gerginlikler ve sorunlar içindeki hastayı bir de sıkıcı psikoterapi ortamıyla bunaltmaya gerek yoktur.
Erickson mizahın psikoterapide her şekilde kullanılmasını teşvik ederdi. Mizahın iyileştirici gücünün keşfi yaklaşık yirmi yıl öncesine dayanıyor. Mizah, danışan ve terapiste kavramları perspektife oturtmakta yardımcı olur. Psikoterapi ortamında yapılan mizah, danışana “Çok kısa olan yaşamımızda bazı amaçları gerçekleştirirken yaşamımızdan zevk almalıyız” telkinini verir. Yaşamda bir çok şeyi ölüm kalım meselesi haline getirmiş danışanlara risk almayı ve değişime cesaretli olmayı öğretebilir.
Ben Erickson’u biraz da Amerikalı psikoterapistlerin Nasrettin Hocası olarak değerlendiriyorum. Erickson terapi esnasında şok ve sürpriz şeklinde ortaya çıkan esprilerin danışanının katı zihinsel setlerini kırdığını düşünürdü.
Her psikolojik sorunun doğasında üzüntü mevcuttur. Danışanı sorunun doğasından ne kadar uzaklaştırabilirsek, tedavinin süresini o kadar kısaltmış oluruz.
ERİCKSONİAN PSİKOTERAPİ KISA DÖNEM STRATEJİK PSİKOTERAPİDİR
Kısa dönem stratejik psikoterapinin kurucusu Erickson’dur. R.Sherman ve Anderson (1978) ilk defa psikoterapiye başlayan danışanlardan bir gruba psikoterapinin dört seansta sonlanacağını söylerken diğer gruba hiç bir bilgi vermemiştir. Psikoterapinin dört seansta biteceği söylenilen grup gerçekten psikoterapiden daha fazla yararlanmış, terapiler daha erken sonlandırılmıştır.
TERAPİSTİN AMAÇLARI NE OLMALIDIR ?
1. Hipnoterapistin amacı danışanın uyum (compliance) gücünü arttırarak geliştirilen işbirliği sayesinde teröpatik amaçlara ulaşmaktır. Başka bir deyişle danışanın potansiyellerini uyandırarak iyileşmesine yardımcı olmaktır. Geleneksel hipnoz ise bir anlamda hastayı verilen her emre itaat etmeye davet eder. Geleneksel hipnozculardan Kroger’e göre (1963) hastaya öneri sunmak bile telkin sayılamaz çünkü böyle bir öneri kibar kalır. Geleneksel anlamdaki hipnotik telkin otoriterdir.
2. Danışanların yaşamları için hakimiyet duygusunu geliştirmelerini sağlamak.
3. İyimserlik duygusunu geliştirmek.
4. Benlik saygısını (self esteem) arttırmak.
5. Rahatlık duygusunu danışanın tüm yaşamına yaymak.
ERİCKSONİAN YAKLAŞIM NEDEN ETKİLİDİR?
Ericksonian terapinin tanınmış isimlerinden ve Erickson’un öğrencilerinden olan Prof.Dr. Sidney Rosen Erickson terapisinin etkili olduğu konusunda şu önemli açıklamayı yapmaktadır:
1. Ericksonian terapi yeniden çerçevelemenin önemini vurgular.
2. Patoloji üzerine odaklanmaktansa sağlık ve şifa üzerine odaklanır.
3. Hastalığın başlangıcına odaklanmaktansa terapinin amaçlarına
odaklanır ( Zeig & Lankton 1985 )
HİPNOTİK TELKİNLERİN ÖZELLİKLERİ
Field ve Kline (1974), Amerikan Klinik Hipnoz Dergisindeki bir makalelerinde semptomun altında yatan nedenleri önemsemeden ve semptomun hasta için önemini anlamadan hipnotik telkinle semptomu yok etmenin tehlikeleri konusunda uyarıda bulunurlar. Örnek olarak 27 yaşında aşırı kilolarından hipnotik telkinle kurtulmak için müracaat eden bir erkek hasta, aşırı yeme sorunundan bir seansla kurtulabileceğine inanarak tedaviye gelmiştir. Bu inancın nedeni iki yıl önce hipnozla tek seansta bruxism (diş sıkma) tedavisiyle bundan kurtulmasıdır. Hastanın kilo sorunları da iki yıl önce başlamıştır. Field ve Kline bu hastanın bruxizm ve kilo sorunlarının altında depresyon ve ajitasyon bulunduğunu söylemektedirler. Aynı şekilde Kline (1978) el paralizisi için direkt hipnotik telkinler alan bir adamın da hipnozdan sonra karısını boğduğu bir vakayı bildirmişlerdir.
30 yaşında bayan akrabama hipnoz uygulamıştım. akınım olduğu için hiç analize girmeden tek bir telkin vererek seansı bitirdim. Verdiğim “Mutlu olacaksın” telkiniydi. Kendisi hipnozdan sonra çok daha mutluydu. Ama nasıl ? Hipnozdan sonra alış veriş yapma isteği artmıştı. Artık sevgili yakınım, alış veriş yaparak “mutlu oluyordu” Öyle ya hipnotik telkin olarak “mutlu ol” dedim ama nasıl mutlu olunur açıklamadım ki. Akrabam kendi kişilik yapısına uygun olarak mutlu olma yollarını bulmuştu. Bir sonraki seansta” nasıl mutlu olunabilir” konusuna açıklık getirdik. Zaten kendisi mutlu olan birine "daha mutlu olacaksın" demek bile sakıncalı olabiliyordu. O günden sonra her seansımı bitirmeden önce şu konuşmayı mutlaka danışanlarıma yapar oldum. Bu telkine ben tedbir telkini diyorum.
Burada kendi kendinize yaptığınız programlar ve aldığınız her türlü telkin asla size zarar veremez. Eğer dilimiz sürçmüşte yanlış bir program yapmış isek bu program ve telkinler uygulanmayacaktır. Yani sizin sağlığınız mutluluğunuz huzurunuz ve başarınız için zararlı olabilecek programların iptal edilmesi için kendi kendinize program yapmalısınız. Şu anda yapıyor musunuz?
Bu telkin sayesinde hipnoterapinin yanlışlıkla danışana bir zarar vermesinin önüne geçmiş oluyoruz. Sosyal fobisi olan bir danışanım ile çalışıyordum. 3 Seans boyunca sosyal fobi artık yoktu. Yalnız hipnoterapinin bir türlü etkili olamadığı bir problem vardı: Bu problem dalgınlık, dikkat ve konsantrasyon güçlüğü idi. Oysa bu konularda da danışanım telkinler almıştı. Sonradan öğrendim ki eğer hipnotik telkinler danışanım tarafından yerine getirilseydi ona büyük zararlar verebilirdim. Çünkü danışanımın eşinin bana bildirdiğine göre danışanım bir işkolikti. İşkolik birsinin konsantrasyonunu hipnotik telkinlerle arttırırsanız ona zarar vermiş olursunuz. Çünkü işkolik aşırı çalışarak kendine zarar vermektedir. Bende tatile gitmesini danışanıma önerdim. Tatil dönüşü dalgınlıktan eser kalmamıştı. Eğer yukarıda bahsettiğim tedbir telkinini danışanıma vermeseydim onun çalışırken dikkatini arttırarak ona zarar verebilirdim. Tedbir telkini hipnoterapist ve danışanın sigortasıdır.
Direkt yaklaşımla semptom yok etmenin dışında kullanılabilecek yaklaşımlar da vardır. Örneğin çocuklara, semptomun tedavisinde, terapistin elinde sihir olduğu için siğillerin yok olacağı şeklinde telkin vermektir. Çocuklar için fanteziler önemlidir. Tedavide çocukların sihir yapma fantezilerinden yararlanabiliriz. Şu da var ki fantastik dünyalarından yararlanarak yapılabilecek telkinler yetişkinlerde işe yaramayabilir . Onlara daha gerçekçi açıklamalar yapmak gerekir. Örneğin siğillere kan akışı engelleneceği için siğiller kuruyacak şeklinde telkin verilebilir. Kısaca her yaş döneminin kendine özgü telkinleri bulunmakta, bu ayrıntı gözetilerek kullanıldığında daha olumlu sonuçlar alınabilir.
Barber (1978 ) semptom yok etmede pozitif düşünceleri vurgulamanın negatif düşünceleri vurgulamaktan daha etkili olacağını söylemektedir.
Psikoterapinin esası : algısal, duygusal, entelektüel ve davranışsal değişmelerin danışanda terapistle iletişimi sonucunda meydana gelmesidir. Sacerdote (1972) bu bakımdan hipnoterapide “değişimden” önce “gelişim” amaçlanmalıdır fikrini savunur. Bu bakımdan her hipnotik telkin için söylenebilecek tek zorunluluk danışanı geliştirmesi zorunluluğudur.
Psikanaliz dahil tüm psikoterapiler telkinden yararlanır. Telkinlerin gücü derin pozitif “transferans” ve “rapport” (terapist ile danışan arasındaki olumlu, uyumlu, anlayışlı ilişki) ile arttırılabilir. Psikanalitik hastalar bir tür transa, içsel araştırma (inner searching) sürecinin ve serbest çağrışımın bir sonucu olarak girebilirler. Aslında psikanaliz, hipnoterapinin yavaş işleyen bir türüdür denilebilir. Bazı durumlarda terapinin yavaş ilerlemesi elbette yararlıdır (Zeig & Lankton, 1985 ).
Kişisel görüşüme göre aslında her düşünce bir telkindir. Gün içinde kendi kendimize yaptığımız yüzlerce düşünsel telkinlerimizin gerçekleşme ihtimali çoğunlukla, düşünebilme ve hayal edebilme gücümüz ile orantılıdır.
OTO TELKİN
İnançlarımız ve yaşam senaryolarımız kısa ve uzun vadeli oto telkinler olarak değerlendirilebilir. Erickson’un naklettiği bir olay oto telkinin gücü konusunda oldukça kayda değerdir(Rossi, Ryan, & Sharp, 1983).Colorado Psychopatik Hospital‘da bir hasta “ Ben önümüzdeki cumartesi sabahı saat 10.00 da öleceğim” diye duyuru yapar. Duyurudan sonra hasta iyi yemekler yer,uykusunu iyice alır. Sağlık durumu kontrol edilmiş, hiçbir sorun ile karşılaşılmamıştır. Cumartesi sabahı saat 10.00’ dan önce tüm hastane personeli hastanın başında toplanır ve hastanın ölümünü seyretmek için beklemeye başlar. Hasta daha önce söylediği saatte ölür. Sonrasında yapılan otopside hastanın ölümüne neden olacak hiçbir belirti bulunamamıştır. Erickson’un bu olay hakkında; “Düşüncelerin, duyguların, hislerin, tutumların ve inançların insan vücudu üzerine olan güçlü etkisini gösteren bir olay” yorumunu yapar. Hipnoz sırasında tedavi için kullandığımız mekanizma bu hastayı öldüren mekanizma ile aynıdır.
ERİCKSONİAN PSİKOTERAPİ
Erickson hipnozdan aldığı teknikleri indüksiyon ritüeline gerek olmadan başarılı bir şekilde psikoterapiye uygulamaktaydı. Yani “hipnoz yapmadığında” bile hipnoz yapan bir insandı (Zeig, 1985 S.5). Bu bakımdan Ericksonian Hipnoz ve Ericksonian psikoterapi arasında fark yoktur bile denilebilir. Zaten onun yaklaşımı töröpatik hipnoz olarak isimlendirilir.
DANIŞAN DEĞİŞİME ZORLANMAZ
Ericksonian Psikoterapinin en belirgin özelliklerinden birisi danışanın değişime zorlanmamasıdır. Bu özelliği bakınız Erickson nasıl vurguluyor.
"Psikoterapide ilk anlamanız gereken şey; danışanın düşüncelerini değiştirmeye zorlamamanız gerektiğidir. Danışanınızın düşüncelerini değiştirmeye zorlamaktansa o düşünce ile birlikte yol alınız (o düşünceye eşlik ediniz) ve danışanınızın düşüncelerini kendi isteğiyle değiştirmesine olanak sağlayan durum ve fırsatlar yaratınız." (Erickson & Zeig, CP, p.335)
PSİKOTERAPİDE TECRÜBE Mİ ÖNEMLİDİR YENİLİKÇİLİK Mİ?
"Her hasta için yeni bir teori geliştiririm."
Dr. Milton. H. Erickson
Kısa dönem terapileri uygulamada bazı araştırmalar (Frank,1973, S.167) göstermiştir ki henüz üniversite sıralarındaki öğrenciler, psikiyatristlerle aynı oranda başarılı sonuçlar elde edebilmektedirler. Çünkü psikiyatristlerin elindeki "tecrübe" öğrencilerin elindeki yenilikçiliğe ve dinamizme galip gelememektedir. Prof.Dr.Sidney Rosen Ericksonian terapide öğrencilerde bol miktarda bulunan merakın, gayretin, şevkin, yenilikçiliğin her zaman olumlu sonuçlar getirdiğini vurgular ( Zeig & Lankton 1985 S.
.
TERAPİST AKTİF OLMALIDIR
Erickson eğer siz yapmazsanız ben yaparım diyecek kadar terapide aktiftir. Terapist sadece konuşan ya da telkin veren kimse değil gerektiğinde organize eden, yaparak gösteren bir rehberdir. Erickson terapiyi rahatlıkla seans odasının dışına çıkarabilirdi. İnsanlara kaba davranmakla ilgili sorunu olan bir hastası ile akşam yemeğine çıkarak hastasının garsonlara davranışları üzerine psikoterapi yapabilirdi.
Ericksonian psikoterapi esnek ve stratejiktir. Erickson "Psikoterapide tüm yaptığınız ilk önce hastanızın dünyasını örneklemek, sonra hastanın dünyasına örnek olmaktır." demektedir.
ÇOK BOYUTLU (MULTİ LEVEL) İLETİŞİM GEREKTİRİR
Ericksonian psikoterapi, hastayla multilevel (çok taraflı, çok yanlı) iletişim gerektirir. Tüm psikoterapistler bilir ki hasta bir çok şekilde ve çok boyutlu olarak terapisti ile iletişime geçebilir. Erickson bunun bilincine varmamızı sağladı. Bir bayan danışanım duygularını resim çizerek ifade etmeyi seviyor, eve kapanıyor ve dışarı çıkmıyordu. Her seanstan önce bana karanlık canavarlarla dolu, cehennem tasvirli resimler getirirdi. Çünkü evin dışındaki dünyayı adeta bir cehennem olarak görüyordu. Ben de getirdiği cehennem manzaralı resmin hemen kenarına iki yumurta, iki kedi bir tava, çatal-bıçak, yatak-yorgan, çöp kovası gibi nesnelerin resmini çizdim. Danışanıma verdiğim gizli telkin şuydu:"Evden dışarı çıkmazsan hayatın bu ev eşyaları gibi basit ve anlamsız bir hale gelir”
Erickson’a göre psikoterapi "İyi fikirlerin, kötü fikirlerle yer değiştirmesidir." (Erickson’un sohbetlerinden alınmıştır ,1978).
Erickson psikoterapi, patolojiye odaklanmayan bir öğrenme yaklaşımıdır. Erickson nevroz ve psikoz gibi yaşam sorunlarını "Defolu bir öğrenmenin ürünü" olarak görürdü. Ericksonian yaklaşımda hipnoz terapistin danışanıyla en iyi kontağı kurabilmesi ve onu anlayabilmesi için bir vasıtadır (Zeig & Lankton, 1985).
İHTİYAÇ DUYDUĞUMUZ KAYNAKLAR İÇİMİZDE MEVCUTTUR
Erickson’a göre psikoterapi ortamında danışanın ihtiyaç duyabileceği her türlü kaynak bilgi, danışanın özgeçmişinde ve içinde mevcuttur.
DANIŞANIN RUH HALİ DEĞİŞTİRİLMELİDİR
Tüm psikoterapilere şöyle bir göz attığımızda değiştirilmiş bilinç hallerinde değişimin meydana gelme ihtimalinin yüksek olduğunu görürüz. Psikoterapistlerinde tatile çıkmayı önermelerinin önemli bir nedeni, tatilde danışanın her zamanki alıştığı bilinç halinden çıkarak daha farklı bir bilinç haline girmesine yardımcı olmaktır.
Rossi hipnotik indüksiyonun basamaklarını açıklarken ikinci basamakta danışanın alışılmış zihinsel olumsuz kurulumlarını (Erickson’un ifadesi ile mental setlerini) kesintiye uğratmak gerektiğini belirtmektedir (Erickson & Rossi, 1979). Erickson’a göre danışanın algı ve davranışlarında meydana getirilecek her yumuşama yararlıdır.
PSİKOTERAPİ SAMİMİYET VE YAKINLIK (RAPPORT) İÇERMELİDİR
Erickson’a göre teröpatik ilişki samimi ve yakın olmalıdır. Terapist ile danışan arasındaki kalın duvarlar yıkılmalıdır ki danışan telkine açık olsun ve terapistinin telkinlerini kendi doğal düşünceleriymiş gibi kabul etsin.
SELF KONCEPT’İN (BENLİK SAYGISI) DEĞİŞTİRİLMESİ GEREKİR
Tüm başarılı psikoterapiler gizli veya açık şekilde danışanın kendilik kavramı hakkındaki imajlarını değiştirirler. Danışanın içsel senaryoları ve içsel diyalogları trans durumunda değiştirilmeye çok yatkındır.
DENEYİM DAHA ÖNEMLİDİR
"Psikoterapi kitaplardan öğrenilmez. Psikoterapi tecrübe ile öğrenilir."
(Erickson’un kişisel sohbetlerinden)
From ve Reichman’in dediği gibi "Hastanın tecrübeye ihtiyacı vardır, açıklamaya değil. "Danışan doğal olarak kendisi hakkındaki bir çok şeyi terapistinden daha iyi bilebilir. Yüksek konsantrasyonun bulunduğu hipnoz halinde danışana elbette olumlu deneyimler yaşattırmak daha kolaydır. Erickson bu bakımdan fantezileri ve geçmiş deneyimleri gündeme getirir.
TERCİHLERİ ÖĞRETİNİZ
Erickson’a göre insanlar hasta ve sorunlu iken bile kendileri için en iyi tercihi yapmışlardır. Semptomlar danışanların kendi tercihleridir. Bu tercihler bilinçli ya da bilinçdışı yapılabilir. Terapist, danışanın seçeneklerini arttırmanın yollarını aramalıdır.
Erickson’a cinsel sorunları ve kusma şikayeti olan bir bayan gelir. Bayanın annesi ölmüştür. Anne kızına "Erkekler ne isterse, senden zevk almak için istiyorlardır. Onların isteklerini yerine getirmemelisin. Onların isteklerini ancak kötü kirli kızlar yerine getirir." demiştir. İşte bu anne kızına kötü cinsel telkinlerde bulunmuş, olumsuz bir hipnozla kızın hastalanmasına neden olmuştur. Kızını cinsel sorunlara sahip olacağı bir yola sokmuştur. Bu kötü telkin erkeklerle yakınlaştığı anda kusmak şeklinde ortaya çıkar. Kız aldığı bilgileri doğrultusunda doğru davranmaktadır. Erickson'a göre insanlar her durumda kendileri için en doğru olanı tercih ederler. Tercihleri değiştirmek istiyorsak bakış açısını değiştirmeliyiz. Buradan da anlaşılacağı gibi henüz kognitif (bilişsel) terapilerin ortaya çıkmadığı dönemde Erickson bilişsel terapi uygulayabilmekteydi.
TEORİLER DEĞİL AMAÇLAR ÖNEMLİDİR
Psikoloji “niçin” sorusu ile ilgilenmeye adanmakla birlikte “nasıl” sorusu neredeyse tamamı ile gözden kaçırılmıştır (Zeig, 1985). Bekli de bundan dolayı Avrupa geleneğine uygun psikoterapi yaklaşımları teorileri yüceltmiştir. Erickson psikoterapiyi teoriler yerine sonuçlara yönlendiren en önemli isim olmuştur.
Psikoterapi normalden sapmaların nasıl meydana geldiğini anlamaya çalışırken anlamanın tek başına değişime yol açacağını gizliden gizliye varsaymıştır.
PSiKOTERAPİYİ ZARAFET HALİNE GETİRMEK
Ericksonian yaklaşımda beklide en önemli fark telkinlerin gizli de verilebilmesidir. Telkinin ne oranda gizli olacağını belirleyen şey hastanın telkine direncidir (Zeig 1980). Telkinleri bazı anekdotların, cümlelerin, kelimelerin içine saklamak bazı hastalar için telkinin kabul edilirliliğini arttırmaktadır. Ayrıca telkinleri bu şekilde gizli vermek psikoterapinin zarafetini arttırarak psikoterapiyi hasta ve terapist için daha ilginç ve eğlenceli hale getirmektedir.
Bir danışanıma neden daha önce psikoterapiye gitmediniz diye sormuştum. Danışanım şöyle yanıt verdi: “Sorunlarımı deşerek kanatmak istemedim” İşte psikoterapi denilince akla gelen çağrışımlar.
Oysa Ericksonian psikoterapiden sonra bu konuşmalar. "Yahu bir psikoterapiste gittim çok enteresan bir adam ! Oldukça hoş sohbeti var !"şeklinde değişir. Ruhsal gerginlikler ve sorunlar içindeki hastayı bir de sıkıcı psikoterapi ortamıyla bunaltmaya gerek yoktur.
Erickson mizahın psikoterapide her şekilde kullanılmasını teşvik ederdi. Mizahın iyileştirici gücünün keşfi yaklaşık yirmi yıl öncesine dayanıyor. Mizah, danışan ve terapiste kavramları perspektife oturtmakta yardımcı olur. Psikoterapi ortamında yapılan mizah, danışana “Çok kısa olan yaşamımızda bazı amaçları gerçekleştirirken yaşamımızdan zevk almalıyız” telkinini verir. Yaşamda bir çok şeyi ölüm kalım meselesi haline getirmiş danışanlara risk almayı ve değişime cesaretli olmayı öğretebilir.
Ben Erickson’u biraz da Amerikalı psikoterapistlerin Nasrettin Hocası olarak değerlendiriyorum. Erickson terapi esnasında şok ve sürpriz şeklinde ortaya çıkan esprilerin danışanının katı zihinsel setlerini kırdığını düşünürdü.
Her psikolojik sorunun doğasında üzüntü mevcuttur. Danışanı sorunun doğasından ne kadar uzaklaştırabilirsek, tedavinin süresini o kadar kısaltmış oluruz.
ERİCKSONİAN PSİKOTERAPİ KISA DÖNEM STRATEJİK PSİKOTERAPİDİR
Kısa dönem stratejik psikoterapinin kurucusu Erickson’dur. R.Sherman ve Anderson (1978) ilk defa psikoterapiye başlayan danışanlardan bir gruba psikoterapinin dört seansta sonlanacağını söylerken diğer gruba hiç bir bilgi vermemiştir. Psikoterapinin dört seansta biteceği söylenilen grup gerçekten psikoterapiden daha fazla yararlanmış, terapiler daha erken sonlandırılmıştır.
TERAPİSTİN AMAÇLARI NE OLMALIDIR ?
1. Hipnoterapistin amacı danışanın uyum (compliance) gücünü arttırarak geliştirilen işbirliği sayesinde teröpatik amaçlara ulaşmaktır. Başka bir deyişle danışanın potansiyellerini uyandırarak iyileşmesine yardımcı olmaktır. Geleneksel hipnoz ise bir anlamda hastayı verilen her emre itaat etmeye davet eder. Geleneksel hipnozculardan Kroger’e göre (1963) hastaya öneri sunmak bile telkin sayılamaz çünkü böyle bir öneri kibar kalır. Geleneksel anlamdaki hipnotik telkin otoriterdir.
2. Danışanların yaşamları için hakimiyet duygusunu geliştirmelerini sağlamak.
3. İyimserlik duygusunu geliştirmek.
4. Benlik saygısını (self esteem) arttırmak.
5. Rahatlık duygusunu danışanın tüm yaşamına yaymak.
ERİCKSONİAN YAKLAŞIM NEDEN ETKİLİDİR?
Ericksonian terapinin tanınmış isimlerinden ve Erickson’un öğrencilerinden olan Prof.Dr. Sidney Rosen Erickson terapisinin etkili olduğu konusunda şu önemli açıklamayı yapmaktadır:
1. Ericksonian terapi yeniden çerçevelemenin önemini vurgular.
2. Patoloji üzerine odaklanmaktansa sağlık ve şifa üzerine odaklanır.
3. Hastalığın başlangıcına odaklanmaktansa terapinin amaçlarına
odaklanır ( Zeig & Lankton 1985
KENDİ KENDİNİ HİPNOZ (OTO HİPNOZ)
Bir kişinin kendi kendini hipnoz edemiyeceğine dair eski bir inanç vardır ve bu hipnoanaliz için de geçerlidir. Hipnoanaliz gıdıklama veya gıcıklanmaya benzer. Kişinin kendi kendini hipnoanaliz etmesi oldukça zordur. Yine de rahatlama, anestezi ve sınırlı diğer durumlar için self hipnoz uygulanabilir ve de sürekli durumlar için de self hipnozu tavsiye etmeyi düşünebilirsiniz. En etkili olacak olanı, hasta tamamen kendinde olmaya yakın olmalı ve hasta genel hipnoz hakkında adamakıllı bilgi sahibi olmalı. Eğer hasta transta iken telkinler verilirse, self hipnozu öğrenme daha kolay olacaktır. Hastanın düzenli seansları esnasında yararlı olana paralel bir metod seçimi yapılacaktır. Sizin tavsiye ettiğiniz önerilerin takviyesi için hasta self hipnozu kullanabilir.
Bir hipnotik transda telkinle hastaya "Sen benim seninle olduğumu ve sana yaptığım gibi sana hipnoz için verdiğim önerileri düşünerek kendi kendini hipnotize edeceksin. Sana vermiş olduğum ve senin kendi kendine verebileceğin aynı uyanma telkinlerini verebileceksin ki self hipnozdan uyanmama korkusuna sahip olmana gerek kalmasın. İlave olarak sizin otomatikman uyanabilmeniz için biri sizin yanınızda olmalı ya da başka bir kişi hipnotik durum esnasında size gereklidir."
Self hipnozu başarmak için kullanılan daha az yaygın yollar veya metodlar vardır. Bunlar, kasetçalar ile hastayı hipnotize ederek tedavi etmek, tedavi edici öneriler veya telkinler ve kendi yönteminizle uyanmak gibi çeşitli metodları içerisine alır. Hipnoz sonrasında hasta kaset çalacak ve daha sonraki hayali durumlarda hasta kendi kendine hipnotik duruma girebilecektir. Yazılı telkinlerle ve aynı yolun uygulanmasıyla bu başarılmıştır.
Aşağıdaki örnek Cinsel Problemlerde Hipnoterapi adlı kitabımızdan alınmıştır.
A. TEMEL OTOHİPNOZ
Cinsel Problemlerde Hipnoterapi'de birinci basamak, temel self-hipnozun öğrenilmesidir. Temel self-hipnozu iyice öğrenmenizden sonra, onu kendi spesifik cinsel ihtiyaçlarınıza nasıl adapte edeceğinizi bölüm altı ve yedide göreceksiniz.
Temel otohipnoz beş fazdan oluşur:
1. Doğal ritmik solunum.
2. Bilimsel vücut gevşemesi.
3. Olumlu hayal kurma.
4. Oto-telkin.
5. 'Reentry' (Geri Dönüş)
B. DOĞAL RİTMİK SOLUNUM
Doğal ritmik solunum, vücudunuzu kendi solunum ritmini bulmaya bırakmanızı mümkün kılar. Derin derin nefes almak için, kendinizi zorlamanıza gerek yoktur. Sadece, kendinizi uyuyan bir bebeğin rahatlığı ve sükunetiyle nefes almaya bırakın.
Fizyolojik olarak, doğal ritmik solunumun, vücudun gevşemiş bir durumda kalmasına yardım ederek, sempatik sinir sistemi fonksiyonu azaltma eğilimi vardır. Sinir sisteminizin sempatik bölümü, vücudunuzun kendi normal kapasitesinin üstünde zorlanmasından sorumludur. Stress veya tehlike zamanlarında, tehlikeyi karşılaması gereken bütün organlar aktive edilir. Sempatik sistem kalp hızını artırır, her vuruşta daha fazla kan pompalanmasına sebep olur. Göz pupillerinizi genişletir, görme duyarlılığınızı artırır. İlave adrenalin yapılır ve bu da, karaciğerinizi daha fazla glikoz üretmesi için uyarır. Stresi karşılamak için ihtiyaç duyulmayan organlara (mide gibi) giden kan azaltılır. Buna, tehlikeye cevap olarak, vücudun savaşması veya kaçması denir, çünkü, vücut tehlikeyle yüzyüze gelme veya ondan kaçma yoluyla hayatta kalmanın yolunu arar. Bu savaşma veya kaçma durumunda kalma, vücudun yıpranmasına ve hırpalanmasına yol açar. Doğal ritmik solunum, vücudunuzu rahatlatmaya yardım etmek ve normal fonksiyonuna geri döndürmek için bir yoldur.
Sürekli ve düzenli solunum yoluyla, sempatik sinir sisteminin rahatlatılması, psikolojik faydalar da sağlar. Rahatlık hissini artırır, sinirliliği yatıştırır, düşünce mekaniğinde rahatlama yapar ve iyilik hissini uyandırır. Basitçe doğal ritmik solunum, parasempatik sinir sistemini aktive ederek bütün vücudun stresten uzak fonksiyonunu sağlar.
Bu solunum tipinin faydalarını, modern bilim adamları gibi, eski yoga filozofları da biliyorlardı. Doğal ritmik solunum, fiziki aktiviteden uzaklaşmanıza izin verir, böylece zihni hipnotik tecrübe için hazırlar.
C. BİLİMSEL VÜCUT GEVŞEMESİ
'Relaksasyon Cevabı' adlı eserinde Dr. Herbert Benson, basit gevşeme (iskelet kası gerginliğinde azalma) ile, relaksasyon cevabı (sempatik sinir sistemi aktivitesinde azalma) arasındaki farkı belirtmektedir. Bilimsel vücut gevşemesi her ikisini de kapsar. Doğal solunum yoluyla, eş zamanlı olarak, kas gerginliğini azaltmaya ve sempatik sinir sistemi akitivitesini yavaşlatmaya çalışır. "Bilimsel" adını alır, çünkü, eksternal işaretleri gözleyerek ve ölçerek, vücudun ne zaman gevşediğini tespit etmek mümkündür. Bu eksternal belirtiler, yavaşlamış bir solunum hızı, yüz kaslarının gevşemesi, letarjik bir vücut postürü ve bilekten hafifçe kaldırıldığı zaman, elde ve parmaklarda balmumu yumuşaklığıdır. Bu durumu, bir içecek alma, televizyon seyretme veya sigara içme gibi yalancı gevşeme adı verilen daha sun'i vasıtalardan ayırt etmek için de 'bilimsel gevşeme' ismi verilmiştir.
Deneysel çalışmalar, bilimsel vücut gevşemesinin değişik yollarla sağlanabileceğini göstermiştir. Harvard Üniversitesinde bir fizyolog olan ve gevşemenin hastalığı önleyebileceği şeklindeki inancı sebebiyle bu yüzyılın başlarında relaksasyon üzerine araştırma yapan Edmund Jacobson, rezidüel gerginliğin (hissedemediğimiz kas gerginliği) sıklıkla hastalığın başlatıcısı olduğu sonucuna vardı. Sadece bir kası germe düşüncesiyle bile, kasla elektriksel reaksiyonun başlayacağını keşfetti. Daha sonra, Jacobson, bir kası gevşetme düşüncesinin bilimsel relaksasyon yapabileceği sonucuna vardı. Bilimsel relaksasyonu meydana getirmek için bir teknik olarak progressif relaksasyonu teklif etti. Ancak, onun metodu o kadar karmaşıktı ve o kadar çok pratik yapmayı gerektiriyordu ki, asla popüler olamadı.
Yıllar boyunca, bilimsel vücut relaksasyonunu sağlamak için, başka metodlar geliştirildi. 1920'lerde, Almanya'da otojenik eğitim tasarlandı ve psikiatrist J.H. Schultz tarafında geliştirildi. Vizüel imajı kas gevşemesiyle kombine etmesine rağmen bu metod çok uzundu ve zaman tüketiciydi. Bilimsel vücut gevşemesini temin etmek için meditasyon da kullanılmıştır. Biofeedback, relaksasyon sağlamak için, vücut-zihin iletişimini kullanmanın daha modern ve ileri bir metodudur.
Bilimsel vücut gevşemesini sağlamak için, temel self-hipnozun 4 fazında basit bir teknik teklif edilmektedir. Bu tekniğin avantajları çoktur. Bir kere öğrenilince, mevcut alternatif metodları kullanarak kısaltılabilir. Herhangi bir yerde yapılabilir ve özel bir ekipman gerektirmez. Bu relaksasyon durumunu sağlayınca, zihninizi berraklaştırabilecek ve onu kendi telkinlerinize açık hale getirebileceksiniz.
D. OLUMLU HAYAL KURMA
Aklınızın kontrolü elinizdedir. Onu kullanarak, analiz ve değerlendirme yapabilirsiniz, olaylara objektif gözle bakabilirsiniz. Tecrübe edebilir, yeniden yaşayabilir, kafanızda canlandırabilirsiniz. Birincisi, mantık ve fikir yoluyla gerçekçi düşünmedir. Sonuncu, hayal gücünü ve deneysel düşünceyi kullanarak hayal kurmadır. Cinsel Problemlerde Hipnoterapi'nin en önemli noktası olan olumlu hayal kurma, hayal gücünün, olumlu zihinsel tabloları yaratmak için esnek biçimde kullanılmasıdır. Olumlu hayal kurma gerçekleştiği zaman, zihni ve vücudu tam olarak etkiler. Uygun olarak gerçekleştirilirse böyle hayaller, bütün hislerinizi etkileyecek kadar canlı ve gerçektirler. Zihninizdeki imajları koklayabilir, işitebilir, tadına bakabilir ve hissedebilirsiniz.
Bu nasıl başarılır? Birinci basamak vücudun tam olarak gevşemesini temin etmektir, öyle ki zihin böyle hayalleri kurmak için serbest kalacaktır. Temel self-hipnozun doğal ritmik solunum ve bilimsel vücut gevşemesi fazlarından geçmenizin sebebi budur. Kalifornia Büyük Tıp Araştırma Enstitüsü'nden Dr. Kroger ve Dr. Fezler'e göre, daha sonra duyusal hatırlama yoluyla canlı olarak hayal kurabilir. Dr. Kroger ve Dr. Fezler bir kere yaşamış bir duygunun, her zaman hatırlanacağını ve hissedildiği zamanı hatırlama yoluyla, o duygunun yeniden yaşanabileceğini iddia ediyorlar. Farzedin ki kendinizin plajda dinlenirken hayal ediyorsunuz. Kafanızda tuzun kokusunu canlandırabilirsiniz. Bunu, kendikendinize 'Tuz kokusu duyuyorum' diye tekrarlayarak değil, fakat kokuyu duyduğunuz anı yeniden yaşayarak yapabilirsiniz.
Dr. Barbara Hariton'un öncü çalışması gibi birçok çalışmalar, olumlu hayal kurmanın, cinsel zevkin temel bir parçası olduğunu göstermiştir. Çünkü, olumlu hayal kurma, aşktan uzaklaşmaya yol açan olumsuz yaklaşımları etkisiz hale getirir ve zihni daha çok cinsel zevk verecek olan ototelkine açar. Cinsel Problemlerde Hipnoterapi cinsel zevki artırmak için olumlu hayal kurmayı öğrenmenizi sağlayacaktır.
E. OTOTELKİN
Hipnoz altındaki oto telkinler, hayatınızda, tutum alma, düşünme, hissetme veya cevap verme yolunuzu değiştirmeye yöneliktir. Dr. Kroger ve Dr. Fezler oto-telkinlerin 3 kural tarafından yönetildiğini ifade etmektedirler.
1. Konsantre Dikkat Kuralı:
Kabul edilebilir bir zihinsel imaj üzerinde aşırı konsontrasyon sıklıkla imajın gerçekleşmesine yol açar. Fakat, bu durum, sadece, ferdin imajı estetik ve ahlaki yönlerden kabul edilebilir bulması halinde husule gelebilir. Bütünüyle zihinsel bir telkinin etkisi olmayacaktır. Yani, ejekulasyon problemleri olan bir adam, sadece, kendi kendisine basitçe, "Ejekulasyon refleksimi kontrol edebilirim" diyerek ilerleme sağlayamaz. Bunun yerine, kendisini her ayrıntısından zevk aldığı ve kendiliğinden ejekulasyonunu kontrol ettiği bir cinsel sahnede canlı olarak hayal etmelidir.
2. Ters Etkiler Kuralı:
Sadece daha fazla çaba gösterdiğinizde hatırlamak daha güç olur. Örneğin bir ismi veya anahtarlarınızı koyduğunuz yeri hatırlamayı denediğinizi düşünün. Hatırlamanın en etkili yolunun, hafızanızdaki şartlara, sahnelere ve yerlere giderek bütünüyle hayati hatırlama olduğunu belki de biliyorsunuzdur.
3. Baskın Etki Kuralı:
Kuvvetli bir his, zayıf bir hissin yerini alır. Bu yüzden olumlu hisleri kuvvetlendirmek gerekir. Bu, Cinsel Problemlerde Hipnoterapi programındaki olumlu oto-telkinlerin önemini vurgulamaktadır. Olumlu oto-telkinler kafanızdan olumsuz düşünceleri atmanıza yardım eder. Pekçok kimse, cinsel zevki azaltan olumsuz cinsel düşüncelere sahip oldruğundan, maksimum cinsel zevk almak istiyorlarsa, olumlu oto-telkinleri kullanarak bu düşünceleri atmaları kendileri için önemlidir.
F. GERİ DÖNÜŞ
Geri Dönüş, zihnin, hipnozik durumdan gerçeğe dönmesidir. Geri dönüş, zihniniz karışmadan tedrici olarak ve sakin bir şekilde her zamanki dünyaya geri dönmenize izin verir. Geri dönüş yoluyla, hipnotik durumdan sakin, dinlenmiş ve rahatlamış olarak çıkacaksınız.
Artık, temel self-hipnozun beş fazı arasındaki ilişkiyi anlıyorsunuz. Temel otohipnoz için hazırlanmaya başlayabilirsiniz.
G. TEMEL SELF-HİPNOZ İÇİN HAZIRLIK
Önce hipnoz hakkında genel bir fikir edinmek için, aşağıdaki temel otohipnoz senaryosunu baştanbaşa okuyun. Self-hipnozu öğrenmeniz için ideal yol, senaryoyu bir teybe okumak veya tanıdığınız birinden bunu yapmasını istemektir. Yavaş yavaş okurken yumuşak yatıştırıcı bir ses kullanmalısınız. Bir kere teybe kaydettikten sonra, arzu ettiğiniz zaman geri alabilir ve çalışabilirsiniz. Senaryoyu uygulamaya öylesine alışacaksınız ki, artık teybe ihtiyacınız kalmayacak. Şayet senaryoyu teybe kaydetmek mümkün değilse, onu ve muhtevasını zihninizde canlandıracak kadar çok okumalısınız.
Temel otohipnoz senaryosuyla rahatladığınız zaman, self hipnoza uygun, en önemlisi trafik, telefon ve konuşma gibi dış gürültülerden uzak bir çevre bulun. Işıklar loş olmalı, giysileriniz gevşek ve rahat olmalıdır. Sizi en az rahatsız eden ve en fazla rahatlatan bir çevre bulmayı deneyebilirsiniz.
Rahat bir sandalyeye oturun. Yatmaktan ziyade, oturmanız gerekir. Çünkü, bu yeni usulü öğrenmek için yeterince uyanık bulunmalısınız.
Bilimsel vücut gevşemesini sağlamak için yatarsanız uyuyabilirsiniz. Yatmaktan ziyade oturma yoluyla, kendi kendinize hipnozun aktif bir işlem olduğu mesajını verirsiniz. Bu durum size, kontrol altında olduğunuz ve kendi hayatınızı iyileştirmek için birşeyler yaptığınız hissini verir. Self-hipnozdaki ustalığınız arttıkça, böyle ayrıntılı hazırlıklara gerek duymayacaksınız.
H. PRATİK YAPMA PROGRAMI
Bu eksersizin faydalı etkileri sizi şaşırtacaktır. Ancak, başlangıçta işe yaramadığı görülürse, cesaretiniz kırılmasın. Otohipnoz, pratik yapmayı ve hastanın iyice öğrenmesini gerektiren bir ustalıktır. Eksersizi sürdürün, çok geçmeden bu tecrübeden size fayda ve zevk sağlayacak başarılar elde edeceksiniz.
Yeni bir mahareti öğrenmek için herkesin farklı miktarda zamana ihtiyacı olduğundan, bu mahareti ne zaman iyice öğrendiğinize kendiniz karar vereceksiniz. Bu işlem size yürümek kadar doğal gelene dek, günde yaklaşık yarım saat temel otohipnoz pratiği yapmalısınız. Bu mahareti rahatça gösterebildiğinizi hissettiğiniz zaman, bölüm altıdan ona kadar ayrıntılı olarak verilen cinsel problemlerde hipnoterapi'nin, sonraki kısımlarına geçmek için hazır olacaksınız.
1. TEMEL OTOHİPNOZ SENARYOSU
Not: Aşağıdaki bölümde her üç periyodda talimatı gördüğünüz zaman kısa bir süre durun.
a- Faz I - Doğal Ritmik Solunum
Gözlerinizi kapatın ve vücudunuzu soluk almaya bırakın... Dikkatinizi vücudunuzun doğal solunum ritmi üzerinde toplayın... Sadece soluk alıp vermeniz üzerinde konsantre olun, bütün diğer düşünceleri uzaklaştırın... Aklınıza rahatsız edici düşünceler gelecektir, fakat bırakın onları açık pencereden geçen rüzgar gibi zihninizden gitsinler... Her nefes alışta daha çok ve daha çok gevşediğinizi hissedin... Nefes alın... Verin... Alın... Verin... İşte böyle... Şimdi, her nefes alışta vücudunuzun rahat, sakin ve gevşemiş olduğunu, ve gerginlikten uzak olduğunuzu hayal edin... Gevşek biçimde nefes alın... Gerginlikten uzak nefes alın... Gevşek biçimde nefes alın... Gerginlikten uzak nefes alın... Nefes alın... Verin... Alın... Bir dakika veya daha fazla süreyle böyle nefes alıp vermeye devam edin...
(Kısa bir süre durun.)
b- Faz II-Bilimsel Vücut Gevşemesi
Şimdi, kaslarınızı gevşetmeye başlayın... Sağ ayak kaslarınızın gevşemesine izin verin... Her nefes alışta ayağınızın serbest, rahat ve gevşek olduğunu hissediyorsunuz... Nefes alın... Verin... Alın... Verin... Gevşekliğin sağ baldırınıza yayılmasına izin verin... Sağ baldırınız ısınıyor, ağırlaşıyor ve gevşiyor... Nefes alın... Verin... Sıcaklık sağ uyluğunuza yayılıyor... Sağ bacağınız bütünüyle gevşemiş durumda... İyilik ve sıcaklık hissini sağ bacağınızda toplayın... Gevşek biçimde nefes alın... Gerginlikten uzak nefes alın... Şimdi sol ayağınızı gevşetin... Rahatlık veren gevşemenin sol ayağınıza yerleştiğini hissedin... Nefes alın... Verin... Alın... Verin... Gevşemenin sol baldırınıza yayılmasına izin verin... İşte böyle... Nefes alın... Verin.... Gevşemenin sol uyluğunuza yayılmasına izin verin. Sol bacağınız bütünüyle gevşemiş, ısınmış ve ağırlaşmış durumda... Gevşeme hissini bacaklarınızda toplayın... Bacaklarınızın serbest ve gevşemiş olduğunu hissediyorsunuz... Bir süre bacaklarınızdaki gevşeme hissinin zevkini tadın...
(Kısa bir süre durun.)
Şimdi, bırakın gevşeklik kalçalarınıza ve pelvik bölgenize yayılsın. Bu organlarınız rahatlıyor... Gevşek biçimde nefes alın... Gerginlikten uzak nefes alın... Kalçalarınız bütünüyle bir rahatlık durumuna giriyor... Nefes alın... Verin... Alın... Verin... Bacaklarınız, kalçalarınız ve pelvik sahanız üzerindeki gevşemeye dikkatinizi verin...
(Kısa bir süre durun.)
Belinizin ve karnınızın daha çok ve daha çok gevşediğini hissedebiliyorsunuz... Her nefes alışta beliniz ve karnınız ağırlaşıyor ve daha çok gevşiyor... Nefes alın... Verin.. Alın... Verin... Gevşek biçimde nefes alın... Gerginlikten uzak nefes alın... Şimdi daha derin bir gevşeme hissi sırtınıza yayılıyor... Sırtınızdaki her kas gevşiyor, yumuşuyor, serbestleşiyor ve çok rahatlıyor... Her nefes alış gevşemeyi biraz daha artırıyor... Dikkatinizi bacaklarınız ve vücudunuzun üst kısmı üzerindeki derin rahatlama hissi üzerinde toplayın...
(Kısa bir süre durun.)
Gevşemeye bağlı olan rahatlığın sağ elinize yayılmasına izin verin... Sağ eliniz çok gevşek ve yumuşak durumda... Nefes alın... Verin... Alın... Verin... Sağ elinizden sağ kolunuza doğru sıcaklık yayılıyor... Şimdi kolunuz bir kukla kolu gibi gevşemiş durumda. Sağ kolunuzdaki serbestlik, sıcaklık ve gevşeklik hisleri üzerinde dikkatinizi toplayın... Nefes alın.. Verin... Alın... Verin... Şimdi sol kolunuzun daha çok ve daha çok gevşemesine izin verin... Eliniz yumuşak ve gevşek durumda... Sıcak hisler parmaklarınıza ve elinize yayılıyor.. Nefes alın... Verin... Alın... Verin.... Sıcaklık ve ağırlık sol elinizden sol kolunuza yayılıyor... Sol kolunuzun gevşediğini hissedin... Ayaklarınız, bacaklarınız, pelvisiniz, karnınız ve kollarınızdaki serbestliğe ve gevşemeye dikkatinizi verin... O kadar gevşemiş durumdasınız ki... Her nefes alışınızda, vücudunuz daha derin bir gevşeme durumuna giriyor... İşte böyle nefes alın... Verin... Alın... Verin... Vücudunuza yayılan rahatlığın zevkini tadın...
(Kısa bir süre durun.)
Şimdi, boynunuzu ve omuzlarınızı gevşetin. Her nefes alışınızda, masaj yapan sihirli ve mahir ellerin gerginliği uzaklaştırdığını hayal edin... O kadar gevşemiş ve rahatlamış durumdasınız ki... Kendinizi omuzlarınızdan büyük yükler kaldırılmış gibi hissediyorsunuz... Omuzlarınız sıcak, serbest ve gevşemiş durumda... Boynunuza ve omuzlarınıza ustaca yapılan masaja dikkat edin... Gevşemiş biçimde nefes alın... Gerginlikten uzak nefes alın... Nefes alın... Verin... Şimdi ağzınızı açın ve ağız kaslarınızı gevşetin... İşte böyle... Ağzınızın etrafındaki kaslar, iyice gevşemiş durumda... Çeneniz gevşemiş durumda ve dişleriniz birbirine dokunmuyor... Nefes alın... Verin... Alın... Verin... Gevşeme bütün yüzünüze yayılıyor... Sanki gözleriniz yuvalarında yüzüyorlarmış gibi hissediyorsunuz... Her yeni nefes alışta, daha çok gevşemiş durumdalar... Göz kapaklarınız ağırlaşmış ve gevşemiş durumda... Gerginlik yüzünüzden uzaklaşıyor... Nefes alın... Verin... Alın... Verin... Şakaklarınız ve alnınız o kadar gevşemiş durumda ki... Gevşeme hissi, başınızdan ayak parmaklarınıza kadar, vücudunuzun her kısmına doluyor... Gevşemenin bütün vücudunuzu dolaştığını hissedin... Sanki gevşeme kan dolaşımınızdan akıyor... Gevşek biçimde nefes alın... Gerginlikten uzak nefes alın... Bütün vücudunuzun son derece rahatladığını hissediyorsunuz. Bütün vücudunuzdaki sıcaklık, ağırlık ve gevşemenin zevkini tadın...
(Kısa bir süre durun.)
c. Faz III - Olumlu Hayal Kurma
Pekala, şimdi kendinizi on basamaklı bir merdivenin en tepesinde buluyorsunuz... Merdiven güzel, hoş bir yere iniyor... Bütünüyle rahatlayabileceğiniz bir yere... Belki de daha önce orada bulundunuz... Burası emniyetli, çok güzel bir yer... Basamakları indikçe bu çok güzel yere biraz daha yaklaşıyorsunuz... Onuncu basamağı iniyorsunuz... O kadar gevşek durumdasınız ki... Nefes alın... Verin... Alın... Verin... Şimdi dokuzuncu basamağı iniyorsunuz... Her basamakla birlikte daha çok gevşiyorsunuz... Nefes alın... Verin... Alın... Verin... Yedinci ve altıncı basamakları iniyorsunuz... Bu çok güzel yeri gittikçe daha açık olarak görmeye başlıyorsunuz... Beşinci basamağı iniyorsunuz... Nefes alın... Verin... Alın... Verin... Gittikçe daha çok ve daha çok rahatlıyorsunuz... Dördüncü basamağı yavaşça inin... Üçüncü basamağı... Şimdi ikinci basamağı... Şimdi birinci basamağı... Şimdi çok güzel bir yerdesiniz...İçinizi huzur ve mutluluk doldurdu...Sizin özel yerinizde huzur ve mutluluk mevcut...Etrafınıza bakınınız...Ne gördüğünüzün farkında olunuz...Ne hissettiğinizin farkında olunuz..Duyguların farkında olunuz...Sesleri dinleyiniz...Hislerinize yol vererek mutluluğu tadınız...Kendinizi huzur ve saadet içerisinde hissediniz...Kendinizi mükemmel,sakin ve emniyette hissediniz...Derin derin soluk alınız...Soluğunuzu yavaşça bırakınız...Derin derin soluk alınız...Yavaşça bırakınız...Spesifik yerinizin konforuna ve rahatlığına dikkat ediniz...
(Konuyu hülasa etmek için bir süre ara veriniz.)
d. Faz IV- Oto Telkin
Şimdi size zevk verici ve mutluluk dağıtıcı bir ortamda iken,bu hisleri arzu ettiğiniz herhangi bir zamanda geri çağırabileceğinizi söyleyiniz... (On saniye ara veriniz.) Faydalı,muktedir ve muhabbet dolu bir hisle kendi kendinize telkin yapınız...Yine zihninizde aynı hislerle bu düşünceleri mümkün olduğu kadar tekrarlayınız...
(On saniye ara veriniz.)
e. Faz V-Geri Dönüş
Şimdi yavaş bir şekilde merdivenlerden ineceksiniz...Çok yavaş bir şekilde yürüyünüz...Her basamağı geçtikçe zihninizde hayal ettiğiniz arzu ve isteklerinize ulaşacaksınız...En son basamağa ulaştığınız zaman kendinizi enerji dolu ve çok zinde bir şekilde gevşemiş olduğunuzu hissedeceksiniz...Dinlenmiş bir şekilde olduğunuzu hissedeceksiniz... Vücudunuzun ve zihninizin daha güçlü olduğunu hissedeceksiniz... Şimdi yavaş yavaş basamakları tırmanmaya başlayınız...Şimdi birinci basamağa çıkınız...Artık geri dönüyorsunuz... Şimdi ikinci basamağa çıkınız...Sıra üçüncü basamakta...Kendinizi daha zinde ve gevşemiş hissediyorsunuz... Dördüncü ve beşinci basamakları çıkınız...Soluk alınız...Veriniz... Alınız... Veriniz...Zihninizdeki isteklerden vazgeçmeye başlayınız...Şimdi altıncı basamağa çıkınız...Nefes alınız... Veriniz...Alınız...Veriniz...Şimdi yedinci basamağa doğru hareket ediniz...Şimdi sekizinci basamağa çıkınız... Düşüncelerinizi ve bakışlarınızı odanın içine yoğunlaştırınız...Artık yolculuğunuzun sonuna ulaşıyorsunuz...Birkaç adım sonra tam bir canlılık ve zindelik içinde olacaksınız...Nihayet onuncu basamağa ulaştınız..Nefes alınız...Veriniz...Alınız...Veriniz.... Artık onuncu basamaktasınız ve gözlerinizi açabilirsiniz...
Bu şekilde bir dakika bekleyiniz ve kendinizi etrafınıza adapte ediniz...
Sizlerin çoğu, böyle bir pratik uygulamadan sonra süratli bir şekilde birinci ve ikinci fazlara erişebilirsiniz.Eğer öngörülen süreden daha kısa bir süre içerisinde yukarıdaki yöntemlerle bilimsel gevşeme durumuna erişebiliyorsanız birinci ve ikinci fazdan sonra gelen aşamalara geçmek için çalışma yapabilirsiniz.Bu aşamaları geçtikten sonra doğrudan dördüncü ve beşinci fazlar üzerinde çalışınız.
İ. TEMEL OTOHİPNOZ ÇALIŞMASININ BİRİNCİ VE İKİNCİ FAZLARINA ALTERNATİF UYGULAMALAR
1. Rahat bir şekilde oturunuz ve gözlerinizi kapatınız.Düşüncenizi ve konsantrasyonunuzu nefes alıp vermeniz üzerine yoğunlaştırınız... Şimdi sizin etrafınızı saran ve sizi rehavete sokan bir ışık huzmesi içerisinde olduğunuzu hayal ediniz...Rahatlamaya ve gevşemeye yukarıdan başlayarak yavaş yavaş aşağı doğru ininiz...Rehavet duygusu ve gevşeme hissi her hücrenize ve her kasınıza ulaşana kadar gayret ediniz...Bu rehavet duygusunun etkisi ile kendinizi iyi, emniyette ve hoş hissedeceksiniz...Bu duyguların her hücrenize ve her sinir lifinize ulaşabilmesi ,bu duyguların daha da derinliğine hissedilebilmesi için ruhi engelleri kaldırınız...Bu derinliğini hissediş içerisinde vücudunuzda damarlarınızda dolanan kanın dolaştığını hissetmeye çalışınız... Solunumunuz daha da yavaşlayarak rehavet duygusununu tüm benliğinizi sardığını hissediniz...Her nefes alışınız ile birlikte vücudunuzun her santiminin daha da gevşediğini hissediniz...Saniyelerin her tik takı sizi daha derin bir rehavete götürecektir...Şimdi kendinizi daha huzurlu bir ortamda hissedeceksiniz...
2. Nefesinizi içerinizde tutmaya gayret ediniz ve havanın ciğerlernizin en ücra köşesine kadar doldurduğunu hayal ediniz..Her nefes alışınız ile karnınızın nasıl yükseldiğini ve alçaldığını görmeye çalışınız.. Bir elinizi veya iki elinizi birden karnınızın üzerine yerleştiriniz...Ve nefesinizin ritmik hareketlerini takip etmeye çalışınız...Şimdi rehavet ve gevşeme kelimeleri üzerinde düşününüz...Gevşeme ve rehavet kelimelerinin sakin ve tatlı bir sesle işitildiğini hayal ediniz...Gevşeme ve rehavet kelimelerinin vücudunuzun her hücresince emildiğini tahayyül ediniz...Tüm bunların üzerinde gerçekten gevşeyiniz...Bu şekilde rahat,huzurlu,gevşemiş ,ağırlığını kaybetmiş ve sakin bir şekilde rehavete eriştiğinizi hissediniz...Şu anda vücudunuz sanki bir kukla gibi oldu...
3. Nefesiniz üzerine yoğunlaşınız...Aldığnız her nefes sizi daha da gevşetmekte,rahatlatmakta ve huzura sokmaktadır...Şu anda yumruklarınızı sıkabildiğiniz kadar sıkmaya başlayınız..Şimdi de onları gevşetiniz...Şimdi de elleriniz aracılığı ile gevşeme duygusunun tamamen yayıldığını hissediniz...Şu anda da omuzlarınızı boynunuza doğru itiniz ve onları sıkabildiğiniz kadar sıkınız...Şimdide kaslarınıza gevşemeleri için izin veriniz..Şimdi de vücudunuzun tüm diğer parçalarını önce gerdiriniz,ardından gevşetmeye devam ediniz...Bu durumda tüm vücudunuzun gevşediğini,rehavete erdiğini ve sükuna ulaştığını hissedeceksiniz.
KİŞİSEL GELİŞİM- HİPNOZ-HİPNOZ NASIL YAPILIR- KİŞİSEL BAŞARI
KİŞİSEL GELİŞİM- HİPNOZ-HİPNOZ NASIL YAPILIR- KİŞİSEL BAŞARI
HİPNOZ
(hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Hipnoz Dr. Mesmer'den günümüze o kadar çok değişikliğe uğramıştır ki neredeyse hipnoz 'un ilk hali ile şu anda ki modern hipnoz arasında çok az bir benzerlik kalmıştır. Bundan dolayı artık batı modern yöntemlerle hipnoz olmadan da kişinin hipnozdan yararlanabileceğini savunmaktadır. Hipnozu her geçen gün daha iyi tanıyınca umarım insanın en son keşfedeceği şey kendisi olmaz demekteyim. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Hipnozun benim için özel anlamları şu şekildedir: uzmanın hem problemleri ortaya koymada hem de problemlerden çözümleri çıkarmada eşsiz bir yöntemdir. Zihin ve bedenin bir bütün olarak çalışır. Zihin ve bedenin buluştuğu ana kavşak ise hipnozdur. Uzman ise kavşakta trafik kilitlendiğinde trafik polisine verilen görevin aynısı verilir. Ruh ve bedene aynı anda bu kadar iyi ve bu kadar hızlı hitap eden başka bir teknik ben görmedim. Bilimsel araştırmalarda benim ulaştığım düşünceleri desteklemektedir. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Amerika'da bundan dolayı hipnoz uzmanı "Ruh ve beden ilacı denilmektedir. Çünkü hipnoz uzmanları yalnızca zihni, ilaçlar ise ilk etapta beyni değiştirmeyi hedef alırken, hipnoz zihni kullanarak maddeyi olumlu yönde değiştirebilmektedir. Eğer hipnozun bir ilaç olduğunu farz edersek tıbbın her alanında ondan daha yaygın kullanılan başka bir ilaç var mıdır ? Tabi bu hipnoz uzmanları her derde deva olduğu şeklinde anlaşılmamalıdır. Evrenin en büyük mucizesi hiç şüphesiz insandır. hipnoz uzmanları bu büyük mucizenin (insan) kendi kendini keşfetmesi ve onarmasıdır. İnsanın düşünceleri ne yazık ki, genel durumdaki değişmelerin (sağlık ve yaşamla ilgili) gerisinde kalmaktadır. Hipnoz içsel duygularınızı değiştirerek, düşüncelerinizin, sağlığınızın ve davranışlarınızın önünde bulunmasını sağlar. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Hipnoz benim içinde bulunduğum, tek var oluş biçimimdir. Birçokları içinse kendi var oluş biçimini anlayabilmek için bir kapıdır. İnsanlara yetecek kadar mutluluk her insanın içinde zaten vardır. Ancak bu mutlulukları fark etmek için bakışları içe yöneltmek gerekebilir. Bir bilgisayar düşünün ki ihtiyacı olan işletim sistemini ve programları günün şartlarına göre üretiyor ve ürettiklerini de değiştirebiliyor. İşte aslında biz o bilgisayarız. Bu bakımdan hipnozda insanın kendi kendini programlamasıdır. Günümüzde bilgisayarların işletim sistemleri internetten kendi eksikliklerini kendilerini yamayabiliyorlar. Üstelik bilgisayarlar canlı değil. Hipnoz bana şunu öğretti ki insan canlı bir bilgisayar olabiliyor gerektiğinde. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Her insan hayati boyunca mutlaka kendi kendisine olumlu veya olumsuz telkinlerde bulunmuştur. Veya çevremizden bazı telkinler yaşamımızın bir döneminde mutlaka almışızdır. Yani aslında hipnozu herkes yapar ama bazıları farkında değildir. " HİPNOZU , 1800' lerden bu yana araştıran batı, 1950' lerden sonra tıbbi bir girişim olarak onayladı..Gel gör ki, Türkiye de azimli araştırmacı, bir çift eldeki parmakların sayısını geçemeyen, hipnoza gönülden inanıp, uygulayan hipnoz uzmanları, hem kamuoyunu aydınlatma hem de kendi meslektaşları arasında hipnozu bilmeden , öğrenmeden şarlatanlık olarak görenler arasında bilgilendirme ve doğruları anlatma gibi zor bir görevle karşı karşıya kaldılar. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Hipnoz uzmanları Nasıl Çalışır?
Hipnoz yaşadığınız olaylar hakkındaki yorumlarınızı, algılarınızı, düşüncelerinizi ve duygularınızı yeniden çerçeveleyerek davranışlarınızı değiştirmeyi sağlayabilir. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Hipnozun Bilinçaltı İle İlgisi Nedir?
Bilinçaltı kendini nasıl algılıyorsa davranışlarınızda bu algılar doğrultusunda belirlenir. Bilinçaltı algılar hipnoz uzmanları ile değiştirildiğinde istenmeyen davranışlarda değişir. Yani bilinçaltınız ne ise davranışlarınızda o olma eğilimindedir. Yaşam olayları karşısında edindiğiniz tutumlarınızda bilinçaltı içeriği oluşturur. İnsan beynine mahsus en önemli özellik anlamlandırmak ve anlamlandığı şeyleri de ileride değiştirebilmektir. Hipnoz anlamları değiştirmede benim bildiğim en etkili ve en hızlı yoldur. Yaşadıklarımız beklentilerimizi, beklentilerimiz duygularımızı, duygularımız düşüncelerimizi, düşüncelerimizde geleceği belirleyebilir. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Yaşam problemleri + psikolojik çatışmalar hep bilinçaltını etkiler ve ona ağır yükler bindirir. Bilinçaltının** en temel fonksiyonu kişiyi psikolojik sorunlara karşı korumak ve gizli veya açık çözümler üretmektir. Üst üste gelen ve bilinçaltında biriken yaşam Hipnoz uzmanları sorunları artık bilinçaltının bu koruma görevini yerine getirmesini engelleyebilir. Benim yaptığım bilinçaltını tekrar aktif hale getirme şeklindeki çoğu zaman sorunları çözmede yeterli olur. Yani ben sadece yine kişinin kendisine ait güçleri Hipnoz uzmanları kullanırım. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Hipnoz Tehlikeli midir?
Amerikalı Prof.Dr William S.Kroger hipnozun bilinen en güvenli ve tehlikesiz psikoterapi yöntemi olduğunu söyler. Hipnoz hali Hipnoz uzmanlarını rehberliğinde kendi oluşturduğunuz bir ruh hali olduğu için doğal bir tedavi yöntemi olmakla birlikte çözülemeyen birçok insan problemi için de modern dünyada ilk akla gelen yöntemdir. Biz her ne kadar hipnozun bilen kişilerce uygulandığı sürece bir zararı olmayacağını ve korkmaya gerek olmadığını, vurgulasak da, kendinden korkan, hemen hemen hiç bir şeye güven duymayan insanın hipnozu tehlikeli olarak algılamasını engellemek zordur. Amerikalı Psikolog Prof.Dr.Roberta Temes'den bir alıntı ile bu konuyu netleştirmek mümkündür: "Hipnozun güvenli ve şahane bir araç olduğunu düşünüyorum." (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Hipnoz da iken bilincimi kaybeder miyim ?
Hipnoz bilinç kaybı değildir. Hipnoz da iken ne yaptığınızın ne söylediğinizin mutlaka farkında olursunuz. Zaman zaman bu farkındalık her zamankinden daha yüksektir. Hipnoz sona erdikten sonrada seans sırasında konuştuklarınızın genelini hatırlarsınız. Hipnoz koma hali değildir. Hipnozda kendinizden geçmezsiniz. Sadece yaşamınıza farklı içsel bir pencereden bakmayı öğrenirsiniz. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Hipnozda kendinizi kaybetmezsiniz tam tersine kendinizi bulursunuz. Hipnoz kontrolünüzü başkasının eline bırakmanız da değildir. Hipnoz beden ve ruh olarak kendi dizginlerinizi kendi elinize almanızdır. Hipnoz büyük bir ihtimalle tekrar yaşamak isteyeceğiniz hoş bir deneyim olduğu gibi, hipnozda kendinizi utandıracak herhangi bir şeyi yapmazsınız ve söylemezsiniz. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Hipnozda bilinçaltımdaki bilgiler mi ortaya çıkacak?
Her hipnoza girenin bilinçaltı dışarıya foşur foşur dökülmez. Bilinçaltı sadece hipnoz halinde bizi etkilemez veya sadece hipnoz halinde açığa çıkmaz. Bilinçaltının etkisi her anımızda biz farkında olalım ya da olmayalım mevcuttur. Örneğin kızdığımız bir anımızda veya çok sevindiğinizde konuşanın siz değil de sanki içinizdeki başka bir canlı başka bir kişilik olduğu durumlarla hiç karşılaştınız mı? İşte içinizdeki o ses bilinçaltı zihninizdir. Bilinçaltı zihniniz sizi olumsuz etkileyebiliyorsa elbette olumlu olarak ta etkileyebilir. Hipnozda sadece bilinçaltı zihnimizin kapasitelerini daha iyi kullanarak amaçına ulaşırız. Orada bulunan (bilinçaltında) öğrenmeler ve inançlar daha kuvvetlidir. Hipnoz bu kuvvetten yararlanmanızı sağlayabilir. Bu kuvvetler olumsuz olarak kullanılmışsa rahatsızlıklar üretilmiştir. Hipnoz uzmanları bu kuvvetleri olumlu olarak kullanmanızı öğretir. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, hipnoz teknikleri, hipnotik, hipnoz yöntemleri, kişisel gelişim, kisisel gelisim, kişisel gelişim merkezi, kişisel gelişim kitap, hızlı okuma, bireysel gelişim, iletişim, gelişim,)
Araç kullanmaya öğrenmeye başladığınız günleri hatırlıyor musunuz? "Şimdi vitesi bire al. Yavaşça gaz ver ve yavaşça ayağını debriyajdan çek" diye yaptığınız her harekete dikkat ederek bunları yapıyordunuz. Oysa ustalaştıktan sonra artık bunlara hiç dikkat etmiyorsunuz. Çünkü artık bilinçaltı zihninize araç kullanmaya öğrettiniz ve o sizin yerinize size yardımcı oluyor. Gördünüz mü aslında bilinçaltı günlük yaşamda aslında her an çalışıyor ve öğreniyor. İşte Hipnoz uzmanlarını da bu öğrenme işlemi hızlandırılabilir. Hipnozun bilinçaltı ile en önemli bağlantısı budur. Özetle hipnozda olmak demek bir insanın kirli çamaşırlarını ortaya dökmesi demek değildir. Hipnozda olan bir insan pişman olacağı bir şeyi yapmaz ya da söylemez. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Hipnozun istenmeyen etkisi var mıdır ?
Hipnozun yan etkisi insanın hayatına huzur neşe ve gevşeme getirmesidir. Bir çok kişi kuş gibi rahatladıklarını ve mışıl mışıl bir uyku çektiklerini söylerler.. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Hipnoz bağımlılık yapar mı ?
Hipnoz asla bağımlılık yapmaz. Çünkü size dışarıdan hiç bir şey verilmemektedir. Hipnozda kendi güçlerinizi kullanarak problemlerinizi çözersiniz. David Spiegel dünyanın tanınmış psikoterapist ve hipnotistlerinden biridir ve " İnsanlar ve doktorlar hipnozun riskleri olabileceğinden endişe duyabilmektedir ancak hipnoz tehlikeli değildir. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Hipnoz geçmişte meydana gelen ve hatırlanması istenmeyen olayları unutmak için kullanılabilir mi?
Hipnoz geçmişteki bazı olayları teorik olarak unutturabilir. Hipnozda amneziler (unutma) yaratmak mümkündür. Dr.Ercison'un bu tür çalışmalar yaptığını biliyorum. Teorikte böyle bir şeyin mümkün olmasına rağmen, bunu yapabilmek için derin transa daha yakın bir düzeyde hipnozda olmak gerekir. Bu da sizin kapasitenizle ilgili bir hadisedir. Özetle unutmak demek kaçış demektir. Ancak zayıflar kaçar. Ben hipnoterapiyi zayıflığı desteklemek için değil insana hiç farkında olmadığı güçleri göstermek için kullanmayı tercih ederim. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Hipnozdan çıkamama gibi bir durum söz konusu olabilir mi ?
Hipnozdan çıkamama söz konusu olamaz çünkü hipnoz size yapılan bir şey değildir, sizin kendi kendinize yapmayı Hipnoz uzmanlarının dan öğrendiğiniz bir şeydir. Yani her hipnoz aslında bir oto hipnozdur. Hipnoz uzmanları size transa ulaştırmada sadece rehberlik yapar. Yeditepe Üniversitesinde öğretim üyesi olan Dt.Ali Eşref Müzezzinoğlunun hipnoz dersleri makalelerinin birisinde şöyle demiştir. "Hipnozdaki kişi bir gemi kaptanına benzer. Hipnoz uzmanları ise Kılavuz kaptandır. Dümenin başında hipnozda ki kişi vardır. Kaptan istemediği sürece başkası gemiyi kayalıklara yönlendiremez." Hipnozda kaptan sizsiniz bundan dolayı istediğiniz an hipnozdan kendinizde çıkabilirsiniz. Çünkü dümen sizin elinizdedir. Hipnoz halinde Hipnoz uzmanı ölse dahi konsantrasyonunuz gittikçe dağılacağından kendi kendinize hipnozdan çıkabilirsiniz. Hipnoz esnasında hiç bir ses duymamak oldukça sıkıcı olacağından Hipnoz uzmanı ölmesi durumunda bile kendi kendinize hipnozdan çıkarsınız. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Hipnozdaki insana gerçekte istemediği bir şeyi yaptırmak mümkün müdür ?
İnsanlar hipnozda olsalar da, ancak kendi özlerine ve benliklerine uygun olan telkinleri benimsedikleri anlaşıldı. Hipnozda insanlar Hipnoz uzmanı söylediği her şeyi sorgulamadan kabul etmezler. Hipnoz insanları robotlaştırmak değildir. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Beni Kimse Uyutamaz ki !
Hiç bir Hipnoz uzmanı zaten sizin uyumanızı beklemez. Uyku başka şeydir hipnoz başka. Uyku ile hipnoz arasında belirgin farkları şöyle sıralayabiliriz: 1. Uyurken gözlerinizi kapatmak zorundasınız, hipnozda bu şart değildir. 2. Uykuda çevrenizde konuşulanları duyamazsınız. Hipnozda Hipnoz uzmanı sesini duyarsınız. 3. Uykuda yatakta dönüp durabilirsiniz. Hipnozda bir çok insanın hareket etmesi kolay olmaz. 4. Uykuda konsantrasyon kabiliyetiniz neredeyse yok olur. Hipnozda konsantrasyon yeteneğinizi maksimuma yakın düzeyde kullanırsınız. 5. EEG kayıtları uykuda beynin biraz alfa dalgaları ürettiği görülür. Hipnozda alfa dalgaları uyanıklığa yakın ve yüksektir. Uykuda ve hipnozda beynin farklı farklı dalgalar üretmesi hipnozun ve uykunun ayrı ayrı şeyler olduğunu gösterir. Aynı zamanda kişi hipnozdayken kendinden geçmez ya da kontrolünü kaybetmez. Medyada bazı şovmenlerin sizlere tanıttığı gibi hipnoz bir zihinsel zayıflık yada kolay aldanma hali hiç değildir. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Hipnoz kimlere uygulanmamalıdır ?
Hipnoz epilepsi geçmişi olanlara, psikotiklere ve şizofrenlere uygulanmamalıdır. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Hipnoz kimlere uygulanamaz ?
Hipnoz zihinsel özürlülere uygulanamaz. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Hipnoz seansları kaç saat sürer,
hipnoz seansları normal şartlarda 1.5 saat sürer. Ancak her Hipnoz uzmanı için sabit bir süre yoktur. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Hipnoterapi ortalama olarak kaç seans sürer ?
Genel olarak kaç seans yapacağınız aşağıdaki 4 koşuldan etkilenir. Aşağıdaki şartlar ne kadar olumluysa seansların da o kadar kısa sürmesi beklenir. 1. Çözmek istediğiniz sorun, 2. Yaşadığınız çevrenin özellikleri, 3. Hipnoz uzmanının kullandığı kelimeler ve terapi yaklaşımı, 4. Hipnoz uzmanlarının kurduğunuz güvenli ve olumlu ilişkiler. 5. Kişilik özellikleriniz. (Çok uygun kişi ve kişilikler bir kaç seansta rahatlıkla sorunları çözebilirken, şüpheci, mükemmeliyetçi, takıntılı ve kaygılı kişilerde bu süre uzayabilmektedir.) (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Seans sırasında hipnozda olduğumu kendim anlayabilir miyim ? Hipnoterapi ortalama olarak kaç seans sürer ?
İnsanların hipnozda olduklarını fark etmeleri ilk 1-2 seansta çok kolay olmayabilir. Aslında bu biraz da insanların hipnozdan beklentilerine ve hipnoz hakkındaki bilgilerinin neler olduğuna bağlıdır. Yabancı olan her şeye şüphe ile bakmak insanın doğasında vardır. Dolayısı ile hipnoz halini hiç yaşamamış birisi yaşadığım şey hipnoz muydu diyebilir. Hipnozda olduğunuzu anlamanın en emin yolu aldığınız sonuçlardır. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Hipnoza yatkınlık var mıdır ? Herkes Hipnozdan Yararlanabilir mi ?
İnsanların % 90'nı ilk seansta hipnoza ulaşabilirler. Diğerleri ise hipnoz durumunu kademeli olarak yaşayarak ve öğrenerek derin hipnozlara kendilerini ulaştırmayı öğrenirler. Bazı insanların hipnoza yatkın olması diğerlerinin hipnozu öğrenemeyeceği anlamına gelmez. Ortalama bir zekaya, sağlığa, duygusal ve sosyal gelişime sahip her insan hipnozu yaşayabilir. Hipnoz meydana gelmemişse bunun nedenleri hipnoza yatkınlık testlerinin skor tablolarında aranmamalıdır. Genel olarak sağ beyin fonksiyonlarını daha iyi kullanabilen entellektüel kişiler, çocuklar ve gençler hipnoza daha yatkındır. Tutkulu ve duygusal insanlar analitik ve şüpheci insanlara göre hipnoz deneyimini çok daha kolay yaşarlar. Analitik zihne sahip insanlar tek kişilik değil 3-4 kişilik düşünürler ve çok soru sorarlar. İradesi zayıf insanların kolay hipnotize edileceği düşüncesi sadece yanlış bir düşüncedir. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Hipnoza yatkın olduğu ispatlanan bir kişilik tipi yoktur. Bazı araştırmacılar göz kürelerinin arkaya yaslanabilme yeteneği ile hipnoza yatkınlık arasında doğru orantı olduğunu savunmaktadırlar. Hipnoza yatkınlığınızın ne düzeyde olduğunu anlamanın en emin yolu bir hipnoz seansına katılmanızdır. Hipnoza yatkınlığı az olan insanların biraz pratik yaparak mesafeyi kapattıkları bilinmektedir. Çok deneyimi bir Hipnoz uzmanı bile hipnoz uygulayamadığı insanlar nadirde olsa çıkmaktadır. Hipnoz etkili ve hızlı bir yöntemdir ancak % 100 herkese uygulanabilen bir yöntem değildir. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Sorunlarım Kesin Çözümlenir mi?
Hiç bir tıbbi ve psikolojik yöntem sorunları % 100 çözeceğine dair garanti veremez. Size % 100 sorunlarınız çözümlenir diye söyleyen biri varsa o şahıs hem tıbbı bilmiyordur hem de psikolojiyi. Günümüzün modern tıbbı en basit soğuk algınlığını tedavi edebileceğine dahi garanti verememektedir. Soğuk alan birisi ilaçlarını düzenli kullanır ve kendine de iyi bakarsa iyileşme ihtimali artar. Aynı şekilde Hipnoz uzmanı ne oranda yararlanacağınızda size bağlıdır. Bizler elimizden gelenin en iyisini sizlere sunmakla yükümlüyüz ancak garanti veremeyiz. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Hipnozda iken hiç hatırlamak istemediğim çok kötü anılarımı hatırlarsam ne olur ?
İlk seyrettiğiniz anda sizi çok korkutan bir korku filmi nasıl ki defalarca seyredince sizin için komedi filmi haline geliyorsa hipnoz da iken hatırladığınız ve sizin kötü diye nitelendirdiğiniz şeyler tedavi edici şeyler olabilir. Tabi bu her şeyi hatırlamanın sizin yararınıza olacağı anlamına gelmez. İyi bir Hipnoz uzmanı hangi bilginin açığa çıktığında yararlı olabileceğini hangi bilginin ortaya çıktığında yararlı olmayacağını bilir ve sorularını ona göre yönlendirir. Ayrıca Hipnoz uzmanı uygunsuz ve kişi açıklamak istemediği bir soru sorduğunda kişiler susarlar kesinlikle bir cevap vermezler. Bu türlü cevap verilmeyen konular üzerine Hipnoz uzmanı giderse hipnoz genellikle sona erer. Farz edelim ki sorunlarınızın temelinde bazı korkular var. Bazen bu korkularınızı tanımak sorunlarınızdan kurtulmanızı sağlayacak anahtar olabilir. En kötü düşman tanınmayan düşman olduğu gibi en kötü korku da tanınmayan korkudur. Hipnoz sırasında da karşılaşacağınız ve konuşacağınız şeyler sadece size ait şeylerdir. Nasıl ki dolabınıza korkunç bir şey koymamışsanız dolabın kapısını açarken korkmuyorsanız; yaşamınızda korkunç bir şey yapmamışsanız hipnoz esnasında korkunç şeylerle karşılaşma ihtimaliniz yoktur. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Bilinçaltının içeriğini yaşadığınız olaylar oluşturur. Yaşanan olayların duygusal, özsel ve içsel tarafı bilinçaltında kayıtlıdır. Yaşamadığınız ve gerçeklikle ilişkisi olmayan şeylerin bilinçaltınızda bulunması mümkün değildir. Bilinçaltında yeni, bilinmeyen bir şey yoktur. Kendi kişilik yapımızın alt katıdır onda karşılaştığımız. İnsanın kendisinden korkması nasıl garipse, aynı insanın hipnozdan korkması da aynı şekilde gariptir. Hipnozdan çekinen insanlar genellikle kendini kabullenmekte zorlanan insanlardır. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Kaşgarlı Mahmut ne diyor."Tanıdığın olursa daha iyidir şeytan, tanıyıp bilmediğin yabancı bir insandan." Belirli belirsiz ne olduğunu tam anlayamadığımız duygular, düşünceler ve korkular insanı bilinenlere göre daha fazla rahatsız eder. Ayrıca insanlar genellikle korkularını sözle ifade edemeseler de başka yollarla mecburen ifade ederler. Korkularımız içinde zorunlu istikamet her zaman mevcuttur. İnsanlar, korkularını kontrol edemedikleri davranışlarıyla, beden diliyle psikolojik sorunlarla, iletişim sorunlarıyla, sağlık sorunlarıyla zaten ifade etmek zorunda kalırlar. Özetle içimizde (bilinçaltında) bir vampir
bulunmaz. İçinizde sadece siz varsınızdır. Hipnozdan korkuyorsanız kendinizden korkuyorsunuzdur. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, hipnoz teknikleri, hipnotik, hipnoz yöntemleri, kişisel gelişim, kisisel gelisim, kişisel gelişim merkezi, kişisel gelişim kitap, hızlı okuma, bireysel gelişim, iletişim, gelişim,)
Hipnozu istemeyen ve karşı çıkanlar hipnoz hali yaşayabilir mi?
Hipnoz uzmanları hipnozu gerçekten istemeyen kişileri hipnoza almak istemezler. Böyle insanlar dirençler gösterseler de geçte olsa genellikle hipnoza girerler. Ancak Hipnoz uzmanı böyle insanlara sonuçta pek yararı olmaz. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, hipnoz teknikleri, hipnotik, hipnoz yöntemleri, kişisel gelişim, kisisel gelisim, kişisel gelişim merkezi, kişisel gelişim kitap, hızlı okuma, bireysel gelişim, iletişim, gelişim,)
Hafif veya derin hipnozda olmak hipnoterapinin başarısını etkiler mi?
Bazı eski bilimsel araştırmalar hipnozun derinliği ile tedavinin başarısı arasında bir ilişki bulamamışlardır. Kendi tecrübelerime göre ise başarıyı hipnozun derinliğinin biraz etkileyebildiğini gördüm. Ancak hipnozun derinliğinden çok hipnotistin neler söyleyeceği daha önemli ve etkilidir. Önemli olan seans esnasında sizin probleminize ve kişiliğinize uygun telkinler almış olmanızdır. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, hipnoz teknikleri, hipnotik, hipnoz yöntemleri, kişisel gelişim, kisisel gelisim, kişisel gelişim merkezi, kişisel gelişim kitap, hızlı okuma, bireysel gelişim, iletişim, gelişim,)
Hipnoterapi ruhun kendi kendini onarması mıdır ?
Irmaklarda yaşayan adı Hydra viridis olan canlının uğrayacağı yaralanmalardan sonra kendi kendini yenileme ve onarım bakımından olağanüstü bir yeteneği vardır. Bir Hydra viridis'i aldınız ve parça parça doğradınız diyelim ; parçalar büyüme gösterir, ana hayvanın biçimini kazanmak için çaba gösterir ve kazanır da. Yani ne parça parça doğan hayvan ölür, ne de parçalanan vücut bölümleri. Hatta belki hayvancağız onun üremesine yardım ettiğiniz için size teşekkür bile edebilir. Birkaç milimetrelik bir canlıda böylesine harika yetenekler var da dünya'nın sahibi ve efendisi olduğunu iddia eden insanoğlunda kendi kendine yardım mekanizmasının bulunması garip midir? Öyle yetenekler vardır ki kişi bu yeteneğinden habersiz yaşadığı sürece hiç bir anlamı olmaz. Hipnoz uzmanı ruhsal ve psikolojik yeteneklerinizi keşfetmenizi sağlayarak organizmanın kendi kendisini onarmasını sağlayabilir elbette. Bir ıstakoz gerektiğinde yeni bir pençe oluşturabilir. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, hipnoz teknikleri, hipnotik, hipnoz yöntemleri, kişisel gelişim, kisisel gelisim, kişisel gelişim merkezi, kişisel gelişim kitap, hızlı okuma, bireysel gelişim, iletişim, gelişim,)
Hipnoterapi için yaş sınırı nedir?
Geleneksel hipnoz yöntemlerini uygulayanlar 60 yaş civarı olarak belirtirler. Kişisel görüşüme göre 35 yaşından sonra Hipnoz uzmanı etkili olma ihtimali yaş ilerledikçe azalır. Çocuklar için alt sınır ilk okula başlama çağıdır. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Hipnoterapinin iyileştirici etkisi kalıcı mıdır yoksa bir süre için mi ?
Hipnoz uzmanı terapi kısmı ihmal edilmeden terapistiniz tarafından yapılırsa sorunların tekrar gündeme gelme ihtimali yok denilecek kadar azdır. Hatta Hipnoz uzmanının sorunların yeniden gündeme gelmemesi bakımından en güvenilir yol olduğu bilimsel araştırmalarca gösterilmektedir.
Hipnoza girmem ne kadar zaman alır?
Bazı insanlar 30 saniyede bile hipnoz girebilirken bazı insanlar hipnoz haline ancak 45 dakikada ulaşabilirler. Hipnoza ne kadar sürede gireceğiniz daha çok sizin hipnoz olma yeteneğinizle ilgilidir. Ancak Hipnoz uzmanının kim olduğu ve kullandığı teknikler ve sözlerde önemlidir. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, hipnoz teknikleri, hipnotik, hipnoz yöntemleri, kişisel gelişim, kisisel gelisim, kişisel gelişim merkezi, kişisel gelişim kitap, hızlı okuma, bireysel gelişim, iletişim, gelişim,)
Hipnozda imajinasyonlar niçin kullanılır?
Coue' nin şu sözü Hipnoz uzmanı imajinasyonun önemli bir güçtür. "İçimizdeki en önemli özellik irade değil, hayal gücü, kendi kendimizi bir şeye inandırabilme yeteneğidir. İradeyle hayal gücü ne zaman birbiriyle çatışma durumuna girse, yenilgiye uğrayan hep irade, yenense hep hayal gücüdür." (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Telkinler neden kabul edilir ? Telkinler kabul edilmek zorunda mıdır ?
İnsanlar gerilim, kızgınlık, stres ve üzüntü hallerinde telkin almaya uygun değildirler. Böyle anlarda büyük ihtimalle "aman git başımdan ! " derler. Sizde anlarsınız ki şimdi telkinde bulunmanın hiç sırası değildir. İnsanlar yukarıda dramatize ettiğim durumun tam tersi olan hipnoz durumunda da telkin almaya uygun hale gelirler. Çünkü hipnoz gerilim ve kızgınlığın karşıtı olan bir haldir. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, hipnoz teknikleri, hipnotik, hipnoz yöntemleri, kişisel gelişim, kisisel gelisim, kişisel gelişim merkezi, kişisel gelişim kitap, hızlı okuma, bireysel gelişim, iletişim, gelişim,)
Çok heyecanlı olmamdan dolayı hipnoza girememe durumum olabilir mi?
Heyecanın hipnozu zorlaştırdığına hiç şahit olmadığım gibi, aksine kolaylaştırdığını rahatlıkla söyleyebilirim. Çünkü heyecan daha iyi dikkatinizi toplayabilmenizi, dolayısıyla daha iyi konsantre olmanızı sağlar. Hipnozu heyecan zorlaştırmaz ancak, o an için aşırı gerginlikleriniz varsa hipnoza girmeniz geç olabilmektedir. Örneğin Hipnoz uzmanı gideceğiniz gün bir çok olumsuzluk ve şanssızlık olmuşsa, bir şeylere çok kızmışsanız, dikkatinizi toplamakta bu olaylardan dolayı zorlanıyorsanız, bu ruh hali hipnoza kısmen engel olabilir. Usta bir Hipnoz uzmanı gerginlikleriniz varsa ya bunların farkına varıp yok etmeyi tercih eder ya da seansı başka bir güne alır. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
HİPNOZU YAŞAYAN BİLİR
Hipnozu yaşattığım kişilerin hipnoz tanımları bireysel farklılıklar gösterebilmektedir. Yer yüzünde ne kadar insan varsa o kadar farklı hipnoz vardır diyebilirim. Kişinin Hipnoz hakkındaki bilgisi ve hipnozdan beklentileri de yaptıkları hipnoz tanımını etkilemektedir. Herkes hipnozu seansı sonrası sonrasında farklı tanımlamalar yapabilir.. Bu tanımlamaların bazıları…. -Hipnoz içselleşmekmiş. -Çok hoş bir duygu. -Hipnoz içsel huzuru yakalamak gibi bir şeymiş. Hipnoz uzmanı ise zaten bizde var olan ve fark ettiğimiz bu içsel huzur sayesinde sorunlarımızın karşısına daha güçlü çıkmak gibi bir şey. -Tüm enerjim beynimden toplanmıştı. -Hipnozda beynim tüm baskı ve yüklerden kurtuluyor. -Hipnoz sadece beyin olarak var olmak gibi bir şey. Ve her şey çok berrak. -Kendinizi resetlemek gibi bir şey. -Çok yoğun bir uyuşukluk. -Hipnoz insanın kendini bulmasıymış. Tüm cevaplar bendeymiş. -Hipnozda vücuduma yabancılaşırken, benliğime yakınlaştığımı hissettim. - Kendimi ameliyattan çıkmış gibi hissediyorum. -Farklı bir dünyaymış yahu bu hipnoz. -Seansa girmeden önce her yerim ağrıyordu. Çıktıktan sonra kendimi aynen bir melek gibi hissettim. - Bir parçam sizi dinleyebilirken diğer parçam başka bir yerdeydi. -Çok ağırlaştım. -Garip şeymiş bu hipnoz. - Sanki burada değildim. Sanki kendi vücuduma dışarıdan bakıyordum. - Seans esnasında bir an sol yanağım kaşındı. Yanağımı kaşımak için önce elimin nerede olduğunu arayıp bulmam gerekti. Nihayet elimi buldum ancak bu sefer elimi kaldıracak gücü bulamadım. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, hipnoz teknikleri, hipnotik, hipnoz yöntemleri, kişisel gelişim, kisisel gelisim, kişisel gelişim merkezi, kişisel gelişim kitap, hızlı okuma, bireysel gelişim, iletişim, gelişim,)
Uzmanlar, hipnozun objektif kriterlerle ölçülebilmesi konusunda şöyle der: " İki insana aynı miktarlarda elektriğe maruz kalsa elektriğin bu iki insan üzerinde meydana getirdiği etkiler ve kişilerin elektriğe vermiş olduğu tepkiler mutlaka farklı olur. Bunun gibi hipnoza maruz bırakılan insanların da farklı şeyler yaşayarak farklı tepkiler vermeleri doğaldır. "Hipnoz deterministik (aynı koşullarda aynı sonuçları doğuran) bir yapıda değildir. Özetle standart bir hipnoz yoktur. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Hipnoz Nedir Ne Değildir ? Nasıl Elde Edilir ? Hipnozun Doğası.
Hipnozun başka hiçbir şeye indirgenemeyecek kadar kendine özgü doğası vardır. Bunun üzerine hipnozla ilgili kasten söylenmiş yalanlar ve medyanın halka hipnozu yanlış lanse etmesi eklenince hipnozun ne olduğunu açıklamak "HENDEĞİ DEVEDEN ATLATMAK:)" kadar güç iş oluyor doğrusu. Hipnozun doğası konusu körlerin fili tarif etmesi hikayesine benzemektedir. Yani kim hipnozun neresine dokunuyorsa o şekilde tanımlamaya çalışmaktadır. Herkesin uzlaşacağı bir hipnoz tanımı yapmak çok zor olmakla birlikte hipnoz ne değildir sorusuna cevap vermek bana çok daha kolay görünmektedir. Hipnoz konusu ile ilgilenmeye yeni başlamışsanız doğal olarak meydana gelen hipnozları tanımanız hipnozu daha kolay ve pratik olarak tanımanızı kolaylaştırır. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Doğal Hipnozlar
Sürükleyici bir kitap okurken biri isminizi söyleyerek sizi çağırdığında hiç bir şey duymadığınız oldu mu? Sizi çağıran kişi belki de isminizi bir çok sefer tekrarlamak zorunda kalmıştır size sesini duyurana kadar. Belki çağırıldığınızı ilk duyduğunuzda da karşınızdaki kişinin sesi size çook uzak önemsiz, ilgisiz gelmiştir. Çünkü o esnada adeta farklı bir dünyadaydınız. İşte burada yaşadığınız şey doğal olarak meydana gelmiş bir hipnozdur. Çünkü içsel olarak konsantre oldunuz bir an için dış dünyaya aldırmadınız. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Önemli bir işi başardıktan sonra çok mutlusunuz. Yüzünüzde gülücüklerle birlikte akşam evinize dönmek için aracınızı kullanıyorsunuz. Evinize ulaştığınızda ne çabuk geldim ben eve diye şaşırdınız. Belki yolda her zaman uğradığınız markete uğramayı bile unuttunuz. Adeta aracınızı otomatik olarak kullandınız. Gözünüz sadece yolu görüyordu. İşte bu yolculuk esnasında hafif bir hipnozdaydınız. Çünkü dikkatiniz içsel dünyanızdaydı. Gözleriniz yoldaydı ama aklınızdan bin bir türlü düşünce geçiyordu. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, hipnoz teknikleri, hipnotik, hipnoz yöntemleri, kişisel gelişim, kisisel gelisim, kişisel gelişim merkezi, kişisel gelişim kitap, hızlı okuma, bireysel gelişim, iletişim, gelişim,)
Kekemelik sorunu olan bir çocuğu bir aile Dr.Ercison'a getirdiklerinde Dr.Ercison Yaklaşık 20 dakika çocuk ve ailesi ile görüştü. Sonra çocuğu bekleme odasına alarak aileye bu çocuğun kekeme olmadığını söyledi. Anne hemen şöyle dedi : "Ama bir cümlenin başında ııııı dedi." Aile ile birlikte bekleme odasına gittik. Anne "Ay kızım sen burada çok sıkılmışsındır" dedi. Dr.Ercison ondan sonra anladım ki bu annenin söylediği her şey çocuğun üzerinde olumsuz bir hipnoz etkisi yaratıyor. Her anne-baba ve öğretmen bir hipnotisttir. "Sen aptalsın beceremessin" sözü ise telkindir. Ama olumsuz bir telkindir. Bu sözler kişinin kendine güvenini yıkar. Kendine güveni yıkılmış bir insanda istese de hiç bir şey becerememeye başlar. "Anne baba da bak biz sana aptal olduğunu söylemiştik" diyerek kendilerini haklı çıkarırlar. Etrafınızda bu olumsuz telkinlerden etkilenmiş bir çok insan görebilirsiniz. O kadar çok duymuşlardır ki bu sözü aptal ve beceriksiz olduklarına kendileri bile inanmaya başlarlar. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Bazı uzmanlara göre hipnoz değiştirilmiş bir duygu durumdur. Gerçekten de hipnotize edilen kişiler hipnozda hissettiklerinin çok farklı olduğunu söylemektedirler. Ama hipnozun bu yönünün hipnozun tüm doğasını açıklamaya yeteceğini sanmıyorum. Diğer bir grup ise hipnozu esasen derin bir gevşeme hali olarak karakterize etmek isterler. Ancak her derin gevşeme bir hipnoz olmadığı için gevşeme = hipnoz denilemez. Konsantrasyon boyutunda hipnozu düşündüğümde hipnozu bir merceğin güneş ışığını odaklayıp kağıdı delmesine benzetiliyor. Nasıl ki konsantre edilmiş güneş ışığı bu işi başarabiliyorsa hipnoz ile konsantre edilmiş beyinsel ve psikolojik güçler de insanoğlunun bir çok sorununu çözebilmektedir. Bu açıdan baktığımızda mucizevi gibi görülen hipnoz olgusunun bir merceğin ışığı odaklayıp kağıdı delebilmesi kadar doğal bir olaydır. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Hipnozu neyin meydana getirdiği konusunda başka çok önemli bir nokta da IQ ile kişinin hipnoza yatkınlığı ve transın derinleşebilmesi arasındaki doğru orantıdır. Yani kişinin IQ'su ne kadar yüksek ise o kadar iyi hipnotize edilebilir. Aynı zamanda hipnozun bilinçsiz bir ruh hali olmadığını da gösteriyor. Çünkü bilinçsiz bir ruh haline ulaşmak için neden IQ gereksin. Bu doğrultuda hipnozu bilinçlilik hali olarak kabul etmek zorunludur. Eğer hipnotize edilenler bilincini kaybediyor diye bir şey olsa idi zaten bilinci yerinde olmayan psikotiklerin* hipnoza daha yatkın olması gerekirdi. Oysa durum bunun tam tersidir. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, hipnoz teknikleri, hipnotik, hipnoz yöntemleri, kişisel gelişim, kisisel gelisim, kişisel gelişim merkezi, kişisel gelişim kitap, hızlı okuma, bireysel gelişim, iletişim, gelişim,)
Hipnoz aklı devreden çıkarmak değil, aklımızın normal günlük yaşantının kargaşası içinde fark edemediğimiz yeteneklerini kullanmaktır. Bazı eski kaynaklarda hipnozun telkin ile elde edildiği bildirilmektedir. Oysa günümüzün modern hipnoz anlayışı ve modern tekniklerinin kullanılmasıyla kişi ile hiç bir söz konuşmadan ve kişiye hiçbir telkin vermeden de hipnoz hali elde edilmektedir. Hipnoz değil de bazı hipnotik fenomenler telkin ile elde edilmektedir. Hipnoz ve telkin ayrı ayrı fenomenlerdir. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
Hipnozu şu şekilde tanımlar." Bilinçli hipnoz beyinsel fonksiyonların çalıştığı, bireysel denetimin açık olduğu, kesinlikle uyku hali olmadan, istekle gerçekleşen psişik bir durumdur." Hipnozun en doğru tanımı ancak şu şekilde yapılabilir " Hipnoz hipnoz dur. "Bilimde bir şeyin kendisi ile tanımlanamayacağını biliyorum ancak beni bu tanımı yapmak zorunda bırakan şey hipnozun doğası konusunda yapılan her açıklamanın hipnozun sadece bir veya birkaç unsurunu ön plana getirmesi ve bütüncül (gestalt) bir bakış açısından uzak olmasıdır. Eşi ve benzeri olmayan bir şeyi başka şeylerle kıyaslayarak açıklamaya çalışmak ancak bu kadar gerçekçi olabilmektedir. Hipnoza bakış açımda bütünlük (gestalt) çok önemlidir. Bazen bilimde gelişme kaydedebilmek için bilinen şeyleri bir kenara bırakmak gerekmektedir. Hipnoz konusunda bunu şu ana kadar en iyi yapabilen kişinin Dr.Milton H.Erickson olduğunu sanıyorum. Uzmanların dediği gibi " İçinde yaşadığımız kültür, bir olguyu ancak parçalara bölüp sayılabildiği zaman gerçeklik olarak kabul etme eğilimindedir." Paramparça ettikleri şeyi de anlamakta doğal olarak zorlanıyorlar. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
HİPNOZ NE DEĞİLDİR?
Hipnoz konusunda bir çok önyargı bulunan bilimsel başka hiç bir konu yoktur. Hipnoz hakkında hiç bir şey bilmeyen insanların aşağıdaki yanlış inanç ve düşüncelerini düzeltmeleri gerekir. Bu önyargıları aşamayan insanlara hipnoz uygulaması yapmamayı tercih ederim. 1. Hipnoz kontrolünüzü kaybettiğiniz bir ruh hali değildir. 2. Hipnoz size söylenenleri bir mantık süzgecinden geçirmeden kuzu kuzu yapmanız değildir. 3. Hipnozdan çıkamamak diye bir şey yoktur. 4. Hipnoz demek o esnada olup bitenleri hatırlamamak demek değildir. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
HİPNOZUN EVRELERİ
Doğrusunu isterseniz kişi hipnoterapi yönteminden yararlanmaya karar verdiği an hipnozun ilk evresi başlamıştır. Ama yine yaygın olarak benimsenen görüşe göre hipnozun evreleri aşağıdadır. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
1. HAFİF HİPNOZ
Tam anlamıyla bir hipnoz oluşmamıştır. Telkin alma yetisi artmıştır. Hafif hipnozlarda göz kapaklarında seğirme artma gözlemlenir. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
2. ORTA DÜZEY HİPNOZ
Telkin ile katalepsi oluşturulabilir. Bu düzey hipnozda solunum derin ve yavaştır,Kısmi amnezi olabilir. (hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
3. DERİN HİPNOZ
Hipnoz bozulmadan gözler açtırılabilir. Hareketler donuk ve monotondur. Bu düzey hipnozda gözlemlenir. Hipnozun derinliği ile telkinlerin kabul görme ihtimali arasında bir orantı yoktur. Klasik hipnoz anlayışına göre hipnoz telkin edilebilirliğe ulaştıran bir araçtır sadece. Oysa telkin edilebilirliği arttıran güç nedir ? diye kimse sorma ihtiyacı hissetmemiş. Bu güç kendi görüşüme göre "bilinçaltının" gücüdür.
(hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, kişisel gelişim)
…ALINTIDIR... …ALINTIDIR…
REKLAMDIR… …REKLAMDIR…
İZMİR'DEKİ
NLP - ANLAYARAK HIZLI OKUMA
KURSLARI
VE
SEMİNERLERİ
İÇİN
AYRINTILI BİLGİ:
SAYGIN NLP DANIŞMANLIK
Kıbrıs Şehitleri No: 30 Daire: 11 Alsancak - İzmir
Tel: 0232 4225954 Cep:0 535 6673224 msn: cemalkondu@hotmail.com www.sayginnlp.com
(hipnoz, hipnoz nasıl yapılır, bilinçli hipnoz, hipnoz teknikleri, hipnotik, hipnoz yöntemleri, kişisel gelişim, kisisel gelisim, kişisel gelişim merkezi, kişisel gelişim kitap, hızlı okuma, bireysel gelişim, iletişim, gelişim,)
HIPNOZ NASIL YAPILIR
Her şey den önce bir uyarıyla başlayalım. Bu bölümde anlattıklarımız her okuyanın Hipnoz denemesinde bulunması için yazılmış şeyler değildir. Yalnızca bilgilendirme amacı gütmektedir. O yüzden lütfen burada yazılanları uygularsam bende Hipnoz yaparım gibi bir denemeye kalkışırken dikkatli olunuz.
TEKNIK : Tüm Hipnozitörler ufak defek farklılıklar ile de olsa temel olarak şu teknikleri uygularlar.
A) Animal magnetizm dönemlerinde trans husule getirmek için, manyetik akısın parmaklarla, manyetik çubuklarla noktaya doğrultulması
B) PAS denilen belirli noktalara yapılan el, parmak uygulaması
C) Gözle tespit, sözle telkin yaparak hastanın glabella noktasına bakıp telkinlerde bulunarak transın eldesi
D) Parlak bir cisme baktırarak transın eldesi
F) Multivizyon tekniği ile (daha çok grup terapi ve toplu seanslarda) hipnoz uygulanması
G) Sedatif ve hipnotik ilaçlarla şahsi transin oluşumuna hazırlama
H) Dikkatin tespiti ve VERBAL SÜJESTION
ASAMALAR : Yukarıda yazılı teknikler belli bir sıra içerisinde uygulanılır. Hipnozun derinlik derecesine göre yeni asama ve uygulamalar planlanılır.
A) Hastanın hazırlanması
B) Süjestibilite testleri (telkin edilebilirlik)
C) Transın meydana getirilmesi
D) Transın derinleştirilmesi
E) Gerekli fenomenlerin eldesi (anestezi, aneljezi, katalepsi, amnezi, ekmnezi vb)
F) Operasyonun uygulanması veya gerekli telkinlerin verilmesi
G) Meydana getirilmiş (anestszileer, felçler gibi) fenomenlerin ortadan kaldırılması
H) Post hipnotik telkinlerin verilmesi
I) Süjenin dehipnotizasyonu
J) Uyanmanın tam olup olmadığının kontrolü
K) Kişinin salıverilmesi
Hipnoz yukarıda anlattığımız gibi oluşur, gelişir ve şekillenir.
NERELERDE KULLANILIR
Her şey den önce bir uyarıyla başlayalım. Bu bölümde anlattıklarımız her okuyanın Hipnoz denemesinde bulunması için yazılmış şeyler değildir. Yalnızca bilgilendirme amacı gütmektedir. O yüzden lütfen burada yazılanları uygularsam bende Hipnoz yaparım gibi bir denemeye kalkışırken dikkatli olunuz.
TEKNIK : Tüm Hipnozitörler ufak defek farklılıklar ile de olsa temel olarak şu teknikleri uygularlar.
A) Animal magnetizm dönemlerinde trans husule getirmek için, manyetik akısın parmaklarla, manyetik çubuklarla noktaya doğrultulması
B) PAS denilen belirli noktalara yapılan el, parmak uygulaması
C) Gözle tespit, sözle telkin yaparak hastanın glabella noktasına bakıp telkinlerde bulunarak transın eldesi
D) Parlak bir cisme baktırarak transın eldesi
F) Multivizyon tekniği ile (daha çok grup terapi ve toplu seanslarda) hipnoz uygulanması
G) Sedatif ve hipnotik ilaçlarla şahsi transin oluşumuna hazırlama
H) Dikkatin tespiti ve VERBAL SÜJESTION
ASAMALAR : Yukarıda yazılı teknikler belli bir sıra içerisinde uygulanılır. Hipnozun derinlik derecesine göre yeni asama ve uygulamalar planlanılır.
A) Hastanın hazırlanması
B) Süjestibilite testleri (telkin edilebilirlik)
C) Transın meydana getirilmesi
D) Transın derinleştirilmesi
E) Gerekli fenomenlerin eldesi (anestezi, aneljezi, katalepsi, amnezi, ekmnezi vb)
F) Operasyonun uygulanması veya gerekli telkinlerin verilmesi
G) Meydana getirilmiş (anestszileer, felçler gibi) fenomenlerin ortadan kaldırılması
H) Post hipnotik telkinlerin verilmesi
I) Süjenin dehipnotizasyonu
J) Uyanmanın tam olup olmadığının kontrolü
K) Kişinin salıverilmesi
HİPNOZ İNDÜKLENMESİNDE 7 ORJİNAL TEKNİK
Mayıs 15th, 2007 by
admin
Hipnoza en uygun kişiler artistler, müzisyenler, yazarlar ve ressamlardır. Bu insanlarin hayal alemi iç dünyalari geni5tir. Hipnozitor uyu dese hemen uyurlar. Kolların yoruldu dese hemen kollari dü5üverir. Çocuklar biraz daha büyüklerden emir almaya alışık olduklan için onlar da hipnoza kolaylikla girerler. Askerler de soru sormadan emirlere itaat etmeye alışık oidukl.ari için hipnoza oldukça yatkindirlar. Ilk tekniğini şuydu: sujenin gözleri kapattinlirvekendisini bir sınıfta olduğunu düşünmesi söylenir. Karşıda büyük bir yazi tahtasi olduğunu düşünmesi söylenir. Bunu hayal edip etmediği sorutur. Olumlu cevap alınınca sujeye tahtaya bir çember çizmesi söylenir. Tekrar hayali kontrol edilir. Çemberin içine bir “X” çizdirilir. Sonra sildirilir, “a” çizdirilir, sildirilir,”b” çizdirilir gene sildirilir, derken alfabe tamamlanır. Bu arada suje derin bir hipnoza ginni5tir. Çemberin içine rakamlar da artan bir şekilde çizdirilip ayni teknikle hipnoz gerçekleştirilir.
Hipnoza hiç uygun olmayan sujelerin dahi bu kara tahta metodu ile kolayca ve derin hipnoza girebildikleri gözlenebilir.
2.Yöntem:
Bir el lambasi sujenin gözüne tutulur. Dikkatle i5iga bakmasi söylenir. Gözlerinin yorulduğu ve kapanacağı telkin edilir. Gözleri kapanmazsa Ye kadar sayilir ve bu sayma sonunda bir gözünde kirmizi bir nokta oluştuğu söylenir. Hemen akabinde noktanın kaybolduğu ve daha sonra da mor bir
nokta belirdiği telkin edilir. Renkleri böylece değiştirerek rahatladığı ve derin hipnoza girdiği telkini verilir.
3.Yöntem:
Bu da mükemmel bir yöntemdir. Suje bir kum saatinin kar şısına oturtulur. Yukaridan aşağı düşen kutulara dikkatle izlemesi telkin edilir. Baktıkça gözlerinin giderek yorulacağı ve derin bir uykuya gireceği telkin edilir.
4.Yöntem:
İçinde birçok nokta bulunan bir çember çizilir. Suje bunun karşisina oturtulur. Sujeye bir noktadan diğerine bakarken derin soluk alip söylenir. Zamanla hizlanmasi ve so luk alip vermesini de hızlandırması söylenir. Bu sirada da hipnozitor yavaş bir sesle ‘uyu, uyu’ diye telkin verir. Kisa sürede yorulan suje kolayca derin hipnoza girer.
5-Yöntem:
Bir kağıda yüz erce’uyu’yazilir. Sujeye dikkatlice yazılan takip ederk okuması söylenir. Kisa sürede yorulan suje kendiliğinden derin hipnoza girer.
6-Yôntem:
Bir metronoma sujenin dikkati yöneltilerek metronomun salınımları ilave sesleri ile sujeye içinden ‘uyu, uyu’ demesi tavsiye edilir. Derin uykuya böylece alinir.
7-Yöntem:
Doldurulmuş kasetlerle uykuda alinabilecek hipnoz telkinleridir. Uyumadan önce teyp kurulur ve uykunun bir aninda telkinler hipnotik uykuya girişi sağlayabilir. Çünkü uykuda şuuraltı uyanıkken olduğu gibi tıkalı değildir. Hipnotik telkinler zaten şuuraltına hitap, etmektedir.
Posted in Hipnoz Teknikleri |
No Comments »
YANMAYAN ELLER
Mayıs 15th, 2007 by
admin
www.bilimkultur.org
Hallüsinasyonu, gerçek bir duygusal uyaran olmaksızın meydana gelen sahte algilama olarak tanimlayabiliriz. Hipnozun temeli telkine dayandigi için kolaylikla hallüsinasyon meydana getirmek mümkündür. Bu halüsinasyondan bazilari olabilir denilebilir cinsten, ama bazilan varki insani hayretten hayrete düşüren, ister istemez “bu da olur muymuş” dedirten cinsten. Bunlardan bana ilginç gelen bazilarim sizlere de nakletmek istiyorum.
Derin transa alman bir sujenin herhangi bir eline dokupdugunuzda hissetmeyeceğini telkin ederseniz asla duymaz. Ya da bunun tam tersini yapabilirsiniz. Yani dokunmadiginiz halde dokunduğunuzu hissettirebilir, eline olmayan bir şeyi verebilir ya da elinizdeki hayali bir şeyi aldirabilirsiniz. Delil istiyorsaniz sanıyorum şu
rahatlikla sizi tatmin edecktir. Süjemzin eline toplu iğne batiriyorsunuz, ya da kalem diye yanan sigaraya değdiriyorsunuz hiç bir tepki göstermiyor. Çin işkencesi denilen bir işkence çeşidi vardir. Kişinin bir tarafi steak diğer tarafi ise soğuk bir ortamda buluiidurulur. Ayni şeyi hipnozla yapabilirsiniz. Süjenize vücudunun bir tarafirun çok sicak bir ortamda diğer tarafı - nın ise çok soğuk bir ortamda olduğu nu telkin ediyorsunuz. Süjenizin bir tarafa kizanp terlerken diğer tarafi soğuktan büzfflüyor.
Bir de manzara hallüsinasyonlarina bakalim. Süjenize odada sizden ba5- kasini görmemesini telkin ederseniz, uyandığınızda sizden başkasını görmez. Yürürken odada bulunan diğer kişilere çarptigini, kişilerin seslerini duyunca da §a§irip kaldığını hayretle
gözlersiniz. Hatta gözlerinin görmedi- c
gini telkin ederseniz gözlerini açtiginda hiç bir şey görmez. Bunu elinizde bulunan herhangi bir şeyi gözbebeği-ne yakla5tirmakla kontrol edebilirsiniz. 1 mm dahi yakla5tirsaniz hiç bir tepki almazsiniz.
Hani çocuk dergilerinde olur görünüşte birbirinin ayni olan iki resmin arasindaki farklarin bulunmasi istenir. Genelde biraz dikkat etmekle farklarkolayca bulunabilir. Peki birbirinin ayni iki boz beyaz kağıt arasinda fark bulunabilir mi? Normal şartlar altinda hayir ama hipnozla pekala mümkün. Derin transa aldiginiz süjeye elinizde-ki boz kagitta bir manzara hayal ettirip. Sonra gözlerini kapattirin ve de
kağıdı 900 çevirin. Gözlerini açtirdiginizda cevap çok ilginç “manzara 901 eğik duruyor”. Hatta kağıdı ters çevirdiğinizde “resmin tepetaklak durduğu”, arkasini çevirdiğinizde ya da başka bir kağıt gösterdiğinizde “hiç bir şey görmediği” cevabini alirsiniz.
Hipnozla yapabileceğinin ilginç hallüsinasyonlardan birisi de pozitif veya negatif renk hallüsinasyonudur. Bu da yukarida anlatilanlar gibi yapildigincla kolayca görülebilecek ve de çeşitli kişiler tarafindan defalarca yapilmi.5 şeylerdir. Bir hipnozitör yaptigi deneylere aynen şöyle naklediyor. “Süjemi derin transa soktuktan sonra şöyle diyorum. Sak gôzün artık kirmizi rengi görmemektedir. Bu durumda bir telkin alan süjem her iki gözü açik ise her şeyi normal görecektir. Fakat yalnizca sağ göz ile baktirildiginda masada bulunan kirmizi kalemi isterseniz “masada kirmizi kalem yoktur” diyecektir. Bu arada siijelcrime şu de-neyi yaptirdim.Ye5il renk, mavi ve Bari renklerin karışımı ile elde edilir. Önce her iki gôzün de normal gördü
ğünü söylüyorum. Onüne koyduğumuz çok çeşitli renklerdeki kağıtların içinden yeşili gösterip sorduğumda yeşil cevabini aliyorum. Şimdi siijeme telkinde bulunuyorum. Artık bundan sonra mavi rengi görmeyeceksin diyorum. Bu telkini yaptiktan sonra elimdeki yeşil olan kağıdı gösteriyorum. Ve soruyorum ne renkte? cevap çok enteresan oluyor. “Elinizdeki kakit sari renktedir” Ne korkunç bir mekanizma değil mi” Evet gerçekten çok korkunç bir mekanizma. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. mesela siijenize bir gözünün normal gördüğünü, diğer gözünün ise elinizde bulunan beyaz kağıdı kırmızı göreceğini telkin ederseniz. Birisi aqikken “beyaz” diğeri açıkken “kirmizi” her ikisi aqikken ise “pembe” görecektir. (beyaz+kjrmizi=pembe) sanıyorum artik bana “hayretten hayrete düşme” konusunda hak veriyorsunuz.
VASITASIZ YOLCULUK
(RUHSAL GÖRÜ)
Ruhsal görü ya da ruhsal görme (Claine Vayonce)
Olaylar arasindaki mekan ve zaman unsurunu kaldirarak bir başka yerlerde olan bitenlerden haberdar olmadır.
Hipnozla bu konuda yapilan çah - malarin hepsi olumlu sonuç vermemektedir. Süjelerin bazilarindan doğruluk pay i çok yüksek olan şeyler alin- dağa gibi bir çoğundan hayal ürünü ve
1 gibi dokruluk payi çok az olan şeyler alin-
maktadir.
Bu konuda yapilan iki çalışmayı olduğu gibi size nakletmek istiyorum. Hipnozitör süjesini derin transa aliyor. Memleketteki evine gitmesini söylüyor.
- Tamam eve geldim.
- Peki, şimdi bana gördüklerini anlatmanı istiyorum.
Ve süje anlatmaya başlıyor “Bahçe-deyim, ortalikta kimse görünmüyor, evin bütün odalarini dolaşiyorum. Yine kimse yok. Herhalde tarlaya gitmiş olacaklar.”
- Peki sokakta gördüklerini anlat.
- Sokak boş kimse yok. Dur, dur, şimdi komşumuz Ahmet Emmi sokağa çekti.
Daha sonra süje tarlaya gidiyor. Tarlada olup bitenlere detayiyla anlatiyor. Yine başka bir senasta tekrar evine gidiyor. Akşam vakti. Olaylara bütün detaylyla, annesinin bulaşık yikadikini bulaşiga bakarak ne yemek yediklerine, babasinin televizyon izledi-
ğini, kardeşinin ders çalıştığını anlatiyor. Hatta kardeşinin fen bilgisi çah - tigini söylüyor ve de kitaptan bir miktar da okuyor.
Süje gerçekleri mi söylüyordu, yoksa hayal dünyasinda-n mi bir şeyler naklediyordu. Bu aslında o anda telefon açip sormakla denenebilirdi. Çeşitli hipnozitörler bu yolu denemişlerdir. Fakat burada hipnozitör daha pratik bir yol bulmuş.
Süje “babam televizyon seyrediyor” deyince:-
- Anlat bakalim televizyonda ne Diyor ve bütün sahnelere olduğu gibi naklediyor. Süjeniz gözü kapali kilometrelerce ötedeki bir televizyonda olanlara anlatiyor. ve de siz yanınızdaki televizyondan kontrol ediyorsunuz. Akillara durgunluk veren bir mekanizma.
Yine başka bir hipnozitör süjesinden daha önce hiç kar5ila§madigi bir kimsenin o gün akşam gelecek trende olup olmadığını soruyor. Süje trene gidiyor. Kişiyi buluyor. Onu, oturduklari yeri ve yaninda bulunan kişileri taraf ediyor. Hatta olaylan bütün ayrintilarina kadar da anlatiyor. “… barn-min meyve sepeti devrildi, kar§isindaki askeri tıbbiyeli ona meyveleri toplamada yardim ediyor”…..Hanim geldiğinde ise olaylar tamamen dogrulaniyor.
Belkide çoğu kişi bunlara görmeden inanmayacaktir. Çünkü insan inanmak için hep birşeyler görmek istemiştir. Ama bana sorarsaniz “böyle anlatiyor bu işi yapan hipnozitörler” derim ve de eklerin “kişi bazen gôn-nedigi şeylere de inanmasini bilmeli”
Bir insana verilen tüm bilgilerin istenildiği zaman tekrar geri alinmasi mümkün c
olmadi~gi için yine insan ta- rafindan compütürler geliştirilmiştir. Evet artik, compütürler verilen bilgileri istenildiği zaman geri verebiliyor. Peki insan beyni bu yari§ta kendi ggeli§tirdigi şeyden daha mi geri kaliyor dersiniz?
“Şu anda annemin karninclayim. Burasi çok rahat… Burada anlatamayacağım kadar güzel duygular içindeyim… Burada her istediğim bilmediğini yollardan temin ediliyor. Hiç bir sıkıntı çekmiyorum.. Burasi o kadar güzel ve rahat ki… Anlatamiyorum…
Bunlar bir güldürü ustasinin sözleri değil, ben de uydurmadim. Bunlar hipnozla anne karnina kadar gôtürül- mü5 bir süjenin anlattiklari. Ayni süje tarafindan doğum ani ve sonrasi ise şöyle anlatiliyor.
“Beni sanki cenderede sikiyorlar gibi siki5iyorum. Korkunç birşey bu… Bir kuvvet beni dışarı almak istiyor… Ben direniyorum… Artık hiç gücüm kalmadi. Karşi koyamiyorum… 5u anda di§ari çikiyorum..,Çiktim… Burasi bir oda… Bir kadin beni ayaklarimdan tutup gôbeffimden uzanan bir şeyi kesti… Annem yatiyor… Beni kundakladılar… Beni kucaktan kucağa veriyorlar.. Şimdi babamdan yaşla bir adam aldi.. Kulagima Ezan oku-
yor… Allahüekber… Allahüekber… Lai lahe il l al l ah……
Evet ilk planda insan buna hayret ediyor. Ama insanda unutma gibi bir gib
olmadığı da bir gerçektir. Ancak hatırlamama vardir. Çünkü bizi rahatsiz eden gereksiz tüm bilgilerin bir an için hafizada cami olduğunu varsayarsak hayat yaşanmaz hale gelirdi. Her şey bütün detayıyla hafiza merkezlerinde kayıtlı ama bir kismi hatırlanabiliyor. Ancak çok özel şartlar altinda -hipnoz gibi- diğerleri de hatirlanabilir.
Hipnozun bu özelliğinden yararlanilarak çeşitli hastaliklar tedavi edilmektedir. Bilindiği gibi bazi psikolojik hastaliklarin temelinde geçmişte yaşanan olaylar yatmaktadir.
Bu konuda bir kekemeyle yapilan çalışmadan bahsetmek istiyorum.
Kekeme olan süje derin transa aliniyor ve de sürekli geriye gitmek suretiyle c
kekemeli~)in başladığı an tesbit edi- liyor. (Bu sürede ilk ilgi çeken şey süjenin hipnoz esnasinda tamamen düzgünkonu5masi). Nihayet 6 yaşına inildiğinde süje şöyle anlatiyor: “Henüz okula gitmiyordum… Babam çok otoriter biriydi… Beni çok cezalandirirdi… Bir yaz günü benden iki ya,-,büyük olan ablam aniden öldü… Hiçbir şey anlamami5tim… Hemen ardindan yapti_eim bir yaramazlık nedeni ile babam beni feci şekilde dôvmü§tü. Ardindan karanlik bir yere kapatti… Çok korkmuştum… 0 günden sonra artik konuşmam bozulmuştu.” diyor ve devam ediyor.
İşte insan beyni bu kadar üstün bir mekanizmaya sahip. Hatta bazi açikgôz reklam şirketleri hafizanin bu özelliğinden yararlanmasını bilmişlerdir. Televizyon ya da sinemada oynayan programin bir veya iki karesine reklam resmi koyuyorlar. Bu resimler hafiza tarafindan tesbit edildiğinden, reklami yapilan mal gôrüldüğünde içten gelen bir dünü ile mala yönelme oluyor.
www.hipnoztedavi.com
Posted in Kategorilenmemiş |
No Comments »
Gerçeğin Dirilişine Kapı: HİPNOZ
Mayıs 15th, 2007 by
admin
www.bilimkultur.org
Avrupa’da 200 yil önce başlayan hipnozla ilgili çalişma ve tartışmalara rağmen ülkemizde henüz konunun varlığı ve yokluğu tartışmasıyapiliyor. Tahir Ôzakka5 tarafindan yazılan ve şu an Türkiye’de baskisi bulunan en muhtevali kitap olan Hipnoz kitaba nöro-psikiyatr, hipnolog Prof. Dr. Recep Doksat’ın “1962 yilinda neşretti,gim “Tatbikatı ve Nazariyatı ile Hipnotizma” adli kitabımdan 23 yil sonra ciddi ve muhtevali bir başka eserin neşri hem sevindirici hem de düşündürücü, hatta üzücüdür. Sevindiricidir zira ilk gayretlerin boşa gitmediğini gösteriyor. Düşündürücüdür, zira 23 yil tip çevreleri bu konuda hep susmulardır” diyen takdim yazısıyla basliyor.
“Mevcut bilgilerden metodlu bir şekide şüphe etmesini bilmeyenler hiçbir yeniligin bulucusu olamaz-lar” düsturuyla hareket eden yazar bunu şöyle ifade ediyor. “Şimdiye kadar yaptığım hipnotizma çal1ş- malarinda açiktan itiraf etmek istiyorum ki, birinci amacim hastalara tedavi etmek veya merakhlari tatmin ederek kendi gururumu yüceltmek olmami5tir. Birinci amacim, önümüzde çok bilinmeyenli denklem olarak duran ve zaman zaman hayranli6,imdan ilahi yaratıcıya karşi §ükranlarimi nasil ifade edeceğimi bilmediğini bu ii-Isani biraz çôzümlemektir. Bu iş bana büyük zevk vermektedir.
Normal fonksiyonlari ile bile düşünen beyinleri şaşirtacak kadar mütekamil olan insanoğlunun, bir de hipnotizmadaki yönünü görmek ve bunu ara§tirmak herhalde herkese kismet olmayan bir zevktir.”
Türkiye’de şu an sahasinda tek kitap olduğundan”şöyle olsaydi, şu konularda bulunsaydC daha iyi olurdu demekten ziyade kitabin muhtevasından bahsetmek daha doğru olur.
Ônsôzden sonra hipnozla ilişkisi olan bazi çali5malari hakkindan bilgilerin ol-
du6u, Türk kamuoyundan bazi bilim adamlarının hipnoz hakk-indaki gôrü§- lerinin yer aldigi bölüm geliyor. Hipnozun tarihçesi, çeşitleri ve bugün tipta çeşitli bedensel ve ruhsal hastaliklarin tesbitinde, mühendislikte metalik yüzeylerin düzgünlüklerinin ve iletkenlerin izolasyonlarındaki hatalarin tesbitinde ve ziraatte sağlam ve hastalikla tohumlarin ayırt edilmesinde kullanılan kirli-an fotografçılığından bahsediliyor.
Hipnotizmanın oluşması için gerekli kolayla§tirici faktörler ve hipnoza yatkinlik başlığı altinda, “genel faktörler, süjeye ait psişik ve organik faktörler,hipnotizöre ait psişik ve organik faktörler, i§ik, sicaklik, sessizlik, nem orani, hava akimi, odanin ve aydınlatmanın rengi, izleyici sayisi ve hipnoz seansının zamanlanması konularmi içeren çevresel faktörler yer almaktadir.
Arkaya düşürme testi, kağıt kaybetme testi, göz kapaklarini birbirine yapıştırma testi, yükselen kol testi, parmakları kilitleme testi ve diğer testlerin olduğu hipnoza yatkinlik testlerin-den bahsedilmektedir. Daha sonra hipnotizma usullerinden bahsedilerek yazarin kendi metodu olan “baki5la tesbit, sözle telkin metodu” ayrintilai-lyla anlatilmaktachr. Yazar, hipnotik fenomenleri; müşahade ettiğimiz ve etmedigimiz hipnotik fenomenler diye 2 bölümde incelemiş. Zaten müşahade edilmeyenler de oldukça az.
Hipnotik fenomenlerden mekanoseptif, termoreseptif, nosiseptör duyularin halüsinasyonlari, işitme, denge, görme, tad ve koku halüsinasyonlarinin yer aldığı halüsinasyonlar başlığı geniş yer kaplamak-tadir. İnsanın kalan
gibi iki sandalye arasina konup, rahatça durduğu “hatalepsi” hali, ağrıya du-
C
yarsizligin oluştuğu analjezi ve anestezi halleri, hipnoz içi (intrahipnotik) ve hipnoz sonrasi (posthipnotik) telkinle oluşan felçler, amnezi (unutma), rüya gördürme, hiperestezi (duyularin keskinleştirilmesi), posthipnotik telkinler, §uuralti gerçeklerin söylenmesi, sırların açığa vurulması, reflekslere hakim olma otonom sinir sistemine tesir ve fizyolojik değişiklikler, bebeklik çagina kadar herşeyin yeniden hatırlanabildiği ve yaşanabildiği hipermnozi ekmnezi gibi tüm fenomen-ler hipnozla gerçekleştirilmektedir.
Hipnoz ile organizmanin tüm müdafaa bariyerleri istenirse yok edilebilmekte ve hipnotize edilen şahan bir robot gibi kullanılabilmektedir. c insa- no~gluna tehlikeli anlar için kullanil- masi amaciyla verilen bu yetenek kötü emelli kişilerin elinde korkunç bir silaha clônü§ebilmektedir. Konunun bu yönü özellikle beyin yıkama, siyasi, hukuki, ahlaki eğitim ve öğretim açisindan önem ta5imaktadir. Yazar, bu konularin incelenmesini II. ciltte yapacagini söylüyor.
Yazar, kitaba okuyanlara; çocukca bir heyecan ve meraka kapilip bilinçsizce denemelere girişmemeleri, ugra5ilan varlığın bir meçhuller ülkesi olan iıısanın olduâunun unutulmaması, tip doktoru olmayan ve yeterli psikiyatrik bilgisi bulunmayanlann bu alanda uğrasmalarinin doğru olmadığı tavsiyelerini yapiyor.
Posted in Kategorilenmemiş |
No Comments »
Bütün algı sistemlerini kapatarak sadece görsel ve işitsel uyarılara kulak veriyorsunuz
Mayıs 15th, 2007 by
admin
- Hocam bize hipnozu tanımlar misiniz?
Hipnoza, özel bir bilinç durumu diyebiliriz; uykudan farkli, tamamen uyanıklılıktan da farkli bir biliç durumu… Kişi uyanıkken tüm algı aletleri-ni kapatip dikkatini bir noktaya toplama kabiliyetine sahiptir. İşte, hipnozda, böyle bir durumda, kişi, farkli bir bilinç durumuna girer. Bu sürede beyin elektrosu normal uyanıklıktaki gi- bi çali5maktadir. Açik birakilan duyudan gelen uyaranlara karşı ise algılama oldukça artmıştır. Fakat şunu üzülerek söylemeliyim ki halk arasinda, hatta hekimler arasinda bile hipnoza mistik bir anlam verilmeye çali5ilrmştn-. Sanki gizli bir gtig bu işi yönetiyor gibi düşünülüyor.
- Peki, hipozun tibbi kuIIam i var midir?
Çok az miktarda psikiyatride kullaniliyor, diş hekimliğinde, ağrisiz doğum için kadin dogurada,cerrahide anestezi için kullaniliyor. Ulkemizde çok fazla başvurulan bir yöntem değil. Doğrusu şarlatanlığa açik olduğu için biz eğitimde fazla yer venniyor-uz. Mesela, yillar önce hipnoz öğreten bir gruptan ders aldığım ve diplomam da olduğu halde ben hiç kullanmiyorum.
- Hocam bu bir potensiyeli değerlendirmemek değil mi?
Olabilir, fakat üzerinde uğraşmak gerekiyor. Belki biz daha başka konulara yöneldik ve ilgimiz azaldi. Yani, bu hipnozu küçük gôrdügümüzden değil; kötü kullanıma çok müsait bir şey.
-Türkiye’de akademik çevrede hipnoz nasil biliniyor, ya da bilinmiyor?
Anestesi uzmanlan, diş hekirnleri, kadin doğumcuları, epey yayin okuyorlar. Hekimlerin büyük bir kismi hipnozu biliyor, fakat ilgilenmiyor. Derslerde de bu konuda tartışma yapa-
Prof’. Dr. Orhan Öztürk
cak zaman yok. Belki herhangi bir dersten fedakarlik yapip öğrencilerin sorularina cevap vermek faydali olur; ama dediğim gibi vakit çok sinirli .
-Hocam, literatürü taradığımızda Batida hipnozla ilgili akademik dergiler çıktığını görüyoruz. Batinin akademik olarak hipnoza yaklaşımı nasil?
Tip fakültelerinde, belki psikoloji bölümlerinde hipnozla ilgili pek az öğrenim veriliyor. Ancak mezun ol- duktan sonra merakli olanlar hipnozu kurslarla öğrenebiliyorlar. Ben özellikle ABD’i biliyorum, yoğun kurslar veriliyor. Ancak fakülteler çok organize bir biçimde hipnoz dersi yapmıyorlar. Ancak seminer ve sempozyumlar düzenleniyor olabilir.
-Peki hocam, tip fakültelerine ders olarak konulamaz mi?
Teorik olarak verilmesindz yarar var. Ama onun için özel ders konulabilir mi bilmiyorum. Aslinda kötü kullanimi azaltmak için objektif bir biçimde bu öğretimin belli bir takim
seminerlerle, tarti§rnalarla tip fakültelerinde yapmanin yarari var; hiç değilse sıtaj dersleri sirasinda veya üçüncü sinifta birkaç saatlik ders olarak konulabilir.
- Literatürde 60′lardan bu yana yayınlanmış makaleler gördük. Batililar bunu çoktan beri kullaniyorlar ve epey de ilerleme kaydetmişler…
Bu konudaki gôrü§ümü söyleyeyim: sanildi,,6i kadar yaygın değil. Bazi dernekler var; araştırmalar yaplyorlar. Fakat bunun tipta ve psikolojide son derece yaygin bir yöntem olduğunu söyleyemeyiz.
-Hocam öyleyse kullanilmasi değil de , bu konuda yapilan bilimsel çalışmalar yaygin harhalde.
Mesela fizyolojide ağrı eşiğini yâkselttigine dair bazi araştırmalar var.
Hipnozla bu M saanabiliyorsa hasta, çok ağrı çektiği zaman bu yöntemi kullanabilir.
Posted in Kategorilenmemiş |
No Comments »
Hipnoz Teknikleri
Mayıs 5th, 2007 by
admin
www.hipnoztedavi.com
Sujenin hipnotize edilerek uyutulması, hemen hemen her ekole hatta her hipnozitöre göre değişir. Bu uygulama tekniğinin kolay ve çabuk sonuç alinabilir tarzda olmasinin önemi şüphesiz çok büyüktür. Bir hipnozitör, hipnoza ne kadar hizli bir şekilde süjeyi atabiliyorsa artık o, hipnotizôrün bir tekniği haline gelir.
Hipnoz, uygulanmaya başladığı tarihten beri bir çok gelişmeler kaydetmiştir. Her yeni teknik, bir sonraki tekniğe temel teşkil etmiş ve böylece daha kolay uygulanabilir hale getirilmiştir.
Bazi ara5tirmacilann metodlari genel olarak hipnoz teknikleri açisindan büyük önem ta5unaktachr. Bu metodlar arasinda;
1- DELEUZE METODU
2- TESTE METODU
3- NOİZET METOD U
4- ESSDAİL METODU
5- FARİA METODU
6- Dr. BRAID METODU
7- CHARCOT METODU
8- LİEABEAULT METODU
9- BERNHEİM METODU sayilabilir.
Bu metodları genel özellik açisindan şöyle izah etmek mümkündür.
DELEUZE METODU
Deleuze’a göre hipnotize edilecek şahısla hipnoze edecek şahıs tam bir uyum içinde olmalidir. Hipnotizör sujenin baş parmaklanndan tutar 2-15 dk bekler. Bu esnada hipnotizör sürekli süjenin (Hipnoz edilen kişi) gözlerine bakarak kontrol altina alir. Daha sonra ellerini omuzlannın üzerine koyar. Bir müddet böyle bekledikten sonra omuzundan kaburga kemikleri-ne doğfu yaygin şekilde pablar yaparak hipnotize eder. Deleuze insan vücudunun manyetik güce sahip olduğu ilkesini temel olarak almi§tir.
NOİZET’İN METODU
Bu da bir bakima Deleuze’nun metodunun bir çok defada tekrarindan ibarettir.
Dr. Essdail ise Hintli hipnotizörlerden etkilenmiştir. Ona göre süje karanlik bir odada sirtüstü yatırılır. Hipnotizör süje üzerine eğilerek gözlerine ve midesine hafif ve devamlı paslar yaparak uyumasını sağlar. Burada enteresan olarak hipnotizôrün süjenin gözleri üzerine sicak nefesini vermesi gerekebilir. Çünkü sicak nefesin uyutucu, soğuk nefesin ise uyandırıcı etkisi olduğu o zamanki araştıncılar tarafindan ortaya çikarilmi,-,tir. Essdail
bu metoduyla birkaç bini ufak üç yüzü büyük olmal, üzere birçok başarılı ameliyatlar gerçekleştirmiştir.
FARİA isimli rahip ise süje üzerinde telkinin etkili olduğunu savunmuştur. İri gözlü heybetli gôrünü§üyle zamaninin Fransasında bir hayli ilgi toplayan Faria, süjeleriain gözleri içine bakarak otoritesini kullanmak suretiyle kolayca hipnotizmayı gerçekleştirmiştir.
BRAİD METODU
Dr. Braid, hipnoz tekniğinde yardimci aletlerden yararlanml§tir. Ona göre hipnoz gözlerin yorulması ile başlar ve derinleşir. Sujenin karşısına duran hipnotizör, elindeki parlak cismi (saydam kUre, metal…) sujenin gözlerine 450 lik aqi yapacak şekilde tutar. Bu esnada suje telkinle §artlanchrilir. Eğer hipnoza yatkin bir kişi ise dikkatli bakmadan dolayi göz kaslan yorulacak, göz bebeği pupillası önce daralmakla birlikte sonra genişleyip sabit bir pozisyonda matlaşacaktır. Burada
dikkat edilecek husus sujenin gözlerini kırpmamasıdır.
CHARCOT METODU
Bu metodun genel prensibi de Dr. Braid’in metodunda-ki gibidir. Fixation temel olarak kullanilir.
DR. BERNELÉMiN USULÜ:
Bernheim telkini büyük ustalıkla kullanan bir hipnozitôrdür. Ona göre suje evvela yapilacak işin zararsiz olduğu bilincine van-nalidir. Hipnozitör bunu sagladiktan sonra şu telkinleri vermeye başlar. “Gözlerime dikkatle bakınız ve yalniz uykuyu dü§ününüz… Göz kapaklarınız agirla§iyor… göttikçe daha çok agirla5iyor. Daha agir… artık kar5i konulmaz bir güç onlara birleştiriyor. Kapaniyor… kapaniyor…” Daha sonra bazi testlerle hipnozun derinleşmesini sağlar. Şüphesiz telkinde sesin de büyük önemi vardir. Zira şevkatli, güven verici ve yumuşak lisan hipnoz için vazgeçilmez öğedir.
JAGOT’UN USULLLERi
Jagot hipnotizmanın başarılı bir tatbikatçısıdır. Deneylerinde başarıya ulaşmak için her türlü vas i tayi ve özellikle telkini kullanmi5tir.
P.C. Jagot süjeye rahat bir koltuğa oturtarak, kendisi ayakta durmak suretiyle telkine başlar. Süjenin bütün kaslarının gevşemiş olduğunu söyleyerek rahatlarnasini sağlar. Si1jenin baş parmaklarinin tırnaklanna sikica tazyik ederek dikkatinin toplanmasini sağ-lar. Daha sonra süjeye devamlı uykusunun olduğunu ve bu uykunun da bütün vücudunu kapladığını telkin eder. Hipnoza meyli olan kimse bu telkinler yönünde kendini hipnotizöre teslim eder. Fakat bu daha ba5langlçtir. İlk safha geçince hipnotizör telkin bambordımanına devam edip kontrolü tamamen eline alir. Jagotun bu metodu, gerçekten etkili bir yöntemdir. Çünkü süjeye güven dolu bir yaklaşım bir çok şeyin baştan halledilmiş olması demektir. Jagottan sonra bu metod daha da geliştirilmiştir.
DR. BER il .1 ONTTN METODU
Enteresan bir kullanış yeri olarak Dr. Berillon hipnozu itaatsiz, hırçın tabiatlı çocuklari terbiye etmek ve
akillandinnak için kullanmıştır. Telkin ve hipnozun çocuklar üzerinde büyük bir etkisi olduğu Dr. Berillon tarafindan ortaya çikarilmi§tir. Çünkü çocuklar temkine müsaittir. Bu hususta yani pedogojik eğitimde telkinin önemli bir yeri olduğunu başta Berillon olmak üzere Bernheim, Liebeault ta savunmuşlardır. Çocuk hipnoza alinirken bazi ön bilgiler istenir. Çocuga, mü§fik bir tavırla yakla5ilir. Hipnozun korkulacak bir şey ohnadiÊi telkin edilir. Daha sonra çocuğun gözlerine bakarak monoton bir şekilde gözlerinin yorulduğu ve az zaman sonra derin bir uykuya varacağı telkin edilir. Genellikle çocuklarin büyük bir kesme bu şekilde kolayca hipnoza girer. Burada dikkat gerektiren husus çocuğun psikolojik yapisinin bilinmesidir.
Görülüyor ki hipnoz yapma teknikleri çok çeşitlidir. Yukarda da belirtildi gibi, her hipnotizör kendi kabiliyetine göre çeşitli metodları kullanabilir. Unutulmamalidir ki hangi metod olursa olsun, siijenin ve hipnotiz6riin durumu büyük önem teşkil eder. Çünkü bunlardan birinin uyumsuzluğu, hangi metod kullanılırsa kullanılsın o seansin başarısızlıkla sonuçlanması demektir.
www.hipnoztedavi.com
Posted in Hipnoz Teknikleri |
No Comments »
TÜRKİYE’DE HİPNOZ
Mayıs 5th, 2007 by
admin
Avrupada yUzyillardir tartışılan bu konu maalesef ülkemizde henüz tar-
tışma safhasına bile gelmemiştir. Her şeyi 200-300 yil geriden takip eden ülkemiz, henüz hipnozu da keşfetmiş değildir. Bizi bu karamsarlığa götüren olgular, Türkiye’de henüz ciddi ve devamli bir ilmi çalışmanın olmamasidir.
Örendiğimize göre ülkemizde ilk ciddi çali5ma, konuyla ilgili olarak Cemil Sena Ongus tarafindan 1935- 1951 yillannda yapilan bir tercümedir. Pierre Janet’in kitabinin dilimize (”Ruhi Mucizeler” ve “Hipnotizma” )kazandirilmasindan sonra 1946′larda Dr. Bedri Ruhselman’ın kendi spirutualist bakış açisindan yayınladığı eserlerinde hipnotizmayla ilgili kısımlar görmekteyiz. rmekteyiz. 1951 de ülkemize gelen
D.D.Watson isimli bir §ahis aracillkiyla yapilan çalışmalar ile hipnoz ülkemizde üniversitelerde taninma imkani bulunmuştur. Bir kisim operasyonlar hipnoz ile yapilrmştir. İlk ciddi ilmi çalışma Dr. Cb Tan tarafindan yapılmıştır.
Dr. Can bu konuyla ilgili Türkiye’de ilk tezi vefti§tir.Dr. Can’ın arkadaşı Dr. Aksoy’da yaptığı bir çalışma ile Türk Nöro-Psikiyatri cemiyetinde ilk ilmi ve ciddi tebliği sunmuştur. Dr. Sevil Akay ve Prof. Dr. Orhan Toygar da hipnotik anestezi ile operasyonlar yap-
mışlardır.
5u anda konuya ilgi duyan ilim adamlarımızın sayisi oldukça çoktur. Ülkemizde bu konudaki en ciddi çalışma ProLDr. Recep Doksat tarafindan yapılmıştır. Kendisinin ihtisas tezi romatizma üzerindedir. Ve temeli bu tez olan eseri yayinlami§tir. Aynca yine bir ihtisas tezi olan hipnodonti Diş hekimi Turan Cengiz tarafindan hazırlanmıştır.Pekiyi derecede kabul edilmiştir.
Prof.Dr. Ahmet Edip Uysal ve Prof.Dr.Hayati Çelebi’nin yayinladigi çeşitli makaleler bulunmaktadir. Yine Pediatrist Dr. Murat Yurdakôk’ün yayinladigi hipnotizma kitabi da vardir. Ülkemizde ilk defa konunun üniversite bünyesinde bir kongrede tartışılması Erzurum Atatürk Üniversitesinde lniustur. 1982 ve Ulusal nörofizyoloji kongresinde hipnotizma paneli düzenlenmiştir. İstanbul ve Bursa’dan Dr. ve Diş Hekimi hipnozitörler hipnozu çeşitli aqllardan tartışmışlardır. Ve, hipnotik anestezi ile sünnet yapmışlardir. Hipnotizmanın cerrahi de uygL?Ianmasini birçok ameliyat ile gerçekleştiren Op. Rr. İsmet Hüsnü Öztürk vefat ettikten sonra ardinda birçok talebe birakmi§tir. Halen ülkemizde İstanbul, Ankara, Bursa, Erzurum ve Kayseri başta olmak üzere birçok merkezlerde çalişmalar yapilmaktadir. Buna rağmen ilmi bir çalışmanın varlığından bahsetmek ise oldukça zordur.
Posted in Kategorilenmemiş |
No Comments »
Hipnozun Tarihçesi
Mayıs 5th, 2007 by
admin
Hipnotizmanın kesin tarihi bilinmemekle beraber insanligin doğuşu ile beraber kullanildigi düşünülmektedir. insanlik tarihi boyunca, transla oluşan büyü, keramet, sihir, gibi hipnotizmaya bağlı olağanüstü haller gizliliğini koruduğu için uzun yillar hipnotizmanin bilimsel bir tanimi yapilamami§tir.
Genellikle gizli ilimlerin (OCCULTİSME) kaynağı doğudur. Eski Çin, Misir, Hind ve diğer uzak doğu memleketlerinde gösterilere özellikle olağanüstü gösterilere şahit olmak mümkündür. Örneğin Hint fakirleri ve yogacıların vucutlannı kaskati (kataleptik) hale getirmeleri, solunum ritmini düşürerek bir ölü gibi kalabilmeleri de hipnotizmaya baglidir. Ayrica bu kişilerin metabolizmalarını düşürerek güiilerce aç ve susuz kalabildikleri de saptanmıştır.
Bu olaylara Amerika kıtasındaki yerli halkta da rastlanmi5tir. Batida ise Hıristiyanlığın getirdiği mistik özellikler sonucu oluşan ve Hz. İsa’yı taklid eden vucudunun çeşitli yerlerinde yaralar açip bu yaralari her hafta kanatabilen mistikler Avrupada da tezahür etmiştir. Bu gösterileri genellikle dini ayinlerde yaptıklarında hipnotizmaya bağlı olarak yapıldığı görüşünü kuvvetlendirmektedir. Hipnotizmayı tanimak için eski medeniyetlerin bıraktığı kil, taş, papirus vs. gibi yazili ve resimli belgeler araştırılmıştır.
Temel Ünlü
Bu yolla elde edilen bilgilere göre eskiler, bu gün sistemli birbiçimde incelenen ve uygulanan hipnotizmayı çok iyi biliyor ve çok değişik yerlerde uyguluyorlardı. Kullandıklan usul bu günkü gibiydi; Pas, El tutma tekniği, Sabit bakış vs. Din adamlari ve hekimler eskiden özellikle bu yöntemleri oldukça çok kul1anmiş1ardir. Kullandiklari bu usul ve teknikle zamanimiza kadar sürüp gelen bir
6 mükemmelli- J,e sahiptir.
D
Misirli, Fenikeli ve eski İbranili kahinler, hint fakirleri ve yogacılar, eski Ofrik dinlerin peygamberleri ve hekimleri manyetizmanın bütün inceliklerini biliyorve kullanıyorlardı.
Ortaçag’da-, Avrupa’da manyetizma ustalari, büyücüler ve kahinler diri diri yakıldılar. Buna ragmen Ortaçağ’da bazi aydinlar manyetizma biliminden haberdarlardı.
R.Bacon, C.Agrippo, Paracels, M.Fieih. İbn.Sina vs. Bu 5ahislar bu bilimin metodlannı ve pratik yönlerini yazarak zamanımıza’da i5ik tutmuşlardır.
Franz Antony MESMER (1734-1818) ile Manyetizmanın bilimsel yönü daha da ağır basmıştır. Bir Tip adami olan Mesmer 1765′te Doktora tezi olarak “YILDIZLARIN VE SEYYALELERİN İNSAN VUCUDU ÜZERINDE Ki FİZYOLOJİK TESİRLERİ” konulu bir tez vermiştir. Bu tez-de insanlarin yildizlarin tesiri altinda ya5adigim, kainatı dolduran manyetik bir seyyalenin insanlara nufuz ederek onlarin hastalanmasina ve sıhhatli kalmalari üzerine etkili olduğunu ileri sürmüştür. 1 Mıknatısla tedaviye inanan Cizvit
papazı Hell’in ilgisini Mesmer’in tezi cezbetmişti. Bunun üzerine Hell Mesmere bazi mıknatıslar gönderdi. Mesmer bu mıknatısı ilk önce bir kalp hastasi üzerinde deneyerek başarılı oldu ve daha sonra “Mademki mıknatıstaki seyyale vucuda intikal edip oradakala-
biliyor öyleyse bu seyyaleyi vücuda sindirip eller vasitasi ile akıtarak kullanmak ve şifa vermek kabildir.” diye düşünmeye başlamiştir.
Daha sonraki yillarda Mesmerin ta- 1 lebesi olan PUYSEGUR hocasının yolunda çalişmalarma devam ederken bir gün bir çoban’ı uyur gezer haline soktuğunu farketti. 1784 mayis ve haziran aylarinda böyle teerübelerle 10 kişiyi suni uyurgezer haline koymakla geçiren Puysegur bu hali tabii uyurgezerliğe benzettiği için “Somnombulisme artıficielle” adini takmıştır.
Pransada 1821′de RECAMİERE, 1829′da CLOQET ağrısız ameliyatlar yapmışlardır. Yine Fransiz di§çisi olan OUDET 1837′de telkin edilmiş anesteziden yararlanarak diş çekmiştir.
Puysegur’un keşfinden sonra 1787 PETETM 1813′de DELEUZE suni uyurgezerlik hakkinda eser yayınlamışlardır.
Bu dönemde suni uyurgezer haline getirilen şahıs (Süje)paranormal olaylann tezahür etmesi nedeniyle bu durumu suistimal ederek sahne gösterileri yapan manyetizörler de oldu. Bunlardan biri de şair LAFON TAİN’in dedesi manyetizör Charles Lafontaine’dir. Bu manyetizör sayesinde hipnotizmanın temelleri atilmiştir.
C.LAFONTAİNE’in gösterilerini dikkatle izleyen Dr. J.Braid bunu gözleri yormakla mümkün olabileceğini düşündü ve bunu yakinlari üzerinde denedi. Onlara, baki5larmi parlak bir cisme sabitleştirerek yordu ve bunu çok basit şekilde yapabileceğini ispat etti. Buna da Grekçe uyku anlamina gelen HYPNOS adini verdi. Bu şekilde Hypnos terimini ilk defa 1841′de Dr.J. Braid kullanmiş oldu.
ileriki yillarda Braidin bir eserini okuyan fransız köy hekimi Liebeault Braid’din sabit bakış usulüne sözle telkini de ustaca katarak tam 20 yil başan ile kullandi.
Çağımızı etkileyen ilim adamlanndan biri olan Simund Freud da hipnozdan çok yararlanmi§tir. PSIKANALIZ teorisini hipnoz sayesinde kurmuştur.
Çağımızda söz sahibi bir diğer bilim adami da Pavlov dur. Köpekler üzerinde yaptığı çalışmalarla şartlı refleks olayini izah etmiştir. Davram5larimizin temelinde de ayni bu tip şartlı reflekslerin yattığını ileri sürmüstür. Hipnozu da beynin bir kismi inhibisyonu ile giden bir şartlı refleks olayina benzetmiştir.
Posted in Hipnoz Tarihçesi |
No Comments »
Hipnoz Bir Tibbi Tedavi Metodu Olarak Dünyada Ne Durumdadir?
Mayıs 5th, 2007 by
admin
www.Hipnoztedavi.com
Hipnoz, Tip literatürüne 18. yy.’da mesmerle girdi. 20. yüzyıl ortalarına kadar ciddiyet ve bilimsellikten uzak gösteriler diinyasini sijslemi§tir hipnoz. 1955 yilinda British Medical Association ve 1958′de American Medical Association tarafindan hipnozun tipta bir teşhis ve tedavi metodu olduğu resmen kabul edilmiştir. Bugün için pekçok gelişmiş ülkede hemşirelerin, pratisyen hekimlerin, cerrahlarin, psikiyatristlerin ve diğer tip dallarındaki uzman hekimlerin uygulayabileceği yardimci bir teşhis ve tedavi metodu olarak kabul görmektedir. Hipnozun dünyada en çok kullanildigi ülke Amerika. Daha sonra İngiltere, Almanya… gibi bati ülkeleri geliyor. Demirperde ülkeleri de hipnoz hususunda Avrupa’dan çok geri değiller. Güneydoğu Asya ülkeleri, Afrika ülkeleri ise hipnozu en az taniyan ülke-
ler.
Hipnoz konusunda Dünya’da 3 dergi yayınlanmaktadır. Bunlardan “American joumal of clinical Hypnosis” ve “The Intemational joumal of Clinical and experimental hypnosis” adli dergiler Ankara’daki YÖK kijtdphanesine de gelmektedir.
Amerika’da, İngiltere’de ve diğer bazi ülkelerde hipnozu tibbi bir tedavi
metodu olarak öğreten enstitijler kurulmuştur. Bilimsel araştırma merkezleri aqilmi§tir. Bunlardan “American Society of Clinical Hypnosis” (ASCH) isimli topluluğa 18.000 doktor iiyedir. Ilgi duyan okuyucularimiz için yine ASCH’nin yaptığı bir anket sonucu hipnozla ilgilenen doktorlarin hipnoz hakkinda referans yaptiklari kitaplardan ilk 3 kitabin ismini verelim:
1- Tecniques of Hypnosis and Therapy
(Miltan Ericson)
2- Hypnotic realities (Rossi, Ericson)
3- Clinical Hypnoteraphy (cheekLe Cron)
Hipnoz hakkinda tip literatüründe
yer almiş makalelerin sayisi çok fazla-
dir. Ve her yil artan bir hiz ve qe5itfi-
likle devam etmektedir bu yayinlar.
Verdiğimiz bu somut bilgiler sonucunda varabileceğimiz nokta şu: Hipnoz 30 yildir bilimsel anlamda tip literatürüne girmiştir. Bugün Amerika, İngiltere başta olmak üzere Tibbi tekamiiliin son noktasinda olan ülkelerde
resmen kabül görmüş, tedavi araci olarak kullanılmış ve bilimsel araştırma sahasinda yerini almi§tir. Hipnoz’un bütün yönleriyle açıklığa kavuşması bir süreçtir ve sabirli çalışmaların sonunda bu kapali noktalara ulaşmak mümkün olacaktir.
Hipnoz’un kullanim alanlarina kisaca bir göz atacak olursak; hipnoz’u iki kategoriye ayırmak gerekir: Tedavi araci olarak hipnoz ve Tip dışında hipnoz.
Tedavi araci olarak hipnoz, psikiyatrik hastaliklarda, Pediatride, Jine koloji’de, Cerrahi’de, kullanilmaktadir. Bugüne kadar hipnoz araciligiyla tedavisi yapılmış olan hastaliklardan bir kismi 5unlardir: Astim, Allerjiler, yüksek ateş, Aneroxia Mervosa, Bulimia, Kronik dispepsia, migren, ülser ve bağlı hastaliklar, Essential Hipertansiyon, Multiple SiklerosiS, Histeri, Anksiyete, Obsesif-Kompülsif hastaliklar, bir takim kalp hastaliklari, gece işemeleri, ekzama, hiperid-
rosis, nörodermatitis
Hipnoz sadece tıbba özgü bir şey olmadigi için tip dışında birçok alanda da ortaya çikmaktadir. Mesela, hukukta duru5malarda, askeri alanda, dikkati toplama noktasindan bakildiginda, öğrenmede, doğal ve tehlikesiz bir doping yolu olarak sporda hipnozun kullanimi mümkün olmaktadir.
Gerçek odur ki hipnoz insanoğluna, yaraticisi tarafindan verilmiş bir yetenektir. Tehlikeli anlarda kullanmasi için insanoğluna verilen bu yetenek; kötü emelli kişilerin elinde korkunç bir silaha dônü5ebilmektedir. Organik olarak hipnozun hiçbir yan etkisi yoktur oma hipnotizör’e bağlı olarak hipnoz beyin yıka-ma, ahlaksiz ve densiz davranışlara sebep olma, gizli kalmasi gereken bir takim şahsî sirlari açiga çikarina noktasinda zararli olabilir. Bu noktada bir örnek vermek istiyorum: “Loyd Tuckey, telkinin kalbin 15- leyi5i üzerindeki tesirini belirtirken çok dikkate değer bir vaka zikrediyor: Doktor, kör bir şahısta direk telkinle değil fakat endirekt telkin ve onu doğuran heyecanla senkop (bayılma) tevlid ettiği bu hadisede, kör süjeye baca6: da bir yara açıldığı ve oradan durmamacasına kan kaybettiği telkin edilmiş, bu esnada sanki kan akiyormuş hissini vermek için ilik su akıtılmıştır ve bu bayılma ölümle neticelenmiştir. “Görüldüğü üzere olayin boyutlan, sorurnsuzca kullanildigiiida, çok ciddi sonuçlar doğurabilecek niteliktedir. Bu noktadan hareketle ço cukça bir heyecan ve Bugün bir çok yönleriyle müphem olan Hipnoz, eğer nasipse, ufukta bizi bekleyen günlerde bütün yönleriyle açlklanabileeektir. Buna inanlyoruz. Gelecekte hipnoz tek başına bir bilim dali olabilir mi olamaz mi? Orasi bu-,gün bize kapali. Ama hem halk tabakasının, hem de bilim çevrelerinin ilgisini gün geçtikçe daha fazla çekeceği muhakkak.
Davranış bozukluklari, kanser, çocuk problemleri, AİDS belası, Alzheimer hastalığı gibi, bugün tam bir çözüm bulunamayan hastaliklarin tedavisinde bir gün “hipnoz” imzasının bulunamayacağını kim iddia edebilir? İnsanların sadece bir organik parçadan ibaret olduğunu savunan ve insanlar arasi sosyal ilişkileri bu anlayış üzerine oturtan çağımızın kafa yapisi artik insana mutluluk verememektedir. Henüz kendisini taniyamayan insan, diş dünyaya egemen olmuştur. Çağımızın bu büyük çeli5-
kisi insani makine bir hayata hapsetmiş ve insan kalabaliklar içinde yalniz bir fert durumuna düşmüştür.
Çağımızın bir diğer garip özelliği de kendisine ve iç dünyasina yönelik çalışmalardan korkulmasıdır. İnsan devamli basite indirgenmek istenmektedir. Halbuki insan mekanizmasinin basite indirgenmesi mümkün değildir. Medikal olarak insanda oluşabilecek herhangi bir aksaklik; sanki herhangi bir kompüterdeki telin koptukdan sonra yerine lehimlenmesi gibi bir anlayışla tedavi edilmek istenmektedir. Olayin gerisinde yatan niçin ve neden sorularina kimse yanaşmak istememektedir. Halbuki insan bir kompüter değil, kompüterlere yön veren psişik ve organik varlığı ile bir harikalar ülkesidir. İnsan, yaratılanların en sırlı hazinelerini barindiran muazzam bir mekanizmadır.
Hipnozun detaylarına girmeden önce hipnoz hakkinda size genel bir bilgi vermek, belki de gelebilecek muhtemel itirazlara fikri, tibbi ve sosyolojik açıdan bir cevap vermek, olayin değişik boyutlarını göz önüne sermek amaciyla kaleme aldigimiz yaziml-zi Londra Üniversitesi Psikoloji Profesörü
HANS EYSENCK’in bu konuda 25 yıl önce söylediği sözlerle bitirmek istiyorum:
“Eğer bütün dünyadaki 30 kadar üniversite kürsüsü ve bir çoğu önceleri ruhsal araştırmacıların sav larına karşı çikmi§ olançe5itli dallardaki yüzlerce bilim adamıarasında gizli bir işbirliği yoksa, tarafsiz bir gözlemcinin varacagi tek sonuç şudur: Sayica az bazi kimseler henüz bilimin tanimadigi bazi yol lardan ya başkalarinin zihinlerindekini, ya da diş dün yadaki bilgileri elde etme yeteneğine Sahiptirler.”
www.hipnoztedavi.com
Posted in Kategorilenmemiş |
No Comments »
Tedavi’de Alternatif bir yaklaşim: HIPNOZ
Nisan 25th, 2007 by
admin
hipnoztedavi.com
Hipnoz, bazılarımızın bugün kadar hiç duymadığı, bazılarımızın sadece isminden haberdar olduğu, pek çoğumuzun ise duyduğu halde inanmadığı ya da inanmak istemediği bir konudur. Hipnoz, tarih öncesinden beri bilindiği, son birkaç
yüzvılda da üzerinde bilimsel araştırmaların yapildiği bir” koıııı olmasına rağmen, ülke-
mizde yeteri kadar tanInma-
makta ve istifade edilemenıektediı-.
Hipnoz; “bir şahsın, bir başka şahsa telkin yoluyla, o sahsı emrine alarak, söylediği telkinleri kabul edilir duruma sokma halidir” die tarif ediliyor. Hipnozun “bir çeşit uyku
hali” olduğu da bir çok tarifte yeralmıstır. Hipnoz Osman-1 anda “Nevm-i Sınai “, Ingilizcede de “Hypnosıs”olarak adlandırılmıştır.
Hipnoz’un, bir tip dalı olarak dünyada kullanım alanına geçmeden önce ısrarla üzerinde durmak istediğimiz bir nokta var; Hipnoz’u gündeme getirmekteki amacımız , birçok defalar şahid olduğumuz üzere, var olan, fakat bütün yönleriyle açiğa çıkarılamamış olan Hipnoz’u sizlere tanıtabilmekir. Yazdıklarımız iddia değil, gerçeklerdir. Satır satır, bütün yazı larımızı uluslararası Tip Literatürlerinden delillendirmeye hazırız.
Canlılar arasında henüz anlayamadığımız bir bağ bulunduğuna dair pek çok delil vardır. Mesela, DİLBALIĞI düşmanlarından korunmak için deniz dibinde hiç hareketsiz durur, rengi deniz dibinin rengine aynen uyduğu için farkedilmesi imkansızdır. Fakat Mızraklı Köpek balığı hiç şaşmadan onun yerini bulur ve üzerine atılır. Yapılan deneyler sonucu anlaşılmıştır ki
Dilbalığının yaydığı koku dalgalar sadece mızraklı köpek balığı tarafın-darı algılanabiliyor.
Bir başka çarpıcı örnek daha verelim: Bir deneyde 20-40 arasındaki karınca grupları metal kutulara konarak toprağa gömülmüştür. Bu metal kutu-ların bir kısmı kurşundan yapılmış. Kutuların bir kısmına ise karınca konmamıştır. Sonunda görülmüştür ki, röntgen ve gama ışınlarını geçirme-yen kurşun kutular ve boş kutular hariç diğer kutuların bulunduğu bölgelerde karıncalardan oluşmuş kurtarma ekipleri gelerek toprağı kazmaya başlamışlardır. Bu deneyle de canlılar arasında varlığı bilinmeyen bir bilgi iletişiminin sözkonusu olduğu anlaşılmaktadır.
Yine SSCB’de bir denizaltıda yavru tavşanlar belli aralarla öldürülmüş ve binlerce kilometre uzaktaki bir kara parçasında ana tavşanın beyin dalgalara her bir yavrunun öldürülmesi sırasında belirgin değişimler göstermiştir.
Tüm bu deneyler göstermektedir ki elle tutulmayan gözle görülmeyen, laboratuvar şartlarında gözlenemeyen bazı etkenler gözle görülen ve laboratuvar ortamında gözlenebilen sonuçlari oluşturmaktadır. Bu da göstermektedir ki canlılar arasında duyu ötesi algı dediğimiz kompleks ve açıklanamayan bir olay vardır.
Hipnoz da, yukarıdaki örnekler gibi parapsikolojik bir olaydır. Bütün yönleriyle açıklığa kavuşmamıştır ama vardır. İnsan mantığı kabul etmiyor diye bazı gerçekleri inkar etmek fana tiklerin bir tavırdır. Bugünkü mantık ilişkileri içinde kendine bir yer bulamayan gerçekler, ilerde belki de bayrak edilecek hakikatlerdir. Bir kaç yüzyıl önce, çağın en büyük bilim adamına bir telsiz sistemi getirsek ve göstersek: mekanizmasını izah etmeye çalışsak herhalde bizi ilmi anlayışımız için tebrik etmeyecekti.
Gerçekler ve doğrular hiçbir zaman değişmemiştir. Ancak insanların gerçekleri ve doğruları tarih boyunca çok değişik olmuştur. Klasik fiziğin temel kanunlarını tesbit eden newton doğmadan önce de fizik kanunları belirli bir gerçeklik üzerine fonksiyonlarını icra ediyordu. Bu prensipleri sarsan ve savunucularını şaşkına çeviren einstein ‘ in rölativite teorisi ortaya atıldıktan sonra da gerçekler aynı kanunlarla yönetilmektedir.
REGRESYON KORKUSUNDA EFT
- eft regrsyona giderken kabukları kaldırır.
- Özellikle tacize uğramış, panic atakı olanlar, derin yaraları olanlar için.
- yüzeye çıkan duygular için; her ne kadar bu duyguları hissediyorsamda ( korku, kızgınlık, öfke)…..
- bu şeyi bu kadar istiyorsamda…
- her ne kadar bu problemin üzerine gitmeye hazır değilsemde
- her ne kadar onun tam gitmesine hazır değilsem de
- her ne kadar alışkankığımı ( her ne ise) korumak istiyorsam da
- alışkanlıklarımdan kurtulmaya hazır değilsem de
- kendimi Kabul etmekte zorlanıyorsamda
--- guler gültekin <GULERDENT@SUPERONLINE.COM>
wrote:
> Bülent Hocam merhaba
>
> Verdiğiniz workshop tek kelimeyle
> süperdi.Hazırladığınız ve
> paylaştığınız web sitesi de muhteşem.Bilgi
>
dağarcığımıza çok şey
kattınız,
>
teşekkürler...
>
> Bu listte de ,workshopta zamanın kısa olması
> nedeniyle
sormak
> isteyip te
soramadığımız soruları sorarak
bir
> anlamda eğitimize devam
> edebileceğimizi düşünüyorum:-) Yanıtlarsanız
>
sevinirim.
>
> soru1--Başka bir hipnoterapistin yardımı
>
olmaksızın "kendini af "
>
tedavisini tek başımıza " kendi
kendimize
> "kendimize
uygulayabileceğimiz
> bir teknik var mı ?
- 5-PATH grubunun
hazırladığı 7-PATH self-hipnoz
tekniği var. Aynı ilkelerin self hipnoz tekniği ile
kullanılması. Ama benimde bunu inceleme
fırsatım
olmadı. Programımda var ama diğer konularda fazla
yoğunlaştığımdan buna daha fırsat bulamadım. O kadar
çok şey verki.. Örneğin DFE ve Cahil Ruhlar.. DFE=
Karanlık Güç varlıkları gibi.. Bunlar esas
bedenleri
öldükten sonra dünyayı terkedememiş ve başka
bedenlerde yaşamını sürdüren parazit ruhlar. O kişinin
tüm enerjisini emerek onda rahatsızlığa neden
oluyorlar. Regresyon yapan bir kişinin bunları da
tanıyıp yok etmesini bilmesi gerekiyor anma bunları da
tam incelemeye vakit bulamadım, programımda
var.
Yaşamlar arası yaşam tedavileri var vs. yani bu işe
daldınız mı ucu bucağı yok..
>
> soru2- Af tedavisiyle ilgili başka bir soru
> kafamda
netleşmedi.Soru
> şu : Bazı duygular bize gereklidir.Bizi korur.
> örneğin ensest ve taciz durumlarında diyelim ki
tacize uğrayan affetti seansta ...peki tacizi
yapanla
tekrar karşılaştığında nasıl bir
davranış sergileyecektir tacize uğrayan...Af
seansından sonra içinde geçen kızgınlık korku
v.s
gibi duygular hastayı nasıl koruyacaktır?( Bu sorunun
> cevabını verdiniz seminerde ama ben hala burada
> takılı kaldım, sorunun yanıtını düşünüyorum. )
- Affın amacı kişinin kendi içinde sadece kendisine
zararı olan bir duyguyu nötralize etmesi.
Affetmek
karşı kişinin yaptıklarını unutmak anlamına gelmiyor.
ya da bilinçsizce o kişiden tekrar zarar
görmesi
anlamına gelmiyor. Kızgınlık duygusunun kaybolması
korunma sisteminde bir eksiklik yaratmaz. Önemli olan
gerçeklik duygusunu
kaybetmemesi. Eğer tehlikeler
gerçekse, korkuların gerçek nedeni varsa, yani bir
insan kurttan korkmuşsa bu korkusunu kesinlikle ve
kesinlikle ortadan
kaldırmamalıyız. her seansın sonunda
bilinçli aklının gerçek tehlikeyle gerçek dışı
tehlikeyi birbirinden ayıracak gücü
olduğunu
vurgulamalıyız. Bunu informed child yaparken
de
vurguluyoruz zaten.
soru 3- Ayşe hanım "küçük ayşe" ile "kendi
> kendine" sessiz konuşmayı
> tercih etti.Biz ne konuştuğunu
bilemiyoruz.Peki
> başka bir hasta age
> regresyonda sorunlu olduğu parçası ile
"sorunları
> daha da karmaşık hale getirecek şekilde konuşursa "?
Bunu nasıl
bileceğiz??
Ayşe hanımın durumu çok özeldi. O kadar kişinin önünde
tamamen kendi özel sorunu olan durumu vardı ve bu
sorunun çok azını muhtemelen bize sesli olarak
yansıttı, ama onun esas aradığı sorunun
kaynaklarıydı
ve bu nedenle de inanılmaz güçlü regresyonlar yaptı.
Sorunun kaynağını bulursa neler yapacağı,
neler
söyleyeceği muhtemelen uzun süredir düşündüğü şeylerdi
bu nedenle hiç tereddüt etmeden sessizce bu
aktarmayı
yaptı, ben de bunu
yapacağını hissettim, sonunda
yaptığı şeyler kendi iyileşmesi için, aldatacaksa yine
kendini aldatmış olur, ama sonradan yaptığım hipnotik
kontrollerde sorunun ortadan kalktığını
gösterir.
Birebir ofis ortamında hasta böyle bir şey istiyorsa,
yani sessiz konuşacağım diyorsa size karşı
bazı
şeyleri gizlemiş demektir. Bu durum seansın tümünü
baştan sakat temeller üzerine kuruyor. Bu durumda ya
hipnoz esnasında, ya da hipnozdan çıkararak hastayla
konuşmak lazım. Eğer gizli kalmış bilgileri
varsa
bunları söylemesini isteriz, biz bunları merak
etmiyoruz ama onun seansı sağlıklı
tamamlaması
açısından gerekli, bunu söylemeliyiz. Ayrıca biz bu
tedavilerde bir koç, bir yöneticiyiz. Seansın
daima
bizim denetimimizde olması lazım. bazı aktarımların
bizim yönlendirmemizle yapılması gerekir
ve
istediğimiz yapının
korunması sağlıklı sonuç almak
açısından gerekli. özetle asla hastalara sessiz af,
sessiz informed gibi şeylere izin vermeyin. Boşuna
emek tüketmiş olursunuz. Sesli aktarmalarda
küçük
çocuğu rencide edici onun güvenini daha da sarsıcı,
alay edici bir durum farkettiğiniz anda hemen
müdahale
etmelisiniz. Daima yönetim elinizde bulunsun.
herkes
hipnozda da olsa çok farklı davranış biçimleri
sergileyebilir.
Göz kilitleme testinde en iyi yöntem;
|
|
|
1 den beşe doğru sayarken göz kapaklarını kilitlenecek
1 göz kapakların kilitleniyor ve sıkışıyor ( gözlerin sıkıştığını görün)
2. daha kuvvetli kilitleniyor, onların açılmasını gerektirecek bir şey düşünmeni, söylemeni ya da yapmanı gerektirecek hiçbir şey yok yok.
3 en kuvvetli yapıştırıcı göz kapaklarına sürülmüş gibi kilitleniyor
4 kilitleniyor ayrılamaz şekilde
5 şu anda kapaklar ayrılamaz şekilde kilitlendi ve kapandı
( eğer hastanın sıkıştırmadığını görürseniz.. hadi onları iyice sıkıştır diye uyarın..
Göster kendine, ne kadar güzel kilitlendiğini.. onları açmaya çalışsan da onlar açılmayacak, aksine daha kuvvetli kilitlenecek ve seni daha derin bir gevşekliğe sokacak.
Göz kapaklarının iyice kilitlendiğinden ve kapalı emin olduğun zaman, bana tamam tatmin oldum de!
( hasta güzel açamıyorsa, yani denemeleri başarısızsa 30-40 saniye rahatça denemesine izin verin.. çünkü bu uğraşı onu derinleştirecektir..)
tamam göz kapaklarını unut, denemeyi bırak ve daha derin gevşekliğe git..
|
Doğrudan duyguları hissettirerek regresyona başlamak..
1. Öykü anlatırken (kendi geçmişlerinden aldıkları öyküler) ne kadar öyküdeki duyguları hissediyorlar bunu gözlemleyin. Duygusal bir şeyler anlatıyorlar ama hiçbir şey hissetmiyorlar mı?. O zaman standart regresyonda sorununuz var demektir. Onlara nasıl duygusal olmaları gerektiğini öğretmeniz gerekecektir. Eğer duyguları hissediyorlarsa,( örneğin gözleri sulanıyor, kızıyor vs.. ), hiç beklemeyin hemen koltuğa oturtun.
2. Görüşme sırasında bir şeyin onları kızdırdığı, mutsuz yaptığını söylüyorsa..
- duygunu bedeninde nerede hissediyorsun diye sorun..
çoğu zaman yanıt; “ bilmiyorum”
çoğu zaman da “ başımda”
O zaman onlara beyinde hissettiğinin bir düşünce olduğunu öğretin. ( yalnız başın içindeki beyinle başı çevreleyen organları ve kasları ayrı tutmak gerekir. Kaslardaki kasılmalar önemlidir ve rahatlıkla regresyona izin verir.)
Duyguları ise bedende hissedecektir. Çünkü esas bilinçaltı bedendir. ( Beyin hücreleri dışında kalan her yer)
Düşünen akıldan hisseden akıla bir kayma sağlamalısınız. ( hipnozun en güzel anlatımlarından biri budur. Hipnoz düşünen akıldan hisseden akıla kayıştır. )
Şöyle ki;
3. Talimatlarımı izle; midendeki o duygunun omuzlarına doğru hareket ettir.. oradan yumruklarına getir.. ve onu yastığın içine pompala.. Hadi hareket et.. hareket o midende sıkışmış olan her ne ise onu salmanın en güzel yolu.. Vur yastığa, boşalt onu yastığa..
söyle;
"ben duygumu boşaltıyorum.. onu serbest bırakıyorum.. onun benden ayrılmasına izin.. kendi duygularımı hissetmeme izin veriyorum, ve onları salıyorum.. "
Bunu gerçekten sağlarlarsa kendilerini müthiş rahatlamış hissederler. Bu durumu güçlendirmek gerekir. Şöyle ki;
1. duyguyu saldığından eminseniz onlara şöyle söyleyin;
"tamam dinlen ve bedeninde bir tur at.. ve bana ne bulduğunu söyle.."
“çok rahatlamış ve iyi hissediyorum” diyeceklerdir genellikle.
- iyi hissettiriyor değil mi? Evet!
- o halde söylediklerimi tekrar et;
- iyi hissetmeye hakkım var..
- duygularımı hissetmeye hakkım var
- duygularımı boşaltmaya hakkım var
- iyileşmiş ve rahatlamış hissetmeye hakkım var.
2. tekrar olaya gidin. Olaydaki duygunun boşalıp boşalmadığını test edin. Eğer boşalmamışsa tekrar gelecektir.. tekrar git, tekrar boşalt…
fakat genellikle burada yeni bir duygu ortaya çıkacaktır. İlk salınan duygunun kabuğu altında kalmış yeni bir duygu. Örneğin 1. tabaka kızgınlıktır ve salınır.. 2. turda ortaya mutsuzluk çıkar.. Bu daha derinde kalmış 2. tabakadır.. Bunu da yakalayıp boşaltın..
Bu da bittikten sonra af ettirin. Ve olayın içindeki iyiliği ortaya çıkarın. Boşalan duyguların bıraktığı boşluğu sevgi ve iyilikle doldurun. Negatif duygular salınınca bir boşluk oluşur. Bu boşluğu yeni iç-görülerle doldurmak gerekir. Önce onlara sorun, hafifçe zorlamadan: bu olayın senin için iyi tarafını bulabilir misin?
Bu işlemlerden sonra kendilerini son derece rahatlamış ve iyileşmiş hissedeceklerdir.
Regresyonda duygunun salınması;
- Hastaları seans bittikten sonra olaylar hakkında fazla sorgulamayın, fazla düşünmelerine izin vermeyin. Bilinçaltında olan değişimlerin yerleşmesine izin verin. Bilinci hemen işe karıştırmayın.
- Informed child tekniği her zaman her hastada çalışmayabilir. Çünkü bu teknik gerçek olarak duyguların salınmasına izin vermez. Olaya yüklenmiş çok fazla duygu varsa orada o duygunun boşaltılması gerekebilir. ( yani korkmuş ağlayamamışsa, acı duymuş bağıramamışsa, kızmış, kızgınlığını gösterememişse, bağırmak isteyip bağıramamışsa bunu o anda o yaştaki yaşayan kimliğin yapmasını sağlayarak duyguyu ya da sıkışmış enerjiyi boşaltmalısınız. Bırakın bağırsın, bırakın ağlasın, göz yaşlarını silmeyin, bırakın vursun..) Önce duygu boşalsın, sonra bilgilendirme daha etkili olacaktır. O duyguları hissetsin. Salınması gereken bir duygu varsa bunu sadece informed child sağlamayabilir. Özellikle regresyon seansı bittikten sonra tam beklediğiniz iyileşme sağlanmamışsa duygunun boşaltılamamış olması olasılığı yüksektir.
- olay sırasında çocuğa yardım edecek hiçbir kimse olmamışsa, erişkinin bir kurtarıcı rolüne bürünmesini sağlayın. Sadece bilgi aktaran değil aynı zamanda kurtaran, yardım etmeye gelen bir figür haline gelmeli çocuğun zihninde. (Buna inner child work deniyor; fark şu. Çocuk önce duygularını boşaltıyor sonra erişkin gelip ona sevgisini, desteğini – o olayda orada olması gereken, çocuğun hep aramış olduğu destek- çocuğa yeni bir anne baba gibi.. ben seni seviyorum, artık tüm duygularını salma hakkın var tüm duygularını serbest bırakabilirsin.. sal ve kendini daha iyi hisset. )
DUYGU BAĞLANTISININ OLUŞTURULMASI (hasta derin hipnozdayken)
SORUN YARATAN DUYGUNUN GÜÇLENDİRİLMESİ
(GİL BOYME YÖNTEMİ)
İçinde yıllardır kendin için sakladığın bir his var. Bu (….. birisi bağırınca vs! ) olduğu zaman ortaya çıkan bir duygu. Bu sana ( sıkıntı, korku, suçluluk, yalnızlık, kızgınlık vs) hissettiren bir duygu. Bu senin
Şimdi ben 1 den 10 a doğru sayarken, bu duygunun farkında olmanı istiyorum.
Ben saydıkça o gittikçe içinde güçlenecek.
1, 2 , 3.. şimdi duygu güçleniyor.
4,5 …. Bu sana (sıkıntı) hissettiren bir duygu.. ( hasta hipnoz öncesi ne tarif etmişse)
6… duygu gittikçe daha güçlü oluyor..
7.. yalnız ve sıkıntılı hissediyorsun.. ( sorun her ne ise!)
8. korkulu, endişeli, sinirli hissediyorsun
9. bir barajın kapakları açılıyor ve bu duygu sular seller gibi her yanını dolduruyor..
10. şu anda bu duyguyu hiç hissetmediğin kadar güçlü hissediyorsun..
şimdi alnına vuruyorum ve 3 e kadar sayıyorum..
1,2,3.. ne hissediyorsun?
---
bu duyguyu en güçlü bedeninin neresinde hissediyorsun?
|
Regresyonda Affetme kendiliğinden sağlanır
|
|
Sevgili Arkadaşlar
Kursumuza katılanlar hatırlayacaktır. İleri teknikleri kullanırken en çok zorlanacağımız konunun affetmek olduğundan bahsetmiştim. Affettirmek gerçekten ayrı bir sanat ve kurstta değinemediğim kadar bir çok incelikleri var. Arkadaşların yavaş yavalş af konusuna ısındığını ve çalışmalar yaptığını görüyorum. Bu nedenle ben de elimden geldiğince size bazı incelikleri aktarmaya çalışacağım. Tabi benim aktardıklarım hep hipnoz için. Regresyon hipnozu sırasında sağlanacak aflar için.
Dünyada regresyon hipnozuyla uğr4aşan çok kıymetli hipnoterapistler4 var. Bunların en iyileri diyeceğimiz bir grubun üyesiyim ben de. Dünyadaki regresyon hipnozunu tartışana ama sadece regresyon hipnozunu tartışan ve iyileştirme amaçlı regresyon hipnoterapisini tartışan tek listeyiz. Yaklaşık bu listeyi kuralı altı ay oldu. Gerçekten çok güzel çok bilgilendirici tartışmalar oluyor. Ben de sizlere bu listeden seçtiklerimi aktarmak istiyorum. Orada da tartışmaların odağı af oluyor.
İşte size en beğendiğim bir eleştiriyi çevirip yolluyorum. Bir arkadaşımızın gönderdiği bir vakanın başka bir arkadaşımız tarafından eleştirisi. Eleştiriyi yapan Randy Shaw listenin kurucusu ve yöneticisi aynı zamanda. İçimizde regresyon hipnoterapisini her açıdan çok iyi özümsemiş kişi. Benim kitabımı okuyanlar kitabın başındaki hipnoterapi kısımını hatırlayacaklardır. Oradaki regresyonları bizzat Randy yaşamıştı. Hipnotisti de Matt Sisson. Matt de listenin yöneticilerinden. Şu anda ikisi bir set DVD hazırlığındalar ve bu tekniğin inceliklerini bu DVD de gösterecekler.
Şimdi konuya geçelim. Randy’nin eleştirilerini koyu italik olarak işaretledim. Bende açıklama yapma gereği duyarsam parantez içinde yazılarla belirttim.
Dr. Bülent Uran
Celest’in iznini alarak onun olgusunda anlattığı bazı yerleri yorumluyorum.
Randy.
Herkese Merhaba (Bunu Celeste diyor)
Dün bir müşterim vardı. Çok zalim bir babası olan müşteri. Regresyon sırasında çılgın gibiydi ama iş yastık yumruklamaya gelince pek bir şey demedi.
# Hazırlık, hazırlık hazırlık. (setting up). Bisikleti sürmeye hazır olmadan idman tekerleklerini çıkarma. ( küçük çocukları iki tekerlekli bisiklete binmeye alıştırırken yandaki küçük tekerlekleri kastediyor. Eğer bunları erken çıkarırsak çocuk devrilebilir anlamında. Yani hastayı ne yapacağımıza, ne için yapacağımıza iyice hezırlamadan, hayalinde yapacaklarını yaşatmadan hemen seansa başlarsak sıkıntıyla karşılaşabiliriz. ) Koruyucu tabakaları soymak için EFT ile boşalmayı kullan. ( Evet EFT özellikle bu başlangıç safhasında çok işe yarar. Ayrıca başka bir yazıda EFT yi regresyona giriş için nasıl kullanacağımızı anlatacağım.)
Bu durumda yastığı 4, 6 ve 15 yaşın bakış açısından yumruklattım. Erişkinin affını sağladıktan sonra yuvarlak odadan çıktık ve 15 yaşına ölüm yatağının başına gittik. ( aslında regresyonel af böyle olmalı. Yani hangi yaşta kızgınlık varsa o yaştaki kişinin affetmesi gerekir. Bu konuya da daha ilerde değineceğim.)
# Eğer 4 ve 6 ya ulaştıysan çok iyi bir başlangıç. Fakat hatırla regresyon yapıyorsun ve niçin yapıyorsun? Bilinçaltının içeriden kendi iyileştirmesini yapmak için. Yani çocuğun içinden, erişkinin değil. Duyguları taşıyan çocuk. “çocuk –akıl” duyguyu boşalttığı zaman esas değişimi fark edeceksin. Erişkinin kritikal ve çaresiz aklını baypas ediyorsun ve çocuğun aklını arıyorsun. Onu bulduktan sonra mikrofonu erişkinin eline verme. Bu şuna benzer. Tüm projeyi sen hazırlamışsın ama sunumu patronun yapıyor ve alkışları o alıyor.
Esas olarak geçmiş bir olaya gittik. Acıtıcı bir sahneydi. Ne zamanki çocuk yastığa vurmaya başlıyor. Hemen erişkin oluyor ve geri kalanını erişkin çocuğun adına yapıyordu.
# Hmmmm. Senin adına senin işini yapamam. Erişkin çocuğun işini yapamaz. Ama yoldan çekilebilir. Çocuğun kendi işini yapmasını seyredebilir. Regresyon geçmişi iyileştirmek değil mi? O ZAMAN EN ETKİN YOL GERİYE GİT VE ORADAKİLERİN İŞİNİ TAMAMLAMASINI SAĞLA. Çocuk iyileştikçe erişkinde iyileşecektir. Daima hatırla. İncinen çocuktur. Ve çocuktur erişkini kontrol eden ve etmeye çalışan. Çocuğun birikmiş duygularıdır sorunu yaratan. O zaman çalışmayı çocuğun bilinçaltıyla yapacaksın.
Baba çocuklarını dövdükten sonra gülüyordu. Ben de erişkine daha fazla duygusal olmasını söyledim. 6 yaşında bir çocuğu bu halde görsen kendi haline bırakır mısın dedim.
# 1.Celeste, bunları yazarken benim sana konuştuğumu hatırlamanı istiyorum. Sesim yumuşak ve sıkı ve güçlü ama nazik. Son numarana okey ama neden regresyon yapmıyorsun? Neden gerçek duyguları bulmuyorsun? Onun içinde gömülü olan gerçek duyguları bul. O zamanda gerçek dayakların oluşturduğu duygulara ulaşırısın. O zaman müşterinin gerçek şeması içinden çalışırsın. Ve gerçek iyileşmeyi sağlarsın. Gerçek duyguları boşaltmak gerçekten kötü bir şeytanı boşaltmak gibidir. Bir kabusu yok etmek gibidir.
#2. Informed child yöntemine olan alışkanlığından mı hemen erişkine dönüp çocuğu acıdan kurtarmaya çalışıyorsun? Eğer böyleyse hastayı iyileştirecek büyük bir fırsatı kaçırıyorsun. Kahlil Gibran (Halil Cibran) dan bir söz aktarıyorum. “ Çoğumuz tüm ömrümüzce yanlış bir inançla, acıyı taşıyamayacağımız inancıyla duygulardan kaçarız. Ama aslında acıya doğmuşuzdur. Esas yapmadığımız acının ötesindeki esas benliğimiz hissetmemektir. “ ( be nedenle zaten acılar akar gerçek ruhumuz ortaya çıkar. Size böyle bir olgumu da nakledeceğim. Tüm acılar aktıktan sonra oluşan inanılmaz bir değişimi anlatacağım başka sefere.) Onların acının içinde kalmasını, tükenene kadar acının içinde kalmasını sağlamalısın.Sonunda anlarlar ki hala yaşıyorlar. Bu anlayışla yaşamın bir sonrasını yaşamaya hazır olurlar.
#3. Videolarda müşterinin çocuk aklının gerçekten ne kadar güçlü olduğunu gösterdik. Tabiki tüm erişkine olan bir hakimiyet bu. Babanın gözlerine baktırt. Gerçeği görmesi için. Çünkü bizi özgür bırakacak olan gerçek doğrudur. Ama buraya gelmek için önce olumsuz duyguları tüketmelisin. Yoksa kafa karışıklığı yaratır ya da silah geri teper. Önceki maillerimizde Matt ve benim sürekli duyguların boşaltılması gerektiğine ne kadar önem verdiğimizi hatırla.
Tabiki tüm o küçükler bol bol duygu ürettiler, ama ben onlar affettikçe her seferinde erişkine döndüm ve affı tamamlamasını istedim. Ama böyle yapmamı yinede şüpheyle karşıladım.
# ayrıntılı yanıtlar yukarda. Kime ne oldu? Erişkine mi çocuğa mı?
Erişkin affettikten sonra baba üzgün olduğunu söyledi. Ben de ona ne kaybettiğini sordum. Babamı dedi.Asla gerçek bir babam olmadı dedi. Bende bir babada aradığı özellikleri söylemesini istedim. Balığa gitmek isterdim, onunla gülmek isterdim, beni desteklemesi ve cesaretlendirmesini isterdim, bana modellik etmesini isterdim dedi. Sonra dur4akladı. Gerçekten babamla ilgili iyi anılarım olsun isterdim dedi.
#1. Burada bir anlayış kaybı var. Baba ne kadar berbat olsa da ona tonlarca şey öğretmiştir. Bende bir kişi çok kötü davranmış anne babadan biri ölünce rahatlayacağını düşünürdüm ama yanılmışım. 20 yıl önce bir adam gördüm. Babasından nefret ediyordu. Ama babası ölünce yıkıldı. O zaman aklımda bir ışık çaktı. Çünkü artık o babasından umutla beklediği sevgiyi bulma şansı kalmamıştı. Artık kabul edilme şansı kalmamıştı.
#2. Zamanla, deneyimle kişilere tüm duygularını tüketmeyi başaracaksın. Gereğini göreceksin. Tüm negatif duygular boşaldığında geriye kalan İYİDİR. O zaman gerçeği ve sevgiyi görürler. Tüm hataların ve acıların altında gizlenmiş sevgi ve gerçeği. Bilinçaltı tüm malzemeyi kaydeder. Ama acıların altında görünmezler. Hepsi oradadır. Körelticileri kaldırınca ortaya çıkarlar. Bu anlarda müşterime şunları söyletirim. “ senin hatalarından öğrendim. Ben çocuklarımı balığa götüreceğim. Onlarla güleceğim. Vs.. bana çok şeyler öğrettin”. Babamı olduğu gibi, tüm gerçeğin ışığı altında kabul ediyorum.
Babası 15 yaşında ölmüştü. Bu nedenle onu 15 yaşına aldım ve ölüm yatağının başına aldım. Orada konuştular. Zaten erişkin affetmişti. Bu nedenle baba 15’e karşı çok sevecen davrandı. Bu gerçek sahnede olandan farklıydı.
# Ben tekrar gerçeğe döndürmeyi tercih ederim. Gerçeğe dönerek müşterinin yaşamında yanlış çatışmalar yaratma riskinden kurtulurum. ( Bizim arkadaşlarda bu tip yanılgılara çok rastlıyorum. Hastalarınıza olmayacak, gerçekle bağdaşmayacak gerçek üstü hayaller kurdurmaktan vazgeçmekte yarar var. Bunları insanlar zaten çocukluğundan itibaren fanteziler şeklinde yaparlar. Ama kişilerin rahatsız olmalarını engellemiyor. Gerçekten kaçarak iyileşilmez. Gerçeğin acıtıcı özelliği ortadan kaldırılarak iyileşme sağlanır. )
Bu noktada tekrar birbirinizi görecek misiniz diye sordum. Baba evet dedi. Bu yaşamda bu ıolsaydı bazı şeyler farklı olur muydu diye sordum. O da farklı değil çok daha iyi olurdu dedi. O andan itibaren gayet güzel zaman geçirdiler. Babaya 15’i zamanda ileri götürmesini istedim. Beraber iyi geçinecekleri, hoş zaman geçirecekleri bir ana. Bir babada ne görmesi gerekiyorsa onları göstermeni istiyorum. 123. 15 onunla ol ve güzel zaman geçir. Baba onu izle. Onun gerçekten hoşlandığını anlarsan başını salla. Baba onunla bir dakika harcadı. Ve müşterimin yüzünde hoş bir gülümseme yerleşti. Sonra vedalaştılar. İlk kez birbirlerini kucakladılar.
# Dürüstçe.. baba hiç bunları yapma yeteneğine sahip mi? Asla olamayacak şeyleri yaratmayı sevmiyorum. Asla da olamayacak şeyler. Çünkü müşterinin zihninde çatışma yaratabilirler. Bu nedenle ne odluya bağlı kalmak gerekir. Ama unutma. Duyguları temizledikçe.. zaten baba hakkında böyle şeyleri bulmaya başlayacaklardır. Gerçekle uyumlu senaryolar yarat.
Sonra erişkini odada babanın diğer yönleriyle bıraktım. Daha önce yastık yumrukladığı özellikleriyle. (buna babanın öldüğünü öğrenmeden önce başlamıştım.. )
# mükemmel. Hatalardan öğren. Bir daha ne yapacağını öğren. Ve şimdi bile ne kadar khızla uyum gösterdiğini fark et. Çok az hata seans için öldürücüdür. Ben bile bunları yazarken çok hata yaptım. Çok zorladım. Halbuki setup – hazırla- hazırla- hazırla.. rızayı al.. uyumu sağla..
erişkin ol.. şimdi babaylasın. Şimdi 15 in ve babanın tüm anıları seninle beraber. Babdan gelen kucaklamanın anıları.. ve gelecekte yaptığın gezmelerin anıları.. ve babanı düşündüğün zaman bu anıları hatırlayacaksın.. ve içinde hoş ve ılık duygular hissedeceksin.. bunlar senin için uygun mu? Başını salladı.
# bunlar geleceğe götürmek mi yoksa direk telkin mi? Dikkatli ol.. ama doğru yerdesin..
değişik bir seanstı. Hipnozdan çıktıktan sonra benim 15 yaşımda babamın ölüm yatağımın başında olduğunu nereden biliyordun diye sordu. Erişkine bunu sorduğumu düşünmüştüm ama sormadın dedi. Ben de bunu herkese yaparız demedim. Kendisine özel hissetsin istedim. Sanki bir sihir varmış gibi.
# umarım iyiliği bulmuştur ve ıslanma zamanı ( yapılanların bilinç altı tarafından uygulanabilir hale gelme zamanı) ona keyfini çıkaracak izini verecektir.
. Bir babadan istediklerini yazdım ve gömlek cebine koydum. Bunu hipnoz sırasında yapmıştım ve kendisine bunu söyledim.
#şık bir dokunuş!
Ve şimdi artık yaşamında aradığın insanları bulacaksın.. bu şeyleri sağlayacak insanları.. beraber balığa gideceğin.. güleceğin insanlar.. seni destekleyecek olanları.. vs.. ve ilerde bir gün kendi aileni kuracaksın.. destek olacağın.. sevgiyle dostlukla dolu ilişkilerin olacak.. yaşamın daha doyurucu olacak.. eskisinden çok daha fazla destek ve ilgi bulacaksın.. çünkü kendine verdiğin değer artıyor.. her yönden her şeye layıksın..
#mükemmel bitirici telkinler.. ama müşterinle teması koparma.. bunu bile hazırlamak gerekir.. kötü anları olursa bazı sorunları olursa.. şüpheleri olursa tekrar arması için..
Bu mail için teşekkürler.. çok iyiydi..
Randy..
Bu mail’e Jean’dan ilave geldi. Jean genelde kısa yazar. Seyrek yazar ama yazdımı da mutlaka katkısı olur. Her mailinde ben yeni bir şeyler öğrenirim. İşte onun yazdıkları..
“ Af istemeden önce bazı şeyler yaparım. Tabiki temizlik bittikten sonra.. şunları söylerim. Yıllarca fikirleri düşünceleri, duyguları, huyları, inançları bu adamdan aldın değil mi? Bu şeyler asla sana ait değildi değil mi? Artık onları istemezsin değil mi? İhtiyacın yok değil mi? O halde hepsini babaya geri ver. Babanın gözlerine iyice bak.. onu orada gör.. şimdi sana ait olmayan ne varsa geri ver. Duyguları temizleme sır4asında ne öğrendiysen geri iade et. Korkularını.. utançlarını.. söylediklerini.. eleştirilerini.. sana sebep olduğu üzüntüleri geri ver.. seni hasta yapan her şeyi geri ver..
Eğer hala artık bazı duygular kalmışsa bu esnada ortaya çıkmaya başlar.. Bunları nasıl vermek istersin diye sor.. görsel olmalarını sağla.. bir keresinde bir müşterim kardeşine pislik dolu bir kutu vermişti. Özür dilerim arkadaşlar ama bu oldu.. bazen bu geri verme sırasında yeniden yastık yumruklamak gerekir.
Şimdide babanın sana öğrettikleri için teşekkür et.. yanlış yoldan öğrettikleri için.. benim çocuklarıma nasıl saygı ve sevgiyle davranmam gerektiğini öğrettiğin için teşekkürler.. vs..
Jean..
|
|
Af ve Suçluluk Üzerine bir tartışma
|
|
Sevgili Arkadaşlar..
Aşağıda okuyacağınız mail yazışması benim kullandığım sistemi daha iyi anlamanızı sağlayacaktır.. Analitik hipnozla.. regresyonla nasıl çalışmamız gerektiğini.. amacımız ne olduğunu.. sonuçların nasıl ortaya çıkacağını daha iyi anlayacaksınız.. Sanırım regresyon kullanmak isteyen.. kullanmaya çalışan arkadaşlar bu yazışmalardan.. satır aralarından çok fazla şeuyler çıkarcaklardır.. Bana geri bildirimlerde bulunursanız.. yararlandığınız söylerseniz.. ay da açıklanmasını istediğiniz yerler olursa.. yazın.. szilerden gelen gieribildirimler olursa.. daha fazlasını sizlere sunarım.. ama kendim çalıp kendim söylüyorum havasına kapılırsam bilgileri kendime saklamaya başlarım..
Dr. B. Uran..
Helga/
Kızgınlık ve suçluluk. Bu konudaki deneyim ve düşüncelerinizi merak ediyorum.
Başarılı bir iş adamı. Genç bir erkek. Kendi işini kurmuş biri. Toplum önünde konuşurken stres duyduğunu söyleyerek bana geldi. Babası asker. Çekiç kadar sert. Çocuklarını sürekli eleştirmiş. Çocukta yani müşterimde belirgin kızgınlık ve güvensizlik var. Bu nedenle babaya yönelik kızgınlık üzerinde odaklanmam gerektiğini düşündüm.
Ama 2 seans sonunda.. hala oraya gelmedik.
Bir çok sahne.. hata yapmak üzerine.. onaylanmayan asi davranışlarda bulunmaktan korkma.. ve onaylamayan anne babadan korkmak..
Ve kırbaçlanmaktan korkmak.. Ama müşterim buna duygusal olarak kızgınlık oluşturmamış.. Bu durumda bu duygunun üzerinde bebeklikten beri örten bir çok başka duygu olduğunu tahmin ettim.. (Dr. B. Uran’ın notu.. bu tip tahminler iyi bir regresyoncu için pek uygun şeyler değil. Kendimizi yönlendirmekten, tahminler yapmaktan olduğunca uzak durmalıyız. Daima stay stupid.. aptal kal..)
Kızgınlık oralarda bir yerlerde olmalı ama.. hata yapma korkusu o kadar fazla ki.. hiçbir şeyde kızgınlığı ortaya çıkarmadım.. ( bir hipnoterapist için çok fazla bir saplantı.. bir psikolog veya psikanaliz böyle araştırabilir ama hipnoterapist asla.. Dr. B.U..) Bu durumda yeteri kadar iyi değilim, hatalıyım, kötü hissediyorum duygularına çocukta iyileştirmeler yaptım..
İkinci seansta müşterimi onu en çok inciten şahısla karşılaştırmak istedim.. babayla.. erişkin akıl duyguları sıkışmış duyguların üzerine yüklendi.. güçlü bir adam için.. yumruk vuramıyordu.. böyle bir şey daha önce görmemiştim.. yani hiçbir şey yapamadı.. o zaman onu babanın en çok incittiği ana gönderdim.. ama sanki artık onu yönlendiriyorum gibi hissetmeye başladım.. ( Aynen öyle olmuş.. Dr. B. U)
Ama çocuğun babayla konuşmaya ihtiyacı vardı. Ve konuşma korkusunun ardında çok güçlü bir suçluluk duygusu var gibi görünüyordu. Kızgınlık çok daha masumdu. Büyük bir korku.. yeterli olmadığı korkusu.. her konuda mukayese edilmesi..
Seanstan sonra konuştuk. Aslında 10 yıl önce babayla hesaplaşmış. Onu duvara yaslamış ve söyleyeceğini ağır bir şekilde söylemiş. Ve o zaman bir barış yapmışlar.. Şu anda baba artık üzgün yaşlı bir adam.. kısmen kör ve çocuk gibi.. İşte o zamandan sonra asıl konuşma korkusu ortaya çıkmış..
İşte burada da yastığa yumruklama duygusu hala yoktu.. bende onun hala bir şeyleri bastırdığını düşünüyordum.. Şimdi şahsi olarak şuna vardım. Suçluluk kızgınlıktan çok daha güçlü. Ama uygun zamanda kızgınlığa tekrar döneceğim.. konuşma korkusu kızgınlığa pek bağlı olmasa da.. esas neden babanın aşırı eleştirel tutumu olsa da..
Eğer bir dahaki seansta stres hala oradaysa duygu boşalma seansı yapmayı düşünüyorum.. Önce konuşma korkusunun olduğu sahneyi oluşturmak, sonra hızlı indüksiyon yapmak ve hemen bir olaya gitmek.. bakalım ne gelecek.. ( Bunu acaba baştan niye denemedin.. bu kadar peşin hükümle yapılan işin adı hipnoterapi değil bilişsel terapi olabilir ancak.. Dr. B. Uran.. )
Şimdi Randy’nin yanıtını okuyalım..
Helga, eski dost. Neden öfkeye bu kadar takıldın?
Evet baba p.. olabilir. Gerçekten çok aptalca hatalar yapmış olabilir. Ama müşterin başarılı bir iş adamı. Ve efendi görünüşlüymüş.. O halde baba bir yerlerde iyi bir şeyler yapmış olmalı.. Bir yerde şöyle yazmışsın..
“Bir çok sahne.. hata yapmak üzerine.. onaylanmayan asi davranışlarda bulunmaktan korkma.. ve onaylamayan anne babadan korkmak..
Ve kırbaçlanmaktan korkmak.. Ama müşterim buna duygusal olarak kızgınlık oluşturmamış.. Bu durumda bu duygunun üzerinde bebeklikten beri örten bir çok başka duygu olduğunu tahmin ettim..”
Neden hala kızgınlığın varlığından bu kadar eminsin? Neden illa oraya doğru itmeye çalışıyorsun..
Şöyle diyorsun..
“kızgınlık oralarda bir yerlerde olmalı.. ama diğer duygular üzerini çok fazla örtmüş..”
Hımmm.. yazdıklarından erişkin aklıyla bir intikama doğru yönleniyorsun.. bir intikam arıyorsun.. Sanki üçüncü bir gözlemci olarak duygu senin içinde titreşiyor.. sanki kızgınlık ifade edilirse iyileşme ıolacak gibi hissediyorsun.. o zaman kızgın hissetmek zorunda olma fikri senin duyguların olmuyor mu? (Mükemmel bir saptama!.. B. Uran)
Sözlerinden ve anlattıklarından ortada olmayan bir kızgınlığı arıyorsun.. belki henüz ortada olmayan..
Yastığı yumruklayamıyor diyorsun.. o nedenle geçmiş olaylara yönlendiriyorsun ve kızgınlık yerine ne buluyorsun.. Yeteri kadar iyi olamama korkusu.. işte aptal kalınacak ve kollarımızı sıvayıp tüm korku ve ilişkili duygular tükenene kadar çalışacağımız an.. Bilinçaltının açmak istediğiyle çalış.. Tam hedefe doğru..
Benden bile iri bir müşterim vardı. ( Randy bayağı iri yarı bir erkek. Klasik Amerikalı.. B.U) köpeklerden o kadar korkuyordu ki.. küçücük köpeklerin bile uzağından geçiyordu.. Çocukken ısırılmıştı ve o zmandan beri deneyimini temizleyememişti.. Küçük çocuk o kadar korkuyordu ki.. çocuk aklı erişkinin aklını ve bedenini esir almıştı..
Bana göre onaylanmamış bir çocuk.. kabul görmemiş bir çocuk.. anne babasından sevgiyi alamamış bir çocuk.. kalp kırıklığı.. boşluk hissi.. ve terkedilmişlik duyguları şiddetinde kızgınlık duygusu taşımaz..
Sürekli mukayese edilmek.. ve bundan korkmak.. “regresyonda bunlar çıktı değil mi?” konuşma korkusuyla bağlantılıdır bana göre..
Büyüdükten sonra babasının sırtını duvara yaslamış.. “adaleti” sağlamış.. sonunda savaşmış.. karşı durmuş..Ama sonra ne olmuş.. Barış.. Babanın tanımından bundan şüpheliyim.. Babası için ne diyor.. zavallı bir adam.. kör ve çocuk gibi.. “”” kör ha!.. acaba neden?””” o HALDE BU YÜZLEŞMEDEN NASIL BİR İYİLİK ÇIKMIŞ? Suçluluk oluşmaya başlamış.. En sonunda daha güçlü olduğunu ispatlamış.. Ve sonra? Bu teslimiyetin ardından yaşlı adam rahat durmamış.. “ hayır” demiş.. “ seni hala başka yollarla incitmeye devam edeceğim..” “daima ben kazanacağım..” ( çünkü benim yaşlı adamımda benim asla kazanmama izin vermedi.. ve bende ancak benim başıma gelenleri sana uygulayabilirim.. ***bunlar Randy’nin spekülasyonları** ve bunun için peşinen özür diliyor.. ama çok mantıklı değil mi arkadaşlar. Aman dikkat bunları yaşlı adam asla bilinçli olarak düşünemez.. bunlar hep bilinçaltının bulduğu çarelerdir.. B.U)
Bana göre bu yüzleşme sadece suçluluk üretmiştir. Ve babanın oğul üzerindeki baskısını güçlendirmiştir. Bu nedenle o yüzleşmeden sonra konuşma korkusunun ortaya çıkmış olması tesadüf değildir. Çünkü ilk kez kendi adına konuşmuş olmak işleri baba ile oğul arasında daha da kötü yapmıştır.. Aslında oğul kavga değil kabul ve sevgi istiyordu.. Ama sıkıntı işte burada. Bu tip anne babalar asla çocuklarının kazanmasına izin vermezler.
Şöyle diyorsun..
Hakla stres oradaysa.. duyguyu oluşturup hızlı regresyon yapacağım.
Yumuşakça sorabilir miyim? Şu ana kadar neden bunu yapmadın? Tabiiki onu doğrudan duygunun içine gönder. Onu tam o mücadele ettiği zamanlardan birinin içine gönder.. ve bu duyguya regresyon yap.. ve nereye gittiğini ne bulduğunu seyret..
Hayal ediyorum ki.. babasının babası da ya da annesi.. babasının müşterisine gösterdiğinden çok daha fazla acıyı ona çektirmiştir.. bir sonraki nesile geçirmek üzere hediye etmiştir.. bu tipte anne babalar o kadar acı içindedirki.. düzgün davranamaz.. bu nedenle regresyondaki müşterime şöyle söylerim.. “ şimdi artık düzgün ve doğru düşünme sırası sen de.. bu zinciri kırma sırası sende.. gerçeği gör.. bu çılgın zinciri boz.. bu zalimiyete ve acıya son ver.. “
Onun babsıyla olan yüzleşmesi bana benim babamla olan yüzleşmemi anımsattı. Aynı sonuçları elde etmiştim. Babam sözde teslinm olmuştu. Ama onun gerçek duygularını hissettim. Ama bunlar teslim olma korkusuyla alevlenmişti.. teslimiyet onun için hiçlik demekti.. babamın babası o altı yaşındayken ölmüştü. 72 yıl sonra bile korku hala oradaydı. Ve o çocuğun korkusu demir bir yumruk gibi babama hakim oluyordu..
babanın müşterine yaptıkları tabii ki orada depolanmıştı.. Artık enerji tabiki. Sıkıca saklanan duygular.. o halde duyguları yor ve tüket.. çocuk aklı tüket.. çocuğun kızgınlığı bulma şansı erişkinden çok daha fazla.. çünkü birikmiş duygular boşalacak.. çocuk çocuk olarak gücünü geri kazanmaya başlayacak.. çocuktur erişkini bu durumdan kurtaracak olan.. ve kızgınlığın araştırılması gereken en güçlü duygu olduğundan çok şüpheliyim..
Tabiki bu yazdıklarımın hepsini senin de bildiğinden eminim.. bunlar benim görüşüm sonunda..
Randy..
Helga’nın Yanıtı..
Sağol Randy.. Bunları yazdıracağım. Tam yatmadan önce bunları okumuş olmak.. bana çok iyi geldi.. benim adıma bir çok şeyi doğrulamış oldun.. ikinci bir görüşe ihtiyacım vardı.. Benimde ayırmam gereken buydu.. Kızgınlığa karşı suçluluk.. ve suçluluğun gücü. İlk seansımız regresyon ardına regresyonla geçmişti.. gerginlik sürekli artmıştı.. bir çok geçmiş olaya gitmiştik.. çoğu babayla ilgiliydi.. isyan.. yalanlar.. itaat etmemeler.. ve kırbaçlanma korkusu.. bir çok tabakanın salınmadığı aşikardı.. kızgınlık hep oradaydı.. ama korku daha fazlaydı.. bu nedenle ikici seansta yüzleşmeyi yaptırmak istedim.. ona salmasına yardımcı olmak istedim.. regresyonlarda ortaya çıkmayan şeyi yaratmak istedim.. onun duygularını bastırdığını hissettim.. Bu nedenle seansta fiziksel olarak bunu gösteremedi.. ama derinlerden bir şeyler geleceğini hissediyordum.. Ama esas tahribatı yapanın suçluluk ve kendisiyle ilgili şüpheler ( değersizlik) olduğunu biliyorum.. Kızgınlığın bazı kişilerde zamanla yumuşadığını biliyorum.. Bunu bende de biliyorum.. ondan da biliyorum.. ama suçluluk pişer pişer.. ve harap eder.. tüm mantığı bastırır..
Randy tekrar yanıtlıyor..
Tamamen haklısın.. bir çok kat henüz salınmadı derken.. kızgınlık daima oradadır ama korku daha büyüktür.. Sen orada müşterinle “enerjik” bir ilişik arıyorsun.. ve onun geri durduğunu hissediyorsun.. çünkü deneyiminle bunu anlayacak durumdasın..
Son yazdıklarıma aynen bağlıyım ve şunları eklemek istiyorum..
Benim ilk regresyon hipnoterapi müşterim 28 yaşında, güzel,bekar, ve oldukça hayal kırıklığı olan bir bayan.. çünkü zayıflayamıyor.. son 7-8 kiloyu veremiyormuş.. ( bana göre bir fazlalık yoktu ama..) ve erkeklerle ilişkilerinde hep şanssızmış.. ve geçmişte de erkek çocuklarla..
İlk seansım.. çok iyi bir telkin seansıydı.. Ego güçlendirmesi.. ile dolu telkinler.. ÇOK DÜRÜSTTÜM YA.. ona kendisini beğenmesi için iyilik yapıyordum.. kendini küçük görme düşüncelerini yok ediyordum..
Beni 3 gün sonra ardı. Çılgın gibiydi.. “senin hipnozun bunları mı sağlıyor? “ hata üstüne hata yapmaya başlamıştı.. partronuda bunu fark etmişti. Sert bir patrondu.. anında insanları kovabilirdi. Ama onu takdir ediyordu.. önemli bir şey yapacağı zaman kendini berbat hissediyordu ve koordinasyonu bozuluyordu..
Bir yanıtım yoktu. Kafam karışmıştı. Verdiğim telkinler arasında kendisini sabote edecek şeyler mi söylemiştim?.. Birkaç saat sonra kafamda ziller çalmaya başladı. Mesaj Stephen Parkhill’in sesi olarak kulaklarıma doldu. “ o şahsın iç sevgi tanımının ne olduğunu anlayana kadar bir kişiye sevgi telkin etmeyin.. “
Kendini sevilmeye layık olmadığına programlanmış bir kişiye sevgi telkinleri vermiştim. Bu hataların nedeni açıktı.. kovulma aşamasına gelecek kadar.. Bir daha bu hatayı yapmadım.. aam hep bunları okudum.. ne kadar güzel telkin verdiklerini okudum.. ne anlamlı telkinler yazdıklarını ve yarattıklarını okudum..
Evet.. üçüncü oturumda.. bir taciz olayı.. 8 yaşında.. tam bir terör.. nefes alamıyor.. vs.. çılgın gibi boşalıyor.. ben kollarını yastığa isabet ettirmesine çalışıyordum.. ama vurmuyordu.. tabaka tabaka duygularla 1 saat geçirdik.. çoğu tam boşalamamış aynı duygunun tabakalarıydı.. sonunda konu hakkında konuşacak duruma geldi.. okey.. çok başarılıydı.. ve başarısını bazı telkinlerle güçlendirdim.. bir hafta sonra tekrar buluşacaktık.. ama bu arada önemli bir şey olursa.. telefonda da sana yardımcı olabilirim.. ücretsiz.. vs..
4. seans.. yine aynı sahneye düşüt.. aynı duygular güçlenmişti.. hayal kırıklığı.. hala güçlüydü.. hala korkular vardı.. bu sefer soluğunu bile kontrol edemiyordum.. panik halindeydi.. yoruldu.. tükendi.. sakinleşti.. ( olayda da adam ağzını eliyle tıkıyordu.. bağırmasını söylemiştim.. ama içerden dışarı bağırmalar çıkamıyordu.. bağırırken.. tamam nefes alıyorsun.. dedim.. nefes al.. nefes al.. )
ve sonra.. en acaaaaaaaip şey oldu.. Yüzü döndü.. buruştu.. ve bana “bana yastığı ver dedi.. “ sesinde gırrr .. hırlamalar vardı.. yastığa bugüne kadar hala bir daha rastlayamadığım şiddetle vurmaya başladı.. Onu erkeklerde dahil olmak üzere ilk 20 ye sokarım.. o adama söylenecek en ağır küfürkleri söylerken.. 20 yıllık birikimini boşaltıyordu.. 15 dakika devam etti.. sonra nefesi sıklaştı.. durdu.. biraz soludu.. arkasından tekrar.. yastık küçüktü ve yumrukları kollarıma isabet ediyordu.. ( o günden sonra büyük yastık kullanmaya başladım..).. tükenene kadar…
Helga.. kızgınlık hep oradadır.. terörün altında.. korkunun altında.. paniğin altında.. ve suçluluk.. suçluluğu boşaltmak içinde çalıştık.. Çünkü bunun sebebinin kendi olduğunu düşünüyordu.. kendi yaratmıştı bu durumu.. suçluluk tükendikten sonra.. evet o acımasız adamın affını sağladık.. çünkü arık onun gibi adamların ona hakim olmasına son vermek istiyordu.. ( affetmek özgür kalmaktır..B. U..)
Yani aynı sayfadayız, Helga.. çünkü haksız ve acı şeylerle karşılaştığımız zaman kızgınlık hissederiz.. kızgınlık onurumuzu korur.. ama esas onurumuzu ve gücümüzü bulduğumuzda.. artık kızgınlığa gerek yoktur.. bulana kadar da kızgınlık ortada yoktur..
Randy..
|
Sorunu ortaya çıkaran olayın etkisini değiştirmek..
Çocuğun yeniden bilgilendirilmesi (ÇYB) en çok kullanılan tekniktir. İngiliz literatüründe informed child technique (ICT) olarak bilinir. Etkili yapıldığı zaman, hastanın geçirdiği şaşırtıcı değişimi sizde o anda gözlemlersiniz.. bu tekniğin uygulandığı esnada hasta iki parçadır.. bir parçası küçüklüğüdür (çocuk). bir parçası ise şimdiki zamandadır (erişkin)..
İBO’yu bulduktan sonra çocuğu bir kademe daha geri götürün..( olay başlamadan önceki bir zamana).. burada kendini emniyette ve güvende hissediyorsa gerçek İBO’yu buldunuz demektir. Çocuğun orada sizi beklemesini söyleyin.. sonra erişkini onun yanına götürün.. ve erişkinin onun yanlış düşünce inanç veya değerlendirmelerini değiştirmesini sağlayın.. çocuk yeni bir anlayış kazansın.. yeni bir içgörü kazansın.. gerçekleri anlasın.. sonradan neler olacağını öğrensin.. erişkinin şimdi bildiklerini öğrensin.. yeni bir öğrenme düzeyine gelsin..
Bu işlem sonucunda çocukta muazzam bir değişim sağlanır.. çocuğun değişmesi erişkinin de değişmesini sağlar.. bu teknikle çok hızlı bir değişim elde edersiniz.. çünkü olayın köküne gidiyor, eski programı kaldırıyor yerine yenisini yerleştiriyorsunuz.. yeni program yaşanmış gerçeklere dayalı bir program.. sizin ve erişkinin ortak çalışması ve anlayışıyla oluşturulmuş bir program..
Burada regresyon işlemini 10 adımda tekrar gözden geçirelim..
1. hastanın duygusunu ortaya çıkarın..
2. bu duyguyu geçmişteki olaya bağlantı için kullanın
3. olayı yeniden yaşamasını sağlayın
4. olayı erişkin aklıyla tekrar değerlendirtin.
5. eski programları ortadan kaldırın
6. yeni programı yerleştirin
7. İBO ve SGO’ları yeni anlayışla yeniden yaşatın..
8. çocukta oluşan değişikleri erişkinin de hissetmesini sağlayın
9. O’nu bu değişiklikle geleceğe yönlendirin.
10. ilave telkinlerle değişikliği güçlendirin..
çocuğun yeniden bilgilendirilmesi işlemi
evet.. çocuğun kendini emniyette, rahat hissettiği yerde ve dönemde beklemesini sağlayın.. ve erişkinle konuşmaya başlayın..
- “ küçük, x yaşındaki “O” sen burada bekle.. şimdi erişkinle konuşuyorum”
böylece O’nu ikiye bölmüş oluyorsunuz.. artık hangisiyle konuşmak isterseniz onun yaşını hitap ederek konuşabilirsiniz.
Erişkine şöyle diyoruz..
-“ birazdan sana çocukluk halinle konuşmanı isteyeceğim.. orada, hiçbir korku hissetmeyen, kendini güvende hisseden x yaşının yanına gideceksin. 3,2,1 şimdi oradasın.”
burada amacımız henüz etkileyici olayı yaşamamış çocuğa, bu olayı yaşamadan önce, şu anda erişkinin bildiği bilgileri aktarması.. böylece, çocuk sorunu başlatan olayı etkilenmeden yaşama şansına sahip olur.. çünkü artık ne olacağını biliyor, gelecekte ne olacağını biliyor.. korkuyorsa, korkusunun gerçek olmadığını öğrenecek.. suçluluk duyuyorsa suçlu olmadığını öğrenecek.. öleceğini düşünüyorsa ölmeyeceğini öğrenecek.. başına kötü bir şey geleceğini düşünüyorsa, bunun gerçekleşmediğini öğrenecek.. ilerde büyüyeceğini, kendi ayakları üzerinde duran bir kişilik haline döndüğünü öğrenecek.. bu bilgiler onun olayla başa çıkmasını sağlayacak.. bir anlamda çocuk erişkinin şimdi sahip olduğu bilgilere sahip oluyor artık.. geleceği görüyor..
- “şu anda kendini değiştirme gücünü ellerinde hissediyorsun.. şu anda bildiklerini x yaşının da bilmesini sağlıyorsun. O’na bilgilerini aktar.. bildiklerini aktar.. ve kendini değiştir..”
terapinin en dramatik anındasınız.. bu anı riske atmayın.. çoğu zaman erişkin ne söyleyeceğini bilemez. Bilse de farklı şeyler söyleyebilir.. bu nedenle erişkine bazı tüyolar vermeniz de yarar var.. sizin verdiğiniz tüyolar çerçevesinde O’da yeniden çerçeveleme işlemini başlatır.
Bu nedenle erişkini önce biraz havaya sokmalısınız.. biraz duygularına hitap etmelisiniz. Biraz cesaret vermelisiniz. Bazen elinin tutmanız, omzuna destek vermeniz gerekir.. artık tam bir koç’sunuz.. tam bir motivatörsünüz.. biraz babasınız.. ama destekleyen yol gösteren bir baba.. değişimi görmek, duymak, hissetmek isteyen bir kişisiniz.. onun yaşayacağı güzelliğin, değişimin keyfine ortak olmak isteyen bir kişisiniz..
Artık ikiniz bir takımsınız.. bu işi ele ele, akıl akıla, duygu duyguya halledeceksiniz.. geçmişe siz de onunla beraber gittiniz. . geçmişte bir mühendislik işlemi yapacaksınız.. geçmişte yeni bir yol açıp, şimdiyi değiştireceksiniz..
Şimdi sizin sıranız.. artık siz de sahnenin içindesiniz..
“ x yaşının neler yaşadığını, neler hissettiğini artık biliyorsun.. şu andaki olayların nereden kaynaklandığını öğrendin.. ne düşünüyorsun?. X yaşının bu olaylarda bu suçu var mı?”
genellikle yok derler.. duraklarlarsa, ya da tersi bir imada bulunurlarsa, sesinizin tonuyla yönlendirme, söylemeden, ne yanıt istediğinizi belirtmeye çalışın..
-“ nasıl yani, o zaman bütün bu başına gelenleri hak ettiğini mi söylüyorsun.. bu davranışı hak ettin mi?” bu soru yeniden değerlendirme sağlar.. ve “hayır, hayır bu açıdan bir suçu yok.. “ gibi bir yanıt alırsınız..
-“ böyle bir çocuğun annesi/babası/ablası vs (hangisi uygunsa) olmak ister miydin?”
-“ ne kadar sevimli bir çocuk değil mi?”
-“böyle bir çocuğu sever miydin?”
-“böyle bir çocuğun olmasını ister miydin?”
-“ oh, tabi ki çok sevimli, tabi iki onun çocuğum olmasını isterdim.. “
- “o zaman söyle ona.. sen çok sevimlisin de.. “
bu tip konuşmalarla erişkinin çocuğu sevimli ve masum bir varlık olarak görmesini sağlayın..
-“ onun hakkında sevimli bulduğun yönleri nedir?”
- “ söyle ona, sen çok sevimlisin çünkü…..”
- “ söyle ona, sen sevilmeyi hak ediyorsun çünkü…” böyle ucu açık cümleler kurarak erişkinin sevgisini güçlendirin..
burada çok güzel bir kontrol olanağı da buluyoruz..
eğer gerçekten bu konuşma, çocuğun ilk olaydan etkilenmediği bir dönemde geçiyorsa.. çocuk kolaylıkla bu yorumları, sözleri kabul edecektir.. çünkü o da suçsuz olduğuna, sevildiğine inandığı bir andadır. Ama eğer ilk olay daha gerideyse.. çocuk söylenenleri alaycı bir ifadeyle yanıtlar.. tam inanmaz.. duraksar.. ret eder.
Bu durumda ilk olayın gerisine bir zaman gidene kadar beraber geriletebilirsiniz. Ama doğrusu tekrar başa dönüp ilk olayı aramaya devam etmektir. Zorla çocuğun bu sözleri kabul etmesi için zorlamayın. Zorlarsanız kabul ettirirsiniz. Unutmayın, telkinlerin düşünülmeden, eleştirilmeden, kritize eden faktörün süzgecinden geçirilmeden kabul edildiği bir ortamda çalışıyorsunuz..
Erişkinden çocukla ilgili sevgi duygularını aldıktan sonra, çocukla konuşmaya başladın.. ilk yapmanız gereken O’nun büyüyeceğini, erişkin bir insan olacağını fark ettirmenizdir.
-“ nasıl, ne kadar da büyümüşsün değil mi?”
-“evet”
-“ne kadar yakışıklı/güzel bir insan olmuşsun değil mi?”
eğer çocuk erişkin halinden memnun kalmışsa, hoş bir rahatlama ifadesi gösterir. Yüzü yumuşar.. rahatlatıcı bir soluk salar. Vs.. özellikle sorunun kökünde korku, endişe, kaygı, panik atak, travmatik bir olay varsa.. bu olaydan kurtulmuş olmayı fark etmek çocukta büyük bir rahatlama sağlar..
-“ tüm bu olaylardan kurutulmuş olduğunu görüyorsun.. bu sende ne hissettiriyor?”
şimdi siz, gözlerinizi bir an kapayın ve geçmişte yaşadığınız ama geçmiş, bitmiş olan endişelerinizi düşünün.. o zamanlar ne kadar da üzüldünüz.. sınavlarda korktunuz.. işinizi kaybedeceğinizi düşündünüz.. bir hastalıktan kurtulamayacağınızı düşündünüz.. başınıza kötü bir şeyler gelecek diye kaygılandınız.. eğer o zamanlar şu anda içinde bulunduğunuz durumu bilseydiniz.. her şey ne kadar farklı olurdu değil mi?
Ya da belki kaygılarınız var.. sorunlarınız var.. borçlarınız var.. 3 sene sonrasında neler olacağını şu anda tam olarak bilseniz ne kadar güzel olurdu değil mi?
İşte çocuğun da o anda hissettikleri aynen böyle bir şey..
Çocuklarla rahat konuşan bir yapınız varsa, biraz daha onunla onun yaşına uygun canlandırmalar yapın.. çocuklar sırrı sever..
-“ bak şimdi sana bir sır veriyorum.. büyüyeceksin.. bu sırrı biliyorsun.. arkadaşlarının hiç biri kendi haklarında, gelecekleri haklarında bir şey bilmiyor.. ama sen şu anda bunu biliyorsun.. bunu bilerek hepsinden daha güçlü bir duruma geldin.. işte büyüklüğün yanında.. işte hayatta başına ne gelirse gelsin.. hepsinden sağlam çıkacaksın.. hepsinin üstesinden geleceksin.. işte ispatı sapasağlam karşında duruyor.. tüm bunları öğrendin.. bunu bilmek seni nasıl hissettiriyor.. ne diyeceksin?”
her zaman olumlu bir yanıt alacağınız garanti ederim..
büyük doğruları söylüyor mu?
Çocuğun büyüğün söylediklerini tam anlamıyla kabul etmesi ve inanması gerekiyor. Yoksa gerekli değişim sağlanmaz..
-“ büyüğün söylediklerine inanıyor musun.. sana doğruları söylüyor mu?”
…?
-“ sana yalan söylese anlamaz mısın.. çünkü sen onun küçüklüğüsün.. şu anda aynı akıldan besleniyorsunuz.. sen onun hissettiklerini hissediyorsun.. o da senin hissettiklerini hissediyor.. bir birinizi anlıyorsunuz.. öyle değil mi?.. sana yanlış bir şey söylese hemen anlarsın değil mi?”
böylece çocuğun büyüğe güven duymasını sağlayın.. O’na tam olarak güvensin.. eğer hala tam emin değilse.. erişkine dönün..
-“ söyle O na.. ona asla yalan söylemeyeceğini söyle.. onun gerçekten sevimli olduğunu söyle.. suçsuz olduğunu söyle.. ona doğruyu söylediğini söyle.. “
bu ikinci konuşma çocuğu ikna etmeye yeterli olacaktır..
çocuk bu doğruluğu kabul eder etmez tasdikleyim..
-“ yani sevimli olduğun, sevgiye layık olduğun, suçsuz olduğun doğru.. büyüyeceğin doğru.. bunları bilmiş olmak şimdi seni nasıl hissettiriyor?”..
emin olun ki.. kendini emniyette hissedecek.. güvende hissedecek.. çok iyi hissedecek.. çok farklı hissedecek.. artık erişkinle arsında sıkı bir bağ oluşturdunuz.. sıkı bir güven oluşturdunuz.. artık erişkin ne söylerse söylesin çocuk anında kabul edecektir.
Aslında O’da o anda tek bir kişi olduğunun farkında.. bunu biliyor.. bu nedenle şu telkinleri çok kolaylıkla kabul eder ve çocuğa söyler..
“ şimdi benim söylediklerimi aynen çocuğa aktar.. ben daima burada seninle birlikte olacağım.. seni asla terk etmeyeceğim.. asla yanlı olmayacaksın.. çünkü ben seni seviyorum ve anlıyorum.. “
bu sözlerin çocuk üzerindeki etkisini sorun.. yine olumlu yanıt alacaksınız.. çocuğun güvenini iyice güçlendirdiniz.
Şimdi bir adım daha atın..
-“ pekala erişkin.. şimdi sana bir soru soruyorum.. çocuk bizi işitemez.. GERÇEKTEN, AMA GERÇEKTEN.. ona yaşamında kötü bir şey oldu mu?”
çoğu zaman “hayır” derler.. çok kötü ortamda büyümüş olsa da.. artık erişkin başına kötü bir şey gelmediğini biliyordur.. yoksa burada bu koltukta olmazdı.. belki çocuğun başına kötü bir şey gelmiştir ama sonuçta bunu aşmıştır.. yaşamıştır.. büyümüştür. Tüm bunları bilmesi çocukta güven, huzur, rahatlık oluşturur.. çok kötü olaylar varsa.. çocuğun bunları önceden bilmesi onun yararına olacaktır.. bunları da öğrensin.. öğrensin ki bu olaylara hazırlıklı olsun.. başına ne gelirse gelsin sonuçta ne durumda olacağını artık biliyor çünkü..
tekrar İBO’ ı yaşasın..
ancak tekrar olayı yaşamadan önce.. çocuğun gerçekten anlayıp anlamadığını kontrol edin. Gerçekten başına kötü bir şey gelmeyeceğini anladı mı? Anladı mı?.. birazdan başına gelecek olaydan alnın akıyla çıkacağını biliyor mu artık?.. tamamsa.. tamam..
tamam, çünkü artık yalnız değil.. erişkin de orada onunla birlikte olacak.. yardım gerektiği her an yardımına hazır olacak.. istediği duymak istediği başka sözler var mı?.. daha fazla destek ister mi?..
mümkünse, olayı, İBO’yu yeni bir anlayışla yaşamasını sağlayın.. o kötü olayın ona güç kazandıran, onu eskisinden daha güçlü ve deneyimli hale getiren bir olay olarak görmesini, hissetmesini sağlayın.. onu acıtan bir olay ona güç veren, ona hayatında daha güçlü olmasını sağlayan bir olay haline dönsün..
olaya başlamadan önce, kendisinde hiçbir suç olmadığını, hiçbir eksik tarafı olmadığını, kendisine söylenenlerin yanlış olduğunu bilsin.. iyi olduğunu bilsin.. sevilmeyi hak ettiğini bilsin.. yaşamında ne yapmak isterse, tüm bunları gerçekleştirecek akla, yetenek ve güce sahip olduğunu bilsin.. o olayda sorunun kendisi olmadığını bilsin.. sorunlu olanlar varsa ötekiler olduğunu anlasın..
erişkinle konuşun son olarak..
“şimdi o tekrar olayı yaşayacak.. senin verdiğin bilgileri bilerek.. o zaman gerçekten bilmek isteyeceği bilgilerle donanmış olarak yaşayacak.. ve sen de bu sefer ondan gurur duyacaksın..” olayı tekrar yaşadıktan sonra bu gururu çocuğun da duymasını sağlayın.. diğer olaylara başlamadan önce kendinden gurur duymaya başlasın..
burada güzel bir çevirme yapıyoruz.. olayı artık çocuk yaşarken erişkin gözlemliyor ve bize naklediyor.. çocuk yaşarken erişkinden rapor alın.. “ ne yapıyor?.. bu sefer ne hissediyor?
Çok dikkatle gözlemleyin.. en ufak bir zorluk belirtisi görürseniz müdahale edin.. eğer hala suçluluk, korku vs gibi şeyler hissediyorsa..
- “her şey dursun.. erişkin ona yardımcı olacağını söylemiştin.. hemen yanına git.. ona destek ol.. yardım et.. bu olaydan kendisini iyi hissederek çıkmasını sağla.. “
terapist olarak her an her yerde koçluğunuzu sürdürün. Bu olaydan güçlenmiş olarak çıkması için tüm enerjinizle savaşın.. bunu sağlayın.. engellemeleri görünce hemen müdahale edin. Ya zorlanmamsı için başka yeni bilgileri çocuğa aktarın. O andaki hislerinizi, iç gücünüzü harekete geçirin.. kendi hayal gücünüzü yardıma çağırın.. sanki acı çeken ( sanki değil aslında doğru) size el uzatmış bir çocuk sizden yardım bekliyor.. erişkine tam güvenemiyor..
ya da onun kendisini güçlü hissetmesi için başka gerekli teknikleri kullanmayı düşünün. Özellikle baş edilemeyen bir duygu veya travmatik bir olay söz konusuyla burada yapılması gereken.. kendiliğinden oluşmamış bir boşaltma ihtiyacını soruşturmaktır.. o duygunun bir şekilde boşaltılması gerekiyordur. İlerleyen bölümlerde buraya tekrar geleceğiz..
eğer hala şüpheniz varsa.. olayı tekrar yaşatın..
-“ eğer aynı şeyler tekrar olsaydı aynı şekilde üzülür müydün?” şüphesi varsa.. şüphesini ortadan kaldıracak çareleri aramaya devam edin.. etkilenmemesi için nasıl bir desteğe ihtiyacı olduğunu anlamaya çalışın.. etkilenmeyeceğinden emin olunca tekrar olayın içine gönderin.. ilk kez yaptığımız gibi yine erişkinden bilgi almaya devam edin.. gerekli olduğu kadar bu işlemi yeni baştan başlatabilirsiniz.. ama pratikte 2. kez yapıldıktan sonra sorun kalmaz.. birkaç kez yapılmasına rağmen netice alınmıyorsa desentizisayon işlemini uygulayabilirisiniz.. yani sürekli olayı tekrar yaşatarak emosyonel etkiyi yok edebiliriz. Ama pratikte çok başvurduğum bir yöntem değil açıkçası. Bugüne kadar büyüğünün verdiği bilgiyi kabul etmeyen çocukla karşılaşmadım.
O halde çocuğun bilgilendirilmesi olayına şöyle kuşbakışı yeniden bakalım..
· ISE öncesi döneme gitmelisiniz.
· Çocuğa hangi bilgiler gerekiyorsa onların aktarılmasını sağlamalısınız.
Bu bilgiler çoğunlukla erişkin hastadan gelmeli. “ erişkin ol.. şimdi bildiklerini o zaman bilseydin ne kadar iyi olurdu değil mi?” Olumlu yanıt alınca bu bilginin ne olması gerektiğini sorun.
· Çocuğa verilmesi gerekli bilgiyi ondan aldıktan sonra onu çocuğun yanına götürün.
Onun ona hangi bilgiyi vereceğini test etmeden onu götürüp “hadi şimdi ona konuş” demeyin. Tabi bazı kişiler çok daha iç görü sahibi ve zeki olabilir. Bu kişilerde daha gevşek davranabiliriz. Ama verilecek bilginin zararlı olmadığını önce test etmekte her zaman yarar vardır.
eğer erişkin sıkıntıdaysa ona yardım edin. Çocuğun temel sorular sorulduğu zaman neler söylediğini dikkatle dinleyin. O’nu ne böyle düşünmeye ve hissetmeye sebep oluyor. Bu nedenler mantıklımı? Hastanın öyküsü açısından mantıklı mı? Dünyanın işleyişi açısından mantıklı mı?
· çocuk erişkine inanıyor mu?
· daha fazla bilgiye ihtiyacı var mı?
· verilen bilgilerle olayı farklı açıdan değerlendirecek mi?
- Sonra çocuğun olayı tekrar yaşamasını sağlayın. Eğer ağır bir travma yada acı söz konusu ise;
· olayı kendisinin sessiz bir şekilde yaşaması uygun olabilir.
· daha uygunu erişkinin olayı yaşarken neler olduğunu bize bildirmesidir.
Çocuğun olayı yeniden yaşarken duyguyu, davranışı ya da semptomu yanına almadığını kontrol edin.
Eğer çocuğun ISE den temiz olarak çıktığından emin olursanız devam edin.
Yanlış algılamanın düzeltilmesi ile ilgili bir örnek..
Yanlış algılama, çocuğun yanlış algılamasıdır.. O çocuk olayı nasıl yanlış algıladıysa öyledir.. biz sadece onun hissettiği algılamayı düzeltmekle yükümlüyüz.. bunu bir örnekle açmak istiyorum..
Bir olaya gittik.. ve orada çocuk sevilmediğini hissediyor..
-“ annem beni sevmiyor”..
biz, terapist olarak peşinen bunun yanlış olduğunu kabul edersek.. çok yanlış bir adım yapmış oluruz.. eğer bu his.. gerçekten yanlış bir algılamaysa.. onu erişkin fark edip çocuğa söylemesi gerekir.. erişkine sorun
-“ erişkin ol.. erişkin.. bugüne kadar annenle olan ilişkilerinden.. her şeyi biliyorsun anne hakkında.. gerçekten anne seni hiç sevmedi mi? Gerçekten hiç sevmedi mi?”
genellikle “ hayır sevdi ama o zaman bunu tam gösterememiş..” gibi bir yanıt alırsınız..
ama diyelim ki.. erişkin de.. “ evet hiç sevmedi” dedi.. şimdi erişkinin algısı da mı yanlış.. bu bizi ilgilendirmez.. erişkini algısını doğru kabul etmekle yükümlüyüz.. o zaman ne yaparız?..
bir kez daha soruyu şöyle sorabiliriz.. “ ben sevgisini gösterip göstermediğini sormuyorum.. hiç sevgisini göstermemiş olması.. hiç sevmediği anlamına mı geliyor.. yani gerçekten hiç sevmedi mi seni?”
burada bir düzeltme yapabilir.. “evet sevmiştir..” böyle bir yanıt aldıysanız.. o zaman.. bu duyguyu güçlendirmek gerekir..
- “ yani seni sevdi.. zaten bir anne çocuğunu sevmemezlik edebilir mi?..
-“ “tabiki sever..”
-“o zaman annenin seni sevdiğini söylüyorsun değil mi?.. bu doğru mu?”
-“ tabi doğru?..”
-“ o zaman çocukken de sevmiş midir?..”
-“tabi beni daima sevmiştir..”
bundan sonra artık çocuğu doğru bir şekilde bilgilendirebilir..
Ama.. her şeye rağmen..
-“ hayır beni hiç sevmedi” yanıtında ısrar ederse..
-“ oh.. o zaman keşke bunu çocukken bilseydin ne kadar iyi olurdu değil mi.. çünkü sen boşu boşuna o seni sevsin diye çabaladın.. üzüldün.. hep kendini ona beğendirmeye çalıştın.. ama senin elinden zorla kendini sevdirmek gibi bir güç yoktu.. bunu bilmek aslında yaşamını ne kadar kolaylaştırırdı değil mi?.. o bunu bilseydi.. ne kadar iyi olurud değil mi?.. hadi gel gidip onu bilgilendirelim.. annesi için uğraşmasın.. onu başka sevenler vardır… değil mi.. babası.. dedesi.. her hangi biri?..”
burada anlamamız gereken.. çocuğun kendisini mutlaka sevildiğini anlaması değildir.. yani sevilmemişse gerçekten.. sevilmemiştir.. amacımız çocuğun algılarını.. gerçeğe doğru yaklaştırmaktır.. gerçek neyse o’dur.. sorun yaratan gerçeği algılamak değildir.. sorun yaratan gerçekle çelişen duygulardır.. ama sorunu burada böyle bırakırsanız.. yeni bir sorun yaratmış olursunuz.. burada amacımız.. gerçek bu diye..çocuğun sevilmeye layık olmayan biri olduğunu onun zihnine çakmak da değildir.. çünkü gerçekte mutlaka o’nu seven biri olmuştur.. kimseyi bulamazsanız.. erişkin o’nu sevmektedir.. (inşallah.. )
problemin nasıl başladığının ortaya çıkarılması..
Evet burada artık gerçek regresyon tedavisi başlıyor.. sorun ne zaman nerede başladı? En kritik sorumuz bu. Sanki bir detektif gibi çalışıyoruz.. hipnodetektif.. hangi olaylar sorunla bağlantılı? Bu olaylar bu sorunu nasıl başlattı? İlk başlatan olayı (İBO) (İng=ISE) nasıl saptarız? Buradan başlayarak daha sonra etkiyi güçlendiren olaylara (SGO) (İng=SSE) nasıl ilerleriz? O’nu yönlendirmeden nasıl çalışırız?
İlk başlatan olay (ISE, İBO) nedir?
Hipnotik Regresyon O’nun geçmişinde kayıp kalmış bir bilgiyi ortaya çıkarma işlemidir. Bu bilgi unutulmuş ya da bastırılmış olabilir. Kişi bazı olayları hatırlıyor olsa da, hatta sadece belli bir olayın aydınlatılması amacıyla size gelmiş olsa da bu olayda bile muhtemelen bir çok parça eksiktir. En azından olayı yaşarken neler hissettiğini, neler düşündüğünü unutmuştur..
Regresyonun en temel amacı soruna neden olan ilk olayı açığa çıkarmaktır. Bu ne kadar basit de olsa, etkisi zayıf gibi görünse de sorunu başlatan olaydır..
Gerçekte öyle bir olayı açığa çıkardığınızı asla bilemezsiniz. Siz sadece kanıt topluyorsunuz. Belki, gerçekte böyle bir olay hiç olmadı.. Ama gerçekte böyle bir olay olmamış olsa da zihin sanki olmuş gibi çalışıyorsa.. bu O’nun bilinçaltının gerçeğidir. Zaten regresyon gerçekte olan olayın değil kişinin o olay karşısında ne algıladığının araştırılmasıdır.
Bazı İBO lar sadece yanlış anlamlar sonucu oluşur. Çoğu olay küçük çocukluktadır. Küçük bir çocuk erişkin bir dünyada neler olduğunu anlayacak kapasitede değildir. Etrafında oluşan olaylar onun anlayışının çok ötesindedir. Çocukken bir düşünce, bir inanç O’na telkin edildiği için İBO ortaya çıkar. Yani İBO’nun kaynağı telkindir. İBO çocukken yerleştirilmiş direkt telkindir. Çocuklar telkine çok açıktır. Özelliklede bu telkin onun otorite, güçlü ya da inandığı bir kişi tarafından yapılmışsa.. Anne gibi, baba gibi, öğretmen gibi.. Çocuğun zihninde canavarlar, ejderhalar gerçektir.. keza melekler, hayaletler de öyle.. çocuk inanır.. Çocuğa söylenen söz ve davranışlar, bilince takılmadan doğrudan bilinç altının inanç sistemi olur.. Her şey çocuğa, erişkine göre daha önemli ve büyük gözükür.. keza olaylar da.. bir çok olayı çocuk abartarak değerlendirir. Erişkin için basit bir olay çocuk için çok ciddi değerlendirmelere uğrar.
Kısaca İBO 'ın travmatik olması gerekmez. Sadece çocuk açısından inandırıcı ve önemli olması yeterlidir.
İBO, O’nun bilinen öyküsüyle örtüşmelidir. Daha önceden verdiği bilgilere uygun olması beklenir.. Bilinen bir travmatik olay yoksa çoğu İBO 7 yaşından önce oluşur.. Bir çoğu 3 yaşın altındadır..
Doğumunu olumsuz yaşayanlar..
Regresyon çalışmaları.. ve benim çalışmalarımda da saptadığım gibi.. doğum olayının bizzat kendisi.. kişi üzerinde travmatik ve kalıcı etki bırakabilmektedir.. bazen, regresyonda, doğum İBO olarak karşımıza çıkar.. bilinçaltı, fetus döneminden başlayarak.. anne karnına düştüğü andan itibaren, kayıtlarını tutmaya başlar.. ve bir kadın-doğum uzmanı olarak bunu öğrendikten sonra.. şöyle geriye bakıp.. yaptırdığım ve şahit olduğum doğumları hatırladıkça.. hatırlamak istemedim.. istemeden yeni doğmakta olan canlı üzerinde yarattığımız travmaları düşünmek bile istemiyorum.. ve bilinçaltının nasıl kayıt tuttuğunu öğrendikten sonra.. tüm bedenin hücrelerinin bilinçaltı olarak görevli olduğunu anladıktan sonra.. bir fetusu oluştuğu andan doğumuna kadar binlerce hastada ultrasonla gözlemleme ve izleme mutluluğunu tatmış bir kişi olarak.. daha ilk günlerinden itibaren.. bir canın can olduğu andan itibaren.. kayıt tutması gerektiğine.. ve tuttuğuna yürekten inanıyorum..
Doğum esnasında yaşanan stresler anneden kaynaklı olabilir.. doğum eyleminden kaynaklı olabilir.. doğumu yaptıran kişilerin duygularından kaynaklı olabilir.. özellikle.. en önemli etken annedir.. doğum sırasında annenin yoğun kaygısı otizm olgularında etken olarak suçlanmıştır.. bu kadar etkisi var mıdır?.. bilemem.. ama yaşam kaygısı olan bir çok hastamda, regresyon terapilerinde, doğum olayının yaratmış olduğu olumsuz etkiyi bizzat gözlemledim..
Anne stresliyse ve kaygılıysa.. doğum sırasında kaygılı olan annelerin çoğunda.. bu kaygının doğum zamanından çok önce başladığını biliyoruz.. ve birazdan okuyacağınız olguda da saptadığım gibi.. bu kaygılar fetusa, doğum başlamadan önce bulaşmaya başlıyor.. tabi sadece doğumla ilgili kaygılar değil.. annenin yaşadığı, taşıdığı tüm kaygılar fetusa sızıyor.. nasıl’ını sormayın.. ama sızıyor.. o halde regresyonda.. doğum esnasında kaygıların anne kaynaklı olduğu saptanırsa.. o zaman.. bu kaygıların kaynağının daha gerilerde olabileceğini düşünmeli.. ve daha önceki zamanları.. yani fetusun.. kötü duygularla bulaşmış bir uterus ortamından yola çıkıp çıkmadığını araştırmamız gerekir..
Doğum esnasında anne bağırıyorsa.. doğmakta olan bebek bu bağırışları kendi üzerine alınır.. yani annesine böyle eziyet verdiği için suçluluk duyar.. ya da annesinin kendini istemediğini ve bu nedenle bağırdığını düşünebilir.. istenmiyorum duygusu.. kendi başına emniyet ve güven duygusunun azalmasına neden olur.. öte yandan kendine karşı yıkıcı duyguların tetiği çekilmiş olur..
Doğum olayı uzamışsa.. ters gelme.. zor doğum gibi durumlar söz konusuysa.. anne bu nedenle korkmaya başlamışsa.. yani anne kendi hayatından endişe duymaya başlamışsa.. bebek bu duyguları otomatik olarak satın alır.. ve kendi yaşamı için kaygı duymaya başlar.. ilerde yaşayacağı panik atakların temeli atılmış olur..
Olgu; ters vajinal doğum
Panik atakları olan bir hasta danışmak için gelmişti.. görüşme esnasında yakınmalarına dayanarak.. şimdi anımsamıyorum ama nedense.. sorunların doğum olayından kaynaklı olabileceği izlenimi uyandı.. kendisine bu izlenimimi söyledim.. kendisinin doğumuyla ilgili hiçbir bilgisi olmadığına o anda kendisi de şaşırdı ve hemen cep telefonundan annesini aradı.. ve gerçekten de çok zor bir doğum olduğunu.. ters geldiğini.. doğum esnasında doktorların oldukça uğraştığını ve telaşlandığını öğrendi.. annesi ebe olduğundan.. ve sezaryan doğuma şiddetle karşı çıktığından.. vajinal yoldan çok zorlanarak doğum yapmıştı..
Bazı annelerin.. yeni doğan bebeklerini ( hatta bazı anneler severken bu sözleri sarf ederler bebeklerine.. onların anlamadıklarını düşünerek).. büyüyen çocuklarını.. sözleriyle.. doğum olayına karşı negatif koşullandıklarını biliyoruz.. “ ben seni doğururken neler çektim” sözü.. kendi başına.. bilinçaltının doğum olayı hakkında negatif inanç yerleştirmesine neden olur.. ve sadece bu tip sözlerden dolayı kişide suçluluk duygusu yerleşir.. bu suçluluk duygusunun ortadan kaldırılması amacıyla doğum olayının yeniden yaşanması gerekir.. ya da zaten bilinçaltı.. yanlış olarak yerleştirilmiş olsa da.. bu negatif inancı regresyon esnasında karşımıza çıkarır..
Hastayı doğum olayına nasıl götürürüz?.
Bazen doğrudan hasta kendi gider.. ilk anda doğum kanalında ya da anne karnında olduğunu anlayamaz.. hatta sorduğunuz sorulara.. “hiçbir şey” diye yanıt verir.. ama hali.. zor bir durumda olduğunu.. rahatsız bir yerde olduğunu gösterir.. gerginleşmiştir.. yüzü kasılmıştır.. sanki nerede olduğunu anlamaya çalışan bir çocuk şaşkınlığı içindedir.. karanlık olduğunu.. etrafında baskı olduğunu söylerler. Böyle durumlarda.. yönlendirme yapmaktan kaçınmak gerekir.. hemen “anne karnında mısın” diye sormadan.. klasik durumu saptayıcı sorularda ısrar etmemiz gerekir.. özellikle yaşını öğrenmekte yarar vardır.. çünkü çocuk olarak da karanlık bir odada.. kapalı bir yerde olabilir..
Bazen de doğrudan.. telkinlerle biz hastayı doğum olayına yönlendiririz.. “şimdi 6 aylıksın.. şimdi yeni doğmuş gibisin.. etrafında sesleri.. ışıkları ilk kez farklı bir şekilde algılıyorsun.. daha ilk nefesini henüz aldın.. şimdi daha da geçmişe doğru gidiyorsun.. şimdi karanlık bir kanala giriyorsun.. anneni karnındasın ama artık annenin karnından ayrılmana çok az kaldı.” gibi sözlerle hastayı doğum olayına.. ya da anne karnına yönlendirebiliriz.. tabi burada amacımız.. hastayı gezmeye götürmek değildir.. her kademede hangi duygu için ilk başlatan olayı arıyorsak sürekli sorgulayarak.. kendisini emniyette ve güvende hissettiği.. ya da suçluluk duygusunu hissetmediği bir anı yakalamaya çalışırız. Yine bebeğin bu dünyaya geldiğinden dolayı mutlu hissedip hissetmediğini sorgulayabiliriz.. bu tip bir soruda yanıtın gerçekten bilinçaltından geldiğinden emin olmalıyız. Depresyonda olan bir kişi bu soru karşısında.. bilinç kısmını çalıştırıp.. hemen “hayır, keşke annem beni doğurmasaydı” diyebilir.. bu durumda.. şüphelenirsek sorgulamayı parmak bağlantısı ile tekrarlayabiliriz.
Bazı hastaların bilinçaltı gerçekten her yönüyle doğum olayını kaydetmişlerdir. Hastalarımdan biri “ ne kadar da suratsız bir ebem varmış” demişti.. seans esnasında.. annesinin kendisini sevmediğini düşünen bir hastanın doğduktan sonra.. annesinin kucağına ilk gittiği anda.. annesinin gözlerine baktırılması.. annesinin gözlerinde ne gördüğünün sorulması.. bazen bir anda duvarların yıkılmasına.. gözyaşlarının boşalmasına neden olabilir.. bebek annesinin gözlerinde sevgiyi görür.. bebeğin.. fetus’un algılamalarını.. öğrendikten sonra.. bu algılamaları yok etmek için birazdan anlatacağım tekniklerden yararlanırız.. anne karnındaki karışık duyguları yok etmek için EFT’nin son derece etkili olduğunu belirtmeliyim..
O’nu yönlendirmekten kaçının..
Olayın ne olduğunu bildiğiniz gibi bir kanıya kapılmayın.. daima aptal kalın.. (stay stupid!).. ya da O’nun sorunun “şu” olduğu gibi yönlendirmelerinin etkisi altında kalmayın.. hemen her regresyon seansından sonra “bu olayın yaşamımda olduğunu hiç bilmiyordum” ya da “ bu olayın şimdiki sorunumun kaynağı olacağını hiç düşünmemiştim” derler. Belli bir olaya, belli bir şahsın üzerine telkinlerde bulunmayın.. bu durumunuzu hipnoz öncesi, hipnoz sonrası ve hipnoz esnasında koruyun. Çünkü bu zamanlarda da telkine açık durumdadırlar.
O’nun öyküsünde travmatik olaylar olabilir. Bu olaylar semptomların ortaya çıkmasıyla paralellik gösterebilir.. ama bunu sadece not alın.. bu İBO’ın bu olduğunun kanıtı değildir.. bu olayı bulacağım diye uğraşmayın.. BA’nın sizi götürdüğü ve gösterdiği olaylara saygı duyun ve BAltına güvenin..
Ne olursa olsun.. “mutlaka olay budur” diyecek kadar açık bir olay olsa da duygu köprüsü kurarak regresyon yapmaya çalışın. Bu regresyonla bu olaya düşseniz bile daha geriye gitmeye çalışın.. bilinen olay SGO olabilir.. İBO olduğunu anlamak için olayla bağlantı kurduğumuz duygunun bu olay için “ eski mi? Yeni mi” olduğunu sorun.. yeni dese bile yine regresyona devam edin ama yönlendirmeden..” ilk hissettiğin olaya gidiyoruz” diyerek regresyon yapın. “ daha önceki bir zamanda hissettiğin olaya gidiyoruz” diyerek yanlış bir İBO yaratabilirsiniz.. Bilinçaltı her telkini yerine getirmek için çalışır.. gerçekte İBO’yu bulmuş olsanız bile daha öncesinde başka bir olay olduğunu söylerseniz bilinçaltı buna uygun bir olay uydurabilir..
Hipnoz ile olayları ortaya çıkaracak güçlü bir silaha sahipsiniz.. bilincin bildiklerinden çok daha fazlasını hipnoz ile ortaya çıkarabilirsiniz.. çözülmez denen olayları çözebilirsiniz..
İlk olaya hemen gidemezsiniz..
çok nadiren ilk regresyonda ilk olaya gidilir.. bilinçaltına “bu duyguyu ilk kez yaşadığın olaya gidelim” deseniz de, genellikle daha yakın tarihlerde oluşmuş bir SGO’ya takılmanız daha mümkündür.. bu olaylar İBO’nun etkisini güçlendirir. Çoğu zaman İBO’nun tek başına pek bir etkisi olmamıştır. Ama zamanla benzer olaylar oldukça gücü çoğalarak devam etmiştir.. tek başına kalmış, bir daha benzer bir olayla beslenmemiş bir çok İBO adayı kendiliğinden sönüp gitmiştir.. bunların varlığından hiç biz zamana haberdar olamayız..
bazen de ilk başlatan olaya bir türlü erişemeyiz.. nesillerden nesle aktarılan bir duygu şeklinde gelir.. ama bu dünyanın sorunun bu dünyada halledelim ilkesine sadık kalarak ya mutlaka kendisini emniyette ve güvende hissettiği bir an bulmaya çalışırız.. ya da toptan EFT ile duyguyu yıkmaya çalışırız.. aşağıdaki örnek ne demek istediğimi daha iyi açıklayacaktır..
regresyon olayını sürdürmek için..
bazen regresyonda daha sonra ne olduğunu biz sormadan nakledemezler.. bu nedenle sürekli sorularla olayı ilerletmek gerekir..
- “ daha sonra ne oluyor?”..
-“devam et””.
-“bir sonraki önemli olaya git”” gibi.. rastladığınız olayda öğrenmiş olduğunuz duruma regresyon yapmaktan özellikle kaçının.. hep duyguya bağlantılı kalın..
örneğin babası tarafından dövüldüğünü söylüyorsa..
- “ şimdi seni babanın ilk kez dövdüğü ana gidiyoruz” diye regresyon yapmayın.. tüm yükü otomatik olarak babanın üzerine verirsiniz.. bilinçaltı olayların nasıl gerçekleştiğini bilemez.. siz ne isterseniz size onu göstermeye çalışır.. ve sizi babanın dövdüğü (eğer varsa) başka bir olaya götürür..
- “ şimdi geçmişte böyle ilk kez hissettiğin ana gidiyoruz” gibi yönlendirme içermeyen telkinlere bağlı kalın.
Niçin’le başlayan sorulardan kaçının!
Niçin’le başlayan bir soru sorarsanız, O’nun bilincini mesaiye çağırırsınız.. analiz etmeye başlar.. O’nu analiz etmekten uzak durun.. sadece gözlemlesin, hissetsin ve aktarsın..
-“Niçin böyle düşünüyorsun?” diye sormayın.. yerine
“ onun böyle davranması sende hangi düşünceye neden oluyor?” diye sorun.. “niçin” sorusu RVF ‘u ortadan kaldırabilir.. regresyonu durdurabilir..
Yönlendirici sorulardan uzak durun.. ya da çoktan seçmeli şeklinde sorular sormayın.. yanlış anılar yerleştirme riski taşırlar. Siz kendi kabullenmenizi onun kabulüne sunarsanız reddedilebilirsiniz.. bu durum aranızdaki güveni sarsabilir.. sunduğunuz seçenekler arasında daha önceden başkası tarafından yerleştirilmiş yanlış inançlarda bulunabilir.. bu durumda o yanlış inancı güçlendirmiş olursunuz..
İyi bir terapist yönlendirmekten uzak durur.. hiçbir yeni olay tahmininde bulunmaz.. sadece izler.. bilgi toplar.. hipnoz altında sizin ileri süreceğiniz her yeni teklif, bilinçaltı tarafından telkin olarak kabul edilir.. ya da “ yanında falanca da var mı?” gibi bir soru o kişi orada değilse olayın akışını bozar.. kendi yaşadıklarını değil sizin merak ettiklerinizi araştırmaya başlar ve olay gücünü kaybeder..
Sorulacak sorular şu şekilde olmalıdır..
- “ne oluyor?”
-“yalnız mısın yanında kimse var mı?”
eğer “birileri var” diyorsa, “ seninle birlikte olan kim?”, “ ne yapıyor?” “o bu konuda ne hissediyor?” tarzında sorularla ilerleyin..
sanki sizde orada olayın içindesiniz gibi davranın. Olayın içindesiniz ama görmüyorsunuz, duymuyorsunuz ve ona soruyorsunuz..
İBO olduğunu anlamak için..
Yeterli bilgiyi topladıktan sonra hissedilen duygunun sorunla uyumlu olduğundan emin olun.. ( fobi varsa hissedilen korkudur gibi..). sonra O’na hissettiği duygunu “yeni mi eski mi?” olduğunu sorun.. bunu daha açıklamalı bir şekilde “ şimdi şu hissettiğin duyguya, bedeninde hissettiğin o hisse dikkatini ver.. küçük O bu duyguyu ilk kez mi hissediyor.. ilk kez mi yaşıyor.. bu da ne? Nereden çıktı bu duygu ben bunu daha önce hiç yaşamadım diyebilir mi?.. yoksa yaa ben bunu sanki daha öncede yaşadım gibi bir şey mi?”..
Eğer tanıdık bir duyguya benziyorsa.. o zaman.. geçmişe doğru yeni bir sıçrama yapmanız gerekiyor. Yeniden duyguya odaklanmasını isteyin.. daha önce hissettiği bir olaya gitmesini sağlayın.. ve yeniden olayı canlandırmasına yardımcı olun.. duyguyu ilk kez hissettiğinden emin olana kadar işlemleri tekrar edin..
Yeni bir duygu olarak belirtse de.. devam edin.. tekrar aynı olayı yaşarsa gerçekten duygu yeni demektir.. sonuçta bilgileri küçük bir çocuktan alıyorsunuz.. çocuk bilgisi o kadar güvenilir olmayabilir.. bu nedenle İBO’yu birkaç yönden kontrol edip, İBO olduğundan emin olun. Unutmayın.. İBO’yu bulmadan sorunu kökünden çözemezsiniz.. en iyi sonucu kişinin kendisi gözlemleyecektir.. bir süre sonra size sorunun devam ettiğini bildirirse o zaman İBO yerine bir SGO temizlemiş olduğunuz anlarsınız ve işleme yeniden başlarsınız.
Bilinen çok özel bir travma yoksa İBO’yu 7 yaşından önceki bir yerde bulmalısınız.. çok bilinen ve mutlaka neden budur diye düşündüğünüz bir olayın bile öncesinde başka benzer olaylar olabilir.. örneğin konuşma korkusu olan bir kişiyi araştırıyorsunuz.. ve ilk okulda sözlü sırasında öğretmeni tarafından azarlandığını buluyorsunuz.. bunu İBO olarak düşünebilirsiniz ama gerisini araştırmazsanız büyük olasılıkla gerçek İBO ‘yu kaçırırsınız.. muhtemelen gerisinde bir gün babasının karşısında konuşurken azarlandığı olayını bulabilirsiniz.
Olgu;
Hastanın esas yakınması cinsel iktidarsızlık.. 5-6 aydır yoğun olarak yaşadığı bir sorun.. görüşme sırasında ikincil sorun olarak kendinden daha otorite olduğu kişiler karşısında dilinin tutulduğunu ve hakkını savunamadığını söyledi.. bunu kendi yapısı olarak görmüş.. bir sorun olarak düşünmemişti.. cinsel iktidarsızlığı ile arasında bir bağlantı olma olasılığını düşünerek bu soruna regresyon yapmaya karar verdik.. regresyonda
1. olay. SGO: 20 yaşlarında amiri tarafından azarlanıyor.. ama amiri haksız. Kendisi bildiği bir olayı savunamıyor..
2. olay. SGO; 6 yaşında . babası dövüyor.. annesi ile komşuya gitmiş.. sonra annesi onu eve göndermiş belki baban gelir diye.. babası da kapıda beklemiş biraz.. oğluna kızıyor ve dövüyor..
3. olay;İBO; 2.5 yaşında.. yer sofrasında.. babası bağırıyor.. elini kaldırıyor ama vurmuyor.. yeni pantolon almış.. küçük çocuk dizlerini çekmeden oturdu ve pantolonun kumaşını zorladı diye bağırıyor..
olaylarda duygu boşaltılması, yeniden bilgilendirme, babanın affı, kendine güven telkinleri yapıldı..
1 ay sonraki görüşmemizde.. iktidarsızlık sorunu ortadan kalktı.. kendi hakkını arayan.. itiraz edebilen ( arkadaşlarını gözlemi.) bir kiş haline döndü..
Olguda da görüldüğü gibi İBO’nun O’nun yaşamında çok travmatik etkisi olan bir olay olması gerekmiyor.. ama bu erişkin gözüyle böyle değerlendirilir. Çocuk için anlamlı, önemli herhangi bir olay İBO olabilir. Olayla ilgili duygular, düşünceler, algılar çocuğun yaşadığı dünyayı kendi açısından değerlendirmesini sağlar.. bu algı onun kendisinin çizdiği bir dünya yaratır.. onun için acı duygularla dolu bir dünya oluşmaya başlar. Doğal ki bu yanlış algılamadır.. ama o çocuğun o zamanki bilgi düzeyi ve deneyimine uygun bir algıdır. Bazen acı olmayan, zevk aldığı bir olay, sevdiği biriyle geçirdiği bir an bile İBO etkisi yapabilir..bazen basit bir telkin.. örneğin..
–“sende aynı baban gibisin..” diye güçlü bir telkini annesinde almışsa.. babası alkolikse.. sinirliyse.. çocukta da aynı davranışlar başlamaya başlar..
ISE yi doğrulayan durumlar;
· hastanın bilinen öyküsü ile uyum içerisinde olması
· genellikle 7 yaşından önce olması
· duyguyu yeni olarak tanımlaması
· tekrar geriletildiğinde aynı olaya gitmesi
· ISE öncesine gidildiğinde sorunun ortadan kalkması
· bu dönemde kişinin kendisini güvende ve rahat hissetmesi
· ISE öncesi telkinlerin kolaylıkla kabul edilmesi
· Çocuğun sevgiyi hakkettiği sorulduğunda olumlu yanıt alınması
Duygunun yakalanan fiziksel belirtilerle güçlendirilmesi..
Sağlıklı, etkili güzel bir regresyon yapmanın en önemli noktası duyguyu uyandırmak ve oluşturmaktır.. bu nedenle duyguyu hissettiğinin belirtilerini yakalayana kadar duyguyu güçlendiren telkinlerde bulunun.. yani gevşemiş halden gergin hale dönüyorsa.. ya da sorunu bir fobiyse, yüzüne korkar bir ifade geldiyse.. huzursuz bir görüntü aldıysa vs.. bu işaretleri yakalayana kadar telkinleri tekrar güçlendirin..
Yakaladığınız her işareti geri bildirimle O’na bildirin ve farkında olmasını sağlayın.. farkında oldukça duygu daha da güçlenecektir.. yani küçük bir işaret yakaladığınız anda üzerine gidin.. çoğaltın.. çoğaltın.. örneğin küçük bir gözyaşı yakaladınız.. hemen üzerine gidin..
- “ bu göz yaşına neden olan, ağlamak istediğin bu duygu geliyor.. yüzeye doğru.. yüzün kızarıyor.. ve duygu gittikçe daha da güçleniyor.. içini bir çeşmeden akan sular gibi doldurmaya başlıyor.. yüzünü ve bedenini doldurmaya başlıyor.. “
Amacımız o duyguyu güçlendirebileceğimiz kadar güçlendirmek.. hatta gerçek yaşamda yaşadığından çok daha güçlü hissetmesini sağlamak.. çünkü duygu radyo sinyali gibidir.. ve ilk olaydan itibaren yayılarak bugüne gelen bir dalgadır.. duyguyu yakalayıp, geriye yayının ilk başladığı olaya kadar takip etmek istiyoruz..
Eğer duyguları çok güçlü bir kişiyle çalışıyorsanız, gerçekten duygu ortaya bir taşma şeklinde bir reaksiyon şeklinde kendini vuracaktır.. belki ağlayacaklar.. belki dövünecekler.. belki kasılacaklar.. bu durumda müdahale etmeyin.. duygularını boşaltmalarına izin verin.. paniğe kapılmaya gerek yok.. birazdan duygu boşalınca sakinleşecektir.. hatta duyguyu boşaltması için teşvik edin.. sadece bunu yaşaması ve boşaltması bile tek başına tedavi edici etkisi vardır...
Duyguyu yakaladıktan sonra..
O’na söyleyin..
“ bu duygu seni sorununa neden olan olaylara bağlayan bir köprü.. kendini böyle hissettiğin her zaman ortaya çıkan duygu bu.. ve yaşamında ilk kez bu duyguyu yaşadığın ana seni bağlayan duygu bu.. şimdi bu duygu seni yaşamının bu anına böyle hissettiğin o ana götürecek.. ben 5 den 1 e doğru geriye doğru sayarken duygu seni geçmişe götürmeye başlıyor.. 5.. duyguya odaklanıyorsun… 4.. şimdi geçmişe doğru gidiyoruz.. 3.. böyle hissettiğin ilk ana doğru gidiyoruz.. 2… gittikçe genç.. hatta belki daha küçük.. çocuk belki bebek oluyorsun.. ellerin ayakların küçülüyor.. 1.. bir olay, bir sahne, bir görüntü, bir düşünce beliriyor ve.. şimdi oradasın.. “
Zamanda geriye giderken geriye doğru sayın .. ileri giderken de ileri doğru sayabilirsiniz..
Hastayı geçmişe doğru yönlendirirken alnına hafifi hafif tıklamak etkili bir yöntemdir.. bir çeşit bilinci meşgul etme tekniği olarak düşünebilirsiniz.. çok hafif bir dokunma olmalıdır.. okşama gibi.. sadece işaret ya da orta parmağınızla dokunun.. saniyede 3-4 vuruş içerecek bir hız yeterlidir..
Bu dokunuş tekniğini.. gözlerini kilitletirken.. verdiğiniz telkinlere dikkatini yoğunlaştırmasını istediğiniz zamanlarda da kullanın.. tıklama telkine daha açık hale getirir.
Olayı basit sorularla canlandırmaya çalışın..
Hipnozun basit kuralı.. “ daima küçük başarılardan büyüklerine geç..”
O’nu geçmişindeki bir olaya götürdüğünüz zaman.. basit sorularla başlayın..
İlk soru..
-“ ilk izlenimin.. gece mi gündüz mü? ”
bu O’nun için çok yararlıdır.. bir anda tüm sahneyi bir araya toplayamaz.. karışık parçalar zihninde yüzmektedir.. en kolay ayırt edeceği budur.. gecemi gündüz mü? . aydınlık mı karanlık mı?..
İlk izlenim.. bu da önemli..
- “hemen söyle, düşünme, içine ilk doğanı söyle, hissettiğini söyle..”
gibi sözlerle doğrudan O’nun bilinçaltına sesleniyorsunuz.. bilinci devre dışı bıraktırıyorsunuz.. bilinç karıştıkça olay RVF den HA ya döner..
Sonra 2. soru..
- “ içerde misin dışarıda mı?”.. yanıtı bekleyin..
3. soru..
-“ yalnız mısın kimse var mı?”..
kimse varsa.. kim ya da kimler olduğunu sorun..
bu sorularla O’nu gerçek bir yeniden yaşamaya doğru itekliyorsunuz, olayın sahnenin içine sokuyorsunuz.. sahnenin baş aktörü yapıyorsunuz..
eğer yalnızsa sorun..
“ilk izlenimin.. ayakta mısın, oturuyor musun, ya da yatıyor musun?.. “
hızlı.. en hızlı..
- “hızla yanıtla.. ilk izlenim.. düşünme..”
hiç düşünmesine fırsat vermeyin.. ne kadar hızlı yanıt.. o kadar bilinçaltı yanıtlar.. durdukça, düşündükçe bilinç devreye girer.. yanıt vermiyorlarsa.. ya ne uyduracaklarını düşünüyorlardır.. ya da.. hatırlamak için çaba harcayıp, bir takım geçmiş olayları düşünüyorlardır..
bu nedenle sürekli konuşun.. bilinci meşgul edin..
-“ bilmiyorum” derse..
-“bilmediğini biliyorum.. 1,2,3.. ilk izlenim gecemi gündüz mü seç birini.. “
eğer gerçekten derin hipnozdaysa.. gerçekten duyguyu yakaladıysanız bilmeyeceği bir şey yoktur.. mutlaka bir şeyler titremiştir.. bu nedenle sadece korkuyordur.. o deneyimi tekrar yaşamaktan korkuyordur.. O’nun için en kolayı “bilmiyorum” diyerek olaydan kaçmaya çalışmaktır.. bu nedenle alnına hafifçe tıklarken yukarıdaki soruyu tekrarlayın.. ısrarcı olursanız ödülünü alırsınız..
neden korkabilir?.. öncelikle ilk izlenimin yanlış olduğundan, yanlış bir yanıt vermekten korkabilir.. ikincisi aslında olayı yaşamaya başlamıştır.. ama gerçekten hoş olmayan, rahatsız edici sahnelerle, aktarmak istemediği bir durumla karşı karşıyadır.. korkusunu yenmek için O’na yardımcı olmamız gerekir.. Hemen orada hipnozdayken korkusunun üstesinden gelemezseniz.. onunla konuşun.. sorunu anlayın ve yardımcı olun.. onun emniyette ve güvende olduğunu fark ettirin. Sorularını yanıtlayın..
“şimdi oradasın” dediğiniz andan itibaren hastanızı çok dikkatle gözlemleyin.. yüzündeki en ufak duygu değişimlerini fark edin.. göz yuvarlarının, göz kapaklarının hareketlerini inceleyin.. hasta bir şeyler hissediyor mu?.. bir şeyler gözlemliyor mu?.. değişik bir ortama geçti mi.. kanaatiniz bu yöndeyse.. ama yanıt vermiyorsa.. karşılaştığı şeylerden hoşnut değildir.. ya da bilinciyle değerlendirme yapıyordur..
daima şimdiki zamanla konuşun..
çok başarılı bir hipnoz seansı.. başarılı regresyon.. başarılı bir canlandırma.. ama siz kendiniz O’nunla aynı frekansta kalmayı başaramadınız.. yani sanki olay geçmişte olmuş gibi konuştunuz.. ve birden O’nun RVF den HA ya dönmesine neden oldunuz.. daima şimdiki zamanda kalın.. kendi kendinize hayali seanslar yapıp
-“ pekala şimdi ne oluyor.. devam et.. ne oluyor” gibi ifadeler kullanmaya alışın..
Eğer, O’nun yüzünde o anda bir şeyler yaşadığını gösteren ifadeler yakalarsanız hemen sorun..
- “ şu anda ne oldu?”
ve “hatırla” kelimesini regresyon sözlüğünüzden çıkarın..
yapacağınız en büyük hata sizin O’na “hatırlamaya çalış” demeniz olur.. böyle dediğiniz anda O’nu RVF den çıkarıp HA durumuna geçirmiş olursunuz. Ayrıca hipnozun derinliği de azalır.. çünkü sizin söylediğiniz O’nun o anda yaşadıklarıyla uyuşmaz.. bilinçaltı telkine açık olduğundan, o anda kendi yaşadığını değil, sizin dediğinizi yapmak zorundadır.. ve hatırlama moduna geçince.. her şey silinir.. hatırlamak için olaydan çıkması ve geriye bakması gerekecektir.. ve o anda yaşadığı olay biter..
RVF başladıktan sonra..
Artık regresyon oldu, bir şeyler canlanmaya başladı.. O’ndan bulunduğu yeri tanımlamasını isteyin..
- “anlat bana nerede olduğu hissini alıyorsun?”.. “ne görüyorsun?” diye sormayın.. henüz bir şey görmeye başlamamış olabilir.. o zaman size “ hiçbir şey görmüyorum” diyecektir.. eğer bu duruma düşerseniz.. tekrar olayın başına dönüp.. ilk izlenim sorularını yeniden sormaya başlayın ve olayı yeniden canlandırın..
bazen canlandırmayı güçlendirmek için
-“ ilk izlenim ayakta mısın, yatıyor musun, oturuyor musun”
diye sorabilirsiniz.. yanıt aldıktan sonra neyin üzerinde olduğunu sorun.. bu küçük bir sıçramadır.. ama O’nun kolaylıkla yanıtlayabileceği bir sorudur ve başarı hissini güçlendirip motivasyonunu arttırır.. sonra ilerleyin..
-“ neredesin.. nerede oturuyorsun..” gibi.. yanıtı aldıktan sonra..
-“ pekala şimdi ne oluyor?”
regresyondaki kişiye nasıl hitap ederiz?
regresyon başladıktan sonra artık karşınızda geçmişteki kimlik mevcuttur.. şimdiki kişiyle değil geçmişteki kişiyle görüşüyorsunuz.. Bunu O’nun anlaması için şu şekilde hitaplar kullanmaya başlayın.. “ küçük “O”, içerde, annesiyle beraber olan, yatmakta olan küçük “O”, yalnız “O”, X yaşındaki “O”.. eğer küçükken özel bir ismi, lakabı varsa bunu öğrenip bu şekilde hitap edebilirsiniz.. Örneğin Fatoş, minik kuş, Musti gibi..
örneğin sadece yalnız olduğunu öğrendiysek..
“ pekala yalnız, ne hissediyorsun” diye sorarız.. eğer “mutsuzum “ derse.. pekala “ yalnız mutsuz, senin böyle hissetmene ne neden oluyor?” diye devam ederiz.. ya da şöyle bir soru..
“peki yanız ve mutsuz hisseden, ilk izlenim, kaç yaşındasın?”
yaşını öğrendikten sonra yaşını kullanarak hitap etmeye başlayın.. erişkinle konuşurken ya erişkinin yaşıyla ya da erişkin O, büyük O, şimdi burada koltukta yatan O gibi hitaplar kullanın.. konuşma tarzınız sesiniz konuştuğunuz kişiye göre değiştirin.. bir çocukla konuşurken, sokakta, nasıl konuşmanız farkında olmadan değişiyor.. yumuşuyor.. kelimeleriniz basitleşiyorsa.. aynı tarzı regresyon esnasında da uygulayın..hem böylece sesinizle çapalama yapmış.. ve hastanızı o gittiği yaşa bağlamış olursunuz.. sesinizin tonundaki değişmelerden.. hasta hangi kişiyle konuştuğunuz anlayıp onun yerine geçerek yanıt verir..
hislerini hissettikçe olaya daha gömülür..
O’nun nerede ve kimlerle olduğunu öğrendikten sonra.. hislerini harekete geçirici sorulara yönelin..
“ sana ne diyor?”, “bu sende nasıl bir his oluşturuyor?”..
eğer kokularla temasa geçeceği durum varsa kokuları, sesler varsa sesleri, temas varsa temas duygusunu güçlendirin.. tüm duygularını, tüm duyularını harekete geçirerek olayın canlanmasını güçlendirin.. unutmayın.. derin hipnozda bir insanla çalışıyorsunuz.. rahatlıkla pozitif hallüsinasyonları yaşayacak ve olaya daha fazla gömülecektir.. parçalanmış bilgileri toplayarak yaşadığı deneyimi bir bütün haline getirmeye başlar..
Etrafındaki insanları anlamaya çalışın..
etrafında başka insanlar varsa o insanlar hakkında neler hissettiğini araştırın..
- “ o şahıs ne hissediyor?”.. ve sonra “ onun böyle hissettiğini nasıl söyleyebiliyorsun?.. “ bu tip sorular görsel duygusunu harekete geçirir ve o ana kadar tam canlanma olmamışsa şimdi gerçek canlanma başlar..
canlandırmayı, olayı tekrar yaşatarak güçlendirin..
tam canlanma oluşmadıysa, şimdi çok daha net olarak olayı yaşayacağını, her baştan başladığımızda bir önceki canlandırmada bulamadığı bazı ayrıntıları fark edeceğini kendisine telkin ederek tekrar olayı baştan yaşamasını sağlayın.. bazen tam ne yapması ya da ne yaşaması gerektiğini anlamazlar.. o zaman gerçekten derin hipnoz durumundaysa,
- “şimdi 3 den 1 e doğru sayacağım ben 1 dediğimde tüm olayı yeni baştan gerçekten şu anda oluyormuş gibi yaşayacaksın.. bu senin için uygun mu?”
olumlu yanıt gelirse başarı kesinleşmiştir. Olumsuz yanıt gelirse.. O, bu olayı yeniden yaşamak istemiyor demektir.. sadece uzaktan hatırlamayı seçiyor demektir. O’nu bu şekilde yaşarsa ancak yararlı olabileceğine ikna etmeye çalışırsınız ama O istemeden bunu yaşamasını sağlayamazsınız.. sonunda hipnozda da olsa son söz O’nundur..
duygusunu sürekli hissetmesini sağlayın..
regresyonu duygu bağlantısı yaparak sağladıysanız, O’nun bu duyguya sürekli odaklanmış halde kalmasını sağlayın.. duygularını hissetmesi olayın içinde kalmasını sağlayacaktır.. duygusunu hissetmek hipnozun derinliğini de koruyacak ve regresyona devam etmenizi güvence altına alacaktır. Kendi duygularına odaklanmış bir kişi, kendi içine odaklanmış demektir.. etrafta olanların farkında olmaz..
hipnoz altında, çevresinde süre giden olaylara karşı hisleri körelmiş bir kişi, daha kolay pozitif hallüsinasyon yaşar.. regresyon bir hallüsinasyondur.. bilinçaltı hafızasında duran olayı yeniden oluşturuyor ve yaşatıyor.. ama daima gerçekten orada olmadığını bilen bir parçası da vardır..
duyguyu nerede hissediyor?.. bu duygusuna daha da odaklanmasını sağlar. Bu duygunun yok olması, bedeninin o parçasında hissettiği o hissin de kaybolmasına neden olur. Eğer gerçek bir iyileşme olduysa ne kadar uğraşsa da tekrar bedeninin o bölgesinde o duyguyu oluşturamaz.. bunu ararken siz de artık o duygunun bir daha asla geri dönmeyeceği telkininde bulunun..
Artık indüksiyon zamanı..
Önceki seansta her türlü çapanızı hazırladınız. Yani O’nu bu seansta hızla indüksiyona almak ve hızla derinleştirmek için gerekli bilinçaltı işaretleri yerleştirdiniz. Bu seansta hızla bilinci atlayıp, hızla derinleştirebilirsiniz. Ben ikinci seansta her zaman en hızlı indüksiyonu tercih ederim. Bu konuda ayrıntılı bilgiyi web sitemden elde edebilirsiniz. ( www.hipnozmerkezi.com/ profesyonel.htm). ilk seansta iyi hazırlanmış bir hastayı hipnoza almak, derinleştirmek, regresyonla ilk olaya ulaşmak 5 dakikadan fazla zamanınızı almaz. Cesur, atılgan olun. Elde edeceğiniz sonuca güveninin.. her davranışınızla bu güveni hastanıza nakledin.. hızlı indüksiyonları kullanmaktan çekinmeyin.. ilk senası hep bu seansı düşünerek yönetin.. Çapalarınızı hazırlayın.. hipnoz olduğuna dair ikna edici testlerinizi uygulayın.. Somnanbulism, yani derin hipnoz elde ettiğinizden emin olmadan ilk seansı sonlandırmayın.. Telkinlerle, şartlamalarla, güçlendirmelerle O’nu her yönden bu seansa hazırlamış olun..
Artık bu seansta onu tekrar hipnoza girdiğine ikna etmekle vakit kaybetmeyin.
Bir önceki seansta kullandığınız aynı teknikleri kullanın.. Aynı yer, aynı pozisyon, aynı müzik gibi.. hatta günün aynı saatlerini kullanmaya çalışın.. Aynı derinleştirme tekniklerini kullanın.. ani radikal değişiklikler yapmayın..
Önceki seanstan sonra size hipnozla ilgili yaşadığı farklı deneyimleri aktarmışsa bu deneyimleri hatırlatarak derinleştiririn. ( örneğin kollarında ağırlaşma, uyuşma, hafifleşme, gördüğü farklı hayaller gibi.. ) Önceki seansta bu değişimleri bir dahaki seansta daha kuvvetli yaşayacaksın demeyi unutmayın..
10 adımda regresyon işlemi..
1. hastanın duygusunu ortaya çıkarın..
2. bu duyguyu geçmişteki olaya bağlantı için kullanın
3. olayı yeniden yaşamasını sağlayın
4. olayı erişkin aklıyla tekrar değerlendirtin.
5. eski programları ortadan kaldırın
6. yeni programı yerleştirin
7. İBO ve SGO’ları yeni anlayışla yeniden yaşatın..
8. çocukta oluşan değişikleri erişkinin de hissetmesini sağlayın
9. O’nu bu değişiklikle geleceğe yönlendirin.
10. ilave telkinlerle değişikliği güçlendirin..
Belli bir duyguyu kullanarak regresyon oluşturmak..
Regresyon ya oluşmazsa.. bu korku başlı başına iyi regresyon elde edememenizin temelidir. Şu ana kadar sürekli iyi hazırlığın önemini vurguladım.. sadece O’nu değil kendinizi de iyi hazırlayacaksınız..
regresyon yaparken başarısızlığa neden olan etkenler şunlardır..
· yeteri derinlikte hipnoz oluşturamamak
· O’nu hislerini hissetmeye ve yerini bulmaya yeteri kadar şartlayamamak..
· O’nun bir duyguya bağlantılı olduğunu önceden belirlememiş olmak..
· duygu ve hislerini yeteri kadar açığa çıkaramamak..
· O’nun zihninde duygularla olaylar arasında bağlantı bulunduğu fikrini tam yerleştirememiş olmak..
· O’nu regresyona yönlendirirken yeteri kadar yönlendirici olamamak..
· O’nu sizin talimatlarınıza hızla yanıt vermenizi sağlayamamak
· O’nu izlenimlerini aktarmakta yeteri kadar cesaretlendirememek
· O’nun korkularını nasıl yok edeceğinizi bilememek
· regresyonda şimdiki zamanda konuşmasını sağlayamamak
· Regresyonu aniden sonlandıracak kelime ve ifadeleri kullanmak
· O’nu yeteri kadar olayın içine çekememek
· O’nu regresyonda tutamamak, regresyonu gittikçe güçlendirememek..
O’nun duygularını tanımasını sağlamak..
Çoğu sorunun altında bilinçaltının halledilmediğine inandığı olaylarla bağlantılı olarak yarattığı duygular söz konusudur. Kitabın başında ayrı bir bölüm olarak duyguların öneminden bahsettim.. Duygularla geçmiş olay, düşünce ya da inanca ulaşmak en güçlü regresyon tekniğidir. bir çok sorun, hastalık ve inanç yok edilememiş ve bastırılmış duyguların sonucunda ortaya çıkar.. ve biz bu duyguları yakalarsak, bu duygulara neden olan olayları da bilinçaltından yakalayıp ortaya çıkarabiliriz. O halde daha ilk seanstan başlayarak kişinin duygularına hitap etmenin yolunu aramalıyız. Hatta ön görüşme sırasında NLP tekniklerini kullanarak kişinin hangi output sistemini kullandığını, hangi sitemi hiç kullanmadığını anlayabiliriz. Eğer hislerini kullandığı sistemi köreltmişse bu kişilerin bu his sistemini ortaya çıkarmadan affect bridge yani duygu köprüsü kurmaya çalışmak seansınızı hüsranla sonlandırabilir. Bu nedenle ilk seanstan başlayarak hislerini hissetmek yönünde telkinler vererek kişiyi hazırlamamız gerekir.
En basit telkinimiz şu olabilir..
- “ bir daha hipnoz yaparken ben size bir duygunuzu fark etmenizi isteyeceğim ve siz anında ve kuvvetle o duygunun farkında olacaksınız.. bunu sağlamak için bir gayret göstermeyeceksiniz. Kendiliğinden ve otomatik olarak bu duygu yüzeye ulaşacak.. ve bu olay olduğu her durumda daha derin hipnoza gideceksiniz. Şimdi bunun nasıl olduğunu size göstereceğim.. “ ve o anda O’nun üzerinde ya da temasını hissedeceği ne mevcutsa onları kullanarak telkinlerinizi sürdürün.
“ demin hiç farkında değilken, şimdi ben söylediğim için zihnin ayaklarındaki ayakkabıların farkında oluyor.. her geçen an onları daha güçlü fark ediyorsunuz.. bu duygu çıplak ayakla kumlarda dolaşmaktan daha farklı bir duygu.. bunu hissediyor ve daha derin bir hipnoza gidiyorsun..“
ya da ellerini altındaki kumaşı, bacağındaki pantolon ya da eteği, kolundaki saati, parmağındaki yüzüğü, boynundaki kolyeyi, klimanın sesini, koltuğun sırtına yaptığı baskıyı aynı sözlerle hatırlatın..
emniyetli ve güvenli bir ortam sağlaması açısından yararlı olan şu sözleri söylemeyi unutmayın..
“ ben sana koltuğun sırtına yaptığı baskıyı hatırlattığım, fark ettirdiğim her durumda burada bu odada, bu koltukta benim yanımda emniyette ve güvende olduğunu bileceksin, bu rahatlığı ve emniyeti hisseder hissetmez daha derin hipnoza gireceksin, daha derine gideceksin.. ”
ve yine ilk seanssa ve daha önce uygulamadıysanız
“ şimdide göz kapaklarınızın birbirine temasını hissediyor ve daha derin gevşiyorsun.. daha derin gevşerken onları daha sıkı daha sıkı kilitliyorsun.. “ diyerek göz kilitlemesi testini yapabilirsiniz.. ( bakınız web sitem)..
İlk seansta bunları uygulamış olsanız bile duygu bağlantısı kurmadan aynı işlemlerden O’nu geçirin, sadece isterseniz göz kilitlenmesini pas geçebilirsiniz.
Göz kilitlenmesi yerine şöyle devam edin..
“ şimdide, dikkatin sorununa doğru yönleniyor.. sorununla ilgili duyguna yöneliyorsun.. bu sorunla yüz yüze geldiğin her zaman iççinde fark ettiğin his bu.. her zaman bunu hissediyorsun ve sorunun yaşıyorsun.. hoşlanmadığın bir duygu.. şimdi onun farkında oluyorsun hem bilincinle, hem bilinçaltınla.. onunla temasa geçtiğini biliyorum çünkü nefesin sıklaşmaya başladı.. ( ya da onun bu duyguyla bağlantı sağladığını gösteren hangi fizyolojik değişiklikleri fark ettiyseniz – kas seğirmesi, kasılma, göz yaşı.. ciltte soluklaşma gibi- hemen onları söyleyin.. odaklanmasını güçlendirin.. )
Bu yaklaşım hızla ve güvenilir bir şekilde O’nun soruna neden olan ilk olayla bağlantı sağlayacak duyguyu oluşturmasını sağlayacaktır. Çünkü O’nu telkinlerinizle duygu oluşturmaya şartlamış olacaksınız.. hipnoz böyle bir şeydir.. neye şartlarsanız o yanıtı alırsınız.. zaten sorunlarının kaynağı da böyle oluşmamış mı?. Bilinçaltı bir şeye şartlanmış.. anında tepki vermesini sağlıyor.. onun sorununa neden olan mekanizmayı artık onun sorununu çözmek için kullanıyoruz..
Duygunun tanımlanması gerekli mi?
Duygunun uyandırılması ve çoğaltılması regresyon seansının en kilit yeridir.. duygu olmazsa güvenilir regresyon olma şansı çok azalıyor.. o halde bu duyguyu yakalamak için ne kadar spesifik olursak o kadar güçlü bağlantı olanağını buluruz..
Standart yaklaşım..
“ sorununa yol açan duygu.. seni bugün bu koltuğa oturtmuş olan duygu.. yıllardır yok etmrye çalıştığın duygu.. “ gibi tam kesin olmayan ifadelerle duyguyu tanımlamaktır.. çoğu zaman başarılı olur.. ama her zaman değil..
olgu;
başarılı bir iş adamı.. ama huzursuz.. aynı zamanda şeker hastası.. insülin kullanıyor.. işler yetişmiyor duygusu var.. yani primer duygu stres gibi duruyor.. ama ön görüşmede babasına karşı bazı olumsuz duyguları da olduğunu fark etti.. bu nedenle non-spesifik duygu indüksiyonu yapmayı uygun buldum.. regresyonda ilk olay; 7 yaş.. ilk okulda öğretmeni tarafından aşağılanıyor..2. olay lisede basket seçmelerinde başarısız oluyor.. babası tarafından eleştiriliyor.. 3. olay üniversite sınavlarında kazanıyor ama babası memnun değil.. her 3 olayda da temel duygunun başaramam korkusu olduğu belirlendi.. yani bana geliş duygusu ile ortaya çıkan duygu birbirinden farklıydı..
Bazı hastalar için zaten o rahatsız edici duygu bellidir.. örneğin korku.. panik atak, endişe, fobiler korkunun değişik biçimleridir.. o zaman “içinde bir korku var” diyerek duyguyu uyandırmaya başlayabiliriz.. korkuya benzer duygular arasında huzursuzluk, sürekli kötü bir şeyler olacakmış hissi.. sayılabilir.. bazen de korku bile tanımlıdır.. o zaman işimiz çok daha kolaydır.. örneğin yükseklik korkusu gibi.. yalnız kalma korkusu..
Yalnız kalma korkusu ile yalnızlık hissetme duygusu birbirinden farklıdır.. hasta yalnızlıktan şikayet ediyorsa.. “kimse beni sevmiyor.. kimseyle dost olamıyorum” gibi ifadeler kullanacaktır.. bu hastada “yalnızlık korkun var” diyerek duygu uyandırması yaparsak.. yanlış olaylara gidebiliriz.. o nedenle olduğunca hastanın ifadesine sadık kalmaya çalışalım..
Bazı hastalar ne hissettiğini bilmez.. “mutsuzum” der.. “kendimi iyi hissetmiyorum” der.. “hayattan zevk almıyorum” der.. bu hastalarda duygu uyandırmak biraz daha güçtür.. görüşme esnasında mümkün olduğunca onların dünyasına girmemiz gerekir.. hastanın düşüncelerini anlayacak sorularla dilini düzeltmeye çalışırız.. ama tüm çabalarımıza rağmen sonuç alamazsak yine ucu açık sözlerle duyguyu uyandırabiliriz.. eğer telkinlerimize rağmen duygu titremediyse yakın zamanda bildiği ve kendisini o şekilde hissettiği bir olaya regresyon yaparız.. o olayı canlandırdıktan sonra ne hissettiğini daha iyi tanımlayabilir.. tanımlamasa bile olayı yaşamaya başladığı anda duyguyu da yaşamaya başlar.. o yaşadığı duyguya odaklayıp.. o duyguyu güçlendirip oradan geçmişe atlamaya çalışırız..
Bazen de duyguyu uyandıran olaylar benzersiz ama duygunun ne olduğu belli değildir